9 entry daha
  • bölüm 2: sular ısınıyor
    charles'ın hükümranlığı
    avam kamarası'nın kraliyete karşı mücadeleye girme olasılığı, charles'ın davranışını veya onun mutlakıyetçi politikalarını yumuşatmadı. tam tersine, kral parlamento'yu on bir yıl boyunca hiç toplantıya çağırmadı. bu dönem boyunca, haklar bildirisi'ni ve parlamento'nun son çıkardığı yasayı tamamen hiçe sayıp "tonaj ve poundaj" toplamaya devam ederek doğrudan kişisel ve keyfi bir yönetime başvurdu; onaylanmadan vergileri yükseltti; feodal harçları artırdı; ayrım gözetmeksizin ticari tekelleri sattı; ve birçok emtia gibi unvanları da pazara çıkardı. kral, elizabeth'in bölge vergileri toplamak için yerel şerifler atayarak az ya da çok saygı gösterdiği bölge yönetimlerinin paralel sistemine açıkça meydan okudu, böylece bölgesel üst sınıfların otoritesini baltaladı. başpiskopos laud dinsel bir saygısızlık olduğunu söyleyerek yerel milislerin köy kiliselerinin avlusundaki geleneksel toplantılarını engellemeye çalışırken, charles asker toplamaya ve daimi bir merkezi ordu -veya onun öfke uyandıracak adlandırmasıyla "mükemmel milisler"- bulundurmaya girişti. askerlerin ihtiyaçlarının halk tarafından karşılanması yerel ölçekte büyük bir infiale ve yeni ordunun başındakilerin yerleşik ingiliz hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırma niyetinde olduklarına dair bir hissiyat yarattı. son olarak, kral londra kenti'ne borçlarının geri ödemesini geciktirerek onları öfkelendirdi, bu bankerler nezdinde monarşinin itibarının azalmaya başlaması ile sonuçlandı.

    büyük ölçüde kralın baskısı altında çalışan mahkemeler, kralın yakın dost çevresi dışında kalan herkeste özgürlüklerini kaybetme tehdidiyle korku yaratarak, koğuşturmalarında ve kararlarında giderek daha keyfi davrandılar. çok sansasyonel bir dizi olaydan soma, kral muhalifleri öylesine bir vahşetle cezalandırıldı ki bu ülke çapında bir öfkeye yol açtı. john eliot, son parlamento sırasında krala muhalefeti nedeniyle londra kulesi'ne hapsedildi ve serbest bırakılmasını kolaylıkla sağlayabilecek olan charles'tan özür dilemeyi ısrarla reddetti.

    eliot, zindancıların kasıtlı kötü davranışının ardından hapishanede öldü. daha alt mahkemeler ve komisyonlar gibi, star chamber da kralın aşırılıklarına karşı çıkan broşür yazarlarını hapse atmakta, işkence etmekte ve aşağılamakta etkindi. charles'ın eleştirmenleri olarak bilinen ve yasadışı vergiler olarak gördükleri şeyi ödemeyi reddeden dini muhalifler, acımasız cezalara çarptırılmak için özellikle tespit edildiler. çoğunluğu new england'a yerleşen yaklaşık yirmi bin püriten'in zulümden kurtulmak için bu dönemde kaçtığına inanılmaktadır.

    belki de monarşik küstahlığın en bayağı kanıtı, 1630'lar ortasında karar verme aşamasına gelinen gemi parası idi. ingiliz kralları geleneksel olarak bu vergiyi onları korsanlardan ve düşman istilacılardan korumak amacıyla gemi yapımında kullanmak üzere yalnızca kıyı topluluklarına salmışlardı. charles, gemi parası ödemesini karasal bölgelere de genişleterek yerleşik bir uygulamayı bozdu. kral parlamentonun izni olmadan bu vergiyi toplayabilmiş olsaydı temel bir anayasal konuda başarı kazanmış olacaktı ve parlamento'nun kendi keyfi gücü üzerine artan biçimde getirdiği kısıtlamaları kaldırabilecekti. fakat bu mücadelesiz gerçekleşmedi. vergi toplamanın yasallığı, buckinghamshire'lı varlıklı bir püriten olan john hampden bu vergiyi ödemeyi açıkça reddettiğinde bir sınamadan geçti. onun ünlü 1637-38 duruşmasında, hampden'in avukatları vergi toplamanın parlamento onayı olmadan zorla konulduğunu ve böylece haklar bildirisi'ni çiğnediğini ileri sürdüler. kralın güçlü baskısı altında, yargıçlar hampden'in iddiasının geçerliliğini yediye beş reddettiler ve baş yargıç kralın davranışının tebaasının, özellikle parlamento'nun isteklerine göre sınırlandırılması iddiasında olan herhangi bir parlamento yasasını hükümsüz kılacak kadar ileri gitti.

    bu yargı kararına ve krala karşı halk iyice öfkelendi. ingilizler için, karar yalnızca charles'ın tutumunun değil, monarşinin, mahkemelerin, hatta devletin kendisinin meşruluğu sorusunu ortaya koyuyordu. bir yazar, kararı "halkın özgürlüğü üzerinde tam bir baskı" olarak gördü, "eğer arazileri keyfi vergilere tabi olacaksa, özgür insanları ingiltere'nin eski zincire vurulmuşlarından ve ırgatlarından ayıran neydi?" varlıklı sınıfların büyük kısmı krala karşı harekete geçmişti, buna krala kredi vermeyi tamamen reddederek radikal bir adım atan londra kenti dahildi.

    eliot gibi parlamenterlerin çoğuna göre, kral yalnızca parlamento'yu değil ingiliz göreneksel hukukunu ve geleneklerini tamamen hiçe sayan önlemleri yürürlüğe koymaktaydı. genel olarak, parlamenterler kendilerini geleneğin ve "eski sakson özgürlüklerinin" -ingilizlerin normanlardan önceki özgürlük mirası (her ne kadar on yedinci yüzyıl ingiliz göreneksel hukukunun büyük kısmı bilfiil normanlar tarafından yürürlüğe konmuşsa da)- bekçileri olarak görüyorlardı. fakat "norman" imgesinin meşru biçimde ithal edilmesi, eski "sakson" özgürlüklerini çiğneyerek geleneksel "ingiliz haklarını" bozan istilacıların baskıcı kanunlara karşı, halkın duygularına uygun düşüyordu. krala meydan okuma, gerçekte, yabancı bir monarşi, tebaasının geleneksel özgürlükleri hakkında herhangi bir bilgiden yoksun biri tarafından çiğnenen özgürlüklerin yeniden oluşturulması konusunda etkinleştirildi.

    püritenler, kendilerini, roma katolik dininin müdahalesiyle saflığı bozmadan incil kaidelerinin, eski hristiyan uygulamalarının destekçileri olarak görüyordu. püriten kelimesi, ekümenik olarak papaz hiyerarşilerinden özgür, ahlaki olarak incil kaideleri ile tutarlı bir yaşam tarzına bağlı ve yalnızca inanç ve içsel ışık ile değil, hristiyanlık erdemleriyle de tutarlı olan politik bir dinsel düzen tarafından rehberlik edilen "otantik" bir hristiyanlık biçimi adına, kilise'yi "saflaştırmak" isteyenlere gönderme yapmakta kullanılıyordu. ingiliz protestanlığı, luther'in öznellik vurgusunun oldukça ötesine geçmiş ve açık bir toplumsal eylem alanına doğru hareket etmişti. iç savaş'ın patlak vermesinden önce, bu fikirler, şüphesiz, üst sınıflar, yeoman sınıfı, orta sınıf tüccarlar, zanaatkarlar ve hatta bazı soylular tarafından kabul edilecek kadar itibar görmekteydi. başlangıçta, püriten bir dini organizasyonda onur verici bir ilkesel yapıyı tercih eden kişi, bir prebisteryen veya papazların yerel kontrolünün kilise cemaati tarafından yapılmasını güçlü biçimde savunan bir congregationalist olabilirdi. fakat tüm bu ifadeler toplumsal reforma kuvvetle bağlıydı ve daha otoriter ve demokratik eğilimler kralla olduğu kadar, birbirleri ile de keskin bir çatışmaya girdiler.

    uzun parlamento
    on altı yıllık kişisel yönetimden sonra charles, parlamento'yu sonunda toplamak zorunda kaldı. bu ivedi hareketinin nedeni ikincil bir sorun gibi görünmektedir: iskoç kirk'ünü anglikan kontrolü altına alma girişimi. charles'ın iskoçya'daki yönetimi yalnızca sözdeydi: yerel iskoç soylu sınıfı çok güçlüydü ve kilise hala ülkenin en güçlü kurumuydu. kral'ın anglikan dua kitabı'nın kirk'te kullanılmasını budalaca zorlaması ve ardından onun militan presbiteryenlerinin amacına ulaşamaması, kuzey bölgelerine kadar ülke çapında fırtınalı bir muhalefete neden oldu. 1638'de çok sayıda iskoç, kralın çabalarına direnmek için ulusal antlaşma'yı kabul etti, antlaşma özgür meclisler ve parlamentolar taralından onaylanıncaya kadar charles'ın bütün değişikliklerini reddetmeyi öngürüyordu.

    bunun üzerine, rejimini çok fazla karakterize eden bir gözüpeklikle charles, kendisinden ziyade iskoçlara sempati duyan ingiliz askerleri ve işgale fon bulmak için topladığı, kendine düşman ve kısa ömürlü parlamento kadar güvenebileceği bir iç destek ile iskoçya'yı işgale başladı. bu kısa parlamento, bilindiği üzere, krala mali yardım vermeyi reddetti ve üç hafta sonra aniden dağıtıldı. iskoçlar, ardından, charles'ın yarıda kalan işgaline kuzey ingiliz illeri northumberland ve dunham'ı işgal ederek ve çekilmeden önce büyük bir mali tazminat isteyerek karşılık verdiler. nihayet, 1640'ta, charles ünlü uzun parlamento'yu -iç savaşın on yılını yönetecek ve dokuz yıl sonra kralın kendisini idam edecek olan bir parlamento'yu- toplantıya çağırmak zorunda kaldı.

    üyelerinin büyük çoğunluğu kralın kişisel yönetimine, ekonomik maceralarına ve dinsel mutlakiyete karşı nefret duymakta ateşli biçimde birleşmiş olan avam kamarası, otoritesini kralı gerçekte anayasal bir monarşiye indirgeyen bir dizi hızlı radikal önlemi yasalaştırarak gösterdi. bundan böyle parlamento, kendi onayı olmadan onu dağıtma hakkından yoksun olan kralın isteğinden bağımsız olarak her üç yılda bir toplanacaktı. gemi parası, "tonaj ve poundaj" -şüphesiz, parlamentonun onayı olmadan toplanan tüm vergiler- yasadışı ilan edilerek krallık mali açıdan tamamen avam kamarası'na bağımlı kılındı. star chamber ve tüm dinsel mahkemeler feshedildi ve bu kurumlar tarafından hapse atılanlar salıverildi.

    parlamento'nun kral ve onun bakanları -özellikle başpiskopos laud ve kral danışmanı strafford kontu- hakkındaki yoğun kuşkuları, strafford'un krala yardım etmek amacıyla muhtemelen iskoçlara karşı irlanda'da bir ordu oluşturmaya çalıştığında arttı. birçok parlamenter bu önlemi kral ve strafford'un avam kamarası'na karşı bir ordu oluşturma girişimi olarak gördü. onların korkuları, kralın iskoçya'ya avam kamarası'nı dağıtmak için askeri destek sağlamak amacıyla gitmiş olduğu söylentileri ile pek yatışmadı. uzun parlamento'nun bu meydan okumaya cevabı, hem laud'u hem de strafford'u, charles'ın onların yaşamını kurtarmak için harcadığı çabalarına karşın, devlete karşı suç işlemek ile suçlamak oldu. strafford 1641'de, laud 1645'te parlamento'nun emriye asıldı -charles'ın kendi otoritesine doğrudan açık meydan okumalar olarak gördüğü eylemlerdi bunlar.

