• bugün ilkbahar ekinoksu. böyle günleri evrende durduğumuz yeri bize hatırlatmaları açısından önemli buluyorum.

    biz insanlar kendi daracık çemberlerimiz içinde yaşarken, sabah kalkıp işe giderken, öğlen yemek yerken, işlerimizi bitirip hava kararırken evimize dönerken sadece kendi perspektifimizden, küçücük bir alana bakıyoruz her gün.

    yaşam dediğimiz şey sadece bizim içinden geçtiğimiz bir zaman dilimi, başrolünde bizim olduğumuz bir film, sokaktan geçen figüranlar, bazen hayatımıza girip çıkanlar, bazen hayatımızda kalıp yan ya da başrollere terfi edenler.

    bu esnada gece, gündüz, yaz, sonbahar, kış, ilkbahar akıp geçiyor. bunlar hikayemizin arka fonunu oluşturuyor gibi düşünüyoruz. ilkbaharda aşık oldum, yazın tatile çıktım, bu kış hiç kar yağmadı...

    kim ki duk'un yıllar önce izleyip çok sevdiğim bir filmi vardı: ilkbahar, yaz, sonbahar, kış ve ilkbahar*. film bir büyüme ve olgunlaşma hikayesi, arka fonunda muhteşem mevsim geçişleriyle anlatmıştı. film beni çok etkilemişti, hatta öyle etkilenmiştim ki üzerine yazmıştım. zamanın döngüselliği, değişebilirlik, bunun güzelliği ve bazen talihsizliği üzerine. filmi izlememin üstünden belki onbeş yıl geçmiş ve bugün dönüp baktığımda şunu görüyorum. belki asıl başrol keşiş ve öğrencisinin değil, o mevsimlerindi.

    insan evrenin içinde minicik bir organizma. üzerinde barındığımız - bize koskocaman gelen - bu gezegen ise mavi soluk bir nokta. ekinoks gibi günlerde insan kendi dar bakış açısından çıkıp yukarılara, çok yukarılara bakınca ne kadar muazzam bir şeyin parçası olduğunu görüyor. küçücük bir parça ama kendi içinde kendine özgü bir evren ve düzen taşıyan bir parça. gezegenler dönüyor, gün, gece, mevsim, ekinoks...bunların üzerinde hiç ama hiç kontrolümüz yok. bu akışın içinde salınıyoruz.

    bu gece balkona çıkıp yıldızlara bakın, evrenin büyüklüğünü tahayyül edin ve bizim küçüklüğümüzü. önemsiziz ya da dertlerimizin bir anlamı yok demek istemiyorum. ama zihninizden çıkıp oradan aşağıya kendinize baktığınızda farklı ve huzurlu bir şey göreceğinize eminim.

    ilkbaharın gelişi hepimize kutlu olsun.
  • ekinoks gun ile gecenin esit olmasi durumu. takvimin en demokratik gunu.
  • 23 ünde kederli.
    21 inde sevinçli.
    hiç de değil.
  • dünyanın sikinin taşağına denk olması durumu.
  • (bkz: 21 mart)
    (bkz: 23 eylul)
  • eğer bir günün anlam ve önemi, mana ve ehemmiyeti, intiba ve sergüzeşti olacaksa o, bu gündür.
    bugün aslında dündü.
    eşitliğe olan inancımı sorgularken gözden kaçırmışım ama,
    ömür bir gündü, o da dündü.
  • cografya derslerinde sabit 21 mart ve 23 eylul olarak ogretildigi icin cok pis got olmama neden olmus kavramdir.
    isyerinde * ayni ofiste calisilan alman amcalardan bir tanesi internette bu pazar* bahar baslangiciymis diye digerine soyler ve bahar ekinoksu 21mart mi 20 mart mi tartismasi baslar.
    akilli olani:
    "gecen sene 21 di ama bilemiyorum tam sabit mi degisiyor mu"
    der, aptal olani ise bundan yola cikarak:
    "hmm her sene bi gun geriye geliyo herhalde. ondan onceki sene 22 siydi o zaman"
    diye bi cumle kurarak aptallik sinirlarini zorlar..
    bunun ustune aralarinda en genc ve en akilli olan * votd lafa atlar,
    "sabittir bugun, ekinoks denir hatta bunlara 21 mart 23 eyluldur" diye cografya ogretmeninden zamaninda ogrendigi bilgiyi aklinca almanlara satar. akilli olan alman:
    "tamam da bir yil bile tam degil her sene kayiyor zaman az cok bunu bir de artik yili var. bu nedenlerle degisebiliyodur belki diyorum ben" diye ayari verir.
    hakem olarak wikipedia secilir , acilir bakilir

    sonuc: ekinoks tarihleri her sene 20/21 mart yada 22/23 eyluldur...
    bu sapma artik yil davasindan dolayi olur...
  • ekin ismindeki insanlarin %80 inin nicki
  • turgut uyar şiiri:

    yazı orda geçirdik kışa gerek kalmadı
    safça acemice şarkılar söylendi oyunlar oynandı
    sözde sevinçler haline getirildi yıllanmış hüzünler
    aşklar unutuldu ve bazılarına yeniden başlandı

    “insan yaşlandıkça kurtulur demiş birisi
    korkudan belki yılgınlıktan ve başka bir şeylerden

    oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi
    akasya çürür tren hızlanır eller ufalır gibi
    kim yitirir sözgelimi bir başkasının bulduğunu
    evet kim yitirir kim bulur
    herhangi bir akşam alacası değil ki bu

    şimdi ey kış diyorum seni de orada geçirseydik
    kim düşünecekti bir kumsalda
    sabahın tanıksız kendi kendine olduğunu

    “oysa” diyordu birisi
    “sabah yeniden hatırlamadır yaşamayı”
    bana kalırsa “oysa” diyenlerden hep korkmalı
    “oysa ölüm var” da diyebilir aynı kişi

    oysa ölüm yakın olmamalı
    süzgün ve uzun şeylerden de korkmalı bana kalırsa
    uzun süren devrimlerden süzgün aşklardan
    ve bunlara benzeyen başka şeylerden
    akasya hemen çürümeli tren birden hızlanmalı
    şimdi ey kış diyorum
    ne kadar sürersen sür
    yaz güzeldi ve sapsarıydı
    herkes doydu ve eğlendi oyunlar oynandı
    oteller ve sokaklar da sapsarıydı
    kimler ne konuştu ne yitirdi ne kazandı

    ama bir şey vardı eksilen ya da çoğalan
    kumun altında mı denizin üstünde mi masallar da mı

    “dünya bir sancıdır” diyor birisi
    “belki bir sancı”

    ne bırakmışım orda sahi
    mor gibi soylu bir şey mi
    bir eziklik mi yoksa

    herkes ne kadar da mutluydu “oysa”

    ne bıraktıysam o kadar kaldı orda.
  • gölge boylarının eridiği, yağmurun boy attığı güzel gün.
hesabın var mı? giriş yap