• şöyle söyleyeyim: o da bir insanmış! ne gözlerinden ışıklar saçıyor, ne uzaylı bir yaratık gibi, ne de denize nazır paltosunu uçuştura uçuştura sigara tellendiren bir "gizemadamı"..

    3 gün boyunca aynı kısıtlı mekanda kalıyor olduğumuzu bilmeme rağmen hiç de ummadığım şey, 3. günün öğle saatlerine doğru gerçekleşti ve evet: bir de baktım, final konserlerinin 1,5 - 2 saat öncesinde, sahne giriş kapısından çıkıp, yanımızdan sakin sakin geçerek bahçeye çıktı garibim, iki adım ötemizde sigarasını yaktı (yaşasın kapalı mekanda sigara içme yasağı!)! "sahiden o mu, değil mi? çok da benziyor ya gerçi.. allaallaa?!" düşünceleri içinde, doğal bir dürtüyle gittim yanına.. gözlerimi ovuşturasım vardı, göte gelip de seyircinin tekine efrim muamelesi çekmeyelim diye ama sakındım.. sonra dayanamadım, sordum "who are you?" diye (ama buradaki tonlama "sen de kimsin allah aşkına? sahiden o musun yoksa?" tonlamasıydı şapşalca).. "i'm efrim" dedi tatlı tatlı.. sonra müziklerine müteşekkir olduğumuzu falan belirten birkaç kelime şeyttirdim gayriihtiyari ve sanki ne çalsalar başımın üstüne değilmiş gibi, o günkü setlist'in farklı olup olmadığını sordum.. farklı olacağını söyledi.. teşekkür edip, sahneye giriş kuyruğunun en önündeki yerime dönüp oturdum tekrar..

    e, adam belli ki tiryaki.. az sonra gene çıktı önümüzden geçip, kırmızı kaşkolu ve kapüşonlu penyesiyle.. oturdu kenardaki çitin üstüne, yaktı sigarasını.. aramızda sadece bahçeye çıkış kapısının büyük camları ve birkaç metre var.. az evvel tanışmış olmanın da verdiği hafif yılışıklıkla, e dedim, bari gidip iki çift laf daha edeyim madem.. sekerek gittim.. oturdum yanına.. bir yandan da hani o basın açıklamalarından filan gelen böyle bir imaj var ya kafamızda, "godspeed konuşmaz, konuşmayı sevmez, kodu mu oturtur, efrim ketumdur, gizemlidir" falan filan.. doğal olarak, sormaktan hafif yollu imtina ediyor insan.. gene de -ya herru, ya merru- dedim "birkaç şey daha sormak isterim izninizle.." "tabii ki" dedi.. sonra oradan buradan bir iki şey sordum (sonradan aklıma dünya kadar soracak şey geldi elbet ama o anda anca bu kadarını becerebilmişim o eblehlikle).. ne çok cıvık, ne çok resmi; gayet rahat ve samimi şekilde sorularımı cevapladı.. sorduklarımdan biri de, geçen 2 gecede çaldıkları, albümlerinde bulunmayan 1-2 parçaydı (sanırım birisi gamelan'dı).. onları bugüne dek yayınlamadıklarını ve bu baharda kaydetmeyi planladıklarını söyledi.. ben de aslında daha saatlerce konuşasım olmasına rağmen artık daha fazla boğmayayım adamı, bir de durduk yere gerzek bir groupie pozisyonuna düşmeyeyim tufaya gelip de diye, tekrar teşekkür ettim, tokalaştık, ismimi de söyledim.. o da "i'm efrim" dedi tekrar (sanki bilmiyoz ya) ve "enjoy the show" dedi gülümseyerek ve işte bu.. gayet şeker, düzgün, mütevazı, oldukça yumuşak ve tatlı bir ses tonuyla konuşan, güler yüzlüce bir adam.. sonrasında bir iki sigara molası daha verdi.. hatta konser sonrası da gene ortalıklardaydı bahçede.. bense (zor olsa da) kendimi tuttum, bir daha rahatsız etmedim.. bunca saygı duyduğu bir şeyi yaratan insanlardan birine de elinde olmadan saygılı davranıyor zaten insan olabildiğince..

    evet.. aramızda kendisini görenler de var.. ve onlardan biri de benim..

    ve ilk kez kapalı mekanlarda sigara içme yasağına içimden şükrettim (hahaha!)...

    (bkz: #21096097)
  • "buyurun, internete girip hakkımızda dilediğinizi yazın. umurumuzda değil." demiş koca burunlu. efrim manuel menuck diyecekmişiz. buyur bakalım;

    "sadece gerçekler;

    1970'te quebec, montreal'de doğdu.
    bir doktorun ve bir hemşirenin oğlu.
    1973 yılında annesi tarafından terk edildi.
    yaklaşık 17 yıl sonra geri dönen annesi,
    daha sonra tekrar gitti.
    1'den 9. sınıfa kadar hebrew day school'a devam etti.
    yemeklerini kaşer'e göre yedi ama
    tanrı'ya inanmadı.

    toronto'da büyüdü ve 17 yaşında evi terk etti.
    15'inden 20 yaşına kadar sadece punk-rock yaptı.
    11. sınıftan lise terk.
    işsiz ve evsiz.
    önce öğrencilik sonra yetişkinlik refahı.
    ilk aşk.
    çok fazla uyuşturucu ve 20 yaşında sinirsel çöküş.

    uyuşturucuyu bıraktı.
    montreal'e geri döndü.
    20'sinden 24 yaşına kadar müzikle uğraşmadı.
    iyi insanlarla tanıştı.
    internet öncesi.
    çok fazla bira.
    25 yaşında "godspeed you! black emperor" grubunu kurdu.
    29 yaşında "a silver mt. zion" grubunu kurdu.
    çok fazla yol katetti.
    1996'dan beri yollarda.
    devir değişti.

    endüstriden nefret eder.
    bütün endüstrilerden nefret eder.
    artık bira yok.
    büyük "hotel2tango" kayıt stüdyosunun yarı-sahibi.
    orada iyi ve kötü gruplar kayıt yaptı.
    bazen bir gevezedir.
    huysuz bir orospu çocuğu
    ve tam bir aptal olabilir.

    inatçı.
    endişeli.
    çizgi dışı.
    ezra'nın babası."

    peki babanız tüm bunları nereden mi öğrendi? tabii ki dr. oetker!
  • epeydir en eğlenceli bulduğum olayın merkezi olarak çocuklar için pek de faideli bilgiler vermiş, hala taze sayılabilecek baba: (bkz: http://www.youtube.com/watch?v=31zidxbcsj8)
  • bu adamın meşhur bi fotoğrafı var. elinde "hope" yazan bi kağıt, umursamaz gibi acı çeker gibi bi tavrı filan. bazen kullanıyorum avatarımda filan iyi duruyor ama böyle hezeyanlı müzikler yapıp da hope yazısıyla insanlara umut aşılayabileceğini sanıyorsa yaılıyor bence. ve gerçekten de çok önemli bi adamdır benim gözümde de. gayet ulvi ve epik müzikleri bize ulaştırmıştır ve ulaştırmaya da devam edecektir ki gençtir daha gördüğüm kadarıyla. tam olarak yaşını bilmiyorum ama sanırım 30-35 yaşlarında ve fırsatı yarattığım anda gidip canlı izleyeceğim bir insandır.
    bi yerde post-rock'ın kurucusudur ya da daha çok beğenilmesine ve kitlelere ulaşmasını sağlamıştır yaptığı müziklerle ve kurduğu gruplarla.
  • godspeed you black emperorun ba$ adami oldugu soylenmesinden pek ho$nut olmayan insan.
  • o yan pıroce senin, bu ön pıroce benim, vay efendim gadspiid'in köşesi bizim geze dolana, nihayetinde solo albüm de çıkarıyormuş beyimiz mayıs sonu itibariylen (plays "high gospel")... constellation'dan...

    (bkz: http://cstrecords.com/cst078/)
  • kendisi hem gybe'nin, hem eski a silver mount zion orkestrasinin, yeni huviyetiyle "the silver mount zion memorial orchestra and tra la la band"osunun ve de kulliyen constellation records'un bas mimarlarindan biri, hatta en birincisi olup su an itibariyle kanada topraklarindan cikmis en esrarengiz beserdir.. nedense kapsonlu koyu renk bir pelerinle dolasir da bize bakinca yuzunu goremezmisiz, hissi uyandirir.. ama aramizda kendisini gorenler de vardir..
  • “punk is quite dead but punk rock isn’t” diye bir özlü sözün de sahibidir. bugün, loş ortamlarda garip bir müzik eşliğinde vecd haline gelen toplumların ihtiyacına cevap vermek gibi garip bir rol üstlenmiştir. oysa tek istediği ölen köpeğine ağıt yazmaktı, kaderi ölen denizcileri anmak oldu.
  • 21. yuzyil klasik muzik kompozitoru.
  • şööööyle mahzun bakışlı bi şeycik: http://www.theliminal.co.uk/…oads/2011/07/efrim.jpg

    anarşit diyenler utansın...
hesabın var mı? giriş yap