    1641'deki bir irlanda ayaklanması en sonunda kral ile parlamento arasında patlama noktasına gelen bir çatışmaya neden oldu. krala bir ordu sağlamayı kesinlikle reddeden parlamento, ingiltere'nin askeri güçlerinin, özellikle yerel "eğitilmiş çetelerin" veya milislerin doğrudan kumandasını eline aldı. john pym, avam kamarası adına, parlamentonun kral ve onun amaçlarına güvensizliğini haklı çıkarmak için charles'ın hükümdarlığı sırasındaki tüm yanlışlıklarının şeceresini çıkaran ve özellikle tüm bakanlarının parlamento tarafından onaylanmasını talep eden bir büyük şikayet listesi hazırladı. kral, tabii ki, dokümanı kesinlikle reddetti, bunun üzerine parlamento açıkça devrimci niteliğe sahip on dokuz talep yayımladı. bu talepler yalnızca ingiltere'de katolikliğin kökünü kazıyacak ölçüde dinsel reformlar içermiyordu, avam kamarası'na tüm bakanları ve yargıçları atama ve hatta kralın çocuklarının eğitimini üstlenme hakkını veriyordu.

    22 ağustos 1642'de, kral nottingham'da her zamanki gibi parlamento'ya savaş açarken, parlamento da aynısını londra'da yaptı. birbirine karşıt iki ordu, o zamanki adıyla kralcıların cavalier'leri ve parlamenter ile püritenler'in kısa kesilmiş saçları nedeniyle küçümsemeyle roundhead'ler olarak adlandırılan orduları, o anda ingiltere'yi modern devrimlerin ilkine fırlatarak karşı karşıya geldiler.

    güçlerin birleşmesi
    geriye bakılarak değerlendirildiğinde, ingiliz iç savaşı'nın, onu gerçekte bir "burjuva devrimi" yapan temelde bir burjuva mentalitesinden, burjuva kurumlarından ve burjuva yaşam tarzından kaynaklandığı genelde iddia edilir. daha kesin olarak, onun sonuçlarından sonunda çıkar sağlayanların burjuva olmaları nedeniyle, devrimin "burjuva" olmak zorunda olduğu savunulur. ingiltere, her şeyden önce, kapitalizmin kendisinin sonradan dünya tarihinde en önemli tarihsel yolunu açtığı ülkeydi; bu, kapitalizmin sonunda batı uygarlığının geleceğini tahmin edilemeyecek bir boyutta etkileyecek, aslında tanımlayacak bir tarzda zafer kazandığı yerin ingiltere olduğunu söylemektir. kapitalizmin -özellikle, sonraki yıllarda, endüstriyel kapitalizmin- feodalizm üzerindeki zaferi, daha önce kuzey italya, flanders ve orta avrupa'da oynadığı rolle karşılaştırılamayacak kadar dünyayı değiştiren bir rol oynaması tartışma götürmez bir gerçektir; gerçekten de, ingiltere, on dokuzuncu yüzyılda yalnızca karl marx için değil kendi çağındaki birçok toplumsal düşünür için de ekonomik bir analiz modeli haline gelmiştir. o halde birçok yetenekli tarihçinin dünyayı dönüştüren bu tarihsel gelişmenin ortaya çıkışının izini iç savaş'a kadar sürmesi, böylece kapitalizmin beslenmesinde ona kendisinden sonraki devrimlerin herhangi birinden bile daha önemli bir yer vermesi şaşırtıcı değildir.

