12 entry daha
  • 1932'de korgeneral (ferik) rütbesinden emekli olan hüseyin hüsnü erkilet, emekliliğinde pazar ressamı olmaktansa turancılık oynamaya karar vermiş. ama ne oynama!

    "turan asıllı kardeş millet" dediği nazi almanyasının büyük hayranı olan 60 yaşındaki paşa, 1943'te kalkıp hitler'le karargahında tanışmaya gitmiş. görsel şark cephesinde gördüklerim adlı anılarında o karşılaşma anını öyle bir anlatmış ki insanın basiretinin faşizmle bağlanmasının ne menem bir şey olduğunu anlıyor insan.

    çünkü sebastian haffner adlı 25 yaşında olan sıradan bir genç alman (yahudi değil, âri derecede alman) 1933'te hitler'le karşılaşmasını;

    "pezevenklere yaraşır saç kesimi, sahte bir pırıltı, viyana banliyölerine has şive, çok sık ve çok fazla konuşması, saralılarınkine benzeyen hareketler, abartılı jestler, salyalar saçarak yaygaracılık yapması, kâh gözlerini dikerek kâh bakışlarını kaçırarak bakması ve tabii konuşmalarının içeriği: tehdit etmekten ve hunharlıktan aldığı keyif, kanlı infaz fantezileri. 1930 yılında spor sarayı’nda onu avuçlarını patlatırcasına alkışlayanların çoğu, muhtemelen bu adamdan sokakta ateş bile istememeyi tercih ederlerdi... bütün bu çirkinliğin, bu çamura batmışlığın, bu yapış yapış iğrençliğin yarattığı büyüleyici etki...”

    diye anlatırken korgeneral seviyesine gelmiş erkilet'in hitler hakkında ne dediğine bir bakın:

    "general feldmareşal keitel* bizi koridorun sonundaki salona götürdü. kapı açılınca odanın ortasındaki masanın başında ayakta duran alman führeri ekselans adolf hitler'i gördük, arkası kapıya dönüktü. kapının açılması üzerine dönerek bize baktı, beklediği halinden belli idi. gözlerimizin birbirlerine tesadüflerinde onunkilerde memnuniyete ve iyi kabule delâlet eden bir gülümseme gördüm. hitler bizi, ne alman devlet reisi ve ne de alman şansölyesi debdebe ve merasimiyle kabul etmedi. o, bizi tarif olunmaz bir tevazu ve sadelik içinde, askerî harekâtı sevk ve idare ettiği iş odasında yanına aldı.

    bay hitler'in uzattığı eli sıkarken lütfettiği çok kıymetli dâvetten dolayı kendisine teşekkür ettim. ondan sonra harita masasına yarım döndü. aynı zamanda gözlerimizin içinde bir şey arar gibi bize bakıyordu.. koyu gözleri ve alnına düşen kâküliyle, resim ve filimlerde göründüğünden daha tatlı, daha canlı ve insana daha yakındı!... hareket ve edasında hiçbir yapmacık yoktu. cenup şivesi onun çok mazbut ve mükemmel almancasıyle orjinal tok sesine tam bir hususîlik veriyordu. führer bünyece çok dinç görünüyordu. pek kısa bir sükûtttan sonra iki elini dayadığı masadaki harita üzerinden bize o günkü askerî vaziiyeti umumî bir surette anlattı. müttefiklerinden bahusus finlerden, çok büyük bir takdir ve hürmetle bahsetti. bay hitler'in ağzından bu turan asıllı kardeş milletin hakikî kahramanlıklarının medhü senasını duymak benim için hakikaten büyük bir saadet oldu."(s. 218-219).

    .".. alman führeri bütün bu ehemmiyetli ve çok değerli sözleri, gözlerimizin içinde akislerini arayarak, çok yüksek, güzel ve tatlı bir ifade ile söyledi. biz de nihayette kendisine bizi kabul ederek izahatta bulunmak lûtfundan dolayı teşekkürde bulunarak ayrıldık... bu tarihî kabul yarım saatten fazla sürmüştü." (s.228)

    paşanın yarım saat dediğine bakmayın, bu görüşmenin bir iki dakikadan uzun sürmediğine kalıbımı basarım. hitler, kendisine hayran bu tür adamlara ve abartılı laflarına son derece alışık olduğundan anında başından savmıştır ki zaten zamanı da yok. çünkü erkiletle görüştüğü sıra, alman altıncı ordusu stalingrad'da tamamen imha edilmekteydi.

    neyse ki hitler gibi faşistler ile yerli işbirlikçilerine bu ülkede daha o dönem korkusuzca karşı çıkan kısıtlı da olsa belli bir çevre varmış (bkz: en büyük tehlike)
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap