• limanının kullanılamaz hale gelmesine sadece küçük menderes nehrinin getirdiği alüvyonların neden olmadığı antik şehir. bu konuda, efes’te bulunan yazıtların derlendiği “die inschriften von ephesos” adlı eserin 1. cildindeki 23 numaralı yazıt oldukça ilginç bir bilgi vermektedir. bu yazıtta roma imparatoru antoninus pius’un hükümdarlık zamanında(ms 138-161) asia eyaleti proconsul’ü(eyalet valisi) olarak görev yapan lucius antonius albus’un bir “edikt”i yani genelgesi bulunmaktadır(türkçe çeviri prof. dr. orhan bingöl’ün “arkeolojik mimaride taş” adlı kitabından alınmıştır.):

    “iyi şanslar. hem asia eyaletinin en büyük metropolü olan ephesos, hem de tüm dünya ülkeleri için çok gerekli olan ve her yerden bu kente gelenlere hizmet veren limanın kapanması kabul edilemez. bu nedenle limana nasıl zarar verildiğini öğrendiğim zaman, bir genelge ile bunu engellemeyi ve karşı gelenlerin uygun cezalara çarptırılmasını gerekli gördüm. buna göre ahşap ithal edenlerin limanda ahşap depolamaları; taş ithal edenlerin limanda taşları testereyle kesmeleri yasaklanmaktadır. çünkü ahşap tacirinin yüklerinin ağırlığı limanın temel direklerine zarar verirken, taş tacirinin testere kullanımıyla çıkan mermer tozu da limanı doldurarak, su seviyesinin düşmesine ve böylece limanın akıntısının tıkanmasına neden olmaktadır.

    fakat tarafımdan görevlendirilen sekreterim marcellus’un onları yola getirmeyi başaramamasından sonra, artık o kişiler bilmelidirler ki, bu yasakları çiğnediği saptanan her kişi, yasakları bilmiyor olsa da bu görkemli ephesos kentine ……….. ödemek zorunda kalacak ve bu itaatsizliğinin hesabını da bana şahsen vermek zorunda kalacaktır. çünkü eğer büyük imparator limanın emniyetini kendine sorun ediyor ve bu konuda talimatlar veriyorsa, bu zararı verenlerin, sadece bir para cezası ile işledikleri suçların cezasını ödemiş sayılmaları beklenemez.

    herkesin bilgisine. sekreter ve asiarkh cladius polydeukes marcellus’un görev döneminde sunulur.”

    depolanan ahşapların limana nasıl zarar vermiş olabileceğine dair pek bir fikrimiz yok, ancak taş testereleri hakkında daha fazla bilgiye sahibiz. çünkü yazıtta bahsedilen taş testerelerinin efes’te var olduğu arkeolojik olarak da kanıtlanmıştır. erken bizans dönemi’nde (ms 6.-7. yüzyıllar) efes’te önceki dönemlerden kalma bazı yapı kalıntıları içerisine imalathaneler inşa edilmişti. bunlardan biri de yamaç ev 2’de bulunmaktaydı(ms 3. yy’ın üçüncü çeyreğinde yaşanan depremler yüzünden buradaki evler yıkılmış ve bir daha ayağa kaldırılamamıştı. bir zamanlar efesli zenginlerin gözde yeri olan muhteşem bir şekilde dekore edilmiş yamaç evler, parlak günlerini geride bırakmış ve artık bu devirde şehrin dışında kalan, sanayi sitesi gibi bir yer haline gelmişti.) burada bir çömlekçi, bir renkli metal atölyesi ve su gücü kullanan diğer tesisler bulunuyordu. bu tesislerden biri de mermer levha üretmek için kullanılan taş testere makinesiydi. taş testere, yamaç ev 2’yi yamaç ev 1’den ayıran sokak ile önlerindeki kuretler caddesi arasında kalan köşedeki iki mekandan biri olan wt2’de açığa çıkarılmıştır.

    yamaç ev 2’nin kuzeybatı köşesindeki wt1 ve wt2 mekanları taş işleme atölyesini oluşturmaktaydı. bu iki mekandan kuzeydeki wt2’de keşfedilen testere, dört lamalı, yani iki mermer bloktan aynı anda, kalınlıkları ayarlanabilen 2-3 cm genişliğinde ikişer levha kesebilen bir aletti. burada ayrıca her biri üçer testere kesiği sergileyen iki taş ele geçmiştir. su çarkının oluğu ile su çarkını taşıyan eksen kirişinin yatağı da günümüze ulaşmıştır. su çarkı 2,8 metrelik çapı ile yaklaşık 1 kilovat gücündeydi. çarkın dönme hareketi bir manivela ile yatay itme çekme hareketine dönüştürülüyordu. 3 metreyi bulan uzunluğa sahip testere, ilginç bir şekilde dişsizdi ve zımpara işlevi görmesi için kuvars kumu kullanılmaktaydı. testere, kuvars kumuna suyun eklenmesiyle kesilen taşın içine işliyordu. 5 metre yukarıdan dökülen suyun kuvveti ile çalışan bu testerede, sürtünmeden kızan lamaların soğutulması, çıkan mermer tozu ve kesmede kullanılan kuvars kumunun kanalizasyona karışıp tıkamaması için de bir arıtma sistemi mevcuttu.

    arkeolojik deneyler, efes’teki taş testeresinin dörtlü lamasının yılda 327m² kadar levha üretilebilme kapasitesine sahip olduğunu ortaya koymuştur. ancak bu da saatte sadece 3-5 cm kesme gücü olduğu ve bunun sonucu olarak 60-100 kg atık üreteceği anlamına gelmektedir.

    bu işlemler sonucunda elde edilen mermer levhalar o zamanlardaki binalarda duvar kaplaması yapmak için kullanılıyordu. efes, döneminin en kalabalık kentlerinden birisiydi ve birçok yeni imar projesi hayata geçiriliyordu. bu yüzden kentin muazzam bir mermer levha talebi bulunmaktaydı. efes için gerekli olan levha üretimini karşılamak için belevi yakınlarındaki ayaklıkırı taş ocağı’ndan çıkan mermer öncelikli olmak üzere çevreden ve deniz yolu ile ithal edilen mermerler kullanılmaktaydı. tüm bunları düşündüğümüzde, kazılarda ortaya çıkarılan bizans dönemi örneğindeki gibi onlarca taş testere makinesinin efes limanı yakınlarında bulunduğunu varsayabiliriz. bu testere atölyelerinden çıkan mermer tozu ve zımpara kumu, kanalizasyon yolu ile doğruca limana dökülmekteydi. en sonunda o kadar büyük yığınlar oluşturmuştu ki, efes’in en parlak günlerini yaşadığı ms 2. yüzyıl gibi erken bir tarihte bile limanda bu nedenle sıkıntılar yaşanmaya başlandığı saptanmıştır. muhtemelen bu faaliyetler öylesine yaygındı ki roma eyalet yönetimi, yazıtta görüldüğü gibi bu duruma karşı bir dizi önlem almaya çalışmışsa da anlaşılan, çok da başarılı olamamıştı. arkeolojik kazıların gösterdiği gibi, ms 7. yüzyıl gibi çok daha sonraki zamanlarda dahi taş testereleri efes’te faaliyet göstermekteydi.

    sonuç olarak, efes’in limanının dolarak en büyük zenginlik kaynağını kaybetmeye başlamasında, mermer levha üreten taş testere atölyelerinin hiç de azımsanamayacak bir payı vardı. anlaşılan o ki, insanların daha fazla para kazanma hırsları için “altın yumurtlayan tavuklarını” kesmeleri hiç de yeni bir vaka değil.
  • gidilip görülmesi gereken şahane tarihi mekan. nette yaptığım uzun araştırmaların sonucunda şöyle hap gibi bir bilgiye erişemedim. aşağıdaki entry im de yurda feda olsun.
    gidiş:
    izmir havalimanından 74 km lik bir yol ile selçuk'a varılır.
    nereler gezilir :
    efes ören yeri
    meryem ana kilisesi
    st jean kilisesi
    yedi uyuyanlar mağrası
    artemis
    isa bey camii
    efes müzesi
    akşama da şirince köyü
    ören yeri detaylarına gelince ;
    buranın iki girişi var. birincisi aşağıda otoparkın orası, ikincisi yukarıda odeonun orasıdır. turlar genelde yukarıdan başlıyor anlata anlata aşağıda bitiriyor. ancak turla gitmeyenler aşağıdan girip audio book alıp cillop gibi dinleye dinleye başlasınlar tura. giriş: 20 tl audio book 15 tl. (müze kart geçiyor)
    eskiden deniz seviyesinde olan efes alüvyonların doldurması ile 5km içeri girmiş ve ıslak zeminin sıtma hastalığını yayması ile de ayasuluk tepesine taşınmış.işte bu eski deniz seviyesindeki limanlar caddesinde yürüyerek başlıyoruz tura. bizi heybetli büyük tiyatro karşılıyor. 25.000 seyirci kapasiteli tiyatro efesin en az yıpranmış eserlerinden. burası tarihte önemli bir olaya tanıklık etmiş şöyle ki; zamanın sanatçıları artemisin gümüş heykellerini yapıp satarlarmış, hıristiyan aziz paul'de taşa tapmanın mantıksız olduğuna dair bir serenatta bulunmuş ve bunun üstüne bu heykel işinden yağ yiyen tüm sanatçılar büyük bir ayaklanma yapıp bu tiyatroda 3 saat boyunca halkı çoşturup tanri artemis diye bağırtmışlar. bunun üzerine aziz paul şehri terketmek zorunda kalmış.
    neyse tiyatroyu dolaşıp, yola devam edersek, karşımıza mermer yol çıkar ki burada hemen sağda neon stoası var ki burası eskiden küçük bir müze imiş, hemen ilerde sağda ise kocaman heybetli celsus kitapligi var ki onun hakkında yeterince bilgi var etrafta, celsus'un anıt mezara açılan kısmında eskiden büyük bir ticari agora olan meydan var.
    celsusun önünden yola devam edince zaten modern çatı ile kapatılmış yamaç evleri göreceğiz ancak onun hemen sağında iki kısımdan oluşan hadrian kapısı yer almakta. sonra yamaç evlere giriş yapılır. dikkat müze kart geçmiyor ve giriş 15 tl ama değer... yamaç evlerde o dönemin zenginleri oturuyormuş yazması kolay görünce anlaması zor bir yerleşimi var kanalizasyonu var, hamamı var. evlerinde sanatı var sokrates odası var inanılmaz bir yer.
    yamaç evlerden çıkınca kendimizi kuretler caddesinin girişinde buluruz burası sağlı sollu çeşmeleri ve heykelleri göreceğimiz mermerden bir yol. yolun sol tarafında hamam, umumi tuvalet ve genelev var. bunların hemen yanında hadrian tapınağı var.
    biraz yukarı doğru yürüdüğümüzde trajan çeşmesini görürüz. bu çeşme zamanında inanılmaz heykellerle donatılmış (efes müzesinde görülebilir) hayvanların su içmesi için değil sadece süs amacı ile kullanılmış bir çeşmedir. trajan sevilen bir imparatormuş ve sınırları genişleten biriymiş bundan dolayı çeşmenin ortasında kocaman bir ayak ve yanında dünyayı-edit, kureymis kendisi- temsil eden yuvarlak bir top bulunur . işte bu dünya ayaklarımın altında mesajıdır. yıl 117 falan ve dünya yuvarlak top dikkatt !!! neyse bu çeşmeden yazın hava çok sıcakken yeraltı suları kuretler caddesine dökülürmüş ki bu da doğal klima olurmuş. ayrıca kuretler caddesindeki mermer bu sudan dolayı insanların ve nalı olmayan atların kaymaması için çizilmiş ya da delikler açılmış bir haldedir.
    buradan da yukarı devam edince herakles kapısına ulaşırız, burası oldukça dar bir kapıdır zannediyorum idari yönetim ve halkı ayıran bir göstergeymiş, hani atlıların girememesi falan ...kapının sağlı solu sütunlarında aslan postuna sarılmış herakles figürleri vardır.
    herakles kapısını geçince solda memmius anıtı var, onun hemen karşısında da domitian tapınağı. domitian romanın en gaddar padişahlarından biriymiş. zamanla onu seven halkı bezdirmiş ve 42 yaşında halk tarafından öldürülmüş. bundan dolayı bu tapınak daha sonra domitianın babasına adanmış.
    tapınağın sol tarafında pollio çeşmesi bulunuyor.
    bunları da görüp tekrar yukarı çıkmaya başlayınca, solda konsey binası, yanında küçük tiyatro (odeon) ve sağda basilica, varius hamamları ile efes ören yeri bitiyor.

    buradan da araba ile oldukça yakın olan yedi uyuyanlar mağrasına gidilebilir. burada görülecek pek bir şey yok. küçük bir kalıntı var olayın içeriği de hemen her yerde yazdığı için buraya tekrarlamıyorum.

    oradan yine çok yakın olan meryem ana kilisesine gidilebilir. burada da müze kart geçmiyor. burası beklediğimden daha güzel bir yer çıktı içinde orayı ziyaret eden iki papanın hediyeleri ve klasik kilise alet edevatı ile küçük bir kilise işte. bir de dışındaki çaputlar var.

    buradan da efes müzesine gidilmeli. zira müze inanılmaz özenli ve zengin bir müze. arka fonun bordo olduğu heykeller çok çok güzel ve özellikle hayatımda gördüğüm en orjinal hediyeliklerin olduğu müze hediyelik kısmı mutlaka gezilmeli oradaki herşey tek tek keşfedilmeli.

    buradan çıkışta fazla bir şey görmeye ümitlenmeden, isabey camii, yanındaki sadece çukur şeklindeki artemis tapınağı kalıntıları ve st jean kilisesi (müze kart geçiyor) görülmeli.

    uyarı : efes ören yerini gezerken yanınıza bol bol su alın her yeri sindirerek dolaşmak isteyenler için susuzluktan ölme riski var... ben böcek sevmem diyenler efes ören yeri sinek, börtü böcek, çekirge ve örümcek kaynıyor. bir de zannediyorum tüm bunları yiyerek beslenen minik bir kedisi var..
  • insanın gezerken çağlar gerisine gitmesine, şehrin kalabalığını, havasını, kokusunu, suyunu... herşekilde o şehri hissetmesini sağlayan doğa üstü muhteşem şehir. şehir planlama açısından günümüzden binlerce yıl önce aynı topraklarda yaşadığımız insanların bizden nekadar ileri seviyede olduklarını görmek acı verici. o günkü toplumun medeniyet anlayışı ise, yanaklarımızı kızartıcı.
  • 24 bin kişilik kapasitesiyle dünyanın en büyük açık hava tiyatrosu.
    1893 yılında avusturya arkeoloji enstitüsünün çabaları ile başlayan yıllardır süren kazı çalışmaları durduruldu. sebebi, düğün, nişan, sünnet törenine avusturyalı kazı ekibinin izin vermemesi.
    2.000.000 turiste hizmet eden tarihsel alan şimdilerde düğün salonu yapıldı. geçenlerde medyada fotoğrafları da ayyuka çıktı. fiyatlar ise; antik tiyatro 70 bin lira, celsus kütüphanesi 30 bin lira, liman caddesi 30 bin lira, odeon 25 bin lira.
    6000 yıllık geçmişi olan liman kentinin, şimdilerin newyork'u denebilecek kapasitede kültürel ve içtimai hayata yön vermiş bir yerin son hali budur.
    2015 yılında avusturya akeoloji enstitüsünün çabaları ile dünya mirası listesine sokulmuştu.

    priapos çok manidar bu olanlar karşısında.
  • peşinen doğma büyüme selçukluyumdur; o yüzden çok gittim giriş çıkışlarım hiç sıkıntı olmadı en ufak taşına kadarda hakimimdir şehre.
    2 gün evvel arkladaşlarım geldi,ne yapalım efesi gezelim,peki hayhay.gittik.tabi ben üst kapıdan bekçiye selam verip daldım içeri.hemen iki güvenlik geldi hayırdır diye. noluyo dememe kalmadan farkettim mevzuyu.

    özelleşmiş.ve şu an 40 lıradan grebiliyorsun içeri,* ayrıca yamaç evlerinde de 15 tl para alıyolar. anlayamadığım nokta şu.ben tabi girdim içeri sikerim parasını pulunu,ama bayağı kastırdılar.
    he gelelim mevvzuya?

    ulan amınakodumu oğlu kimin malını kime satıyosun?hayatımda ben boyle bısey gormedım.hristianlıktan önce kurulan şehri git sat, bide girişte para al? bu nedir lan.sorsan belki hiç gelmemiştir.ne tarihini bilir ne yapısını ; ulan dünya mirasıı lan orası bedavadan ordaki eserleri insanlara göstermen gerekirken git özelleştir.saçmalığa gel.
    eskiden efes'te konserler olurdu sen biliyon mu? dünyanın ve türkiyenin en seçkin seslerini yeteneklerini orda dinledim ben.çoğu bedava olurdu.sezen aksu,tarkan,idil biret,emma shapplin vs. neden para almazdı bu sanatçılar? saygıdan.kime saygı şehre saygı.orda konser vermek bile şereftir yani.
    düşünebiliyor musun? adamlar 2000 yıl önce elli bin kişilik amfi tiyatro yapmışlar.işte bu kültüre saygıdan.hristianlık sallanıyor çalkantıda ama o şehir onca depreme rağmen hala ayakta. anlıyabiliyon mu?

    parasında pulunda değilim.sikim de de değil elimi kolumu sallar girerim bi allahın kuluda nabıyon sen diyemez. ama bu terbiyesizliktir.yazık.satın amınakoyum satın önünüze geleni satın.oh ticarethane zaten,para getiren herşey satılabilir.ne güzel amk
  • m.ö.3000 yılında kurulmuş, ege kıyılarına yerleşen ionlar efes’e yerleşmişler, daha sonra lidya egemenliği döneminde şehirlerini geliştirmişlerdir. ion, roma, bizans, selçuklu, osmanlı uygarlıklarının izleri bugün halen görülebilmektedir. efesliler roma dönemindeki depremle yerle bir olan şehirlerini tiberius zamanında yeniden imar etmişlerdir. ancak bu defa hellenistik bir yapı stili yerine tüm efes, roma karekteri yapılarla dolmuştur. siyasi ve ticari önemi giderek artan efes’e meryemana’nın da gelmesi ve st. jean’ın burada yaşaması efes’i aynı zamanda önemli dini bir merkez durumuna getirmiştir. daha sonraları sart ile susayı bağlayan deniz yolu üzerindeki işlek limanların zamanla dolması üzerine, artık yaşanmaz hale dönüşen şehri bizans imparatorluğu justinyen’in (527-565) ayasuluk tepesinde yaptırdığı st. jean bazilikası etrafına yerleşmek suretiyle terk etmişlerdir. 1090 yılında şehir türklerin eline geçmiştir. böylece şehir tarih boyunca farklı istilalar yada depremler nedeniyle tam beş kez yeniden kurulmuştur. bugün kalıntılarını gördüğümüz kent efes iii. kuruluşudur. günümüzde ise efes, selçuk ilçemiz sınırları içerisindedir. ülkemizin tarihi ve arkeolojik eserler bakımından en zengin merkezlerinden biridir.
  • her gidişimde keşke o zamanlarda yaşasaydım dedirten tarihi mekan.
  • doğu akdeniz'in en iyi korunmuş antik kentidir. antik yunan döneminde kurulmuş ve en iyi çağını roma imparatorluğu idaresi altında iken yaşamıştır. roma'ya zirve dönemini yaşatan hadrianus, trajan gibi nerva-antonine hanedanı imparatorları bu şehre özel ilgi göstermişler. zaten efes antik kenti'nde bu sebeple imparator hadrianus'a adanmış bir tapınak da var.

    bugün efes antik kenti'nde görülebilen eserlerin çoğu roma döneminden kalma... şehir birkaç kez yer değiştirdiği için yunan, lidya ve helenistik dönemden pek bir şey kalmamış.

    efes antik şehri için en büyük kayıp, en köklü tarihi eser olan artemis tapınağı'ndan geriye pek bir şey kalmamış olması... eğer bu tapınak biraz daha sağlam bir şekilde ayakta kalmış olabilse, efes şöhretine şöhret katardı. ki şimdi de zaten yeterince ünlü...

    artemis tapınağı'na bu kadar önem atfetmemin nedeni, şehir halkının bin yıllar boyunca burayı şehrin ruhani merkezi olarak görmesi ve şehirle ilgili efsanelerde hep bu tapınağın isminin geçmesi... ayakta kalmış olsa, ayasofya kadar çok ilgi odağı olabilirdi.

    efes ile ilgili daha ayrıntılı bir tarih yazısına göz atmak isteyen olursa, resimlerle süslü bu yazıyı kendilerine öneririm.
  • her gezişimde bir kez daha hayran olduğum antik kent. her gittiğimde ilk kez görecekmişim gibi heyecanla giderim çünkü her gittiğimde başka bir parçasını fark ederim.

    ama en son gidişimde kafama birşey takıldı içersinde çokça kedi var, aç ve susuz görünüyorlar. orada gördüğüm bir kaç su koymaya uygun yere su koydum ama yanımda yiyecek olmadığı için onları besleyemedim. yavru bir kedi gördüm (1 belki 2 aylıktır) yerde bulduğu bir leblebiyi yemeye çalışıyordu, diğerleride çok zayıftılar. bu kediler için yapılan bir şey var mı veya yapılabilirmi bilmiyorum ama umarım bir proje vardır onlar için. bu konu hakkında bilgisi olan mesaj ışığımı yakarsa sevirim.
  • bugün çok ucuza bir turla gitmiş bulunduğum öğrenciyseniz 1 senelik müze kart alıp (15 lira) doyasıya gezebiliyorsunuz . hele ki roma , bizans dönemlerini seviyorsanız anında kafanızda canlandırıyorsunuz her şeyi. hele ki büyük amfi tiyatronun orda ki uzunca gelen yol orası beni benden aldı . türkiye için çok büyük bir nimet ve miras . dünyanın harikalarına girmiş olan bu yeri hayatınızda bir kere de olsa görmeniz gerekir eminim pişman olmucaksınız .
hesabın var mı? giriş yap