234 entry daha
  • her ne kadar içinde ak geçse de akdeniz'in rengi beyaz değil, mavi; daha doğrusu gökyüzü mavisi, azure. hatta orhan pamuk'un çok eski bir yazısının adı tam da buna işaret ediyor: the white sea is azure. 1998'de yayımlanan ve görebildiğim kadarıyla henüz türkçeye çevrilmeyen bu kısa yazısında pamuk, akdeniz'le ve kafa karıştıran etimolojisiyle karşılaşma anını şöyle anlatıyor:

    "it was the early 1960s. ı was nine years old driving with my father from ankara to mersin, a small town beside the mediterranean. ı couldn’t wait. i’d been told that i would see the mediterranean for the first time and that i would never forget it. finally, through a framework of yellow hills, there it was — and ı never forgot it. not the sea, i mean, but the moment of discovery. it had a different blue. ıt was azure, to use a darling word of western literature whose origin is arabic. i had expected a mirage-like sea, a desert sea perhaps, because the turkish word for mediterranean, akdeniz, means the white sea, as it does in arabic. misty or foggy it often is, but the sea i saw was not white at all. it was my first encounter with the problem in turkish of describing this unfathomable ocean."

    "1960'ların başıydı. dokuz yaşındaydım ve babamla birlikte arabayla ankara'dan akdeniz kıyısında küçük bir kasaba olan mersin'e doğru gidiyorduk. sabırsızlanıyordum, çünkü akdeniz'i ilk kez göreceğim ve asla unutmayacağım söylenmişti. nihayet, sararmış tepeleri geçer geçmez karşımıza çıkmıştı - ve bunu asla unutmadım. denizi değil, o keşif anını kastediyorum. farklı bir mavisi vardı. kökeni arapça olan ve batı edebiyatının sevimli bir kelimesini kullanırsam gök mavisi (azure) rengindeydi. aslında serabı andıran bir deniz, belki de bir ıssız deniz bekliyordum, çünkü mediterranean'ın türkçesi olan akdeniz, tıkı arapça'da olduğu gibi beyaz deniz anlamına geliyor. genellikle sisli ve puslu sisli ama gördüğüm deniz kesinlikle beyaz değildi. bu benim türkçedeki bu dipsiz okyanusu tarif etme problemiyle ilk karşılaşmamdı."

    dolayısıyla epeyce dalga geçilmesine rağmen rte'nin akdeniz white sea olarak adlandırılır cümlesi esasında doğru. nitekim farsçada da bu denizin adı beyaz deniz, yani bahr-i sefid. arapçada da bu denize beyaz, "el bahr-ıl abyad", daha doğrusu "el bahr-ıl abyad-ıl mutavassıd" (ortada yer alan beyaz deniz) deniyor. zaten latince adı olanmediterranean kelimesi de medius+terra, yani ortadaki topraklara, denizi çevreleyen topraklara işaret ediyor.

    ee peki o zaman biz niye akdeniz'e ak demişiz sorusunun cevabı şamanizmdeki renk kavramında. türk mitolojisinde renkler başlığında detaylıca ele alındığı üzere, şamanist kozmolojide dört ana yön bulunmakta olup bunlar renklerle ifade edilir. nitekim denizlere ad verirken de bu renkleri kullanmışlar:

    kuzeyin rengi kara ve kuzeydeki denizin adı da karadeniz
    güneyin rengi kızıl ve güneydeki denizi adı da kızıldeniz
    doğunun rengi gök mavisi ve bazen yeşil (turkuaz) ve doğudaki denizin adı da gökçe gölü
    batının rengi ise ak ve batıdaki denizin adı da akdeniz.

    şimdi bütün bu anlatılanların ardından bir karmaşayı açıklığa kavuşturalım. atatürk'ün eliyle batıyı göstermesine bakıp rota oluşturuldu diyerek izmir'e yönelen askerlerin, atatürk'ün garb, yani batı cephesi komutanlığına hitaben yazdığı ordular! ilk hedefiniz akdeniz'dir. ileri! yazılı emri üzerine "rota yeniden oluşturuldu deyip antalya'ya hücum ettiğini; hatta, ordudaki gayrimüslim askerler için emrin `armies your first goal is the mediterranean, forward!`
    şeklinde ingilizceye çevrildiğini düşünenler olabilir. cevap çok basit aslında:

    atatürk'ün bu emri verdiği 1922'de ege denizi'nin adı akdeniz; yani ege denizi diye bir adlandırma yok. öylesine yok ki sezen aksu&şehrazat ikisili o yıllarda yazsalardı, şarkının adı kalbim ege'de kaldı değil, "kalbim akdeniz'de kaldı" olurdu. hatta pop müziği sanatçısı ege, 1922'de doğsaydı kendisine akdeniz derdik. nitekim bu ihtimali düşündüklerinden olsa gerek, ege'nin ataları, türk kozmolojisinde ak rengiyle temsil edilen batıda (izmir'de) doğan çocuklarının -adında olmasa da- soyadında şamanist geleneklere uygun davranmışlar (bkz: levent ak)

    1922 tarihli başkomutanlık meydan muharebesinden tam 19 yıl sonra, 1941'de ankara'da toplanan birinci coğrafya kongresi'nde türkiye'nin yedi ana coğrafî bölgeye ayrılmasıyla birlikte batıdaki denize ege denizi, güneydekine ise akdeniz denmiş ve olay kapanmış.
22 entry daha
hesabın var mı? giriş yap