echoes
-
pink floyd'un meddle albümünden bir parca.
mason,gilmour,waters,wright ın yarattigi saheser.
parcalar calinan 20 tuhaf kısa melodilerden bestelenmis.
calisirken nothing parts 1-24 adi verilmis.
türkçe sözlerini de yazim:
yukarida havada asili duruyor albatros(bkz: albatros)
ve yuvarlanan dalgalarin derinliklerinde
mercan kayalarinin labirentlerinde
uzak bir zamanin yankisi
kumsala vuruyor aglamnakli
ve hersey yesil ve denizin altinda
ve kimse göstermedi bize bu karayı
ve kimse bilmiyordu nerede ya da nede oldugunu
fakat bir sey kıpır kıpırdı ve bir sey cabaliyor
ve basliyordu isiga dogru tirmanmaya
sokaktan gecen yavbancilar
rastlantiya karsilasir iki ayri ba$
ve ben sen im ve gördügüm sey ise ben
ve elinden tutuyorum seni
ve yol gösteriyorum karada
ve yardim ediyorsun bana daha iyi anlayabilmem icin
ve kimse seslenmiyor bize ilerlememiz icin
ve kimse kapatmaya zorlamiyor gözlerimizi
ve kimse konusmuyor ve kimse cabalamıyor
ve kimse ucmuyor günesin etrafında
her sabah acılan gözlerimin önüne geliyorsun capcanli
cagirarak ve kiskirtarak beni kalkmaya
ve duvarimdaki pencerden
iceri akıyor günes isiginin kanatlarında
sabahın bir milton parlak elcisi
ve kimse ninniler söylemiyor bana
ve kimse yumdurmuyor gözlerini
ve ben de aciyorum pencereleri
ve sesleniyorum sana dogru gökyüzü boyunca... -
kanımca bu 23 buçuk dakikalık şey, rock tarihinin en görkemli eseridir. şey diyorum, çünkü buna şarkı diyemiyorum; 2 dakikalık şarkılarla bunu bir tutamam, bu şeye ve pink floyd'a haksızlık yapamam. ancak bu şeye "bilinmeyen" (x) anlamında "şey" derim, zira bunun ne olduğunu ben tanımlayamıyorum. (bkz: ömer hayyam)
bu şey sadece müziği ile bile, bir yudum içmeden ya da bir nefes çekmeden insanı göklerden güneşe doğru uçurabilir. bu, hakikaten görkemlidir; değişen ve dönüşen tempolarıyla adamı boyuttan boyuta sokar, garip sesleriyle ürpertir ve düşündürür. bu şeyi 500 defa dinlesen, seni 500 farklı düşünce biçimine de sokabilir.
sözlerine gelince...
efendim, bir işletme bölümü mezunu olarak kıt dilbilim bilgimle mütercimlik- tercümanlık konularında ahkam kesmek benim haddim olamaz. yalnız şu kadar ki; tercümanlık belki harfi harfine çevirmek değildir, belki bir yorumlama işidir. mesela ingilizcede her "and" kelimesi "ve" demek olmayabilir. (ki bu çevirimde de bunu kullandım anlatımı zenginleştirmek için) teşbihte hata olmasın ama, hani ilahiyatçılar derler ya "kuran'da her bir kelimenin ayrı ayrı anlamları olabilir. kuran arapçadır, arapçada bir kelime belki onlarca anlama denk düşer ve başka dillere tercüme edilemez. olsa olsa başka dillere mealleri yapılır." yine teşbihte hata olmasın ama goethe'nin faust'u da almancadır ve bizim gibi almanca bilmeyen türklerin türkçe olarak okuduğu faust, faust değildir; olsa olsa faust'un mealidir... fazla uzatmanın anlamı yok kardeşler, pink floydun bu efsanevi eseri de ingilizcedir. bunu kıt ingilizce bilgisiyle anlamak isteyen renkler kardeşiniz, bu eserin sözlerini anladığı ve yorumladığı kadarıyla türkçe'ye çevirmeye -mealini yapmaya- çalışmıştır. zaten pink floyd olayını bilenler için bu sıkıcı açıklama anlamsızdır ama yine de açıklama gereği duydum. kusurum varsa ve haddimi aştımsa affola...
semada, sanki hareketsizce asılan albatrosun göklerinde
ve enginlerde, dönen dalgaların altında, mercan kayalıklarının labirentlerinde;
eski bir zamanın yankısı, söğüt dalları gibi
kumsal boyunca dallanıp budaklanarak yayılıyor:
ve her şey yeşil,
hem de her şey denizler altında…
ve kimse bizi o memlekete çağırmadı,
hem zaten oranın yerini ya da gidiş amacını kimse bilmez…
bir şey uyanır ve gayret eder de
işığa doğru yükselmeye başlar.
sokakta geçen birbirine yabancı insanlar,
birdenbire iki ayrı bakış birbirini yakalar:
ve artık ben senim, gördüklerim de benim
ve elimle tutuyorum seni,
hem yol gösteriyorum sana memleket boyunca;
sen de yapabileceğim en iyi şeyi anlamamda
bana yardım ediyorsun.
ve kimse bizi o memlekete çağırmadı,
hem zaten kimse oradan sağ salim geçememiş…
kimse konuşmaz ve kimse teşebbüs etmez,
kimse güneşin etrafında uçuşmaz.
hemen hemen her gün uyanan gözlerime yağarak
doğmam için beni davet ve teşvik ediyorsun:
duvardaki pencere sayesinde
sabahın bir milyon parlak ışıltılı elçisi
gün ışığının kanatlarında içeri giriyor!
ve kimse bana ninniler söylemez,
hem kimse benim gözlerimi yumdurmaz...
işte ardına kadar açıyorum da pencereyi
gökler boyunca seni çağırıyorum! -
nedense bana hep şarkının en güzel yerlerinden biri gilmour ve wright'ın "..no one flies around the sun.." kısmını söylerken "sun"ı uzatıp "saaağağaaağağaaağağaaan" şeklinde şeyetmeleri .. (fiil bulamadım cümleyi bitirmek için annakoim.. tümleçler zaten bi garip oldu..)
-
pink floyd'un meddle albümünün en şahanesi, en bitirimi, en kafa cilası şarkı...
70'lerde fonunda echoes çalan türk filmleri mevcuttur. mevcutmuş yani, öyle demiş 15 sene evvel zekiye. asıl echoes, pompei konserinde. o ne konser be kardeşlik. üzerinde konuşulmaya değer bir vakıa. -
pink floyd'un en güzel şarkısı
-
ingilizce sözleri de şöyledir bu güzide şarkının....
overhead the albatross
hangs motionless upon the air
and deep beneath the rolling waves
in labyrinths of coral caves
an echo of a distant time
comes willowing across the sand
and everything is green and submarine.
and no one called us to the land
and no one knows the wheres or whys.
something stirs and something tries
starts to climb toward the light.
strangers passing in the street
by chance two separate glances meet
and i am you and what i see is me.
and do i take you by the hand
and lead you through the land
and help me understand
the best i can.
and no one called us to the land
and no one crosses there alive.
no one speaks and no one tries
no one flies around the sun....
almost everyday you fall
upon my waking eyes,
inviting and inciting me
to rise.
and through the window in the wall
come streaming in on sunlight wings
a million bright ambassadors of morning.
and no one sings me lulabyes
and no one makes me close my eyes
so i throw the windows wide
and call to you across the sky.... -
25 dakika boyunca canli dinledigim bi olay. inanmazsınız, ben de inanamıyorum hala zira.
-
live at pompeii yi seyredince şarkıdaki vokalin iki kişinin yaptığı görülen şarkı.
şarkıyı dinlerken nasıl bu kadar güzel vokal yapılır dersiniz.. konseri seyredince "meğersem vokalleri rick wright ile david gilmoure beraber yapıyomuş .... vay anasını be!" diyorsunuz. -
doganin insan ruhundaki yankilarini müzikle tasvir edebilme yetenegi.*zaten bastan niyetini ortaya koyar ki sonar sesi ile mercan magaralarinin labirentlerinde dolastirir insani... (10:40) bir kusluk vakti, alacakaranlik, nemli bir soguk, ruzgarli bir bayir ve asagisindaki deniz, yukarida asili gibi duran albatroslar, bagirisiyorlar... (14.45) derken kuslar gelen gunun baslangicina "selam etmek" uzere susuyorlar, huzur veren bir sessizlik ve denizdeki ufuktan kendini gostermeye baslayan gunesin ilk isiklari... yavas yavas yukselen gunes... (18.08) ve gunesin ufuktan tamamen kurtulup parlamaya baslamasi... omru hayatimda bir kusluk vakti kulagimda walkman ile birebir yasamayi planladigim muzik saheseri... saygi ile egiliyorum.
-
velev ki canımız 'çılgın bir elmas' gibi "echoes" dinlemek istiyor ama miraca yükselip dönülebilecek yirmi üç küsür dakikamız yok. o halde bir doz, yani yaklaşık yedi dakikalık bir "time" seansı, benliğimizde git gide şiddetlenen "echoes" açlığını dindirmese de geçici bir süreliğine bastırabilir.
velev ki dakikalarımız torbaya girdi ve "time"a ayıracak yedi dakikamız da yok. o halde yaklaşık üç dakikalık "breathe" şurubu tek nefeste içilebilir ve bileklerde karıncalanmalara yol açan "echoes"+"time" yokluğunun etkileri kısa bir müddet için ortadan kaldırılabilir.
velev ki sistem, bizi, çarkları besleyen boru hattında kaçışı olmaz bir koşuşturmaya sürükledi ve "breathe"e ayıracak bir üç dakikacık dahi bulunamıyor. o halde altmış sekiz saniyelik "speak to me" hapı ılık suyla yutulabilir ve yoklukları iyiden iyiye beyne vurmaya başlayan "echoes"+"time"+"breathe" yokluğunun sebep olabileceği muhtemel bir zafiyet halinden korunulabilir.
~~
sahiden de, "echoes"un güftesi ile —özellikle— "time"ın güftesi arasındaki benzerlik aşikar cinsten. enstrümantal benzerlikten bahis açabilecek kadar teknik bilgim yok ama söz konusu yakınlık peşpeşe bir dinleme neticesinde fark edilebilecektir. hem bu benzerlik kendisini salt enstrümantal bazda gösteriyor da değil. sözünü ettiğim, lirikal akış boyunca kendisini hissettiren ve "echoes"daki «and no one called us to the land/and no one knows the where's or why's.» mısraları ve hatta «no one flies around the sun» ile "time"daki «no one told you when to run» mısrasının geçtiği kısımlarda adeta zirveye ulaşan bir paralellik. ve bu benzerlik, entrümantal/lirikal anlamda "time"dan "breathe"e uzanıp ardından salt entrümantal anlamda "speak to me"ye kadar varıyor.
yani bir çeşit "matruşka" durumu söz konusu burada. işte tam burada;
23:28'lik "echoes"
06:49'luk "time"
02:48'lik "breathe"
01:08'lik "speak to me"
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap