5 entry daha
  • roma imparatorluğu'nun oluşturduğu bir din gibidir. helen uygarlığının yarattığı hikayelere dayalı mitolojileri latinler devralıp helen devletlerine son verdikten sonra savaş tanrısı mars, biricik babası jüpiter'i yenmiş, olimpos'un kapılarını sonsuza kadar insanlığa kapatmıştır. yani dinleri bitmiş bir uygarlıkta epikürcü bir düşüncenin var olması kaçınılmaz. aynı zamanda imparatorlar ve onların sevdikleri insanların tanrılaştırılması daha da kolaylaşmıştı. zira bu ileri dönemlerde hristiyan kültüründe martirlerin azizleştirilmesiyle başlayan süreci tetikleyecekti.

    roma'da en çok dua edilen tanrı mars'tı. hatırlarsınız ki helen uygarlığında baş tanrı zeus'un en büyük rakibi kardeşi poseidon'du. bunun sebebi sadece denizlerin değil aynı zamanda bereketin de tanrısı olmasıydı. insanlar rüzgar için kurban adıyordu, bereket için ona yalvarıyorlardı ve onun için at yarışları düzenliyorlardı. yani zeus kadar popüler bir tanrıydı. hatta türkiye'de bulunan zeus mağarası'nın hikayesi de poseidon'un öfkesinden saklanmak isteyen baş tanrı, kardeşinin öfkesi dinene kadar burada saklanıyormuş. tabi latin döneminde işler değişiyor. her bahar ayında sefere çıkan gururlu romalılar bütün öldürdükleri insanları mars'a adıyorlardı. her yıl savaş için dua eden bu medeniyet mars'ın gücüne güç katıyordu. gel zaman git zaman hem en büyük rakibi minerva'yı hem de biricik babası jüpiter'i yendiğinde mars, olimpos'un hükmünü sonlandırıyor ve insanları yapayalnız bırakıyorlardı. roma'nın atası mars, onları terk etmişti.

    epikür öğretilerinin felsefesi basittir. insan zevk aldığı şeyleri yaptıkça mutlu olur. acı ise insanı mutsuz eder. arkadaşlık, seks partnerliğinden daha çok mutluluk verir. iki tür zevk vardır: kinetik ve statik. kinetik zevk, acil olarak ihtiyaçların doyurulması, statik zevk ise acil bir ihtiyacın olmama durumunda edinilen zevktir. eğer kinetik zevki korursanız dolaylı yoldan statik zevki de korursunuz. basit zevkler her zaman sizi iyi bir hayata taşır. diğer zevkleri düşünmeyin görüşüdür bu.

    roma'da epikürcü öğreti özellikle lucretius carus'un şiirleriyle biliriz. bir nevi insanlık için kaynaktır. lucretius'un çalışmalarını ise derleyip toparlamış kişi ise benim antik dünyanın prensi olarak adlandırdığım cicero'dur. roma, epikürcü felsefenin hayat bulmuş haliydi. cinsellik bir tabu değildi ve insanlar tanrılara bağlı yaşamıyorlardı. evet tiber nehri gibi istisnalar var ve insanlar hala tanrılara bağlılar fakat onlardan korkmuyorlar. daha çok inanma içgüdüsünü doyurma gibi. dikkatli incelendiğinde bu bile epikürcü bir şey. insanlar tapınmaktan zevk alıyorlar. kendilerini tanrıların ellerine bırakmaktan haz duyuyorlar.

    aristokraside ensest skandalları çok fazlaydı. tecavüzler yaygındı ve seks, bir romalının hayatında normal bir eylemdi. grup seksler, çarpık ilişkiler, sınırsız yemek ve şarap, lucius licinius lucullus'un kirazlı partileri gibi günümüzde bile lüks sayılacak şeyler roma'da özellikle elit kesimin vazgeçilmezleriydi. bunu plastik sanatlarda özellikle pompei mozaiklerinde bile görüyoruz. bu böyle büyük konstantin'e kadar gidiyor. konstantin tabi güçlü bir imparator ve rüyasında isa'yı görmüş bir cengaver. onun sayesinde savaşı kazandığını düşünüyor ve roma toplumu birden hazcı zevkten yavaş yavaş uzaklaşıyor ve kendilerini ruhani bir dünyada bulutların üstünde çobanları isa'nın çevresinde dans eden kuzucuklar olarak buluyorlar.

    rönesans'a kadar kaybolan bu öğreti bir alman manastırında lucretius'un şiirlerinin tekrar ortaya çıkmasıyla yeşeriyor. rönesans'da ise montaigne'da özellikle izlerini görüyoruz.

    son olarak epikür çok yanlış anlaşılmış bir filozof. öğretileri çarpıtılmış ve yarattığı insan modeline hiç ulaşılamamış. özellikle hristiyan sanatında sürekli yiyip içen zevk içerisinde bir adam olarak tasvir edilir. işte budur epikür'ün öğretisinin hikayesi.
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap