7 entry daha
  • mubi'nin seçkisinde gördükten sonra bir türk yönetmen ise asla kaçırmam izlerim. bu filmde onlardan birdir. çekim kalitesi ve akış olarak bir belgesel ve film formatının dışında salaş olarak sinema televizyon öğrencisinin 1. sınıfta çekeceği türden. belki bu yeni bir tarz denemesi olarak ele alınabilir, ancak günümüzde kamera ile akan gerçekçiliği çekmek herkes tarafından yapılan bir eğlem haline geldiği için eğer bir şeylerin akışını kontrol etmiyorsanız yönetmen deniz tortum'un yaptığı gibi sadece bir kurgucu işi olarak kalıyor eser.

    akan gerçekciliği izlediğimiz için spontane gelişen durumlarda müzik yapan gençlerin ve toplumun etkileşimini gözlemliyoruz. bir müzik, yolculuk ve hatta yolda olmak filmi olan bu eserde müzik kalitesi izleyen tarafından sorgulanıyor. yolculuk üzerinde fazla durulmuyor sadece anlık görüntüler ile hatırlatma yapılıyor, film sonrası film üzerine konuşan müzisyenlerinden durumundan öğreniyoruz yolculuğu, sıkıntılı bir süreç olmaya başladığını, burasıda eksik kalıyor. bir an acaba kameranın pillerinin şarj aleti evde kaldığı için mi bu kadar az çekim yapıldı diye düşündüm.

    yolda olmak kısmı ise bir felsefi yaklaşım ise eğer görmek istediğimiz felsefeyi müzisyenler arasında da söyleşilerde de göremediğimizi veya perdeye aktarılamadığını söylemek isterim. aslında filmin başında çevredekilere birşeyler anlatan kızın kurduğu "bu aralar darwin felan okuyorum, gen felan, her sorunun cevabına evrim oturuyor." cümlesi biraz filmin felsefesini özetliyor. filmin neden bir özetini sunuyor derseniz evrim teorisi çok güçlü bilimsel temele dayanan bir bilimsel olgu iken onu gündelik bir hurafe veya bu aralar okuduğumuz bir komplo teorisinin cümle içinde kullanılması gibi bir film.

    şöyle ki müzisyenlerin kendi aralarında konuştuğu varoluşsal konuların sonu sanki hep "anlatabiliyor muyum abi, biz neyiz abi, ne yapıyoruz " gibi cümlelerle bitirilecek gibi "zaten hepimiz biliyoruz bunları anlatmama gerek yok abi" minvalinde her 4 bira içilen ortamda az çok üniversite ortamı görmüş herkesin girebileceği ve kurabileceği muhabetler olarak karşımıza çıkıyor. belki uzun süredir beraber olan müzisyenlermizin ve arkadaşlarının bunları normal hayatlarında uzun uzadıya konuşmuş olmaları çekim esnasında bir iki kelime ile zaten karşı tarafa o içinde bulunulan durumu aktardığını düşünüyorum. ancak yine perdeye yansıyan gerçekten önemli olan olguların üzerinde konuşurken sırf marjinallik olsun diye o salaş ve altı doldurulmayan düşünceleri ile bize ahkam kesiyor diyecektir asıl düzeltmemiz gereken izleyici. din, felsefe, evrim gibi toplumun fobisi haline gelmiş bu konularda, yobaz kesmin karışısında onların kendi yanlış düşüncelerine daha sıkı sıkıya bağlanmaları için hazırlanmış bir video gibi bazı bölümler. yarım yarım, temelleri ve altyapısı olmayan cümle öbekleri ile.

    filmin neden izlenilmesi ve türk sinamasına kazandırdıklarını ise uzun zaman sonra göreceğiz. akan gerçeklik diye tanımlamak istediğim film belki bir türün ortaya çıkışının ilk emaresidir. şu günlerde herkesin yaptığı birşey ancak belki bunu ayıracak ve sinematik olana evirecek bir unsur bulunabilir ve bu ilk başlangıcı olabilir.

    belgesel olarak lanse ediliyor ancak belgesel nitelikleri ağır basıyor denemez. çünkü belgelenen şey türkiyede rasgele bir iki anadolu şehrinin enstrumantel müziğe verdiği tepki ise değil. siyasi meselelere göz kırpılıyor ancak belge, bilgi, yorum yok. müzik konusunda ise bir olgunun belgelenmesi söz konusu değil çünkü sadece arada müzik kesitleri duyuyoruz sadece. müzik ile insan etkileşimi de sınırlı kalıyor.

    bu film türk sinemasına ne kazandırır.
    özgün filmlerin olabileceğine inanç
    az para ile film çekilebileceğine inanç
    yeni şeyler denenebileceğine olan inanç
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap