8 entry daha
  • sebep-sonuç ilişkileri, "etme-bulma dünyası" dersleri filmler dünyasına aittir. pis ve belalı işlere bulaşmış insanların eninde sonunda hakettiğini bulacağını, adalet kanının yerde kalmayacağını söyleyenler filmlerdir. gerçek hayatta böyle bir kaide yoktur. scorsese'de bu gerçeğin farkında olarak çekmiştir bu filmi; ama bu gerçeği bilmesi karakterinin film boyu verdiği kararların sonucunu ahlakçı bir biçimde bağlamasını engellemez. scorsese filmografisine bakıldığında her daim görüleceği gibi, kendisi didaktik olmadan ahlakçı olmayı becerebilmiş, karakterlerini yargılamaksızın onları eylemlerinin sonuçlarıyla başbaşa bırakmasını bilmiş bir yönetmendir; ki kendisini klasik holivud sinemasının amdan götten klişelerine düşmekten kurtarıp büyük yönetmen yapan şey, karakterlerine karşı yargısız, nesnel tavrıdır.

    goodfellas'ın finalinde henry hill karakteri eski hayatından vazgeçmek zorunda kalmıştır. ki zorla itilmiştir bu hayata... aynı şekilde filmin diğer karakterleri de hayatları boyu yaptıklarının cezasını çekmek üzere yakalanmışlardır. kısacası yaşananlara yakından baktığımızda göreceğimiz
    şey şudur: filmde adalet yerini bulmuştur!

    lakin filmin bütününe yayılmış üslubu gereğince scorsese bu noktada tipik bir "adalet yerini buldu!" katharsisinden kaçınır; adaletin yerini bulmasını seyirci için haz veren bir hadise haline getirmez. zira scorsese film boyu bütün karakterlerine öyle nesnel yaklaşmıştır ki, daha yakından ve melodramatik bir bakışta direk nefret bağı kuracağımız karakterlere aynen scorsese gibi kayıtsız kalmışızdır; duygu bağı yoktur aramızda. ve dolayısıyla filmin bitiminde bu yaşananlar sevindirmez bizi, sadece düşündürür. tabii scorsese'in bu tavır içine girmesinin sebebi barizdir; kendisi seyircinin kafasına dank diye vurmak, ne hissetmesi ve düşünmesi gerektiğini dikte etmek yerine, kendi ahlakçı hikayesi üzerine kafa yorulmasını ister. o sebepten esasında tamamen ahlakçı* olan bu hikayeyi aktarışında üslup ve kurgusunu kullanarak her türlü ahlakçılıktan ve yorum yapma hevesinden sıyrılmaya uğraşır. scorsese'in ahlakçılığı ve goodfellas'ın bu ahlakçılıktan aldığı nasibi konusundaki düşüncelerim bunlardır.

    öte yanda coppola'nın anlattığı hikaye anlattıkları açısından ahlakçılığıyla ön plana çıkan bir hikaye değildir. ama bu scorsese'in coppola'dan üstünlüğüne, coppola'nın hata yapmış olduğuna işaret olarak görülmemelidir kanımca.

    zira coppola, iyilik-kötülük-ahlak hakkında değil, aile ilişkileri-iktidar-rekabet-ataerkil düzen hakkında konuşmaktadır. bunu anlatırken kullandığı mecranın bir mafya ailesi olması kendisine herhangi bir ailede kullanamayacağı bir şiddet unsurunu ön plana çıkarma imkanı vermiş; karakterlerin normal bir ailede çok alışıldık gözükebilecek eylemlerini göze batacak bir şiddette yansıtabilmesini sağlamıştır.

    godfather'da don corleone veya michael corleone gerçekten karizmatiktir. ama eylemlerine bakalım; don corleone müşfik bir baba, karizmatik bir adam olmasının yanında bir emirle bir adamı öldürtmek konusunda duraksamayan biridir. michael corleone babasının işlerinden uzak durma hevesindeyken donuk gözlerle karısına düpedüz yalan söyleyebilen eli kanlı bir katil olmuştur; üstelik michael'in karısının gözünden aktarılan final sahnesinde duruma dıştan bakma imkanı kazanaraktan farkederiz ki, michael filmin başında olmak istemediği kişi olmuştur. yani kısaca karizmatik gibi görünen bu karakterlerin kimler ve nasıl insanlar olduğunu bize olduğu gibi yansıtmıştır coppola. buna rağmen bu karakterleri yargılamaksızın "ben de onlar gibi olmak istiyorum" diyorsak bu coppola'nın yaptığı yanlıştan ziyade filmin en derinlerimizde yatan iktidar sahibi olma içgüdümüzü azdırmasından; yani esasen bizdeki bir hatadan kaynaklanmakta değil midir?. babası gibi bir kanlı katile dönüşmüş, yalancı bir adamla özdeşleşmekte sakınca görmememizin sebebi coppola'nın onu yansıtışındaki stilizasyon mudur, yoksa bizim iktidara olan özlemimiz midir?

    bu anlamda coppola'ya bu açıdan saldırmak kanımca izleyenlerin çıkardığı olaylar yüzünden clockwork orange'ı suçlamaya benzer. clockwork orange kendi ahlaki tavrını aynen godfather gibi keskin bir biçimde almış bir filmken, don corleone'ye olduğu gibi alex karakterine özenip şiddet saçmaya girişenlerde olmuştur; peki bu kubrick'in suçu mudur, yoksa alex'e özenip şiddet saçan besbelli ki hasta ruhlu gençlerin mi?

    (editle gelen dönüş: dahası goodfellas'da bir arınma da söz konusu değildir. scorsese'in ahlakçılığını dikkatli tanımlayalım, artık buna ahlakçılık demenin ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. film boyu mafya dünyasının ne kadar şenlikli, paranın ne kadar kolay kazanılan birşey olduğunu gördükten sonra, filmin sonunda henry hill'in bakışları o geçmiş günlere özlemle doludur. "dersini almamış"tır, "günahlarından arınıp" bambaşka bir insan olmamıştır.)
293 entry daha
hesabın var mı? giriş yap