8 entry daha
  • (taha - 85) dedi ki: "biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, samiri* onları şaşırtıp-saptırdı."

    ( taha-86) bunun üzerine musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. dedi ki: "ey kavmim, rabbiniz size güzel bir vaadte bulunmadı mı?size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? yoksa rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"

    (taha-87) dediler ki: "biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, biz onları (ateşe) attık, böylece samiri de attı."

    mevdudi tefsirinde samiri meselesini şöyle yorumlar;

    * kelimenin sonundaki (ye) harfinden sâmirî'nin (o kimsenin) asıl ismi olmadığı anlaşılmaktadır. çünkü arapça'da bu harf kişinin memleketi, kavmi ve akrabalarıyla olan ilgisini göstermek için kelimenin sonuna eklenir. bundan başka baştaki (el) belirlilik takısı da sâmirî'nin aynı kabile veya memlekete mensup birçok kişiden sadece biri ve altın buzağıya tapmayı icad eden kimse olduğu anlaşılmaktadır. aslında bu konuda daha fazla açıklama yapmaya gerek yoktur, fakat bazı hıristiyan misyonerler ve batılı oryantalistler, kur'an'ı ve peygamber'i (s.a) bu konuda çok eleştirmişlerdir. onlar şöyle diyorlar (allah korusun): "bu, kur'an'ın yazarı olan muhammed'in cehaletini gösteren delillerden ve kur'an'da yer alan tarih hatalarından biridir." onlar bu saçma eleştiriyi, sâmirî'nin, israil krallığının başkenti olan ve bu olaydan çok sonra m.ö. 925'de kurulan sâmirîyeli bir adam olduğu fikrine dayandırmaktadırlar. bundan yüzlerce yıl sonra israiloğullarıyla yabancıların karşılıklı evlenmeleri sonucu sâmirîyeliler diye bir nesil türemiştir. sâmirîler altın buzağıya taptıkları için, bu eleştiriler peygamber'i (s.a) sadece kulaktan dolma duyduğu şeylerden yararlanarak bu hikayeyi uydurmakla suçlamaktadır. bu eleştiriciler, hz. peygamber'in (s.a) bu konuda komşu kabilelerden bir şeyler duyduğunu ve daha sonra kur'an'ın içine soktuğunu söylemektedirler. sadece bu değil, onlar kisra'nın adamlarından biri olan haman'ın kur'an'da firavun'un veziri olarak geçtiğini de söylerler.

    ne yazık ki bu sözde bilginler, eski zamanlarda bir kabile veya bir yerde aynı isimle anılan sadece bir kimse olduğunu ve aynı isme sahip başkası veya başkaları olabileceği ihtimalinin yok olduğunu düşünüyorlar. bunlar, hz. ibrahim zamanında ırak ve çevresine sümerliler diye bir grup insanın yerleştiğini bilmiyorlar veya bilmek istemiyorlar. hz. musa zamanında ırak'dan mısır'a göç etmiş, sâmirîler diye bir topluluk yaşamış olabilir. bunun yanısıra, kitab-ı mukaddes'e göre (ı krallar, 16: 24) sâmirîye şehri semer'den alınan bir tepe üzerine kurulmuş ve ondan sonra sâmirîye adını almıştır. bu da, sâmirîyeliler ortaya çıkmadan semer (veya sümer) adında bir topluluğun yaşadığını ve bunlardan bazı kabilelerin "sâmirî" adını almasının mümkün olduğunu göstermektedir.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap