• ozellikle icinde "orgut" ve "psikoloji" kelimeleri gectigi icin dayiya anlatmasi en zor olan mesleklerden biridir.

    simdi konuya gelelim. gavurlar bu bolume/meslege "i/o psychology" veya "industrial/organizational psychology" diyorlar. bazi yerlerde "organizational psychology" "industrial psychology" gibi isimlerle de aniliyor. sanilanin aksine bu meslekte isyeri psikolojisiyle ilgilenilmiyor. daha cok isyerinde mevcut veya potansiyel iscilerle verimliligi en fazla arttirmanin yolunu arayan bir meslektir.

    bu meslege ilk basladigimda bayagi insancil bir meslek gibi gelmisti. en basta hocalarimdan biri bu meslegi tanitirken "isyerindeki insanlarin refahlarini ve iyiliklerini guvence altina alan bir meslek" gibi bir sey soylemisti. bir ara da "isyeri psikolojisi" deniyordu. maasi diger psikologlardan da yuksek oldugu icin bu meslegi secmeye karar vermistim ama 8 senelik okul hayatinin sonunda (lisans, master, doktora) bu meslegin hic de oyle iscilerin haklarini savunmayla alakali olmadigini gordum ama artik kariyer degistirmek icin cok gec. bu meslek icin calisilan sirketin kar etmesi ve karlarini arttirmak en onemli unsurdur, kim baska bir sey soylerse yalan soyler.

    bu meslegi yapan insanlar bir sirkete su sekilde katkilarda bulunabilir: 1) sirketlere eleman alimi yapilirken girilen testleri ve mulakat sorularini hazirlamak (benim yaptigim is tam olarak bu), 2) sirketlere alinan elemanlarin egitim (training) programlarini hazirlamak ve bazen bunu uygulamaya koymak, 3) sirketteki bazi kopukluklar konusunda sirkete danismanlik saglamak (ornegin: "neden benim sirkette kimse anlasamiyor" "neden sirkette motivasyon yeterince yuksek degil" gibi.)

    tarihsel olarak baktigimizda bu bolum/meslegin ortaya cikisi endustriyel muhendislikten biraz sonraya denk gelir. bu meslegin dogusu olarak 1. dunya savasi gosterilmistir. birinci dunya savasinin sonlarina dogru abd savasa katilacaktir ve ulkede seferberlik ilan edilecektir. ulkedeki milyonlarca genc askere alinacaktir ama bunu duzenli bir sekilde yapmanin yolu yoktur. o anda bazi psikologlara danisilir ve bunlar da "genclere cesitli testler verelim, bu testler sonrasinda kimin hangi goreve daha uygun oldugu ortaya cikar ve gorev dagilimi buna gore yapilir" denir. bunun uzerine bu is once zeka testleriyle baslar, sonra da kisilik testleriyle devam eder. birinci dunya savasi ile ikinci dunya savasi arasindaki donemde bu bolume olan ilgi artar ve arastirmalar da devam eder. ikinci dunya savasinda yepyeni testler ortaya cikar ve bu alanda buyuk gelismeler kaydedilir.

    sonradan bu is devlet dairelerine ve buyuk sirketlere sizar ve abd'den sonra avrupa'da da kullanilmaya baslanir. testlerin hazirlanmasindan sonra bir de sirketlere diger konularda (motivasyon, egitim, takim calismasi) yardimlarda bulunulmaya baslanilir ve buyuk muhasebe danismanlik sirketleri (deloitte, ernst & young gibi) birer birer bu alanda danismanlik vermeye baslar.

    bugun bu bolum bir sirketteki mutsuz iscilerin mutluluguyla ilgilenmez. eger mutsuz iscilerin mutsuzlugu motivasyonlarini ve verimliliklerini dusuruyorsa iste o zaman mutsuzlukla ilgilenmeye baslar. yani bu meslek "kapitalizme ne kadar hizmet edebilirim" meslegidir.

    eger kisilik ve zeka testlerine yogunlasirsaniz istatistik konusunda bilgili olmaniz gerekmektedir. zaten cesitli psikoloji doktora programlarina baktigimizda en fazla istatistik agirlikli programlardan birinin "i/o psychology" oldugunu goruyoruz. eger takim calismasi, motivasyon gibi konulara agirlik verecekseniz o zaman fazla istatistik bilgisine gerek yok.

    bu meslek aslinda oyle cok fazla okulda ogretilmiyor. abd'de bile binlerce universite icinde bunun master'ini veren 150 kadar okul ve doktorasini veren 100'un altinda okul var (sonradan sayisi arttiysa bilemem). bazi okullarda psikoloji departmaninin altinda, bazi okullarda isletme bolumunun altinda ilgili hocalar tarafindan ogretilmektedir. avrupa'da ingiltere, almanya gibi gelismis ulkelerde bu konuda master ve doktora programlari olsa da cogu ulkede duzenli bir sekilde master/doktora programi bulunmamaktadir.

    bu meslegin egitimini veren fazla okul olmadigi icin issizlik oraninin en dusuk oldugu mesleklerden biri budur. en son abd'de bu bolumun issizlik orani %1'in altinda deniyordu. bu alanda master bitirenler buyuk olcude buyuk sirketlerin insan kaynaklari departmanlarinda veya danismanlik sirketlerinde "junior consultant" olarak is bulabilirler. doktora sahibi olanlar ise akademiye girebilirler veya sirketlerde masterlilara gore daha yuksek pozisyonda baslayabilirler. akademiye gidecek olanlar psikoloji departmanina giderlerse daha az para kazanirlar, isletme departmanina giderlerse ayni dersi anlatip %25-30 daha fazla para kazanirlar.

    abd'de master sahibi olan bir endustri/orgut psikologu yillik 50-70 bin dolar maasla baslar. doktora sahibi olanlar 75-90 bin dolar maasla baslarlar. avrupa'da benzer rakamlar "euro" seklinde verilir (masterlilar 50-70 bin euro, doktoralilar 75-90 bin euro seklinde). birkac senelik tecrube sonunda yillik 100 bin dolar ve uzeri (avrupa'da 100 bin euro ve uzeri) para kazanmak hic de zor degildir. tabi bunun karsiliginda kapitalizmin kolesi olmayi kabul etmeniz gerekmektedir.

    kole demisken, bu meslegin calisma saatleri hangi alana gittiginize baglidir. danismanlik yapiyorsaniz bol bol havaalanina gideceksiniz, surekli otellerde kalacaksiniz ve yorgun duseceksiniz demektir. bazi insanlar bu hayat stilini sevse de kisa zaman sonra yorulmak cok kolay. eger insan kaynaklari departmanlarinda calisiyorsaniz pazartesi'den cuma'ya sabah 9 aksam 5 arasi masabasi bir isiniz olur ve stresiniz daha az olur. bu da bazi insanlara sikici gelmektedir. hayat tarziniz nasil bir meslege uygunsa onu secebilirsiniz. akdemiye gidenlerin calisma saatleri okuldan okula ve yaptiklari arastirmadan arastirmaya degisecektir.

    edit: abd'de en hizli buyuyen meslekmis bu.

    http://abcnews.go.com/…s-surprise/story?id=22364716

    edit 2: bu yaziyi 6 sene once yazmistim. o gunden bugune bir cok konuda oldugu gibi bu konuda da fikrim degisti. bos bir vaktimde yaziyi editlerim artik.
  • her kurumda bu konuda bir uzman bulundurmanın zorunlu olması gerektiğini söyleyecekleri yerde bunu bile eleştiren kafanın amacının üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu açıkça ortada..
    bu alanı, patronun bir psikolog görevlendirerek, ezdiği çalışanlara "kafaya takma ya, mutlu olmaya bak, hayat ne güzel" filan mesajları vermesi olarak algılayan insanlar var sanırım..
  • bunu uygulayan psikolog, disipline "low-involvement alakadar" vasfiyla ve kisitli algi cercevesiyle yaklasan birkac adam "aci cekmelisiniz," dedi diye aci cekecek degildir, tabiatiyla kasilmamasi gerekir. bilakis, isletme bolumlerinin bir alt disiplini olan "insan kaynaklari yonetimi" konseptine kiyasla benzer konulara cok daha hakkaniyetli, etik ve bilimsel bir bakis acisi getirir endustri ve orgut psikolojisi. soz gelimi, isletme kokenli hrm gurulari "unstructured interview" namli ve "gozune bak, memleketini sor, ise alip almamaya karar ver," minvalli mulakat anlayislarini yuceltirken, i/o psychology disiplini guvenilirligi* ve gecerliligi* cesitli metodlarla teyit edilmis "structured interview" modelleriyle sonuca ulasmaya calisir-cok basit bir ornek olarak-. hatta isletme kokenli hrm ciler, cogu zaman sozluk yazarlarinin o cok asagilik buldugu i/o psychology yi fazla dogrucu davut ve formulcu oldugu gerekcesiyle elestirmislerdir. bu noktada soz konusu nefretin gelenekci ve teamulcu hrm pratiklerine yoneltilmesini daha saglikli buluyorum. kaldi ki kusura bakmayin ama is dunyasi diye bir sey varmis diyorlar dunyada; nasil bir endustri muhendisi yahut operasyon muduru uretim bandindaki is ve islemleri optimize etmeye calisiyorsa ya da bir yazilim muhendisi proje maliyetlerini minimize etmeye calisiyorsa i/o psikologu da, soz gelimi, calisma saatleri araligini, performans olcum metodlarini cogu hrm cinin yadsidiginin aksine ampirik veriyi gozeterek optimize etmeye calisiyor ki izin verin, ben bunda asssagilik bir yan goremiyorum. yani bu adam "esnek calisma saatleri sunulan bir uc aylik periyotta calisanlarin moral duzeyleri" ile "sabit calisma saatleri sunulan bir uc aylik periyotta calisanlarin moral duzeyleri"ni gecerli ve guvenilir tekniklerle kiyasliyor, neticede ilk opsiyonda calisanlarin daha mutlu ve verimli (bkz: win win situation) olduklari cikariminda bulunuyor -bu arada bu psikologlarin asagilik olmamasi icin yalnizca calisanlarin mutlu olmasi ancak sirketin surunuyor olmasi gerekiyordu, degil mi-, yoneticiye "calisanlariniz onlara esnek calisma saatleri sundugunuz muddetce cok daha mutlu, lutfen bu yonde bir revizyona gidin," yollu bir rapor sunuyor. su satira kadar okuduysaniz "high-involvement alakadar" vasfini haiz olmaya yaklastiginizi varsayarak size soruyorum: ilgili sirketin hrm departmaninda soz konusu i/o psychology pratiklerini uygulayarak boyle bir rapor kotaran bu sahis nazarinizda serefsiz evladi olabilmek icin ne gibi bir ilave is ifa etmistir? velhasil, nefretinizi yanlis disiplinlere, kisilere, muesseselere vs. yoneltiyorsunuz, yanlis yoldasiniz. totalde "kapitalizm" denen kavrama yonelik olan nefretinizi tek basina takilan ve naif bir disipline -en azindan turkiye de naif, cunku turkiye de patronlar genellikle ubermensch olduklarindan ve ise alma, performans degerlendirme, motivasyon, grup-ici catismalari cozme, is yasasi ni uygulama gibi konulari kusursuz duzeyde bildiklerinden, ozetle soyle diyeyim, logoyu bizim yegen yapar ya adamlari olduklarindan i/o psychology nin turkiye de orta vadede yatacak yeri yoktur zaten, tasalanmayin- ihale etmeniz yersizdir. ha, endustri ve orgut psikolojisi en az endustri urunleri tasarimi, pazarlama, reklamcilik, operasyonel yoneticilik, yazilim muhendisligi, sistem analistligi kadar asssagilik bir disiplindir, evet. lakin ayni tanimlari bahsi gecen alanlarin basliklarina girmiyorsaniz o noktada sozlerinizin ussalligini sorgularim.
  • türkiye'de daha henüz yerleşmemiş, kimliğini bulamamış bir uygulamalı psikoloji alanıdır. bir dönem * yurtdışında* bu alanda master yapıp türkiye'ye döndüğünüzde ik'cılar ve iş yeri sahipleri size angut angut bakıyordu. her şirkete mutlaka bir tane lazımken şirketler sizden kaçıyordu. şimdi yeni yeni kendine geliyor. adama ikinci master yaptırdıktan sonra.
  • bir sanayi şirketinin genel müdürü ve aynı zamanda bir kültür vakfınca kurulan senfoni orkestrasının yönetim kurulu başkanı, o ayın konseri olan schubert'in bitmemiş senfonisi'ne gidemediğinden, yerine şirketin verimlilik uzmanını gönderir. ertesi hafta verimlilik uzmanından bir teşekkür ve değerlendirme raporu alır. rapor şöyledir: "sayın genel müdürüm, 4 obuacı, konserin önemli bir zaman diliminde boş oturmuşlardır. bunların sayısı azaltılarak, diğerlerinin konsere daha çok katkısı sağlanmalıdır. 12 kemancı aynı anda, aynı hareketi yapmakta, aynı notaları seslendirmektedir. burada da personel tasarrufu yapılmasını şiddetle tavsiye ediyorum. özellikle 16'lık notaların çalınması oldukça gereksizdir. çünkü izleyiciler 8'lik notalarla 16'lık notalar arasındaki farkı anında hissedememektedirler. dolayısıyla 8'lik notalarla eser icra edilmeli, yüksek ücretli keman ustaları yerine stajyerler kullanılarak masraflar düşürülmelidir. yaylı sazlarla işlenen pasajların, nefesli sazlarla tekrarının yol açtığı gereksiz düplikasyonlar önlenebilir. böylece 2 saatlik konser de 20 dakikaya inmiş olur. eğer schubert bütün bunları bilmiş olsaydı bitmemiş senfoni, bitmiş olurdu. saygılarımla."

    endüstri toplumundaki yönetim anlayışına ve insana bakış açısına baktığımızda bu hikaye, bunu oldukça iyi bir şekilde bize ifade etmektedir. *

    -alıntı-
  • avrupa'da daha çok "iş ve örgüt psikolojisi" olarak adlandırılan psikoloji alt dalı

    ing. industrial / organizational psychology
  • kişisel olarak mezun olmaya yakın ya da yeni mezun psikoloji öğrencilerinden en çok soru aldığım, psikoloji bölümünün türkiye'de yeni yeni olgunlaşmaya ve popülerleşmeye başlayan bir altdalı. kpss ile atanamayacağını fark eden mezunlar doğal olarak özel sektörü didiklemeye başlıyor. bizim mesleğimizde devlet alımları az, özel sektör alanımız az, ama mezunumuz çok. her şey bu noktada başlıyor. iktisadi-idari bilimler mezunları gibi çoğu alana sızamıyoruz. sızmaya çalışınca da ilerleyemiyoruz. kariyer.net gibi sitelerde "psikoloji" şeklinde arama yapınca karşınıza özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri, belki birkaç özel hastane (klinik psikoloji olarak) ve insan kaynakları ilanları çıkıyor. mezun profilimiz olarak yakında amerika standardına ulaşacağımıza inanıyorum, kinikçiler azalıp iş yeri ve örgüt psikologları artıyor.

    sürekli olarak psikoloji bölümü stajyer başvurusu alıyorum ama başvuruyu yapanlar ısrarlı bir şekilde klinik isterken onlara detaylı olarak hasta mahremiyeti sebebiyle çoğu özel hastanede klinik stajyerine izin verilmediğini, isterlerse ik'da staj yapabileceklerini söylüyorum ama ne yazık ki 2 senedir kabul eden tek bir öğrenci bile çıkmadı. ancak mezun olduktan sonra mezun olanların çok büyük bir kısmı hayallerindeki gibi klinikçi olarak çalışamayacağının farkında değil. hatta, klinik psikoloji yüksek lisansından mezun olanların klinikte hayallerindeki gibi çalışacağı bile kesin olmuyor. üniversitelerde endüstri ve örgüt için daha çok yer açılmalı, öğrencilere bu bölümün avantajlarından da bahsedilmeli ki teşvik edici olsun. türkiye'de öğrenciler maalesef örgütü daha çok "klinik olmayınca buna razı gelmek" olarak algılıyor. oysa yurtdışındaki araştırmalara göre ik, en çok gelir getiren psikoloji alanlarının başını çekiyor. psikoloji bölümünün bizdeki toplumsal algısı sebebiyle örgüt, tam olarak "psikoloji" değilmiş gibi geliyor. oysa sürekli personel görüşmesi yapıyor, gerektiğinde psikoterapi yapıyor, bir klinikçinin yapmadığı kadar kişilik analizi yapıyor, işe alım yaparken uzmanlaşıyor ve bir kariyer yoluna girmiş oluyorsunuz. çoğu yerde yönetici adayı olarak yetiştiriliyorsunuz. bunun yanında iş tanımınıza göre çok çeşitli psikolojik testler ve araştırmalar yapmanız gerekiyor.

    ama ben sizi biliyorum. psikoloji öğrencisi genelde çok hırslı olmuyor, bir "yöneticilik" beklentisi içerisine giremiyor.

    bu sefer alanın içerisine istilalar başlıyor. çoğunlukla iibf mezunları birkaç kişisel gelişim/psikoloji eğitimi alıp kendilerini danışman ya da koç ilan ediyor. psikolojinin kliniğin içine kaçması yüzünden psikologlar sadece kişilerle bire bir görüşme yapma yetkinliği varmış gibi algılanıyor. oysa kendinizi biraz daha farklılaştırıp, stanford-binet ve wısc test eğitimlerinin içerisinden çıkıp koçluk eğitimleri alıp kurumsal şirketlerde eğitim uzmanı ya da danışman olarak da çalışabilirsiniz. haliyle, klinik psikolog olarak alacağınız maaşı en az iki kat arttırabilirsiniz.

    ama ben sizi biliyorum. psikoloji öğrencisi genelde maaşın derdinde de olmuyor. önemli olan iş tatmini diyorsunuz, başka bir şey demiyorsunuz. bu yüzden sizleri çok seviyorum ama, bir ama var:

    adalet bakanlığında ceza ve tevkif evlerinde psikolog olan arkadaşlarıma "iş tatmini nasıl?" diyorum bir hevesle. "eh işte. cezaevindekilere dantel örneği çıkartıyoruz bilgisayardan bazen. bire bir görüşme yapamıyoruz yer sıkıntısı yüzünden. ya da mahkumun suçunun niteliği yüzünden bire bir kalamıyoruz. ama maaşları iyi."

    sağlık bakanlığında çalışan arkadaşlarım biraz daha mutlu. maaşları da iyi. çalışma saatleri de. ama sağlık bakanlığı alım yapmıyor. alım yaptığında ise puanlar çok yükseliyor. sağlık bakanlığındaki mesleki tatmininiz, biraz şansa kalıyor. beraber çalıştığınız psikiyatristin psikolojiye olan bakış açısına kalıyor daha doğrusu.

    özel eğitimlerde mesleki güvence olmadığı gibi maaşlar da düşük. asdep'lerde sözleşmeli olarak çalışıldığı için sözleşme bitiminde yine sıfırdan ortada kalıyorsunuz.

    adliyelerdeki psikologlar, mahkum ya da mağdurlarla birebir görüşme yapamıyor, yazdıkları raporlar hakimin düşüncesine bağlı olarak ciddiye alınıyor ya da alınmıyor. detaylı bir görüşülme, tanı vs mümkün değil. yine "yer sıkıntısından", danışan mahremiyeti etik ilkelerin dışına çıkıyor.

    özel hastanelerde klinik psikolog olarak başladığınız zaman bir miktar ücret + prim/hak ediş şeklinde çalışıyorsunuz. örneğin bir arkadaşım istanbul'da bir hastaneyle 1500 tl net maaş + baktığı hastaların muayene ücretinin %10'u şeklinde anlaşmıştı.

    fazla uzatmayacağım. türkiye'de psikolog olarak çalıştığınız yer çok büyük bir ihtimalle size dört dörtlük bir mesleki tatmin sağlamayacak ve başladığınız yerde durmanızın tek sebebi yine maaşı olacak. türkiye standartlarında çalışıp yaptığınız işten gerçekten tam anlamıyla tatmin sağlamanın ne kadar zor olduğunu, eminimi ki siz de yakında göreceksiniz.

    son olarak, bu alanı türkiye'ye getirmek, yerleştirmek ve görev tanımını belirlemek şu anda en çok sizin elinizde olacak. tek isteğim, psikolojinin diğer alanlarındaki "değersizleşmesi"ne bu alanda izin vermeyin.

    bu yazıyı ilk olarak blogumda yazmıştım.

    daha detaylı olması açısından: (bkz: psikoloji/@silverleaf)
  • daha önce endüstri ve örgüt’ün dünü, bugünü, yarını hakkında bu başlığa yazmıştım. şimdi, birazcık daha konuşacağım. adım adım, hiçbir şeyi es geçmeden sıklıkla bana sorulan ve bu cevapları okurken de aklınızda oluşabilecek soruları yanıtlamaya çalışacağım.

    previously on...

    (bkz: endüstri ve örgüt psikolojisi/@silverleaf)
    (bkz: psikoloji/@silverleaf)

    * ne kadar zamandır çalışıyorsun; iş değiştirdiğini biliyoruz, şimdi neler yapıyorsun? keyfin yerinde mi, iş tatmini nasıl? zorlukları neler?

    3 senedir çalışıyorum, yaklaşık 8 ay kadar önce iş değiştirdim. neler yaptığımdan daha önceki iş yerimde bahsetmiştim, burada biraz daha farklı bir iş tanımım var. en basit şekilde özetlemek gerekirse, çalıştığım kurumda üst profil çalışanı olan bazı departmanlardan oluşan büyük bir portföyüm var, bu portföydeki tüm insanların işe alım sürecinden başlayarak, kariyer yönetimlerine, psikolojik desteğinden, kurumdan çıkmaya karar verirlerse kurumdaki son günlerine kadar her şeylerinden sorumluyum. ben yeni insanlar tanıyıp, onlarla ilgilenmeyi oldum olası çok sevdiğimden ve onları, kendilerini gerçekleştirmeleri için elimden geldiğince desteklemeye çok önem verdiğimden (şimdilik) işimden memnunum. normalde bu işi ik yapıyorken biz ik çatısı altında daha farklı bir birimiz. ama bundan sonra genel kullanıma uygun olarak bu yapıyı ik olarak anacağım. ik’da psikolog olmanın en büyük zorluklarından birisi, kişinin bireysel çıkarları ile kurumun çıkarları zıtlaştığında ortada kalmanız. bunun için iyi bir strateji oluşturmanız gerekiyor. eski çalıştığım yerde direktörüm, ik’da olmanın bir bıçağın üzerinde olduğunu söylerdi: bir tarafı kurum, diğer tarafı çalışan olan. ne tarafa kayarsanız diğer tarafı kesiyorsunuz. internette, örgüt’te çalışan psikologların işverenlerin çalışanları kandırma yöntemlerinden olduğunu söyleyen sert eleştiriler bu sebeple var (bu arada bu eleştirilerin sadece yabancı kaynaklarda yapılıyor olması ayrı bir dram). işveren, çalışanı mutsuz edecek bir uygulamada bulunuyor bile olsa, sizin çalışanın iş tatmini seviyesini arttırmanız beklenebilir. burada türkiye’deki işverenler gördüğüm kadarıyla daha çok ik uygulamalarıyla bunu sağlamaya çalışıyor. bu uygulamalara her şey dahil: beraber piknik yapmaktan tutun, askere gönderme töreni ve happy hour’lara kadar. kurumun kültürü hangisine müsaade ediyorsa, o yapılıyor. bu uygulamaların pratikte çalışan bağlılığına etkisi de tartışmalı bir şey. ama bizim konumuz çalışan bağlılığından ziyade, çalışanın psikolojik sıhhati, en azından benim daha çok önem verdiğim ve burada konuşmak istediğim şey bu.

    * çalışanın psikolojik sıhhati derken neyi kastediyorsun?

    türkiye’de çalışan olmanın bazı genel zorlukları var ve bunlara karşı kişilerin geliştirmiş olduğu savunma mekanizmaları onları “savunmak”tan ziyade geri çekebiliyor. şu an mevcut portföyümde ülkenin en iyi okullarından yeni mezun arkadaşlarla çalışıyorum. çok büyük bir genelleme yapmak istememekle beraber, çoğunun her zaman bir yurtdışı planı var ve yaptığı her şeye “bu bana ne katıyor” gözüyle bakıyor. ben bu bakış açısını destekliyorum (sürekli öğrenmeyi pekiştiren bir şey bu), ama bu kadar “lider”in olduğu yerde en küçük “operasyon”lar bile yılgınlıkla karşılanıyor. kişiler kendi yetkinliklerini değerlendirme konusunda her zaman pozitif yanlılıkta. ilginç bir şekilde, kırılganlar. çok aceleciler. kariyerleri çok önemli olmasına rağmen çoğunun tek bir kariyer planlaması var ve ona çok sadıklar. o kariyer planını mevcut yerde gerçekleştiremiyorlarsa hemen aynı uzmanlıkta farklı bir sektör ya da kuruma atlamaya çalışıyorlar. bunların hepsini anlamakla beraber, psikolojik açıdan çok sıhhatli olduğunu düşünmüyorum. çok odaklanılmış bir kariyer ve tek bir hayat imgesi, kişilerin o alanla ilgili olumsuz bir durum olduğunda olması gerektiğinden çok daha fazla yıkılmasına sebep oluyor. varoluşçuların “otantik” kavramını çoğu kariyer görüşmesinde muhakkak söylemişimdir. daha otantik, daha b-c-d planları olan, mevcut işinden çok daha farklı yetenekler geliştirmeye hevesli ve geliştirmiş olan bir nesil hayal ediyorum. sorunların çoğu zaman dışsal kaynaklı olduğu ve hiyerarşik sebeplerle müdahalede bulunamadığınız noktalarda yapmanız gereken şey, ona vereceğiniz enerjiyi başka bir noktaya güzel yansıtmaktır. psikolojiye giriş 101’de olduğu gibi, çok sinirleyseniz, boksa başlarsınız. ve bu sizi iyi bir yere taşır.

    * bir psikolog olarak neden ik’da çalışmalıyım?

    bu soruyu bir yol ayrımında olup kendini ikna etmeye çalışan son sınıf öğrencisi ya da yeni mezun bir arkadaşımız olarak soruyorsan şöyle söyleyebilirim: işin zor. daha doğrusu, işimiz zor. önümüzdeki seçeneklere beraber bakalım.

    devlette işe girmeyi tamamen geçiyorum. kpss’den 85 alıp hala atanamayan, değil psikolog olarak memur olarak bile atanamayan arkadaşlarımın olduğu ülkede benim için devlette psikologluk bitmiş vaziyette. psikolog, devlette çalışmamalı da bir yandan. devlette çalışıp iş tatminlerinin var olma zahmetine bile girmediği o kadar çok psikolog arkadaşım oldu ki. sağlık bakanlığının bazı bölgelerinde ve adli tıp kurumunda çalışanları çıktıktan sonra, gerisini olduğu gibi kenara koyabilirim kendi adıma. en azından benim hayattan beklentilerimle uyuşmuyor diyip, bu konuyu kapatayım.

    gelelim özel sektöre.
    daha önce defalarca anlattığım şeyleri tekrar anlatmamak için direkt ik’da çalışma konusuna geleceğim.

    türkiye’de endüstri ve örgüt psikolojisi yüksek lisansı da yapsanız, herhangi bir şirkette yine ik’cı olarak çalışacaksınız. iyi bir ik geçmişi, size kariyer ve ileride yönetici olabilme imkanı sağlar. kariyer hedefleriniz arasında ileride beyaz yakalı bir müdür olmak varsa ve plaza ortamı size anadolu’daki bir asdep merkezinden daha çekici geliyorsa ik’ya yönelebilirsiniz.

    ik, prosedürel bir iş. muhtemelen çalıştığınız şirketin şirkete en “uyumlu” çalışanı siz olmalısınız. bu anlamda tüm tutum ve davranışlarınız karakterinizden çıkacak, ik’cı kimliğinizle yorumlanacak, buna hazır olmanız gerekiyor. yani çok marjinal bir şirket olmadığı müddetçe rengarenk saçlarınızdan ya da piercinglerinizden vazgeçemiyorsanız ik’cı olmamalısınız. spor ayakkabı giyemediğiniz bir iş yaşantısı sizi ürkütmüyorsa, doğru yerde olabilirsiniz.

    ik, yer yer personeli üzecek söylemlerde bulunmanız gereken bir yer. hayır diyemiyorsanız, size göre bir yer değil. ama ikna becerilerinize güveniyorsanız, hoşgeldiniz diyebiliriz. çoğu şeyi ikna ederek çözmeniz gerekecek. öyle ki, bir noktadan sonra pazarlamacı mı olsaydım diye düşünmeye başlayabiliyorsunuz. you know, we all do.

    ik, içerisinde bulunduğunuz şirkete göre kimliği çok değişebilecek bir departman. şirketin en yenilikçi yeri de olabilirsiniz, en ketum yeri de. kimisi kurum içerisinde değişim ik’da başlar/başlamalı derken kimi yerde tüm departmanlar değişmişken ik hala bildiği yolda devam da edebilir. bu iki uçtan birine düşebilirsiniz. sizin için de ikisi de yaşanılabilirse, yine hoşgeldiniz.

    ik, maalesef kültüre bağlı bir birim. ülkedeki şirketler her nasıl gidip yabancı uyruklu bir ik’cı işe almıyorsa (ki bu saçma olurdu gerçekten de), yurtdışında da tek bir ihtimal hariç (buna sonra geleceğim) bu kimliğinizin bir karşılığı olmayacak. bir süre çalıştıktan sonra yurtdışı planları yapmaya başlamak istiyorsanız yanlış yerdesiniz. ama zaten psikolog olarak bu seçeneği zaten uzun zaman önce elediğiniz için (akademisyenlik ve çocuk bakıcılığı hariç) bir sorun yoktur diye düşünüyorum.

    ik, teknik bir birim değil. yani, çoğu zaman yaptığınız işte diğer iş birimlerine göre kendinizi geliştiremediğinizi hissedeceksiniz (yoğun bir program ya da uygulamama öğrenememe kaynaklı). ama, insan kaynağını yönetmek ve genelinde insanları yönetme tecrübesini doya doya yaşayacağınız bir yer. burada yine işe girdiğiniz yere göre yetkileriniz değişiyor. ne kadar yetkiniz olursa işinizden o kadar tatmin alacaksınız. psikologlar insanların ruhsal durumlarıyla uğraşmayı çok sevdiği için bu yönünüzün mutlu olacağını seziyorum.

    ik, maaşları (bilhassa işe girdikten birkaç sene sonra) diğer çoğu alan psikologlarına göre fazla maaş alacağınız bir birim. devlette ve sözleşmeli olarak çalışan psikologların maaşlarından yükseğe çok rahat çıkabilirsiniz. önceliğiniz maddi geleceğiniz ise, doğru yerdesiniz.

    * ik’da yurtdışı konusunda bir şey diyecek gibiydin?

    ik’da yasal süreçler her ne kadar kültüre ve içinde bulunulan ülkenin mevzuatlarına göre şekillense de, tüm dillerin üzerinde olan güzel bir dil var: yazılım. dünya üzerinde şu anda ıt alanında ne kadar büyük bir hareketlilik olduğu gerçek. yazılım mühendislerini yerlerinde tutamadığımız gibi, ıt recruiter’ları (işe alımcıları) da yerlerinde tutamıyoruz. nasıl ıt recruiter olacağınıza gelince, psikolog olarak hafif hafif ıt’ye kayıp, mümkünse yazılım dillerinden öğrenip, veri analisti ve veri bilimci arasındaki farkları iyice öğrenip, teknik sınav yaptıktan sonra en azından birazını anlayabilecek bir noktaya gelmeniz gerekiyor. sonrası da bol bol tecrübe. tam anlamıyla head hunter’lık yapıyorsunuz. bu işi evden de, freelance de, kurumsal bir yerde de yapabilirsiniz. ıt recruiter’lar şu anda kendilerine ait ik danışmanlık şirketleri kuruyorlar. ıt alanı çalışan bulma konusunda hayli zor bir alan olduğu için spesifikleşmek size sadece kurumsal hayatta değil, startup’larda da iyi bir alternatif sağlayabilir. yurtdışı imkanı her ne kadar artı bir özellikse, ıt’de psikolog olarak tatmin olamayacağınız da bir o kadar eksi bir özellik. bire bir görüşmeleriniz sessiz, çok sessiz, epeeey sessiz geçecektir. çok konuşkan, sessizliğe tahammül edemeyen, aşırı iletişimciyseniz, bir düşünmeniz gerekebilir.

    * çok güzel, çok da hoşumuza gitti. ilgi duyduk. nasıl gireceğiz bu alana?

    daha önce de söylemiştim, türkiye’de ik psikologlar için zor bir alan. gerçi 3 sene öncesine kadar çok daha zordu, şimdi büyük şirketlerin tamamı ik’da psikolog istihdamı yapıyor. sözü uzatmayacağım: staj, staj, staj. yeri geldiğinde bordro ve özlük de öğrenmeniz gerekecek. ama stajsız olmuyor, muhtemelen olmayacak. ik’da kariyer yapmaya hevesli bir psikolog olduğunuzu ekibe göstermeli ve mümkün olan her fırsatta mevcut durumlara uygun psikoloji yaklaşımı getirmelisiniz. mümkünse misler gibi bir işletme yüksek lisansı yapmalı ve pastanın çileğini de unutmamalısınız.

    * staj nereden bulabilirim, sen yardımcı olabilir misin, ayarlayamaz mıyız bir şeyler? :)

    her öğrenci gibi, iş arama sitelerinden ve şirketlerin kendi işe alım portallarından işe başvuru yaparak staj bulabilirsiniz. günde birkaç tane bana staj konusunda yardımcı olabilir misiniz diye soran mail alıyorum ve bana olan bu inancınız gözlerimi dolduruyor. yine de yardımcı olamıyorum. bizim bir ihtiyacımız olduğunda da ilan veriyoruz, bu ilanları sürekli olarak takip etmelisiniz. gözünüze bazı şirketlerin ik’larını kestirip, linkedin’den bağlantı kurup, bire bir görüşme talep edip, o görüşmelerden sonra ihtiyaç olması durumunda sizi değerlendirebileceklerini söyleyebilirsiniz. ik’ları biraz markaja almanız gerekiyor.

    * ik hakkında okumalar yapmak, bu alanı biraz daha sevmek istiyorum. hadi öner bir şeyler.

    ben ik’yı harvard business review okuyarak sevdim, tek tavsiyem de bu. hbr’ı düzenli okuduktan sonra o sizi zaten kaynakçalar ve daha da fazlası bölümleriyle pek çok yere yönlendirecek. hbr’daki ik anlayışı, amerika merkezli olduğu için daha da psikolojik altyapılı ve yayınlanan çoğu yazının psikoloji bölümü çıkışlı olduğunu görebiliyorsunuz. aralıksız 3 senedir okuyorum diyebilirim.

    * bize bilmediğimiz bir şey söyle.

    türkiye’de henüz çok gelişmemiş olan ama geleceği çok parlak olan bir ik alanı var: değerlendirme merkezleri. bu konuya önem verdiğim için biraz uzun bahsetmek istiyorum.

    değerlendirme merkezi, bir adayın bir iş için uygun olup olmadığının değerlendirilmesi sürecini kapsar: bu adayın yetkinliklerinden, davranış sistemlerine, yöneticilik becerilerinin tespit edilmesinden, liderlik şekline kadar pek çok davranışsal analizin yapıldığı süreçlere deniyor. bu alan, psikolojinin terapötik değil analitik tarafı. dışarıda yeni yeni açılmaya başlayan dm danışmanlık şirketleri var: psikolojik ölçümler yapabilmek için vaka yazıyor, sunumlar tasarlıyor, hatta oyunlaştırma yapıyorlar. tüm bu süreçlerin araştırılmasından başlayarak tasarlanması, test edilmesi, yazılması; uygulama rehberinin, sonuç raporlarının oluşturulması ve takibinin yapılmasına kadar her şeyle ilgileniyorlar. alanda şu anda bu konuda ciddi bir eksiklik olduğu için yurtdışı kaynaklı bilginin tercümesi ve güvenilirlik analizinden sonra (o da yapılırsa tabii) uygulanması yoluna gidiliyor. ancak psikologların bu alana el atmasının vaktinin geldiğini düşünüyorum. değerlendirme merkezi uygulamaları, kişilere dm’den çıktıktan sonra gerilbildirim verilmesini de içerdiği için hemen peşinden koçluğu da getiriyor. türkiye’de tamamen yanlış anlaşılmış koçluk (esasında mentoring) sistemine psikologlar bir an önce el atmalı: hem daha kötüye gidişin durması için, hem de ülke için yepyeni bir iş kolu olup geliştirilmesi gerektiği için. yani her şeyi bir yana bırakıp akredite bir koçluk eğitimi alarak da işe başlayabilirsiniz. bu alanın ileride çok değerleneceğine inanıyorum.

    * her şey çok güzel ama menüde başka şeyler yok mu?

    var, olmaz mı… yakında psikologların pazarlama, marka yönetimi, crm ve kurumsal iletişim alanlarında nasıl çalışabileceğine dair de yazmak istiyorum. hepsi için ik için olduğu kadar geniş olmamakla beraber birkaç bir şey karalayacak kadar şey gördüğümü düşünüyorum. şimdilik bu kadar.

    ps. bu yazı ilk olarak blogda yayınlandı. orijinaline gitmek için, tık.
  • çalışana işe yakışan karakterin giydirilmesi. ilik ister, kalıcı hasar bırakır.
  • fabrika ve işyerlerinde çalışanların insan olduğunu
    hatırlayan saygıdeğer bilimadamları tarafından geliştirilmiş altbilim dalı.
hesabın var mı? giriş yap