• türkiye üniversitelerinin psikoloji bölümlerinde sık sık karşımıza çıkan bir tablo vardır: facebook'tan anket paylaşarak o anketleri araştırmalarında kullanacaklarını belirten sosyal bilimler camiası üyelerinin yöntembilim konusundaki keyfi tutumları. bu ciddiyetsizlik artık saygın üniversitelere de sıçradığından ötürü tehlikeli bir boyuta ulaşmıştır. "eleştirel düşünce 101" dersini almak için okuldaki öğretmenini beklememiş olan herkes için sosyal medyadan anket paylaşmanın bilim olamayacağı aşikârdır.

    * * *
    metabilim nedir?

    metabilim bilimin bilimidir. bilimsel bulgulara giden sürecin ne kadar sağlıklı işlediğini, çeşitli branşlarda kullanılan yöntembilimlerin güvenilirlik derecelerini irdeler. metabilime önem verilmeyen bir yerde kaynaklar boşa harcanır ve bilimsel araştırmaların kaliteleri düşer.

    bilimi yalnızca "adı" bilim olduğu için yüceltmek ancak akıl gücünün tefrit hâlinde olması ile mümkün olabilir. özellikle doğa bilimleri ile sosyal bilimlerin aynı kefeye koyulması gerek düşünsel gerek metodolojik bağlamda ciddi aksaklıklara neden olmaktadır.

    replication crisis bu aksaklıkların önemli bir parçasıdır ve tıbbi biyoloji bilimleri gibi arada kalan gri alanlar da bağlı oldukları diğer branşların aksaklıklarından ister istemez etkilenebilmektedir. bu vaziyet bilimsel metodolojiye duyulan güvene zarar vermektedir ve aşı karşıtlığı gibi akımların yükselişte olduğu bir dönemde anti-entelektüelizmin riskli boyutlara gelmesini hızlandırmaktadır.

    buna ek olarak fonlama sorunu, finanse edilen araştırmaların çoğunluğunun inovatif olmamasında etkilidir.

    1) bilimlerin mevcut metodolojileri ile güvenilirlik dereceleri

    mükemmel bilimden ziyade daha güvenilir bilimden söz etmek daha doğrudur. bir araştırmacının alanı ne olursa olsun doğal fenomenlerin nasıl bir ilişki içinde olduğunu çözümlemeye çabalaması soylu bir uğraştır lâkin yaptığı çözümlemenin nihai değerini belirleyecek olan yalnızca akıl yürütme biçimi değil, akıl yürütme biçimine ek olarak kullandığı metodoloji ve elde ettiği çıkarımın realitede bir karşılığının olup olmamasıdır.

    linguistik ile bağlantılı bir alandasınız diyelim. dilin nasıl ortaya çıktığına yönelik akıl yürütüyorsunuz. diyorsunuz ki:

    "mağaralar sesin iyi yankılandığı yerlerdir. sesin iyi yankılanıyor olması, sesin zaman içinde daha iyi kodlanması hususunda kilit bir etmen olabilir. ayrıca mağara sanatının gelişimi için gerekli olan bilişsel mekanizmalar, dil için gerekli olan sembolik düşüncenin ifade edilmesinde kullanılanlarla benzeşir."

    evet bu kulağa hoş gelen bir hipotezdir ancak kulağa hoş gelmesi güvenilir olması için yeterli değildir. objektiviteye ne kadar yakın olduğunuzu gösterecek olan nihai jüri ampirik yöntemdir. tabii illegal yollarla bir sürü feral child yetiştirip onları sesin yankı yaptığı bir yerde yüzyıllarca gözlemlemeniz hem etik kodlara aykırıdır hem de o kadar jenerasyonu gözlemlemeye yetecek uzunlukta bir ömrünüz yoktur. kabul etmeniz gerekir ki sizin karşılaştığınız bu problem cemâdat âlemi ile ilgilenen bir kimyager için söz konusu değildir. burada güvenilirlik düzeyi açısından net bir ayrıma gitmek mecburiyettir.

    kullandığımız dil düşüncelerimizi belirler. ingiliz dilinde bu mühim branş ayrımları kendisini yalnızca doğa bilimleri ve sosyal bilimler dikotomisi şeklinde göstermez. onlarda aynı zamanda hard science ve soft science ifadeleri vardır. biyoloji, fizik ve kimya gibi dallar hard science kategorisindedir. psikoloji, antropoloji gibi alanlar ise soft science kategorisindedir.

    türklerin bu ayrımı ne dillerinde ne de kafalarında yapamamış olmamaları kronik bir gabavet ile sonuçlanmaktadır. bizim ülkemizde bu ayrım bir hiyerarşi problemi, saygınlık problemi olarak algılanmaktadır. eleştiri karşısında "bir sosyal bilimci bir fizikçi kadar tutarlı sonuçlar elde edebilir." mesajını veren bazı akademisyenlerin duygusal aksülamelleri özünde bazı epistemolojik sorunları sindirememiş olmalarının bir tezahürüdür ve var olan güvenilirlik krizini çözümleme hususunda pek faydalı olmamaktadır.

