3 entry daha
  • bir hayat ve sanat felsefesi ve duyarlılığı. ingiliz sanatsal ve edebi akımı. 1890’larda, en ateşli savunucusu oscar wilde ve akımın filozofu walter pater ile doruğa ulaşır. estetizm denildiği zaman akla gelen diğer isimler “ pre- raphaelite broderhood” un üyeleri swinburne, arthur symon, ernst dowson, lionel johnson, andrew lang, william sharp, j.a symonds ve başlangıçta w.b yeats. güzel sanatlarda aubrey beardsley ve j.mc neill whisler aynı eğilimin temsilcileridir.
    walter pater’in “the renaesance” (1873) adlı eserinin sonuç bölümünde söyledikleri esas alınacak olursa, estetikçi için gerçek, yaratıcı bireyin, sürekli değişen hayatın akışı içinde yakalamış olduğu keskin , gelip geçici izlenimler, imgeler ve duygulardır. estetikçi için sanatın hayatı ya da hayatın sanatı, ideal tarzda, saf bir vecd halidir. bu vecd de ancak, tekdüze gerçekler dünyasından, felsefi sistemlerin katılığından ve klişeleşmiş bakış açılarından uzaklaşınca gelişir. bakir güzellik arayışı, insanoğluna, ölümü sürekli erteleme ile geçen hayatı süresince, kendisinde bulabileceği en güzel uğraş olarak tavsiye edilir. walter pater’in (baudelaire’nin “i’ heresie de i’enseignement” dediği) “didaktik görüşün” reddi anlamına gelen aslı fransızca “i’art pour i’art” (sanat sanat içindir) ifadesi estetikçiler için bir slogan ödevi görmüştür. whistler, “ten o’clock” (1885) sanatın “yalnızca kendi mükemmelliğini amaçladığını ve ‘öğrenmek’ gibi bir arzusunun olmadığı” nı yazar.
    romantizmin gelişiminde bir aşama olarak estetikçilik, ingiltere ile sınırlı değildir. esas itibariyle bir tepki ve protest, karşı çıkma akımı olan estetikçilik, 19.yy sanatçısının demokrasinin yayılması ve (whistler’in deyimiyle “ucuzu keşfeden, taklitte yeni bir serveti gören yeni bir sınıf”) orta sınıfın güçlenmesiyle başlayan değerlerin bayagılaşması ve sanatın ticarileştirilmesi konusunda gittikçe artan duyarlılığını yansıtır. yabancılaşmış bir azınlığın, burjuvanın “ilerleme dini”ne (baudelaire’nin ifadesiyle ‘endüstri ve ilerleme’ şiirin acımasız düşmanları) duyduğu düşmanlık kokuşmuş, modası geçmiş ve hastalıklı olana ilginin doğmasına yol açtı. nietschze’nin deyimiyle “tanrının ölümü” estetikçiyi, eski inancın yerine geçirilmek üzere, bütünüyle ruha dayalı bir sanat yaratmak için gizli ve aşkın olana yöneltmiştir. yüzyılın sonları, oscar wilde’ın deyişiyle, “tutkulu ve duygusal bir deneyimin en küçük kırıntısını dahi feda edecek herhangi bir kuram ya da sistemi asla kabul etmeyen” bir anlayışın belirlediği yeni bir hedonizm (hazcılık) tanık olur.
    felsefe genel ruh hallerinin kurumsal dayanağını sağlar. kant’ın critique of judgement (yargının eleştirisi, 1790) yaptığı estetik yargının tarafsızlığı ve kavramlarla hayal gücünün sezgisel niteliği arasındaki ilgisizliğe dair önermesi, schopenhauer tarafından benimsenip ,bir adım daha ileri götürüldü. schoppenhauer’e göre ‘mutlak’ sanat, insan zihnini bayağı bir hayattan arındırır ve onu arzunun esaretinden kutarır. müzik en soyut ve günübirlik gerçeklerden en uzak sanat olduğu için, en ideal sanat haline gelir. “müzik gibi olmak, müziğe benzemek bütün sanatların arzusudur.” aynı görüş ‘the birth of tregedy from the spirit of music”(1872) de nietschze, de la music avant toute chose (her şeyden önce müzik)’de verlaine ve ‘the renaissance’ (1873) da “bütün sanatlar müziğin konumuna ulaşmayı arzular” ifadesiyle walter pater tarafından da paylaşılır. bunun ardından gelen saf ve ‘temel’ bir biçim oluşturma eğilimi, 1890’larda, bütün bir ingiliz edebiyatını etkielyen sembolizmin ve edebi izlenimciliğin özellikleridir. bu eğilim edebi eserlerde konunun taşıdığı klasik önemin kişisel eğilimidir. yeni teknikler ve daha incelikli çalışma yöntemleri lehine değerini yitirmesine yol açar.

    daha geniş bilgi için bkz:

    l.eckhoff the aesthetic movement in english literature (1959)
    w.gaunt, the aesthetic movement (1945)
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap