• hayatımın en güzel hikayesi.
    2005'in sonbaharında hiç hesapta olmayan bir şüpheyle girdi hayatımızın orta yerine;
    - emin misin bi yanlışlık olmasın?
    - yanlışlık mümkün değil de belki bi rahatsızlığım vardır ne biliim bi test yapalım istersen.
    ....

    - orhan baba ver bize bi gebelik testi en iyisinden.
    - noldu lan neri hayırdır bişi mi var?
    - inşallah hele sen ver bakalım iyisinden bak ikiz olmazsa geri getiririz ha ehehehe...
    - lan yapma dedim elli kez öyle salak salak espriler al git... şimdi yenge burda olmazsa bişi derdim ama...
    - hadi baba öptüm ellerinden.

    eve uçar adım gidilir, hazırlık faslından sonra insan ömrünün en uzun beş dakikası başlar. o tarafa dönülür bu tarafa koşulur dergi arşivi karıştırılır boş boş bakılan sayfalar güldürmekten uzaktır, en iyisi tv denilip salak salak zaplanır. olmadı balkona çıkılır, buzdolabı karıştırılır… ve nihayet iki çizgi ile karşılaşılır.

    uçar adım jinekolog’a gidilir ve nerdeyse 7 ay daha 2 haftada bir ziyaret edilir;

    - peki doktor hanım nasıl olacak… vakti geldiğinde size nasıl ulaşabileceğiz? hep size geliyoruz doğumda da siz yanımızda bulunun istiyoruz.
    - o durumda ameliyathanedekilere söylerseniz evden çağırırlar beni saat kaç olursa olsun.
    - oh… çok güzel kafamız daha rahat olur bu durumda.
    - tabi tayinim çıkmazsa…
    - öyle bir ihtimal mi var?
    - tam belli değil ama…
    - anladık sağolun borcumuz ne kadar?
    - 60 ‘ta siz 50 verin
    …..
    doğuma 2 ay kala ankara’da yaşayan arkadaşlar kafa karıştırır;

    - bence buraya gelin, bak ben de x hastanesinde doğum yaptım, çok ilgileniyorlar, özel oda özel hemşire…
    - vala burada doktorumuz var ama…
    - boşver doktoru buradaki hizmet daha iyi hem problem de çıkmaz doğum sonrasında…
    - bi düşünelim yine de

    düşünme işi 2-3 hafta sürer, tam karar verilip hastane de ayarlanmışken vazgeçilir, tekrar karar verilmesi 1 haftayı bulur. karar verilen gün süngerbob evden çıkar, işyerinden erken ayrılıp uçak biletini alacaktır. tam servise binecekken telefon çalar, ‘‘servistekilerdir görmediler herhalde’’ deyip açmaya üşenir telefonu. servis gelir, yerine oturur telefon hala çalmaktadır etrafına bakınır servis dışından kim olabilir ki?
    - sünger koş buraya hemen kanamam var.

    koşa koşa eve dönülür ordan hastaneye;

    hastanede tahmin edileceği üzre doktor yoktur, hemşire gelir durumun ciddiyeti anlaşılınca doktorun çağrılmasına karar verilir.

    - bizim kendi doktorumuz var y hanım onu çağırabilir misiniz?
    - çağıramayız, çünkü nöbetçi olan o değil.
    - bize buradan çağrılabileceğini söylemişti ama…
    - hayır beyefendi mümkün değil… hem bebeğin kalp atışları çok yavaş, hanımefendi hazırlansın ameliyathaneye gireceğiz, siz de dışarıda bekleyin.
    - dışarıda mı? ben de içeride bulunmak istiyorum.
    - çıkmanız lazım beyefendi lütfen…
    - hayır çıkmayacağım ben de geliyorum…
    - israr etmeyin alamıyoruz… memet abi … memet abi yardımcı olur musunuz beyefendiye…

    iki tane temizlik görevlisi gelir ite kaka dışarı çıkarmaya çalışırlar kavga-dövüş-küfür para etmez o sırada nöbetçi doktor da gelmiştir. hemen hemşireden durumu öğrenir… yanına çağırır…

    - bak canım eşinin durumu ciddi… bize yardımcı olmalısın… öncelikle eşini kurtarmaya çalışacağız olursa da bebeği… hemen şurayı imzala…
    - ama… bizim… doktorumuz… ben… içeri…
    - canım imzala hemen bekleyemem seni…

    o sırada asıl doktorun uyarısı gelir akla. ‘’bakın aklınızda olsun eşinizin bir böbreği olması gereken yerden biraz aşağıda, allah korusun olur da bir ameliyat, kaza durumunda bunu doktoruna söyleyin bazen yanlışlıkla böbreği kitle sanıp alabiliyorlar’’ demiştir vaktin birinde hemen aktarılmaya çalışılır doktora da…

    - hocam tamam imzalıyayım da eşimin…
    - yav oyalanma kardeşim hadi…
    - eşimin böbreği…
    - tamam hadi biliyorum ben işimi…
    - anlamadınız böbreği aşağıda…
    - aaa… kardeşim tamam uzatma…
    - böbrek.. aşağı… (ananısikiiiim… anlatmadı bi türlü)

    hemen ameliyathanenin çıkış kapısına geçilir, anne aranır… ama öyle bir dolmuştur ki sungerbob zar zor konuşabilmektedir… bir iki kelimeyle anneye meram anlatılır… beş dakika içinde anne oraya intikal etmiştir… yutkunmaktan ağlamamak için kendini kasmaktan anneye de olay adam gibi anlatılamaz… bir oraya bir buraya gidip gelirken telafon çalara habire…

    - alo noldu yav? çok korktuk servisten öyle inince bişi mi oldu…
    - yok… eee… doğum… ameliyat…
    - anlamıyorum ne diyorsun?
    - işte… hastanedeyiz…

    gözlerde yaş var, ses titriyor ama gene de gelmeye devam ediyor telefonlar… haber duyulmuş bir anda… arkadaşlar.. akrabalar… oğlum iki dakika durun be konuşamıyorum anlayın işte…

    gelen aramalardan fırsat olunca asıl doktor aranır… nerdeyse yarım saat sonra ulaşmak mümkün olur;

    -hocaanım merhaba tanıdınız mı ben …. doğum zamanı arayabileceğimizi söylemiştiniz…
    - evet noldu?
    - acil bi durum oldu buraya gelmemiz gerekti şu an amelıyata aldılar gelebilir misiniz hemen buraya?
    - hayır gelemem?
    - niye?
    - eee… şey… bizim anlaşmamız var başkasının nöbetinde gelemiyoruz…
    - yav ne nöbeti… ne anlaşması? daha geçen hafta çağırabileceğimizi söylemiştiniz…
    - anlayın işte bizim arkadaşlarla anlaşmamız var…
    - hocam ama kaç ay boyunca gittik geldik, o kadar para verdik… para alınca iyi de şimdi çağırınca mı böyle yapıyorsunuz?
    - bakın anlamıyorsunuz… anlaşma…
    - tamam anlaşma da durum çok ciddi doktor hanım…
    - bizim kendi aramızda anla…
    - anladım da durum ciddi diyorum… eşimin hayati tehlikesi var lütfen gelin…
    - beyefendi ısrar etmeyin gelemem…
    - siz şimdi geliyor musunuz… gelmiyor musunuz?
    - hayır gelemiyorum…
    - senin vicdanını sikeyim… diplomanı sikeyim…
    - beyefendi…
    - zihniyetini sikeyim senin… paracı karı…
    - beyefendi…
    - beyefendiyi sikeyim…

    telefon kapandıktan beş dakika sonra doktor hanım kıpkırmızı bir suratla ameliyathaneye gelir…
    - beyefendi ben size söylüyorum inanmıyorsunuz… anlaşmamız var bizim… ama gene de sizin hatırınız için bi gireyim içeri.
    - tamam hocam tamam… girmeyin içeri… sizin anlaşmanız var aman bozulmasın düzeniniz…
    - tövbe tövbe…

    kafayı sallayarak içeri giren doktor beş dakika içinde gülerek çıkar;

    - hadi gözünüz aydın… operasyon başarılı geçmiş anne de kız da çok iyi… birazdan çıkarırlar.
    - öyle mi doktor hanım… çok sağolun… özür dilerim demin… (iyi haberler alınınca hemen normal nezaket seviyesine gelinir.)

    ameliyathaneden bir bayan çıkar ve bebeğin malzemelerini ister, doğuma daha beş hafta var diye kundak falan hazır değildir zaten olsa da yanımızda değildir… bi kaç yer aranır istenir. geçici olarak ameliyathane çarşaflarına sarılarak çıkartılan bebeğin yüzüne de bakılmaz annesini görmeden… derken sedye çıkar sedye de bilinçsiz yatan annenin elinden tutularak odaya geçilir, anne yatağa yerleştirilir… ardından dünyanın en güzel bebeğinin yüzüne bakılır..

    - elif…elif… kızım…
    - kucağına al…
    - alamam ki hayatımda hiç bebek almadım kucağıma…
    - al al.. korkma… (bu alma işlemi korka korka çekine çekine ancak 4-5 saat sonra yapılabilir)
    - ikinci isim diyordunuz… ikinci ismi ne?
    - bilemiyorum ki çok erken geldi…

    böylelikle nerdeyse hamilelikten önce belli olan ismin yanına çok istenen ikinci isim bulunamaz 5 haftalık acelecilikten dolayı… ve hayatımın en güzel hikayesinin başlığı tek kelimeden ibaret olur.
  • insanoğluna isim olarak verilen elifin kökü ile alfabenin ilk harfi olan elifin kökü bir değil, ayrıdır.
    alfabenin ilk harfi olanı: elif, lam ve fe den mürettebdir.
    şahıs ismi olanı: elif, lam, ye ve fe ile yazılır ve "ülfet" kökünden gelir.
    ülfet ise alışmak, bağlanmak, sevmek, yakınlaşmak gibi manalara gelir.
    böylece elif dostluk eden, yakınlık gösteren, seven, alışılmış, dost, âşina ve sevilen demek olur.

    bütün eliflere ve elifseverlere iftiharla bildirilir.
  • ''elif diye bir kızımız olsun. romantik bir filmin gösterildiği bir sinema dönüşü olsun o da. ya da bir bale dönüşü. bunu istiyorum ben. (...)
    sen ne güzel bir elif doğurursun. başına kurdeleler bağlarsın.
    evet, elif.''
    onüç günün mektupları / cemal süreya
  • - elif'im noktalandı..
    - mesnevi de hz. mevlana der ki; "aşk da tıpkı elif gibidir, bismi'de gizlidir ama okunmaz, o olmadan da besmele size gelmez; o her şeyin içindedir , hiçbir şeyde görünmez". evladım artık elif bizim için her şeyin içindedir, hiçbir şeyde görünmez.

    (bkz: kurtlar vadisi pusu)
    (bkz: ömer baba)
  • allah'ın sonsuz birliği demektir. elif harfi o kadar kutsal bir harf ki her şey elifte gizlenmiş. neden?elif harfinin hiçbir harfe ihtiyacı yoktur. hiçbir harfle birleşmez ama bütün harflerin okuyabilmesi için elif'e ihtiyaçları vardır. demek ki yanına sesli harf olan elif'i almadan hiçbir harf okunamıyor. elif allah'ın birliği ve ahadiyeti demektir.
  • iki insanın yolu kesiştiğinde, bu kişilerden birinin kaba olmasını beklemektir elif.

    "hayır yol benim ve bu yolu sana vermiyorum" demesi gerekir birinin ki hiç ayrılmasınlar.

    hayatım boyunca "buyurun yol sizin" dedim ben, kapılarını açtım nazikçe, sandalyelerini çektim ve arkalarından el salladım sevdiklerimin "güle güle" diyerek.

    bunların hiçbirini "hoşçakal" densin diye değil, giderken tek kelime etmeyen, ama yüzümde "hoş"tan da öte bir gülümseme bırakan insanlar için yaptım.

    ilk kez birisinin gitmemesini istiyorum ve ilk kez kaba bir insan olmak, giden birini, acıyacağını bile bile tutmak istiyorum kolundan sıkıca.

    şu koca şehirde, betondan başka bir şey yok
    onun için ne dağlarım var ne de ırmaklarım, şarkıdaki gibi.
    ama sen gerçekten başkasın
    ister anla ister anlama,
    başkasın.

    http://www.youtube.com/watch?v=ktowqdbabmq
  • kainat noktadan yaratılmıştır, noktalar birleşir elif oluşturur...
    elif kalemdir, kainatı yazar...
  • etimolojik yapısı itibariyle elif, tanışmak, kaynaşmak, sevmek, cana yakın olmak, dost-lukta bulunmak anlamlarına gelen “ülfet” ile, bir şeyin müteaddit unsurlarını bir araya getirmek, arasını bulmak, imtizaç ettirmek anlamındaki “te’lîf” mastarlarının türediği “e-l-f” kökündendir.
    elif, alfabenin ilk harfi olduğu gibi diğer harflerin de sebebi ve kaynağıdır. hatta ibn muklâ’nın kaligrafi sistemine göre, bütün diğer harfler “elif” şeklinde yazılmalıdırlar. buna göre diğer harflerin hepsi “elif” harfinin değişik kıvrımları şeklinde yazılmasıyla meydana geldiğinden o tüm harflerin aslı ve esası durumundadır.
    elif gerek yazılışındaki incelik ve zarâfet şeklinden ve hat sanatının özelliklerinden, gerekse taşıdığı sembolik anlamlardan hareketle türkçemizde çeşitli mazmunlara ve zarif nüktelere kaynaklık yapmıştır. birçok deyimler “`elif`” ile ifade edilmiştir: “elif’ ten yâya kadar” deyimi baştan sona kadar okumak, bilmek ve öğrenmek; “elifi görse mertek sanır” deyimi de okuma yazma bilmeme ve cehalet anlamına gelir. “elifi elifine” aynen, tıpatıp uygunluğu ifade için kullanılır.
    tarikat ehlinin kullandığı bir tür başlığa “elifi tâc” denmektedir. bu deyimin geçtiği üsküdar’lı râzî’ye ait dörtlük şöyledir:
    “başta elifi tâcı
    kendi başların tâcı
    tarîk-i nakşiyye’den
    gözlerin hallâc’ı.”
    bektâşîlerin giydikleri yeşil çuhadan yapılmış başlığın adı ise “horasânî elifi tâc”dır.

    âh bir elif çekti yine cânân bu gece” mısraında olduğu gibi aşığın sinesine aşk yarası açmak manasında da kullanılmıştır. bir başka bağrı yanık ise;
    “elif elif ebzerim,
    kan ağlıyor gözlerim”
    diyerek türkü yakmıştır.

    kısaca “elif” deyip geçme. elif’ in manasını bir kere anladık mı bu yeter. çünkü elif çok derin manalar ihtiva eder; o ilham kaynağıdır. maddi ve manevi âlemlerin tümü onda gizlenmiş. öyle ki, elif uğrunda nice hak âşıkları yanmışlar, tutuşmuşlar, hatta kellelerini dahi seve seve vermişlerdir.
  • hayatımı yönlendiren adım..
    ben doğmadan bir ay önce vefat eder yengem. kuzenim o zamanlar ilkokul yıllarında sanırım, babama çok düşkün, babam da çok sever kıramaz hiç bir söylediğini, kuzenim ben doğunca amca annemin adını koyalım mı demiş... babam hiç düşünmeden adımı ''elif''koymuş..öyle elif olmuşum işte...
    öyle çok kolay bir hayatım olmadı, genelde mücadele vererek elde ettiğim çoğu şeyi, çocukluk, gençlik ve orta yaş başı hala devam eden bir mücadele...
    her şey ve hiçbir şey demektir elif, tıpkı nokta anlamı gibi.. her şey nokta ile başlar ve nokta ile biter...
    velhasıl güzel ve zordur elif olmak
    burada yüklenilen manalara bakıyorum, kendi hayatıma bakıyorum gerçekten zormuş elif olmak.
    isimler karakterleri oluştururmuş derler ya öyleymiş...
    aşkı da zor yaşar. aşkı yaşarsa elif en derinden yaşar, öyle çok aşk da yaşamıştır çünkü derler ki ;

    elif...
    senin cümley(l)e aşk'ı anlatman lazım...
    "be"'yi bulman lazım...
    "be"' ile olman lazım...

    şöyle de bir anım vardır adım ile ilgili #35649528
    ama bir kızım olsaydı onun da adının ''elif'' olmasını isterdim.öyle yakıştırıyorum kız çocuğuna bu ismi

    "elif" karanlıkta oturuyordu..
    bir "be" bulsa açılacaktı yolu..
    ama sırdı "be"...
    "elif" sırrın varlığını bile bilmiyordu...
    oysa gelmesi gerekiyordu "be" nin...
    gelmesi ve ayağına düşmesi "elif" in...

    her elif'in yolunu açacak bir "be" yaradan bir yar var ki..
    kelâmını başlatır bir elif ile...
    cümle içinde elif'in varlığını hissettirir sabretmeyi bilene...
    elif'i cümleye sevdirir, cümleye elif'i faydalı kılar...
    kelâm'ını kalbe vahiy kılan bir yar vardır ki;
    elif'liliğin idrakinde olmayan her yürek için büyük sıkıntılar verir...
    bu, o yar'in merhametindendir, fazlındandır...

    elif...
    yar'sızlığı seçtiğin gün...
    "be" nin yakınlığına el çevirdiğin gündür...
    aşk'ı anlatan bir cümle başlamaz artık...
    yusuf'un kıssası başlamaz artık...
    karanlık bitmez, kuyudan çıkmaz bir sultan;
    züleyha'nın yüreği aklanmaz aşk'la...

    elif...
    yar'sızlığı seçtiğin gün...
    onulmaz yaralar açılır yüreğine...
    varlığından bîhaber olduğun belde-i ahsen'e...
    artık sen hüzün mevsimini yaşarsın her dem...
    inşirahı dileyen dilin yorulur...
    aşk'ı dileyen yüreğin yorulur...
    inşirahı dilersin her dem...
    zikri özleyen gecelerin şikayetini duyar kulakların...
    dilin damağını özler...
    dilin yar'in adını özler...

    elif...
    yar'sızlığı seçersen...
    "be" nin yanında olduğunu hissedemezsin...
    aşk'ı anlatırlar sana, vasfının "arayan" olduğunu anlayamazsın...
    girdiğin her sokakta oyalanırsın...
    be'nin sokağına varmaz ayakların...
    aşk'ın sokağına varmaz...

    elif...
    senin cümley(l)e aşk'ı anlatman lazım...
    "be"'yi bulman lazım...
    "be"' ile olman lazım...

    elif...
    aşk hatırına...
    yar'e yakın kıl yüreğini...
  • "elif karanlıkta oturuyordu.
    bir be bulsa, açılacaktı yolu.
    ama sırdı be.
    elif sırrın varlığını bile bilmiyordu.

    oysa gelmesi gerekiyordu be'nin geleneksel metinlere göre.gelmesi ve ayağına düşmesi elif'in.
    elif soracaktı, neye geldin?
    seni açıklamak için diyecekti be.
    her şey böyle olacaktı, yol bulacaktı, akacaktı ama elif, be'yi bilmiyordu.
    karanlıkta elif'e yol verecek bir be olmuyordu.
    onu henüz görmemişti ama dönülebilir olandan geriye dönmenin mümkün olmadığını gördüğünde elif, histen manaya geçti, be'yi önce mana olarak tanıdı, sonra da onun be olduğunu anladı. ve bir an geldi ki ellerinin tam üzerindeki be'yi fark etti. iki damarının bileğinde yaptığı be'yi. avucunun tam içindeki çizgilerin çizdiği be'yi. dağılan saçlarını kaldırmak için elini alnına götürdüğünde, kendi elinin kendi alnına yazdığı be'yi.
    her yan be'ydi şimdi, her şey be.
    be'ye bağlanınca elif elifliğini bildi.
    her şeyi be ile tefsir etti.
    dünya dediğin bir tefsir hikayesi, yol verdi, geçsindi.

    be, çok güzeldi.
    ama güzelliğinin farkında değildi masumdu bu yüzden.
    lekesiz ve temizdi.
    omuzlarına mavi bir hırka attı be elif'in. sonra tutup sağ yeninden öptü usulca.
    canın tene değmesi gibi tanıdıkça tanıdı elif be'yi. hiçbir hayal kırıklığı, yürek hacminde hiçbir sekme yoktu. kim, hırkasının sağ yeninden öpmeyi akıl edebilirdi?
    elif, bir be'nin adını biliyordu şimdi. ilk kelime olarak aşk yazdı, be'nin harfleri yetti, arttı.
    adını koyunca bir kere gerisi kendiliğinden tamamlandı.
    bir gökyüzü, bir be onun alrında.
    bir ırmak, üzerinde be.
    bir elif, bir de be.

    o kadar çok sevdi ki elif, be'yi. kıyamete değin hiçbir kadının hiçbir erkeği böyle sevemeyeceğinden emindi.
    elif kimi böyle sevebilirdi?"

    (bkz: nazan bekiroğlu)
hesabın var mı? giriş yap