10 entry daha
  • ateroskleroz bir "eğrinin altındaki alan" (bkz: area under the curve) (bkz: auc) problemidir. çok çok basitleştirirsek, apolipoprotein b[1] sayınızın "sınırın" üstünde oluş miktarı ve üstünde olduğu süre kadar risk biriktirirsiniz.

    zayıflamaktan farkı şudur; adipositlerin görevi gerektiğinde yağ depolamak, sonra da onu geri kullandırmaktır; yani sürecin tersinirliği doğası gereğidir. ama ateroskleroz bir yağ depolama problemi değildir, kanda yağı dolaştıran kimi partiküllerin damarın endotel dokusunun arkasına kaçarak kendini düzeltemeyen bir kronik enflamasyon sürecine yol açabilmesi, o enflamasyonla başa çıkmaya çalışan başka bir hücrenin şişmanlayıp şişmanlayıp bir anda patlayabilmesi ve daha fazla komplikasyonlara yol açabilmesidir. nasıl bir balonun ne zaman patlayacağını tam olarak bilmiyorsanız (üstüne patlamanın yol açabileceği komplikasyonları da bilmiyorsanız) bu sistemde de kritik noktayı geçiş eşiğini tahmin etmek imkansızdır.

    dahası ilk bahsettiğim "sınır" bile aslında tam olarak bir sınır değildir; sınırın altında da "ne kadar düşük o kadar iyi" dinamikleri işler.

    bu detaylar önemsizdir; şuan ne şekilde olursanız olun rasyonel olan apo-b'yi olabildiğince düşürmek ve o düşük halinde olabilidiğince uzun vakit geçirmeye bakmaktır, yüksek kötü kolesterolle geçirdiğiniz her gün ileride aleyhinize atacağınız ekstra bir zardır.

    [1] en yaygın "kötü" kolesterol ölçümü ldl-c'dir, yani o partiküllerin taşıdığı kolesterol içeriğidir, ama damarların arkasına kaçan partiküllerin kendisi olduğundan riskle doğrudan ilişkisi olan onların sayısıdır. apo-b direk aterosklerotik partikül sayısını verir, ldl-p hakeza partikül sayısına bakar, ve bunlar kişinin genetiğine göre ldl'in kolesterol içeriğiyle %25 eksi artı uyuşmazlık içinde olabilir, yani riski az veya çok gösterebilir.
hesabın var mı? giriş yap