83 entry daha
  • islami kesimde ayrımcılık duygusu güçlüdür.

    mümin ve kâfir kesin bir çizgiyle ayrılır birbirinden ve bu ayrımcılığın başta peygamber ve sahabe hayatı olmak üzere güçlü delilleri ve dayanakları vardır. ancak emmare denilen bilincin en düşük seviyesine düşen her hakikat gibi bu da fena halde değişime uğramıştır.

    ilk nazarda sahabede görülen inkarı yok etme azmi ilkel eğilimler intibaı verebilir. gerçekte ise içinde çok büyük rahmet ve şefkat barındırmaktadır. onlar elde ettikleri muazzam nimeti diğer insanlarla da paylaşmak istemekte ve bilincin yüksek mertebelerinde bulunan huzur ve cennet hayatından insanların mahrum kalmasına gönülleri razı olmamaktadır. bunun için her türlü zorluğu göze almaktadırlar.

    normalde ne düşünmeleri lazım? hakikati elde etmişsin işte ne güzel. kendi içinde yaşa geç... kendi içinde huzura eriş...sana mı kaldı diğer insanların derdi? ama elde ettikleri o bilinç bencillikten kurtulmayı ve diğerlerini düşünmeyi de gerektiriyor. o yüzden islamın yayılması için hiçbir fedakarlıktan çekinmemiştir sahabe.

    içinde böyle gizli bir şefkat barındıran büyük bir hakikat, ortaçağda bambaşka bir çehreye bürünmüş ve islam artık diğerlerine karşı bir aidiyet bir kimlik kampı olarak algılanmaya başlanmıştır. diğerleri ise, öteki ve düşman olarak işaretlenmiştir. (bağlamını tespit edemeyince, bu noktada ayetler bile destek olur size). günümüze kadar da böyle gelmiştir...

    işte bu noktada emmarenin büyük bir tuzağı vardır arkadaşlar. allah'ın kulları arasında ayrımcılık yapmak, insanı egonun kitleselleşmiş bir biçimi olan asabiye(grup psikolojisine) hapsetmekte ve haktan perdelemektedir. halbuki diğerlerinin dahi başka bir ilahı yoktur. onların da rabbi allah'tır.

    bir film düşünün. filmde kötü veya iyi karakter olarak her rolde oyuncu vardır. filmin içinde hepsi kendi rollerini oynarlar. elbette filmin içinde iken biz de kendi rolümüzü oynamak zorundayız. ancak filmin dışından, yönetmenin gözünden bakarsak, oyuncuların hepsinin onun film kadrosu olduğunu görürüz. o filmin çekilmesi için kötü karakterler de lazımdır.

    hatta şeytan dediğimiz saf kötücül varlıkların bile senaryoda belli görevleri vardır. "türkmen obasına girdiğinde derhal köpekler sana saldırır. köpeklere taş atmaya çalışma, kurtulamazsın o şekilde. hemen sahiplerine seslen" der mesnevi'de. evrensel düzenin köpekleridir şeytanlar. kuralları çiğneyene musallat olurlar. onlardan sahiplerine yani malikülmülk'e sığınarak kurtulunur. o yüzden "euzü" veya "lâ havle" çekeriz.

    şeytanların bile istihdam edilmiş olduğu bir düzende, diğerlerinin boş ve vazifesiz olduğunu düşünmek abestir.

    o yüzden islamı bir sekt, bir hizip, bir aidiyet kampı gibi benimsemek emmarenin ekmeğine yağ sürmek olacaktır. bilakis islamı kazanılması gereken bir tür bilinç olarak görmemiz gerekiyor. islam, teslim, selam, selamet...evrendeki düzenin kurallarına uyan, uyduğu ölçüde ödülünü devşirir; ters düştüğü ölçüde de ceremesini çeker. bakın batılılar bir parça maddenin kurallarını keşfetmişler ve o ilmin ödülünü almışlar. evren kimseye ayrımcılık yapmıyor; biz de yapmayalım...
14 entry daha
hesabın var mı? giriş yap