• son zamanlarda gördüğüm en anlamsız tartışmanın kapısını açmış. trollük denemeleri mi yapıyor nedir. hoşuna gitti galiba blackface tepkisi. dark side' a henüz geçmediğini düşündüğümden bir lokma da benden gelsin doyursun kendisini:

    ortada bir anket var. "fırsatınız olsa yurtdışında yaşar mısınız?" insanların ezici çoğunluğu da evet demiş.

    öncelikle bir akademisyenden ankette katılanlara ayar vermek yerine sonucun neden öyle çıktığına dair yorum bekleriz ki bu durumda yorum yapacak bir şey bile yok. soru aptalca. hiç bir şeyi ölçmez. insanların kafasında ne canlandığı bile belli değil. bir amerikana da sorsan aklına bir paris gelir, bir yunan adası gelir evet diyebilir.

    neyi ölçüyor anket? hiç birşey. değişimden korkan bir %15 var onu görüyoruz sadece. işte burada trollük sınırını zorluyor:

    "siz bu yurtdışında yaşamayı, göçmen olmayı ne sanıyorsunuz ya? "

    bilmiyorlar işte ondan evet diyorlar. farklı bir hayat mümkün mü? nasıl olur? bu insanı heyecanlandıran bir fikir. evete basar geçer normal biri. bu gereksiz çıkışın anlamı var mı?

    "kimsesiz, önemsiz, çevreyle bağlantı kuramadan üç kuruşa yaşayıp gitmek... "

    girişi çok sert yaptığından gelişmede uçuşa geçmek zorunda kalmış. neden üç kuruşa yaşıyoruz fırsatımız varsa, nasıl bir fırsat lan o? neden önemsiz? önemimizi mi kaybediyoruz bir yerden bir yere giderken? ankara' da önemliyim istanbul' da önemsiz diye bir şey oluyor mu tüm arkadaşların çevren geride kaldı diye?

    "batı kültürüne hakim sayılırım, dil engelim hiç olmadı, türkü, şiş kebap, baklava sevdam yok, yani çok lokal sayılmam, ben bile yapamadım"

    makul bir insan bilir ki senin mutlu olup olmaman tamamen senin kişisel tecrübelerine bağlı. nereden gittiğin nereye vardığın. bunu bir afgana söyleyebilir misin? hayır. peki tüm türkler aynı hayatı mı yaşıyor? hayır. türkiye' nin ortalaması olduğunu inandıran şey nedir? neden seni referans alalım?

    gerçekten hiç anlamı yok. bomboş bir tartışma.
  • "cemaat yurtları kapatılsın" tweet'ini atmış ve kendi çağ dışı, birey düşmanı ideolojilerine ve aygıtlarına karşı gelen her türlü fikri "putçuuuu" diye yaftalayan düşük zekalı yobazların tepkisini çekmiş yazar.
  • yazının ne zaman bulunduğu bilgisi ile ilgili gelen eleştirileri biraz abartılı buluyorum.
    bilmiyor değildir.
    şöyledir:
    celal hoca tam olarak neyi sordu anlayamadığı için "bilmiyorum hocam sen söyle"ye getirmek istemiştir.
    çünkü celal hocanın öyle bi tarzı var.
    mesela atıyorum esg dedi ki "5000 sene önce bulundu hocam".
    celal hoca şunu diyebilirdi "ya ne 5bini yeaaa, göbeklitepe'deki taşları doğudan batıya dizerken çizdikleri çizgilerin çıkıntıları da bir yazı değil mi".
    dese şaşırmam, "hocam o yazı değil" desen, "ya o senin dediğin 5bini herkes biliyor, ben asıl yazımsılardan bahsediyorum" diyiverir. "yazımtrakları bilmiyor musun sen" der. yazımtrak diye bir şey yok mu??? o an oturur icat eder, makalesini yazar, kitabını basar, antropolog dostu metyüv'e söyler ve kahkaha atarlar sen yine bok gibi kalırsın.
    bildiğin bilgiyle ilgili senden fazla detay bilerek kafasında başka bir şey kurarak senin doğru bilgini boşa düşürür celal reyiz.

    esg ile celal hocanın yıl kavramları farklı olduğu için arada tarihsel sıkıntılar oluyor.
    zira celal hocamıza göre 1milyon yıl daha dün gibi, esg hocamız ise tarihçi.

    ikisini de çok severim, böyle karşı karşıya getirilmeleri hoş değil.

    ancak ilber reyis de celal hoca gibidir.
    esg'nin verdiği bir örnekte olduğu gibi "atina belediye başkanının kızını bilirsin" diyormuş. lan nerden bilsin aq? ama öyle işte, herkes bilirmiş gibi düşünüyorlar.
  • hozom,

    okuyorsun burayı, bir sürü insan sana tavsiyelerde bulunuyor fakat inatla dinlemiyorsun. bir de ben deneyim:

    1- tv/youtube fark etmez, "format olmadan bu iş olmaz". karşına kim olursa olsun alıp onla rastgele yaptığın her sohbetin "başarılı" olduğu hezeyanınından kurtulmalısın. doğaçlama canlı yayınlar sana uygun değil çünkü hiperaktiviten yüzünden kafan ordan oraya atlıyor ve çok dağınık konuşuyorsun. karşındaki seni dinleyip doğru yönlendirmediği sürece 5 dakika sonra "bal yapmayan arıya" dönüşüyorsun.

    2- flutvharicinde bugüne kadar en keyifli programları okan bayülgen veya ahmet kasım han ile yaptın. birisi tv yayımcılığında uzman, seni doğru yönlendirdi. diğeri de üst seviye entelektüel, karşılıklı birbirinizi parlattınız. karşındakilerin seviyesi sana yaklaşamadığı zaman sen de çekilmez oluyorsun!

    3- ülkedeki entelektüel seviyenin düşüklüğünden sürekli şikayet ediyorsun. fakat hala anlamadın, insanlar seni bir şeyler öğrenmek için izlerken senin sürekli "komedyen" gibi davranman aslında kendi tarzınla çelişiyor. karşındakiler boş insanlar olunca sen de sadece tarih üzerine gevezelik yapan birine dönüşüyorsun.

    4- bengü üçüncü ile arkadaş kal fakat seni izlemek için bizi ona mecbur etme lütfen. ne entelektüel kapasitesi yeterli, ne komik, ne yayımcılık konusunda başarılı birisinde sırf arkadaşın diye bu kadar ısrar etme lütfen.

    bariz bir şekilde mikrofonun çalışmadan yayına başladığın ilk omnibus programında "arkadaşlar siz fakirsiniz galiba, ses sisteminiz bozuk" diyecek kadar s-a-l-a-k bir insana sırf senin için daha fazla katlanmaya mahkum etme insanları. senin hatrına bile çekilmez bu saçmalıklar.

    5- omnibus'ta karşındaki adam kimse ona da söyle sürekli lafını kesip durmasın lütfen. geyik muhabbetinden öte kapasitesi olmayıp kendini komedyen sanan o arkadaşın espri kasma çabası yüzünden arka arkaya 3 cümle kuramadın ilk yayında.
  • twitter'da ''adam öldürün diyen bir din de yok zaten bildigim kadariyla'' diye bir tweet atmisti. ben de kuran'dan bayagi bir ayet yazdigimda da beni engellemisti. elestirmedim, sadece ayetleri yazmistim.

    celal sengor, ilber ortayli gibi emrah safa gurkan'in da kendisine tapan bir mucahit ordusu var. okumak yerine daha kendi tembelliklerini kesfedememis bu mucahit ordularina laf anlatmak maalesef imkansiz. bu tip medyatik, youtuber vs vs akademisyenleri elestirdigimizde de salya sumuk saldiriyorlar. cunku kendilerinin taptigi bu adamlari elestirmek bizim ne haddimize.

    turkiye'de onlarca akademisyen islerinden oldu, hapise atildilar vs vs neden susuyorlar? ''aman ben bulasmayim'' demek mi cozum?

    bu duzen adamlarinin bencillikleri size de itici gelmiyor mu? eger gelmiyorsa dinlemeye ve kendi tembelliginize devam edin arkadaslar.
  • izlemediğim bir programda yazının ne zaman icat edildiğiyle alakalı retorik soruya bilmiyorum dediği anlaşılan bu yüzden cahil cühela tarafından bu cevabın bizim bilmiyorumuzla aynı bilmiyorum olduğu zannedilen tarihçi. senin "sümerler yazıyı buldu, o zaman 4500-5000 sene önce bulundu" kesin olarak diye cevap verebileceğin bir soruya bu adamın bilmiyorum demesi kafanızda adamın boş olduğu imajını yaratacağına demek ki bu konuda bir tartışma bir muğlaklık bir nüans var buna bir bakayım gibi bir düşünce yaratmalıydı, ki bir yazar arkadaşın bahsetmesiyle mağara resimlerinin etrafındaki bir takım paternlerin de yazı konsepti olarak kabul edilebilirliğine dair bir görüş olduğunu adamın "bilmiyorum"undan öğrendik. adamı 1 defa izlemiş dinlemiş olsanız zaten bah bah profesöre bah yazıyığn ne zaman bulunduğunu bilmiyor bah demezdiniz.
  • " bunu herkes bilir" kitabını yeni bitirdim. sözlük allame-i cihanları kitabı ve konuşmalarını nereleriyle takip ettiler bilmem ama adam açıkça metodoloji, kişiler değil yapısal faktörler, coğrafyanın önemi, icat değil- icadın verimli kullanılabileceği ortam, iktisadi ve sınai altyapının önemi, merkantilizmin önemi, kolomb mübadelesi'nin avrupa'yı nasıl değiştirdiği, atlantik üçgeni'nin etkileri, akdeniz'in jeolojik nedenlerden dolayı neden fakir bir deniz olduğunu- bunun balıkçılığa ve denizciliğe yansımasını, kürekli geminin sınırlı kapasitesinin donanmalara etkisini, bizdeki vakıf'ın avrupadaki şirketle neden rekabet edemediğini, mağrib'in neden verimsiz bir korsanlığa mahkum olduğunu, lojistik hatların ötesindeki fetihlerin neden kırılgan olduğunu, uyvar'a kuşatma için bile 119 günde varılabilen, atları otlatmak için sofya'da 16 gün mola vermek zorunda kalınan bir ortamda lojistik hatların en ucundaki viyana'nın neden " what if ?" ile değerlendirilemeyeceğini, yönetici kadınların sadece osmanlıda değil, avrupa'da da olduğunu, italya'da şehir cumhuriyetlerinin yarattığı olağanüstü rekabetçi ruhun brunelleschi ve michelangelo'yu bile kıran kırana yarışmak zorunda bıraktığını- bizde ise fuzuli'ye bir türlü verilmeyen önem ve ödeneği analitik bir bakışla ve sadece 249 sayfayla anlatmış. mesafenin, topoğrafyanın, ortalama hızın, nüfusun, paranın değerinin, üretimden kalan artı değerin, salgınların, küresel iklim değişikliklerinin, özgün çıkarımların, kapsamlı analizlerin önemini vurgulamış. günümüz tarihçisinin naima'dan selaniki'den farklı olmasının gereğini, bilginin süs ya da hava atma değil, kaliteli yaşamanın aracı olması gerektiğini anlatmış. tarım toplumunun şiarlarıyla bilim yapılamayacağını yazmış.

    edit; imla.
  • ne zamandır bu adam hakkında bir şeyler yazayım yazayım diye düşünüyordum, yazmak istediğim şeyler çok burnu havada olduğu için ve biraz da kendisi hakkında yorum yapmak haddime olmadığı için 'boşver yazma şimdi linç yiyeceksin' deyip geçiyordum. fakat son videosunda söylediği bir laf üzerine bu entryi yazma cesareti buluyorum. adam diyor ki

    esg: sosyal bilimler sabit değildir. yani böyle e=mc^2 gibi şeyler çıkmaz. her şey yorumdur. o dönemin ruhuyla, geist'iyle yeniden yorumlanır, mutlak doğru yoktur. veremiyoruz onu."

    ic: ama tabi bir takım tartışılmaz gerçekler de var. 1453 yılında türklerin kontrolüne geçti mi istanbul? evet.

    esg: hah, mesela bu tarih için çöp bilgidir. tartışmasız olan olguları bilmenize gerek yok, yazarsın googlea. tartışmalı olan olguyu bileceksin ki tartışmadan kaliteli bir entelektüel dünya yaratabilesin.

    lütfen şu son cümleleri iyice iyice hafızanıza kazıyın arkadaşlar, hepimiz kazıyalım. 12 sene aldığımız eğitimin çöp olduğunu fark etmek mideye inen çok güçlü bir yumruk, biliyorum. ama cehaletimizi kabul etmeden gözlerimizi açamaz ve ilerleyemeyiz. adam mükemmel bir şey söylüyor, kesin bilgileri açarsın googledan, ansiklopediden, kitaptan bakarsın; mühim olan onları yorumlayabilmek ve tartışabilmek diyor. burada bahsettiği altı boş propaganda tartışmaları değil elbette, birincil kaynaklarla desteklenen (bu önemli bir detay) görüşlerin tartışması. buna varabilmek için de, üzgünüm ama, dönemin sosyolojisini, sanat tarihini, benzer diğer sosyo-kültürel ve politik gelişmelerini bilmeniz ve kolektif bir bakış açısıyla yorumlayabilmeniz gerekiyor.

    işte bu yüzden kaliteli sosyal bilimciler nadirdir ve değerlidir. ben böyle bir cümle kurmayı haddim olarak göremediğim için aylardır başlığa entry girmeye elim gitmiyordu lakin esg'ın 'tarih' bilimi ile ilgili yaptığı şu açıklamayı sözlüğe not düşmeden edemedim. kaçınız hayatında kaç kez bir birincil kaynak okudu? sıfır olduğuna o kadar eminim ki. ben de amerikan sistemli bir vakıf üniversitesine gitmemiş olsam, ben de okumayacaktım çünkü. barış hoca'dan tarih (osmanlı duraklama ve yıkılış), erdem hoca'dan sosyoloji (devlet) dersleri almasaydım 'sosyal bilimler'in ne olduğunu asla bilemeyecektim. hal böyle olunca, bu insanlar benim gözümü açtılar. yerlerinde belki benzer bakış açılarına sahip başkaları olsaydı şu an onları anıyor olacaktım ama ben kendilerinden ders almış bulunduğum için onları anıyorum.

    emrah safa gürkan'ın da size sosyal bilimleri, yorumlamayı, tarihi gerçeklikler üzerinden ne şekilde düşünebileceğimizi ve o bilgileri ne şekilde kullanmamış gerektiğini, tarihte siyahın ve beyazın değil grinin birbirinden farklı binlerce tonu olduğunu ve bütün bu sürecin aslında kişiye keyif vermesi gerektiğini öğretmesine izin verin. bu bir 'kim daha çok biliyor' yarışı değil, kendisi de hep söyler 'ben size şimdi bütün osmanlı padişahlarının adını sayarım ama napıcaksın bu bilgiyle?' diye. bilgiyle ne yapacağımızı öğrenmek önemli, işte kendisini ben bu yüzden zevkle dinliyorum.
  • fatih altaylı'ya katıldığı youtube programında atatürk ve onun sahip olduğu vizyonu için, "atatürk'ün vizyonu gerçekleştirebilmesindedir" diyen tarihçi. oldukça isabetli bir tespit yaptığını söyleyebilirim. yani atatürk'ün yanındaki insanlar da az ya da çok bir vizyona, görüşe, bakışa sahip ama hep bir çekince, korku, kaygı var. kazım karabekir, fevzi çakmak, enver, talat... hepsi için geçerli, sarayda silaha sarılıp birbirlerine sıkabilecek insanlar, gözleri kara. padişahtan mı korkuyorlar ki iş padişahlığın lağvedilmesine geldiğinde hepsi ürküyor? hayır, "nizam bozulmasın, asırlardır böyle gelmiş, böyle gitsin" düsturuna sahipler.

    atatürk'ün farkı, bu kutsiyeti yıkıp, yerine yeni bir şey inşa etmesinde yatıyor, yani esg'nin deyişiyle atatürk hakikaten aklında olanı gerçekleştirebiliyor. yoksa hepsi aynı asker kökenli ve belirli bir eğitimden geçen, birçoğunun iki yabancı dili olan paşalar... gerçekten önemli bir tespit.

    debe eklemesi: artık devam etmiyorum ama, yine de bunu buraya bırakayım... belki birilerine dokunurum, belki biraz motive olup devam ederim: https://youtube.com/…enderozgun?si=p_51_odwp7ad13ua
  • türkiye'de saçmalamadan konuştuğunu düşündüğüm, engin bilgisine güvendiğim, kendini sürekli geliştiren entelektüellerden. diğerleri gibi herbokologluğa bürünüp gülünç hallere düştüğünü görmedim pek.

    bu adam asla ben oldum kafasında biri değil. telkinlere, tartışmaya ve yeni fikirlere açık yani her zaman pişen bir vaziyette ki, zaten kendisinin en çok bu yönünü seviyorum. her ne kadar papyonuna takılı kalanlar olsa da, o entelektüelliği bir giysi gibi üzerine giymeyenlerden. sempatik ve organiktir.

    elitist bir yanı vardır doğrudur ama içinde yaşadığı toplumun dinamiklerine karşı aymaz tavır takınan biri asla değildir. koşulları düşünmeden birilerine verdiği dandik tavsiyeleri yoktur bu yüzden. hatta kendisinin halka rağmen halk için mottosuyla hareket ettiğine, yazdığına birçok kez tanık oldum.

    onun kendine özgü konuşma stili, konular arasında radikal geçişleri birçoğuna garip gelse de, zamanın altın olduğu bir dönemde lafı uzattıkça uzatan köy muhtarı gibi konuşmaması benim açımdan değerli. dikkat eksikliğinin yoğun olduğu internet çağında, özellikle genç kuşaklar için oldukça sıkıcı gibi görünen konuları ancak bu şekilde dikkat çekici ve cazip bir duruma getirebilirsiniz yoksa anında zaplanırsınız. insanların pornoları bile shorts olarak tükettiği bir dünya burası artık.

    yani demem o ki, emrah safa gürkan'ın konuşmasını yakalayabilmek bir bakıma hızlı okuma egzersizi yapmak gibi. bir süre sonra tarzına aşina olduktan sonra, insana hızlı dinleme/düşünme/anlama kabiliyeti kazandırıyor hatta adamcağız. yani bir o kadar da hayırseverdir.

    son olarak burayı okuyorsa british noir türünde, yüzyılın en iyi filmi olarak görülen orson welles kaşeli the third man filmini kanalında konuşmasını talep ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap