3 entry daha
  • "sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkanıp kalmış biri için, dünyanın kendisi kötü bir düştür" den içeri bir ruh kafesi.

    hapsolup da, kendi başına çıkabilen görülmemiştir. hapsolanın çıkabilmesi için, kafesin kapısını birinin açması, içeri elini uzatması gerekir.

    ergenlik ikonum sylvia plath bu "birisi"ne hiç sahip olmadı. iki çocuğuna bile tutunamadı,zaten çocukluğundan kalma intihar takıntısı da vardı. hayata hep fanusun içinde baktı ve bunun nasıl bir duyarsızlığın suçu olduğunu edebiyat tarihi biliyor.

    tüm gösterişine rağmen tepenize ne vakit nasıl geçtiğini farketmez, tüm vericiliğinizle yalnız kalabilirsiniz. ben vaktini de, nasılını da biliyorum. ama öyle bir fanusun içindeki sözde rahat batan olarak, çıkmayı başaramadım. çocuğum olsaydı ona tutunur muydum? annemin genel bir iddiasıydı, hiç denemedim bilmiyorum.

    hiç bir dekorasyonuna dokunamayacağınızdır. hiç bir gün dışında yatıp uyuyamayacağınız. an gelir bakanlar size değil sadece fanusa bakmaya başlar. fanusu sizin kişilğiniz sayarlar. oysa şartların ördüğü duvardır, anlamazlar.

    sylvia kolayını seçmiştir kanımca. bir zoru olmalı ama, bilmiyorum. içinde "ölü bir bebek gibi tıkanıp kalınca" yapabilecekleri o kadar sınırlanıyor ki insanın kendini tekrar etmeye başlıyor, 10 yılda bir. hani kapı komşum olsa, kahveye çağırsam, derdini antaltana kadar yüzlerce fincan kahve içsek birbirmize huzur vererek, fallar baksak filan. ince elesem sık dokunsam, kırıp dokmeden kaldırsam fanusu elimi uzatsam, gene de kurtaramazdım onu.

    ruhunuz inceyse (sanılanın aksine travmalarda ruhunuz daha incelir) hayal kırıklıklarınızda var edeceğiniz sırça fanus tehtidi altındasınız: iyi dostlar biriktirin ve doğru seçimler yapın.
62 entry daha
hesabın var mı? giriş yap