18 entry daha
  • wim wenders 'in izlediğim ikinci filmi. ilkini çok seneler önce, yönetmenini bilmeden izlemişim: city of angels. bu burada dursun.

    film ne bir yerden alıyor ne de bir yere gidiyor gibi. zamanın bir yerini iki ucundan kesmiş ve arada kalan kısa bölümünü bize izletmişler hissi oluşuyor insanda. bir çeşit anton çehov hikayesi sanki.

    --- bundan sonrası spoilerli yorum ---

    filmin başında philip'in çektiği fotoğrafları izlerken, bir şeylere anlam yüklemeye çalıştığını ama yükleyemediği halde çektiği sıradan şeylerde bir şey aradığını düşündüm. sonradan gazetedeki diyalog bir çeşit sağlama gibi oldu benim için. gazetedeki diyalogla ilgili diğer düşüncem de şu ki; philip'in öylesine boşvermişliği dışarıdan tedavi edilemez görüldüğünden etrafı tarafından da boşverilmişlikle karşılanmış. bunu bir tek diyalogla da olsa anlamak mümkün.

    philip akışa öyle kapılmış ki karşılaştığı kadının davetini düşünmüyor bile, kabul ediyor ve dahil oluyor. alice onunla gelecek olduğunda yine fazla üzerinde durmadığını ve duruma ayak uydurduğunu görüyoruz. fakat özellikle alice otellerden birinde yatakta ağlarken bu kararını sorgulamaya başladığı ve öfkelendiğini görüyoruz ilerde. yine de alice öyle masum ve bu işin günahsızı olduğundan kızın gönlünü çabucak alıyor her seferinde.

    tuvaletteki sahne, bir yabancının bir çocuğa sabrı, şefkati ve anlayışını bize en iyi gösteren sahnelerden bu arada. ilerleyen sahnelerde öfke, yerini kabule ve hatta yavaş yavaş da sevgiye dönüştürmeye başlıyor. philip alice'i konserden dönüşte polis istasyonundan aldığında hemen ona konserle ilgili bir şeyleri hevesle anlatmasından da bunu anlıyoruz. başka bir filmdeki bir diyalog geliyor aklıma. insanların genel geçerliğinden bahsediyor adam, bir kadınla ilgili konuşurken. ama bu kadına alıştığını ve şimdi onsuz olmanın çok zor geldiğini söylüyor. işte film ilerledikçe philip'in sadece bir çocuğa değil, kendi başınayken anlamsız bulduğu ve alışık olduğu hayat düzeninin yerine yeni bir hayat düzenine de alışmaya başladığını görüyoruz. başta bir nesne veya bir çanta veya günübirlik yolculuktaki yan koltuk yolcusu gibi gördüğü çocukla gitgide artan bir bağın sonucu filmin sonunda kısacık bir diyalogda arkadaşlık görüyoruz.

    çocuğun kısacık sohbetlerde öylesine söylediği yorumların adamda büyük yankısı olduğunu, en azından biz izleyicide olduğunu fark ediyoruz.

    --- spoiler sonu ---

    filme gerçekten bayıldım. filmin anlatısı bir yana dursun, şehir manzaraları, insan kesitleri, oteller, pencere önü manzaraları ve müzikler gerçekten çok güzeldi.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap