7 entry daha
  • buyrun

    16. yüzyılda, ispanya ve portekiz dünyanın en zengin iki devleti konumundaydı. coğrafi keşifler sayesinde gezegenin zamana kadar bilinmeyen yerlerini ortaya çıkaran, orada koloniler kuran, bölge halkıyla bir dizi savaşa girip sonunda galip gelen ve nihayetinde buranın altın madenlerini ele geçiren ispanya ve portekiz bu zenginliklerini araştırmacı kimliklerine borçluydular. iki ülke çok kısa zamanda muazzam bir servete kondular ve 16. yüzyılda diğer avrupa ülkelerine oranla muazzam bir güç elde ettiler. ne var ki bu çok uzun sürmedi. araştırma ve keşif çalışmaları konusunda muhteşem bir gelişme gösteren bu iki ülke kazanılan serveti değerlendirme konusunda aynı başarıyı gösteremedi. ispanya ve portekiz. kısa süre sonra güçlerini ve zenginliklerini kaybettiler. 17. yüzyıla gelindiğinde ise avrupa yeni bir ülkenin yükselişine tanık oluyordu.

    hollanda, burjuvazinin güç kazanmaya başladığı 16. yüzyıldan itibaren muazzam bir gelişme gösterdi. bu gelişmenin en önemli nedenlerinden birisi hollanda'nın konumuydu. avrupa'da dolaşan ticaret gemilerinin ezici çoğunluğu hollanda'nın söz sahibi olduğu sulardan geçmek zorundaydı. onların zenginliği sadece coğrafi konumundan kaynaklanmıyordu. bu ülkenin ince dokumaları ve yünleri büyük bir ün kazandı ve bu neredeyse tüm dünyaya yayıldı. 17. yüzyılda hollanda avrupa'nın her anlamda en gelişmiş ülkesiydi. ekonomide olduğu kadar medeniyette de ön plana çıktılar. spinoza gibi dönemin önemli düşünürleri, ülkelerinde gördüğü baskıdan kurtulmak için hollanda'ya göç ettiler. "turuncular" tüm dünyaya medeniyet dersi verirken çok kısa zaman sonra saltanatlarını kaybedeceklerinden habersizdiler. feodalizmin kalıntılarını çok önceden temizlemeye başlayan, yıllar içinde yavaş yavaş ama sağlam bir gelişme kaydeden ingiltere kabuklarını kırmak üzereydi.

    feodal gelenek 1789 yılında tam bir yenilgiye uğrayana kadar dünyanın pek çok ülkesinde geçerliliğini korudu. bu geçerlilik ülkeden ülkeye, hatta bölgeden bölgeye bile değişiklik gösterebiliyordu. bazı noktalarda feodal kültür devam etti bazı yerlerde etmedi. ne olursa olsun kalıntılar şeklinde bile olsa 1789 yılına kadar bu anlayış devam etti. yükselen orta sınıf güç kazanmaya başladıkça feodalizm ile savaşa tutuştular. tamamen sabit değerlere bağlı, değişmeyen, gelişmeyen ve en önemlisi ilerlemeyen bu sistem, girişimcilikle para kazanan, değişen dünyaya ayak uydurmazsa meteliksiz kalacak olan burjuvaziye ayak bağı oluyordu. ingiltere'de gelişme kaydetmiş olan burjuva sınıf da bundan nasibini almıştı. burjuvaziyi engelleyen en önemli faktörlerden birisi kraldı. ondan sonra kilise geliyordu. neden böyleydi? çünkü kilise en büyük toprak sahibi durumundaydı. para sahibi oldukları için kralı da kendi düşüncelerine göre yönlendirebiliyorlardı. uluslararası ticaret tüm avrupa'ya yayılınca en az kilise kadar güçlü yeni bir sınıf doğdu. şimdi yükselen bu iki grup çıkar çatışmasına girmişti.

    ingiltere'de toprak köleliği 15. yüzyılda kalkmıştı kalkmasına ancak bu çoğu yerde formaliteden ibaretti. bu belli sayıda çiftçinin refah seviyesini ve ekonomik durumunu yükseltmişti. buna karşın toprağa bağlı kölelik, değişik isimlerle devam etti. "kapitalist çiftçi" dediğimiz ingilizlerin de "yeomen" adını verdiği yeni bir sınıf oluştu. bunlar eskinin toprak beyleri gibi iş yapıyordu. tarım işçilerini altından kalkamayacak borçlara sürükleyip boyunduruk altına alıp çalıştırıyorlardı. dışarıdan bakıldığında buna kölelik denemezdi elbette ancak işçilere başka fırsat tanınmamıştı. bu işçiler son derece yoksuldu, küçük bir kulübede yaşam mücadelesi veriyorlardı. ingiltere'nin güneybatısı genelde böyle işliyordu. diğer bölgelerde, özellikle güneydoğuda toprak sahipleri gündelik işçi çalıştırıyorlardı. kısacası kölelik kaldığı yerden devam ediyordu.

    bu sırada ortaya çıkan "çitileme hareketi" dar boğazda olan köylülerin durumunu daha da kötüleştirdi. büyük toprak sahipleri arada kalmış küçük tarlaları satın alarak topraklarını genişletiyordu. bu çevreleme hareketi çoğu köylüyü işinden etmişti. buna sebep olan en önemli etkenlerden birisi de kumaş ihracatının ingiltere'de önemli bir boyut kazanmasıydı. toprak sahiplerinin çoğu tarlaları ekip sürmek yerine o bölgede koyun yetiştirmeye başladı. tarımla uğraşanlar ise daha az işçi çalıştırmaya başladılar. ingiltere'de çalışan köylülerin durumu içler acısı bir hal aldı.

    acı çekenler sadece köylüler değildi. feodal beylerin at koşturduğu bu sistem burjuva sınıfını da zora sokuyordu. krallar girişimcileri engelleyici tedbirler koyuyordu. feodal düzenin gereklilikleri orta sınıfın doğru düzgün iş yapmasını engelliyordu. refah düzeyi açısından bu iki grup arasında dağlar kadar fark vardı ancak isyanları ortak bir noktada buluşuyordu: bu düzen değişmeliydi. adeta ölüme mahkum edilmiş köylüler isyan etmeye başladılar. ingiltere, özellikle 17. yüzyılın ortalarına gelindiğinde bu isyanlarla çalkalanmaya başladı.

    ingiltere'de krallık eski sistemin devam etmesini isteyenlerin elindeydi. feodal beylerin desteklediği jack stuart parlamentoya önem vermiyor, kafasına göre vergiler koyuyordu. ondan sonra tahta geçen 1. charles da aynı yöntemi tercih etti. krala destek veren feodal beyler ve soylular sanayinin gelişmesini engelliyor, kralın baskıcı her kararını destekliyordu. bu baskıcı yönetimle sanayinin gelişmesi hayalden öteye geçemezdi. yeni oluşan soylu sınıf yavaş yavaş parlamentoda söz sahibi olmaya başlamıştı. parası olanın yönetime dahil olduğu bir dönemde yönetimde olanların değişmemesi söz konusu olamazdı. parlamento yavaş yavaş girişimci yeni sınıfın eline geçti.

    kral 1. charles iskoçya'da başlayan ayaklanmaları bastırmak için mali kaynak bulmak zorunda kaldı ve yıllar sonra parlamentoyu toplama kararı aldı. ancak parlamento karala destek vermeyi reddetti. bunun yanı sıra charles'ın keyfi tutumunu da eleştirdi. parlamento ayrıca kralcı bakan lord straffor'un tutuklanıp mahkemeye çıkarılması konusunda ısrar etti. tarihe "uzun parlamento" olarak geçen bu oturum yaklaşık 12 yıl sürdü. zaten bir kıvılcım bekleyen isyan hareketleri bu süreçte daha da alevlendi. 1640 yılında londra'da büyük bir işçi ayaklanması patlak verdi ve saray kuşatıldı. bunun üzerine kral baskılara daha fazla karşı koyamadı ve lord straffor'un yargılanma talebini kabul etti. straffor idam edildi.

    londra'da başlayan bu isyan hareketi kısa süre içerisinde ingiltere'nin her bölgesine sıçradı. özellikle kırsal bölgelerde köylüler büyük bir dayanışma ve cesaret örneği gösterdiler. toprak sahiplerine kira ödemiyorlar, beylere ait topraklara zarar veriyorlardı. ortaya çıkan yeni soylu sınıf ilk başlarda bu isyanları destekliyordu. özgürlük isteyen bu yeni sınıf, krala ve feodal beylere gösterilen her direniş kendi çıkarlarına hizmet ettiği için ilk başlarda bu olaylara göz yumdu. köylü isyanının ileri gitmesiyle birlikte burjuvazi korkuya kapıldı. avam kamarası'nda isyan hareketlerinin önlenmesi gerektiği kararlaştırıldı. bu meclis aynı zamanda kralın verdiği kararlara da karşı çıktığını deklare etti. uzun parlamento bazı kararların alınması için krala baskı yapıyordu. meclis kilisenin parlamentoya bağlı olmasını istiyordu. kilise feodal sistemin en güçlü savunucusuydu. hatta çoğu zaman kraldan bile önde geliyordu. diğer talep bakanlarla ilgiliydi. bakanların parlamento kararıyla görevden alınabilmesi teklif edildi. görevden alınan yetkili, eylemlerinden dolayı meclise hesap vermeliydi. kral dururken neden bakanlarla uğraşıldığı biraz garip görünebilir. bunun nedeni parlamentonun yavaş yavaş yeni soylu sınıfına geçiyor olmasıydı. eski sistemin savunucuları yerlerini yeni sınıfa bırakıyordu çünkü yeni grubun çok parası vardı. zenginlikleri sayesinde meclise giren girişimciler parlamentoyu tamamen kendi egemenlikleri altına almak istiyordu. böylece diledikleri yasayı yürürlüğe koyabilirlerdi.
    kabul edilmesi zor bu talepler karşısında 1. charles silahlı adamları toplayarak avam kamarası'na gitti. kralın tutuklamak istediği bazı isimler mecliste yoktu. kaçanlar ticaret hayatının yeni merkezi city'ye sığındılar. köylüler, işçiler ve mevcut sistemden memnun olmayanlar da burada toplandı. milletvekillerini savunmak isteyen binlerce insan burada buluştu. londra'nın yakınlarında silahlanan bu grup kralın sarsmaya başladı. milletvekilleri kalabalık eşliğinde parlamentoya yürüyünce meclis talepleri kabul etmek zorunda kaldı. bakanları atama ve yargılama, iç, dış politika ve orduları denetleme görevi parlamentoya verildi. bu büyük bir kazanımdı. sular durulmuş gibi görünüyordu ancak bu huzur hali çok uzun sürmedi.

    1642 yılında kral parlamentoya savaş açtı. silahlı kuvvetleri toplayan kral yeni soylu sınıfı dizginlemek için yola koyuldu. krala karşı olanlar buna karşılık kendi ordularını kurdular. orduların büyük çoğunluğu köylülerden oluşmaktaydı. buna karşılık yönetim kademesinde burjuvazi vardı. savaşın başında kralın ordusu muhalif orduya üstünlük kurdu. ancak sisteme karşı olanlar gelen destekle kısa sürede toparlandılar. zengin köylülerin, zanaatkar ve işçilerin muhalif orduya dahil olmasıyla güç dengeleri değişti. bu birliklerin başında, daha sonra ingiltere tarihinde unutulmaz bir yer edinecek olan cromwell vardı. cromwell çok disiplinliydi ve kısa süre içinde orduyu hizaya sokmayı başardı. çok katı kurallar getirerek sağladı bunu. silahını kaybeden askerin idam edilmesi bu katı kurallara örnek teşkil eder.
    1645 yılında girişilen savaşta muhalif ordu kralın ordusunu bozguna uğratmayı başardı. yaklaşık beş bin kişi esaret altına alındı. bütün topçu bataryaları ele geçirilmiş, muhalif ordu muazzam bir başarı kaydetmişti. kral 1. charles'ın fransa'dan yardım istediği mektup bulununca işin rengi değişti. bu ihanetin bir belgesi olarak sayıldı. çok zaman geçmeden kral tutuklandı .

    artık güç burjuvazinin ve soylu sınıfın eline geçmişti. buna karşılık hala bir korku hakimdi. muhalif ordunun devrimci yönü rahatsızlık verici boyuta ulaşmıştı. burjuvazi soylu sınıf ile birlik oldu ve savaşın bittiğini ilan etti. ordular terhis edilmeye başlandı. artan köylü isyanlarının kendi çıkarlarını tehdit edecek boyuta gelmesini istemiyorlardı. burjuvazi, kendilerini o noktaya ulaştıran köylülere sırtını çevirdi. zaferden sonra parlamento burjuvazinin ve soylu sınıfın çıkarlarını koruyan yasalar çıkardı. kilisenin topraklarına el konuldu ve bu toprakların büyük çoğunluğu burjuvazinin eline geçti. kalanlar da bedelinin çok üstünde fiyatlarla köylüye satıldı. tarihin her döneminde yaşanan olay yine tekrarlanmıştı. egemen olmaya çalışan burjuvazi, sistemi yıkmak için köylünün gücüne başvurmuştu. istediklerini elde ettiklerinde onlara sırt çevirmişlerdi. çünkü kendi çıkarlarına ters düşecek bir isyanla baş etmek istemiyorlardı. eğer sorun sistemse ve bunun için kralın devrilmesi gerekiyorsa, bu gerçekleştiğinde en büyük fedakarlığı göstermiş olan köylü normal olarak şöyle bir soru soracaktır: benim haklarım nerede? köylünün hak sahibi olması burjuvazinin çıkarına ters düşüyordu. bu yüzden ordu terhis edildi, devrimci unsurlar temizlendi. ancak köylüler bu durumu kabul edecek noktada değillerdi.

    yeni egemen sınıf artık kraldan değil köylülerden korkuyordu. potansiyelinin farkına varan ve buna karşılık istediğini tam olarak elde edemeyen binlerce insandı söz konusu olan. istediklerinin gerçekleşmediğini gören ordu, parlamentonun kralın tarafına geçtiği iddialarıyla iyice çalkalandı. birliklerin terhis edilmesi kararına uymayan ordu londra'ya girdi ve kral taraftarlarını parlamentodan kovdu. 1647 yılında ordu londra'yı işgal edince parlamento iktidarını kaybetti. ordu içinde eşitlik isteyenler daha ağır basıyordu. kralın idam edilmesini istediler ve cumhuriyet talep ettiler. 1649 yılında cumhuriyet ilan edildi ve kral idam edildi.

    ordunun içindeki eşitlik taraftarları büyü bir zafer kazanmıştı ancak bu onlara yetmiyordu. iç savaş daha da şiddetlenmişti. eşitlik savunucularını bastırmak için cromwell görevlendirildi. cromwell ordudaki eşitlikçileri bastırdı, pek çok askeri esaret altına aldı. zamanında sırt sırta mücadele verdiği orduyu şimdi eziyordu. cromwell giderek yükseliyordu ve burjuvazi ona tam destek sağlıyordu. sekiz yıldır süren irlanda ayaklanmasını bastırma görevi yine ona verildi. 1649 yılında cromwell bu isyanı kanlı bir şekilde bastırdı ve 1653 yılında "hayat boyu koruyucu lord" unvanıyla hükümetin başına geçti. cromwell'in ilk işi halk hareketlerini sert bir şekilde bastırmak oldu. soyluların ve burjuvazinin istediği her şeyi yapıyordu. bu da iktidarını güçlendirmişti.

    ingiltere iç savaşı 1649 yılında bitti. aslında tam olarak bitmedi ancak köylü hareketleri eski gücüne bir daha kavuşamadı. adına cumhuriyet denen yeni sistemde oy verme hakkı belli başlı geliri olan insanlara verilmişti. sistem değişmişti değişmesine ancak bedel ödeyen ve insanlık dışı muamele görenlerin durumunda çok fazla değişiklik olmadı. burjuvazi köylüyü kullandı ve yetki sahibi olunca devrimci hareketi sert bir şekilde bastırdı. bu senaryo daha sonra, 1789 fransız ihtilali'nde yine yaşanacaktı.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap