• boris vian şöyle bahsetmiştir :

    "sadece iki şey vardır; güzel kızlarla aşk, her şekilde aşk; bir de new orleans veya duke ellington'ın müziği. geri kalan her şey gitmeli, çünkü geri kalan her şey çirkindir.."
  • big band doneminden piyanist, orkestra sefi ve besteci. big band'ler ortadan yok olduktan ve bebop muzigi ortaya ciktiktan cok sonra bile o bir big band lideri olarak guzel parcalar yazmaya devam etmistir. grubu bir cok muzisyen icin gelinebilecek en yuksek nokta olmustur, oyle ki, yillarca beraber calistigi clark terry, cootie williams, johnny hodges gibi isimler solo kariyer yapmak yerine orkestrada kalmayi tercih etmislerdir.

    caz muziginin klasik muzige en yakin bestecilerindendir. eserlerinin cogunda her calgi grubu icin ayri bir partisyon yazip caz muzigini koncerto muzigi havasina kosturmustur. klasik muzikte cok fazla yer verilmeyen dogaclama ile caz muziginde fazla yeri olmayan parca duzenlemelerinin mukemmel bir sentezidir ellington muzigi.

    benim favorim olan parcalari: duke's place, mood indigo (bunu bi de ella fitzgerald soyler, o da cok iyidir), don't mean a thing if it ain't got that swing, perdido, ve tabi ki take the a train.
  • kendisine uyuşturucu sağlayan bay, dönemin torbacısı genç malcolm little'dır, sonrasının malcolm x'i. yakın arkadaşlar. bir dönem.
  • herseyden once dinleyiniz:
    sophisticated lady

    sanirim bu da eroin bagimlisi olan caz muzisyenlerindendir.
  • boris vianın en sevdiği müzisyen.
  • jazz tarihinin en kalici orkestralarinda liderlik yapmis piyanocu ve bestecisi, fakat kendisi inatla jazz degil amerikan folk muzigi yazdigini one surmustur; eh, oyle olsun o halde.
  • 50 yıl önce bu tarihlerde afganistan'a gitmiş ve unutulmaz bir konser vermiştir.

    http://www.bbc.co.uk/news/magazine-24165743
  • the star-crossed lovers isimli cok bilinmeyen bir sarkisi bulunmakta, haruki murakami'nin bir kitabinda gecen.
  • radyoyu açıp duke ellington'a denk gelmek, indiana jones'ın seçmelerine gidip başrol kapmak ya da apartman yöneticinizin sizin hiçbir borcunuz olmadığını söylemesi ve güzel, genç, alımlı kızıyla bir hamburger yemek isteyip istemediğinizi sorması gibi bir şeydir.
    yanaklarını şişirerek trompet çalan adamın önünde duke ellington parmaklarını oynatıyor ve duke'un parmaklarına temas etmek için piyanonun tuşları hareketleniyor olabilir.
    binaların arasından kaybolup şık takımının içinden önceki akşam gördüğü dilberin yüzünün gölgesini çıkaran bir adam olsa, ancak duke ellington kadar karizmatik olabilir.
    duke, kayıp kişileri bulma bürosunun benim lisanımdaki kısa adıdır. dinlediğim şarkı süresince tüm gizler ve bazı jaluziler önümde açılıverir. bisiklet yolu olan şehirlerde pedal çevrilir, kan bağışı yapılır denizaşırı ülkelerde. radyoda duke alıcıma benden önce ulaşması için gönderilir, radyoyu kapatırım, gözlerimi de öyle. artık herkesten önce dinlerim. mesafesiz.

    duke ellington, müziği canlı bir insanmış gibi komuta eder, müzik onun sözünü dinler. ritmi takip ederken matematiği kaybedersin.
    az dinleyeni vardır bu müziğin ama yeni bir gezegen kurulsa oraya yeter.
  • kendisi masondur.
    ama aklımda yanlış kalmadıysa yalnız siyahi amerikalıların üye olabildiği "prince hall" localarından birine üyedir.
hesabın var mı? giriş yap