10 entry daha
  • depresyon denen illeti çok majör haller haricinde normallerinde barındırmayan meslek.

    adrenalin tavana vurduğunda, insan gözünü karartıp normal şartlarda akla hayale getiremeyeceği şeyleri yapabilir.imkansıza çok yakınsa yeltenilen şey, yada sonuç, getirdiğinden daha çok götürecekse şayet, tırnakları yedirtip dişleri gıcırdatmaktan başka bir halta yaramayacaktır.

    kariyer hayallerine inatla tutunan yada çocuğunun okul taksidini günde 12 kere hesaplamak zorunda olan, sosyal statüsünün zorunlu kıldığı şeyleri yaşayabilmek için o lanet olası maaşını ayın başında alması gereken şık giyimli, makyajını arabanın gölgeliğinin aynasında yapmaya çalışan kadın ve yarım saat önce sıkmış olduğu kravatını camı açıp bir sigara daha yakarak gevşeten , küfrede küfrede radyoda sabah programındaki futbol yorumlarını dinleyerek beynini uyuşturan adamın yüzündeki anlamsız ifadedir depresyon.

    öyle kapalı-çevrim bir rutin, öyle bir karşı konulamayan mecburiyettir ki bu yaşanılan, bilinçaltı kendi kendine istifa edip eller cepte ıslık çalarak çıkıyordur ofisten ama öyle uzaklaşmıştır ki bunun hayalini bile kurmak mecburiyetler yüzünden, sadece dişlerini gıcırdatıyordur o sabah mahmurluğu çökmüş yüzüne makyaj yapmaya gayret eden kadın ve içinde normalin 4 kat üstünde insan bulunan belediye otobüsünde takım elbisesi kırışmasın diye hiç hareketsiz durmaya gayret eden adam ..niye gıcırdattığının farkına bile varmadan.. düşünmeye gerek bile duymadan.. ama gün içinde biriktirdiklerini eşine/sevgilisine/çocuklarına patlatıp , bunlar birikince de ruh halini bozup psikologların kapısını aşındırıp xanaxlardan medet umarak..

    dost meclislerinde denizcilik anlatılırken sıklıkla verilmiş bir örnek vardır. denizciler kafalarında 2 tane harddisk taşırlar. 2 si birden aynı anda kullanılmaz, bir şalteri vardır. gemiye binerken birine, aylar sonra kontrat bitip te gemiden inilirken diğerine geçilir. denizde kullanılan harddisk'in içinde çok az dosya vardır. çok basit bir işletim sistemi.fazlasıyla yeterlidir çünkü son derece yalın, son derece basit bir yaşamdır denizdeki.. kara hayatının döngüeri kara insanları için kendi kendilerine ne kadar rutin ve aynı gelse de, denizciler için deniz yaşamı defalarca kat daha basittir.

    işin bir güzel tarafı, denizciler deniz üzerindeyken , kara harddisk'inde kayıtlı tüm videoları ileri geri sararak her değişik açıdaki kameradan baştan sona izleyebilme, editleyebilme, ne nasıl başlamış, sonu nereye varmış görebilme, ne olsaymış ta nasıl olurmuş ihtimallerini yavaş yavaş, tadını çıkararak ve hakkını vererek irdeleyebilme lüksüne sahiptirler.bu deniz adamına değişik bir bakış açısı kazandırır hayata karşı. her döndüğünde daha sakin, daha düşünen, daha filtreli ve belki de biraz daha farkında bir adam olarak bulacaktır kendini.

    bir de, bu iki farklı harddisk yüzünden, denizci, unutmaz... karada kalmış hiçbirşeyi, hiç bir dialogu, hiç bir tarihi, hiç bir köşetaşını.. çünkü denizde o harddisk stand-by'da bekliyordur. olabildiğince tazeliğiyle.. üstüne bişey konmadan ve bu yüzden de altta birikmiş birşeyin silinip gitmesine izin vermeyerek..

    kara insanı, kapasitesi daha geniş ama tek olan harddiskine hergün yeni birşey katıyorken, tarih ve önem önceliğine göre bir çok dosyayı geri dönüşümsüz kutuya atmıştır bile, kendinin bile ruhu duymadan. geri dönüp bakıp saklamak için ne keyfi ne de ruh hali yetmiyorken..

    depresif kara insanlarına her zaman şarkılar şiirler yazdıracak kadar son derece gizemli olan gemiler ve denizcilik aslında onların kafalarında yarattıkları figür gibi değildir. 6 aylık kontrat için denize açılmış bir adam, bu 6 ayın yaklaşık 5 ayını seyir halinde geçirecektir. seyir halinde olmak demek te, seçme şansının bulunmadığı 30 tane adamla daracık bir demir yığınının yaşam mahalli içerisinde çalışmak, yemek yemek, uyumak ve yine çalışmaktan ibarettir...

    ama konu imkansız'a gelince, denizdeyken imkansız görünen, gerçekten imkansıza yakın falan değildir, bildiğin imkansızdır işte.. kendini de doğrasan, gemiyi de yaksan, miyar'a çıkıp avazın çıktığı kadar bağırsan da.. imkansız imkansızdır. dişleri gıcırdatmak ta ziyadesiyle manasızdır. ve deniz adamı mesleğine başladıktan çok kısa süre sonra farkına varır ve özümser ki:

    denizcilik, mutlak kabullenmişliktir..

    hayatında önem verdiği tüm kriterlere kesin ulaşımsız olan denizci, belki mecburen ama mecburen de olsa kabul ederek tırmanır geminin iskelesinden aylarca sonra inmek üzere..
    kendi yaşayacağı ömrün süresini riske atmak zaten aklına bile getirmediği bir donedir. en normalidir bu yaşıyor olduğu hayatın. günün 24 saatini geçirdiği adamların ne kadar iğrenç adamlar olursa olsunlar , kader arkadaşları olduğu ve geçici ailesi olduğu da öyle..

    maaşı yatmayacaksa yatmayacaktır.. karısı terkederse terk edecektir.. çocuğu hastalıktan çırıpınacaksa çırıpınacaktır.. sevgilisi aldatırsa aldatacaktır..birisi ölecekse ölecektir işte.. kara harddiskinde bulunan yüzlerden...

    17 ağustos 1999 gecesi hint okyanusunun ortasında seyir halinde iken gölcükteki evi depremde yerlebir olup ta annesi babası karısı ve 3 kızı ölen ahmet çarkçı'nın ertesi gün gemiye şirketten gelen kısa bir telex mesajıyla durumu öğrenmesinin ardından limana dek mutlak bir kabullenmişlik içerisinde /belki suskun ama sadece suskun/ vardiyalarını teslim alıp işine devam etmesi de bu kabullenmişlikten sebeptir..

    halil cibran ın dile döktüğü harika bir dua vardır.
    "allah"ım bana değiştirebileceğim şeyler için güç,
    değiştiremeyeceğim şeylere katlanabilmem için sabır
    ve ikisini birbirinden ayırabilmem için sağduyu ver"

    denizci'nin değiştiremeyeceği şeyler o denizdeyken neredeyse herşeydir.. yalvaracağı hekim, kavga edeceği patron, son sözünü yüzüne vurup gururunu toparlayabileceği sevgilisi miller ötesindedir ve yoktur binip gidebileceği bir uçak..

    depresyon denen şeye bu yüzden vakıf değildir deniz adamı. kapatır şalterini gemiye binerken. hava güzelse alır su bardağı dolu çayını eline, yürür başüstüne, oturur bir ırgatın üzerine, dinler dalga sesini, ufka bakar, özlemlerini hatırlar, bir sigara daha yakar, küçücük bir of çeker yada kısacık bir film hatırlar karadan, ama ruhu çıkmaz yerinden, izlediği bir filmmiş gibi hatırlar.. kabullenmiştir, ne olacaksa olacaktır...

    (bkz: denizci/@manoverboard)
    (bkz: denizcilik/@manoverboard)
120 entry daha
hesabın var mı? giriş yap