    yine de, bu yorum en azından tartışmaya açıktır. öncelikle, iç savaşı sadece veya hatta öncelikle sınıfsal temelde analiz etmek -on yedinci yüzyılın ortalarında bir yerlerde "devrimci burjuvaziyi" bulmayı bir yana bırakalım- kabul edilmiş birçok gerçekle tam bir zıtlık halindedir. ingiliz aristokrasisi hiçbir şekilde yekpâre olarak charles'ı desteklemedi. şüphesiz, çok üst dereceden soyluluk -yani, stuart'ın bahşettiği ayrıcalıklardan doğrudan çıkarı olan saray aristokrasisi ve toprak soyluları- genellikle kralın etrafında yer aldılar. ama aristokrasi, toprak sahibi üst sınıf ve ticari tabakaların içinde aynı toplumsal sınıfa ait aileler bile bölündü ve birbirleriyle karşı karşıya geldi. aslında, parlamenter güçlerin büyük liderleri, tüccarlardan ziyade toprak sahibi üst sınıftandılar. john hampden, john pym, sir john eliot ve hatta oliver cromwell'in kendisi, parlamento toplantılarından kalan zamanlarda taşra beyleri olarak arazilerinde yaşadılar ve ticaretle daha ziyade amatörce uğraştılar, içine girmediler. eliot, gördüğümüz gibi, prensiplerinden vazgeçmek ve charles'ın uzlaşı isteklerini kabul etmek yerine hapishanede öldü. essex kontunun kralın bayrağı altında savaşması pekala beklenebilirdi; her şeyden önce, elizabeth'in dinsel politikalarına karşı katolik bir ayaklanmaya önderlik eden babasından sonra i. james, essex kontuna arazilerini geri verdi. fakat essex kontu, pym'in politikasını charles'ın mutlakiyetçiliğine karşı kararlı şekilde destekledi ve gerçekten parlamento ordularının ilk kumandanı oldu. benzer biçimde, doğu anglia'da, cromwell'in süvari birliğinin de içinde olduğu parlamenter orduları kumanda eden manchester'ın ii. kontu, york'u ele geçirerek ve prens rupert tarafından kumanda edilen, görünüşte yenilmez olan kralcı güçleri alt ederek charles'ın güçlerine karşı temmuz 1644'de stratejik bir başarı kazanacaktı.

    toprak sahibi üst sınıf ve soylular krala karşı parlamenter çatışmada nasıl önemli bir rol oynadıysa, burjuvazi de -bu sözcüğü gevşek biçimde ticari, endüstriyel ve finansal faaliyette bulunan kişiler için kullanırsak- sürpriz biçimde küçük bir rol oynamıştır. parlamenter roundhead'ler, hiçbir şekilde burjuvazi içerisinde yer almıyordu. tefeciler, tabii ki i. charles'a giderek daha az destek verdiler ve mali desteklerini parlamento güçlerine akıttılar. kralın keyfi biçimde zorla para alması, masraflı sarayı ve mali sorumsuzluğu onu çok kötü bir borçlu haline getirdi. yine de, ingiltere'nin bazı ticaret kentleri kralın bayrağı altında toplandı; aslında, iç savaşın başlarında londra'nın lord unvanlı valisi ve kıdemli belediye meclisi üyeleri, kendi oligarşik belediyesel ve ticari çıkarları nedeniyle charles'ın tarafını tuttular.

    limanlar, imalatçı kasabalar, güney ile batı ve orta sınıfın çoğunluğu genellikle parlamento davası altına toplandılarsa da, ülkenin diğer burjuva sektörleri aslında monarşiye geleneksel onura sahip bir kurum olarak saygı gösterdiler ve onun alaşağı edilmesine karşı çıktılar. eğer devrim öncelikle burjuva ise veya on yedinci yüzyıl ingiltere'sinde gerçekten hakiki bir "devrimci burjuva" var ise, bu devrim ya çok seyrek olarak ortaya çıkmıştı ya da aşırı derecede miyoptu. aslında, bizim zamanımızda "burjuva" olarak çizilen klasik devrimlerin rotasındaki bazı tartışılmaz dönüm noktalarında kişi, burjuvazinin militan şekilde karşı devrimci olduğunu kolaylıkla iddia edebilir.

    bölüm 3'te, iç savaş'a girelim artık.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap