• sembolizmi çok olunca açılımları da bol oluyor, benim gördüğüm agnostik bir film. enfes bir film, bunu da baştan diyeyim. sonra da spoiler eşliğinde anlatayım.

    üç vaazla bölümlenmiş epizodik bir anlatım var. giriş şüphe, gelişme dedikodu ve sonuç veda. aslında bu bölümleme somut hikayeye yön çiziyor gibi gözükse de vaaz içerikleri asıl meseleyi ele veriyor. meryl streep'in oyandığı karakterin ve çevresindeki genç rahibenin şüphesi; inanç şüphesi. filmin başındaki vaazın son cümleleri: "şüpheye de, gerçeklik gibi sıkıca sarılabilir insan. kaybolduğunuzda, yalnız değilsiniz."

    nerede kalmıştık? tamam. girişte aloysius'un kişiliği anlatılıyor; aşırı disiplinli, kuralcı ve en önemlisi muhafazakar. tükenmez kalem muhabbeti, yaşlı meslektaşını koruma çabası ve yeniliğe kapalı pencerenin ısrarla açılması. hadi buradan hareketle filmi ukalaca tek cümlede özetleyelim; bu hep kapalı kalmış pencerelerin açılmasının filmi doubt.

    daha sonra diğer rahibenin şüphesi ortaya çıkıyor ve tam o anlarda nefis bir foreshadowing; ortada kovalanan bir fare var ve kedi onu eninde sonunda yakalıyor. tüm yakalanma mevzuunda inanç meselesi ön plana çıkıyor, kanıtın yokluğu yokluğun kanıtı değildir diyerek olayı inanca, hırsa döküyor aloysius. inancına bağlandıkça lambalar patlıyor, ışıklar sönüyor, karanlık başlıyor. yapraklar sararmış rüzgarlar esiyor. sonunda rahibe istediğine ulaşıyor ve her yerde kar var, dingin bir sessizlik ve beyazlık.

    bu bağlamda genç rahibenin kiliseden uzaklaşması da somutuyla karışık bir uzaklaşmayı, din evinden uzaklaşmayı sembolize ediyor; malum rahibe, aloysius'a geceleri rahat uyuyamadığından ve onun emin oluşuna imrendiğinden bahsediyor. çünkü inanç hakikaten imrenilecek bir şeydir; ancak öyle bir son var ki there will be blood'daki i am finished etkisi yaratıyor, biçim de aynı: rahibe i have doubts* diyor müzik yükseliyor, film bitiyor.

    özetle tony, pulitzer gibi ödüller kazanmış bir metin olduğundan her diyaloguna kefil olabilirsiniz, saat gibi işleyen tempo, nefis bir sembolizmle birleşen mükemmel oyunculuk ve gösterişsiz yönetim. senenin en iyi filmlerinden.
  • tam bir polemik yığını, sembolizmin daniskası.

    --- spoiler ---

    father brendan flynn da tıpkı donald miller gibi gaydır. her şeyi bırakıp gitmesinin nedeni çocuğa tacizde bulunmuş olması değil, kendi kimliğiyle yüz yüze kalınca çocuğa olan sevgisinin yönünden şüphe etmesidir. bunun yanı sıra sanki durmadan esmekte olan rüzgar değişimi, father brendan flynn'ın kitabın(bkz: bible) içinden çıkartıp kapağa koyduğu çiçekler de coming out of the closet durumunu simgeliyordu gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var.

    --- spoiler ---
  • ''kısa bir film'' dedim bittiğinde. sanki arada doldurulması gereken dakikalar vardı. ancak bazen bir filmi anlamak için izleme sürecinin dışına çıkmak gerekebiliyor. çünkü izlerken daha ziyade olay örgüsüne , ne olacak ne biteceğe kaptırıyoruz kendimizi. doyup doymadığımızı anlamak için yemek yerken, aradan 15 dakika geçmesi gerekir. çünkü beyin mideye hükmeder ve mide verilen tüm yiyeceği alabilecek kapasitededir. bu nedenle, hunharca izlediğimiz filmden sonra belki de sayısal olarak da aynı olacak şekilde, en az 15 dakika beklemek gerekiyor. sonrasında sahneler birbirinin üzerine eklemlenmeye , film esnasında dağınık gibi gelen sekanslar doğru sekansın ardından gelmeye başlıyor.

    bundan sonrasına spoiler diyelim, rahat edelim:

    aslında şüpheye düşmemize gerek bırakmayan çok net bir sahne var. rahibin rahibe james ile bankta konuştuğu ve ona hayat dersi verdiği sahne. burada rahip, o kadar içten o kadar samimi ki, ''içindeki sevginin öldürülmesine izin verme'' diyor, onu muhakkak yok etmeye çalışacak insanlar olduğunu söylüyor ve ekliyor, sevgi asla kötü olamaz. bunları söyleyen ve gözlerindeki bakışlarla da tasdik eden birinin, incil'inin arasında baharı anımsatması için çiçek saklayan bir rahibin bir çocuğu istismar etmeyeceğine; ona gerçekten yalnızlık çektiği için destek olduğuna ikna oluyorsunuz. öte yandan despotluğuyla terör estiren bir rahibenin filmin sonunda haklı çıkarılmayacağını, yönetmenin böyle bir girişimde bulunmayacağını da biliyorsunuz deneyimlerinizle.

    ama ne oluyor? rahip ve geri kafalı baş rahibenin baş başa tartıştıkları sahnede, meryl streep'in şahane oyunculuğunun da etkisiyle başa dönüyorsunuz. sanki hiç ikna olmamıştınız, sanki o çiçekler hiç sıkışmamıştı iki yaprağın arasına. ve o lanet şüphe tekrar çöreklenip oturuyor içinize. bir anda objektif bakış açınızı kaybediyor rahibin sadece tercihleri yüzünden adının çıkmasını istemediği için rahibenin isteğine boyun eğdiğini göremiyor, adamı bir çırpıda harcayabiliyorsunuz. önemli olan film bittiğinde tekrar güveninize dönmeniz değil. burada asıl dikkat çeken nokta, insanoğlunun ne kadar infazcı, ne kadar oynak fikirli olduğu. pandora'nın kutusunda kalan umut değil güven duygusu. kime gerçekten ''asla yapmaz'' minvalinde güvenebiliyoruz? yeni dünya içten içe şüphelerle dolu, her tarafta yastık tüyleri uçuşuyor.

    spoiler kes.

    tüm bunların etkisinde, 1 saat 40 dakika bu gerçekliği anlatmak için hiç de az bir süre değil. viola davis'in insanı mahveden oyunculuğu için 5 dakikadan fazla sahneye ihtiyaç duymamış olması gibi.

    film adına beni rahatsız eden iki nokta var. birisi son sahnenin apansızlığı, ikincisi de adı. bize şüphe diktesi yapılmadan da biz o duyguyu alabilirdik. filmlere ana temanın başlık olarak seçilmesinden kişisel bir rahatsızlık duyuyorum. bu.
  • bu filmi izledikten sonra aklıma bi tane software geldi. şimdi adını hatırlamıyorum bi arada tanıtımını görmüştüm, diyelim ki bi tane panorama fotoğrafı var, bu programla o panorama fotosunu uygun yerlerden katlayıp ufak bir foto haline getirebiliyosunuz ama foto katlanınca öyle abes durmuyo sanki fotonun normali öyleymiş gibi gözüküyo. (çok iyi anlatamadı evet, programın adını bulunca yazıcam) herneyse doubt ben de aynen bu izlenimi bıraktı. sanki normali çok uzun bir filmmiş de orasından burasından katlanarak kısa bir film haline gelmiş gibi.nası diyim filmde fazla detaya mı girilmemiş, olay gereğinden fazla mı yalın anlatılmış bişi beni rahatsız etti ama tam bilemedim. sanırım john patrick shanley bütün filmi sembolizmle anlatmaya ve detayları bunların içine saklamaya çalıştığı için böyle bir hisse kapıldım.

    --- spoiler ---

    odadaki camların açılması-kapanması, peder flynn'in uzun tırnakları, sinirli konuşmalar sırasında patlayan ampuller, kişinin kafası karışıkken çıkan fırtınalar, benim en çok hoşuma giden de sister aloysius'ın peder flynn'i sorgularken bir anda perdeyi açması ve pederin yüzüne güneş ışığının vurması oldu. adeta "tanrı seni izliyo' o seni izlerken yalan sölemeyesin ha mesajı vardı burda! tabi peder bi süre sonra bundan rahatsız oldu ve perdeleri kapadı. eh şimdi bu kadar sembolizm varken herkes elbet kendine göre çıkarımlar yapacaktır bu filmden.

    benim kendimce çıkardığım sonuç: donar miller gaydir ve peder flynn'e aşıktır o yüzden arkadaşı jimmy'e sence şişman mıyım diye sorar çünkü peder'e güzel görünmek istemektedir. peder bu ilginin farkındadır, içgüdüsel olarak donald'ı korumaktadır ama onunla cinsel bir ilişkisi yoktur zira peder'in gözü sarışın çocuk william london'dadır ve sanıyorum ki onu taciz etmektedir. (filmin sonunda peder'in okuldan ayrıldığını söylemesi üstüne london'ın yüzünde ki rahatlama ifadesine dikkatinizi çekerim.)

    tabi filmin asıl amacı peder suçlu mu suçsuz mu muhabbeti yapmak değil tabi ki. filim amacı şüphenin ne menem birşey olduğunu gözümüze sokmak. birini tam emin olmadan suçlamanın ne kadar kötü birşey olduğunu göstermek. işte burda oyunculuklara gelmek istiyorum; oyunculuklar adeta şiir gibi. meryl streepve philip seymour hoffman'ın oyunculuklarını zaten bilmeyen yok ama amy adams'da gayet başarılı bir iş çıkarmış. yani 3ü de oscar alsa yeriydi zira bu yoğunlukta sembolizm içeren bir filmde oynamak her oyuncunun harcı değildir kanımca.

    --- spoiler ---

    herkesin sevebileceği bir film değil ona göre izlemekte fayda var.
  • meryl streep ve philip seymour hoffman'ın oyunculuk düellosu şeklinde geçen güzel film. yardımcı oyuncular amy adams ve viola davis'in de göz dolduran performansları mevcut. zaten dördü de oscar'a aday olmuş durumdalar. karşılıklı kapışma sahnelerinde meryl streep'in insan olmadığını ve karşısındakileri nasıl da ezdiğini bir kez daha gördüm. bir tek hoffman altta kalmamış. karakterlerle beraber izleyiciyi de şüpheye düşüren ve sürekli diken üstünde tutan akıcı bir senaryo mevcut. ama şu muhteşem oyunculuklar olmasa, aynı tadı verir miydi şüpheliyim.
  • ---spoiler--

    filmin ilk dakikalarından itibaren rahibenin geri kafalı ve sert tutumu kötü,pederin ise onun tersi yönünde olması iyi bir izlenim uyandırmıştır.

    pederin tecavüzle suçlanması konusunda en başlarda ciddi bir ikileme düşsem bile içten içe masum olduğuna inandım. kitabının arasında baharı hatırlatsın diye çiçek saklamasıysa yapmadığına dair
    inancımı arttırdı fakat rahibenin donald'ın annesiyle konuşması,annenin tepkisi,rahibin annneyi gördükten
    sonra hesap sorması şüphemi tekrar pedere yöneltti. çocukla pederin arasında gözle görülür bir bağ olduğu belliydi.

    ikisinin eşcinsel olması,çocuğun pedere karşı duyduğu sempatiyi,pederin susmasını açıklamıştır.ne şekilde
    olursa olsun bir istismarın gerçekleştiğini,pederin ise hiçbir ceza almaması aksine terfi etmesi,rahibeyi tanrının varlığıyla ilgili şüpheye düşürmüştür. son sahnede haçı elledikten sonra 'şüphelerim var' diyerek ağlaması bu sebeptendir.

    ---spoiler---
  • bu filmde philip seymour hoffman'ın canlandırdığı father brendan flynn karakterinin müthiş bir vaazı vardır kilisedeki vatandaşlara:

    --- spoiler ---

    a woman was gossiping with her friend about a man whom they hardly knew

    i know none of you have ever done this...

    that night, she had a dream: a great hand appeared over her and pointed down on her. she was immediately seized with an overwhelming sense of guilt. the next day she went to confession. she got the old parish priest, father o' rourke, and she told him the whole thing.

    'ıs gossiping a sin?' she asked the old man. 'was that god all mighty's hand pointing down at me? should ı ask for your absolution? father, have ı done something wrong?'

    'yes,' father o' rourke answered her. 'yes, you ignorant, badly-brought-up female. you have blamed false witness on your neighbor. you played fast and loose with his reputation, and you should be heartily ashamed.'

    so, the woman said she was sorry, and asked for forgiveness.

    'not so fast,' says o' rourke. 'ı want you to go home, take a pillow upon your roof, cut it open with a knife, and return here to me.'

    so, the woman went home: took a pillow off her bed, a knife from the drawer, went up the fire escape to her roof, and stabbed the pillow. then she went back to the old parish priest as instructed.

    'did you gut the pillow with a knife?' he says.

    'yes, father.'

    'and what were the results?'

    'feathers,' she said.

    'feathers?' he repeated.

    'feathers; everywhere, father.'

    'now ı want you to go back and gather up every last feather that flew out onto the wind,'

    'well,' she said, 'it can't be done. ı don't know where they went. the wind took them all over.'

    'and that,' said father o' rourke, 'is gossip!'

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    türkçesi:

    bir kadın arkadaşıyla beraber, çok az tanıdıkları bir adamın dedikodusunu yapıyormuş.

    eminim aranızda kimse bunu yapmamıştır...

    o gece bir rüya görmüş. başının üzerinde kocaman bir parmak belirmiş. kendisini işaret ediyormuş. kadın suçluluk duygusuyla kasılmış kalmış. ertesi gün günah çıkarmaya gitmiş. yaşlı kilise papazı o'rourke'e gitmiş. olanı biteni ona anlatmış.

    "dedikodu günah mıdır?", diye sormuş. "beni işaret eden parmak, yüce tanrıya mı aitti? bağışlanmayı dilemeli miyim? peder söyleyin, yanlış bir şey mi yaptım?" demiş.

    "evet", demiş peder. "evet, seni cahil ve kötü yetişmiş kadın! komşun hakkında yanlış konuştun! onun adını lekeledin! yürekten utanç duymalısın!"

    kadın üzgün olduğunu söylemiş, ve af dilemiş.

    "o kadar kolay değil!" demiş peder.

    "eve gidip, bir yastık alıp çatıya çıkmanı istiyorum! onu bıçakla delik deşik et ve sonra buraya dön!"

    kadın eve gitmiş, yatağından bir yastık ve çekmecesinden de bıçak almış. yangın merdiveninden çatıya çıkıp bıçağı yastığa saplamış. sonra da söylendiği gibi rahibe geri gitmiş.

    "yastığı bıçakla deştin mi?" diye sormuş.

    "evet, peder", demiş.

    "sonuç ne oldu?"

    "tüyler" demiş.

    "tüyler mi?" diye sormuş.

    "tüyler, her taraf tüylerle doldu peder!"

    "şimdi gitmeni ve rüzgârda savrulan tüm tüyleri toplamanı istiyorum!" demiş.

    "bu imkânsız!" demiş kadın. "nereye dağıldıklarını bilmiyorum, rüzgâr hepsini savurdu!"

    "işte..." demiş peder, "bu dedikodudur!"

    videosu: http://www.youtube.com/watch?v=sp6rvrgmvms

    --- spoiler ---
  • sinema neden var ve önemli sorusuna cevap veren çok sağlam bir film, philip seymour hoffman ve meryl streep in oyunculukları filmin değerini artıran nitelikteydi.
    (bkz: jagten)
    --- spoiler ---

    insan bir kötülüğün peşine düştüğünde tanrı'dan uzaklaşır.

    --- spoiler ---
  • "daut" diye telaffuz edilir.
  • meryl streep ile philip seymour hoffman in karşılıklı muhteşem oyunculuk içinde döktürdükleri ve seyirciyi devamlı şüphe içinde bırakan, sonu bağlanmadığı için film boyunca hissettiğiniz şüphenin filmin sonunda da devam ettiği oyuncular için seyredilmesi gereken film.

    http://www.imdb.com/title/tt0918927/
hesabın var mı? giriş yap