47 entry daha
  • ah tarkovski! senin sinemaya kattığın şiirsel dil, hayran kaldığımız sinematografik çekimlerin, yaşamını var eden ve filmlerinde hissettirdiğin felsefi bakışın; hepsini anlama süzgecimizden geçirip sana ulaşıyoruz. bu kitaptaki seni sen yapan şeyleri bizimle paylaştığın için minnettarız. elimdeki kitaptan yer yer alıntılar paylaşacağım;

    görsel: afa sinema, çeviren; füsun ant.

    “şiirsel bağlantılar, olağanüstü duygusal bir ortam yaratarak seyirciyi harekete geçirir. seyircinin yaşamı tanıma faaliyetine katılmasını özellikle sağlar çünkü ne hazır bir sonuç sunmakta ne de yazarın katı talimatiarina dayanmaktadır. kullanıma açık olan tek şey, canlandırılan görüntülerin derin anlamını bulup keşfetmeye ya-rayan şeydir. karmaşık bir düşünce ve sirsel bir dünya görüşü, asla, ne pahasına olursa olsun, fazla açık, herkesçe bilinen olgular çerçevesine sıkıştırılmamalıdır. dolaysız, genelgeçerli sonuçlar çıkarma mantığı, insana fazlasıyla geometri teoremlerinin ispatını anımsatıyor. oysa ussal ve duygusal yaşam değerlerinin birbirine bağlandığı çağrımsal bağlar, his şüphesiz, sanat için çok daha zengin olanaklar sağlar. sinemanın bu olanaklardan bu kadar seyrek yararlanması gerçekten üzücüdür. zira bu yol oldukça çok şey vaadediyor. bu yol bağrında, bir görüntüyü oluşturan malzemeyi adeta "patlatacak" bir güç barındırıyor.” (sayfa: 23)

    “çirkin, nasıl güzelin içinde varsa, güzel de çirkinin içinde vardır. hayat, bu saçmalığa varan muazzam çelişkinin içine gömülmüştür ve bu çelişki sanatta aynı zamanda hem uyumlu hem de dramatik bir birlik olarak belirir. her şeyin birbirine yakın olduğu, her şeyin iç içe geçtiği bu bütünlüğü algılamak ise ancak görüntüyle mümkündür. bir görüntünün düşüncesinden söz edilebilir, görüntünün özü, sözcüklerle ifade edilebilir, çünkü düşüncenin sözel ifadesi, şekillendirilmesi mümkündür. ancak bu tanımlama da görüntüyü anlatmaya yetmez. bir görüntü bu eylemin ussal anlamı açısından kavranamaz. sonsuzluk düşüncesi, sözcüklerle ifade edilemez, hatta tanımlanamaz bile. sanat ise insanlara bu olanağı bahseder, sonsuzu denenebilir kılar. sanatçının kendi sanatı uğruna verdiği mücadelenin vazgeçilmez koşullar, kendine inanmak, hizmet etmeye hazır olmak ve taviz vermemektir.” (sayfa: 45)

    “bütün diğer sanatlar gibi sinemanın da kendine özgü bir sirsel anlamı, kendine özgü bir önceden belirlenmisligi (predestination), kendine özgü bir yazgısı vardır. sinema, hayatın özgül bir parçası, dünyanın henüz kavranamamış bir boyutunu, diğer sanatlar tarafından ifade edilememiş bir boyutunu yansıtmak üzere doğmuştur. daha önce de söylemiştik: yeni bir sanatın doğması her zaman düşünsel zorunluluğun bir sonucudur ve bu niteliğiyle, günümüzde karşı karşıya kaldığımız, bizi derinden etkileyen sorunlarn altının çizilmesinde özel bir rol oynar.” ( sayfa: 95)

    “bir film görüntüsünün gerçekliği görünüşte gerçekliktir. uygulamaya geçirme aşamasında yönetmen tarafından seçilmiş, yani yönetmenin konumunun bireyselliginden doğmuş özellikleri gözler önüne seren bir düşten, bir arzudan başka bir şey değildir. kendi gerçeğine ulaşmaya çalışmak (zaten başka "genel" bir gersek de olamaz) demek, özgün tikirlerini şekillendirmek işin özgün bir dil aramak demektir. ancak farklı yönetmenlerin yaptıklan filmlerin toplamından dertleriyle, sorunlanyla çağdaş dünya hakkında nispeten gerçek, bütün eğilimleri kapsayan bir görüntü elde edilebilir. son tahlilde, çağdaş insana, fena halde eksikliğini hissettiği evrensel deneyimi ileten bir görüntü ve özellikle işte bu noktada diğer bütün sanat dallan gibi sinema da son derece önemli bir işlevi yerine getirir.” (sayfa: 103)

    “becerikli bir zanaatkar, son tahlilde kendine yabancı bir şeyi, çağdaş film teknolojisinin en yüksek düzeyine başvurarak anlatırsa ve biraz da zevk sahibiyse seyircileri mutlaka bir süre aldatabilir. gene de bu tür bir filmin geçici önemi kendini çok çabuk belli eder. eşi bulunmaz bir kişiliğin en derin inancının ifadesi olmayan her şeyi zaman, er veya geç, acımasız bir şekilde açığa çıkarır. çünkü yaratıcı çalışma, nesnel olarak varolan bilgilerin biraz mesleki beceri gerektiren canlandırılma biçimi olmakla kalmaz. yaratıcı çalışma, daha çok, bir insanın varoluş biçimi, onun yegane ifade bicimidir. dilsizli aşmak için bıkıp usanmadan gösterilen insanüstü gayret, "arayış” ya da "deney" gibi solmuş sözcüklerle nasıl bir tutulabilir ki?!” (sayfa: 119)

    “ayna'yı çektigimiz sıralarda hep birarada kalmaya çalıştık, birbirimize bildiklerimizden ve sevdiklerimizden, değer verdiklerimiz ve nefret ettiklerimizden söz ettik. ve hep birlikte, filmimizin geleceği üzerinde hayallere daldık. ekip üvelerinin çalışmada oynadığı rolün büyüklüğü ya da küçüklüğü hiç önemli değildir. besteci artemyev, örneğin, bu film için çok az melodi yazdı, ama filmde onun katkısı his şüphesiz ötekilerden az olmadı, çünkü o olmasayda film, kesinlikle bu son şeklini alamazdı.” (sayfa: 158)

    “aslında ben, dünyanın kendiliğinden gök güzel bir sese sahip olduğunu, sinemanın müziğe hiç gereksinimi olmadığı görüşündeyim, yeter ki biz duymasını bilelim. ancak modern sinemada olağanüstü ustalıkta müzik kullanmı örneklerine de rastlamak mümkün. örneğin bergman'in utanç'ında felaket bir transistörlü radyodan parazit yüzünden zaman zaman kesilen son derece güzel klasik müzik sesleri yükselir. ya da nino rota'nin, fellini'nin 8 1/2 adlı filmi için yaptığı o şahane müzik! hem kederli, hem duygusal hem de hafif alaylı…” (sayfa: 183)
hesabın var mı? giriş yap