2 entry daha
  • 257 sene gibi hiç de kısa sayılamayacak bir süre hayatta kalmayı başarmış devlet.

    daha önce bu imparatorluğa dair kaleme aldığım ayrıntılı sayılabilecek derlemeye bir küçük ek yapmak isterim.

    20'nci asrın önemli gezginlerinden ve kendisini amatör bir tarihçi ve bizantolog olarak da tanımlayan ingiliz seyyah robert byron'ın "the byzantine achievement" isimli eserinde oldukça uzun bir bölüm içerisinde bu devletten söz etmesi, beni yeniden bu başlığa getirdi. byron, kitabının bilhassa 4. haçlı seferi sonrası dönemi inceleyen bölümünde bu imparatorluktan şu ifadelerle bahsediyor:

    "konstantinopolis'in uğradığı latin işgalinin ve bağdat'ın moğollar tarafından yok edilmesinin ardından yakın doğu coğrafyasının bilim ve kültür örtüsü trabzon'a düşmüştür. buraya, levant'ın her bölgesinden bilim peşindeki öğrenciler gelmeye başlamıştır. latin işgalini takiben karadeniz'in güney doğu kıyısında bulunan trabzon, daha önce ortadan kaldırılmış bir hanedanın* son kolunun idaresi altında rum muhalefeti ve baş kaldırısının bir merkezi halini almıştır. zaman içerisinde bu aileye mensup imparatorların gürcistan'a ve de kırım'a ulaşan nüfuzlarının merkezi olan trabzon, bağdat'ın yıkılışının ardından uzak doğudan gelen malların rum ve latin dünyasına ilk girdiği nokta olarak da büyük bir önem kazanmıştır. hatta, latin işgali sonrasında konstantinopolis'e kalıcı olarak yerleşen cenevizli ve venedikli zengin tacirlerin bir dönem adeta ileri karakolu konumuna gelmiştir. son imparator david'in 1461 senesinde şehri teslim etmesiyle de bölgede rum bağımsızlığına dair bir emare kalmamıştır."

    1928 ve 1929 senelerinde kaleme alınmış bu eserin tarihsel açıdan ne kadar ehemmiyet arz ettiği tartışılabilir olsa da kentin* ve imparatorluğun post-haçlı bir doğu roma evreninde nasıl ekonomik, kültürel ve idarî olarak sivrildiğini öğrenebilmek için de bu ingiliz seyyaha biraz olsun kulak vermek gerekebilir diye düşünmekteyim.
hesabın var mı? giriş yap