    2) replication crisis

    en basit tanımı ile replication crisis spesifik bir konuyu ele alan deneylerin sonuçlarının tekrarlanamamasından kaynaklanan bir yöntembilim krizidir. (ayrıntılı bilgi için: (bkz: replication crisis/@highpriestess) )

    bunun en vahim boyutlara ulaştığı alanlar nelerdir?

    psikoloji ve tıptır. farmasötik kaybetmekte olduğu güveni geri kazanmalıdır. bunun yanında psikoloji bilimi, genetik ve nörobilim gibi alanlarla daha fazla entegre olmalıdır. psikiyatri tam kesişim kümesinde yer aldığından tüm bunlar psikiyatrinin işlevselliğinin kurtarılması ve ve misdiyagnozların önüne geçilmesi açısından hayati önem arz etmektedir.

    her insanın genetik profili birbirinden farklı iken her insanın belirli bir ilaca vereceği metabolik tepkilerin %100 aynı olması doğal olarak beklenemez. bu tıbbi biyoloji bilimlerinin subjektif olduğu anlamına gelmez. bu yalnızca bizim evrensel olan bazı biyokimyasal süreçleri yeteri kadar dikkate almadan hareket ettiğimiz anlamına gelir. pisagor bundan yüzyıllar önce öğrencilerine fava fasulyesini yasaklamıştı. bunun nedeni pisagor'un bulunduğu coğrafyada yaygın olan glikoz-6 fosfat dehidrogenaz eksikliğiydi. elbette pisagor bunun x'e bağlı resesif kalıtımla geçtiğinden bihaberdi ancak yine de arada bir bağlantı olduğunu anlayabilmişti.

    günümüzdeki sorunların önüne nasıl geçilebilir?

    şahsi görüşüme göre yalnızca metabilimin değil, metabilime ek olarak kemogenomik, farmakogenomik gibi alanların da önünün açılması iyi bir adım olabilir. bu şekilde;

    - replication crisis kaynaklı karmaşalar azalır.
    - israf azalır.
    - teranostik daha hızlı ilerler.
    - sosyal bilimlerde elde edilen bulgular değerlendirilirken daha gerçekçi analizler yapılabilir ve nature versus nurture gibi ikilikler daha realist yorumlanabilir.
    - sağlıklı insanların hangi hastalıklara yakalanma risklerinin ne kadar olduğu gen profillerine bakılarak önceden tahmin edilebilir.
    - özellikle kanser gibi genetik ile yakından bağlantılı olan hastalıklar için daha etkili tedavi yöntemleri geliştirilebilir.
    - farmasötik komplo teorileri ile kaybettiği güveni geri kazanabilir ve insanlar alternatif tıp propagandacılarının yaydıkları ne olduğu belirsiz remedilerin pençesinden kurtulabilir.

    tüm bu söylediklerim aklıma ilk gelen avantajlardır, eminim ki konu üzerinde düşünen herkes daha fazlasını bulabilir.

    3) fona ve confirmation bias'a bağlı problemler

    bilimin önündeki tek engel din temelli yobazlık değildir. alacağınız destek national science foundation'a bağlı olsa bile national science foundation gidip sizin yapacağınız "aykırı" bir işi kolay kolay fonlamayacaktır. sigaranın zararlarını ortaya koyacak olan bir araştırmayı fonlamak tepedeki adamlar için her zaman daha basittir. bu şekilde de önceden edinilmiş olan bir takım paradigmaların dışına çıkılması güçleşir, paradigmaların dışına çıkılmadan da sağlıklı ilerleme olmaz. mevcut sistemdeki temel başarı kriteri kendinizin ve birilerinin ulaştığınız sonuçları ne kadar beğenecek olması ve networkingdir. günümüzde istatistik bilimini ve p değeri gibi ölçekleri (bkz: p değeri/@highpriestess) kötüye kullanmaktan daha basit bir şey yoktur. isteyen işine gelen verileri yayınlayıp işine gelmeyen verileri çok rahat halı altına süpürebilir.

    rasyonel bir toplumda devletlerin gen profilleri doğrultusunda daha spesifik popülasyonları hedef alan çalışmaları teşvik etmesi gerekirdi. ancak bu yapılmamaktadır. yapılmamasına ek olarak metabilime de gereken önem verilememektedir ve gereken her türlü teknolojik imkân bugün dünyada mevcut iken aynı paradigmaların içinden çıkamayan, confirmation bias etrafında dönüp dolaşan ciddi bir kaynak ve vakit israfı ortaya çıkmaktadır.

    bunu ilgili araştırmaların sahiplerine söylediğinizde, bilimin eninde sonunda doğru yolu bulacağı gibi argümanlar duymanız muhtemeldir. elbette bilim eninde sonunda doğru yolu bulabilir. ancak iyi bir yöntembilimle kaynakları verimli kullanmak ve puzzle'ı daha hızlı çözümlemek varken, insanlık neden bu kadar zaman ve bu kadar para kaybetmek zorundadır?

    ne yazık ki bu soruya verilebilecek olan cevap da birilerinin kolay yoldan memur zihniyeti ile etiket sahibi olup kendisine "bilim insanı" demesidir.

    * * *
    bilimin sağlıklı gelişmesinin arzu edildiği bir yerde öncelikle yöntembilime ve bulguların tekrarlanabilirliğine önem verilmelidir. sonra da daha iyi bir fon ve değerlendirme sistemi üzerinde tekrar tekrar düşünülmelidir. açıktır ki akademide egemen olan publish or perish anlayışı yapılan araştırmaların niceliklerini arttırırken niteliklerini her geçen gün biraz daha aşağı çekmektedir.

    bazı ülkelerde bu durum en çok bilim düşmanı muhafazakar politikacıların işine yaramaktadır. bilim camiası kendi eleştirisini kendi yapıp reforma gitmediği takdirde aşı karşıtlığı gibi problemleri aşmak giderek güçleşecektir.

    dünyanın tüm dengesinin covid-19 salgınının etkisi ile bozulduğu bu günlerde doğru metodolojilerin kullanıldığı verimli çalışmalar yapılmasının hayati öneminin akademide olan veya olmayan herkes tarafından daha iyi anlaşılmasını temenni ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap