• tanpınar bir mektubunda şöyle yazmış:

    "aziz kaplan bana daima yaz. cevap beklemeye lüzum yok ki... biz birbirimizle konuşmaya muhtaç insanlarız."

    çok hoşuma gitti. dost, konuşmaya muhtaç olduğun kişiye denir.
  • mevlananın çok güzel tanımladığı kavramlardan birisidir.

    genç adamın biri,

    dermiş babasına her gün;

    'benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'

    baba, itiraz eder,

    olmaz öyle çok dost, hakikisi

    belki bir, belki iki,

    fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...

    devam eder durur konuşma...

    aralarında başlar bir tartışma,

    karar verirler bir sınava,

    dostun hakikisini anlamaya...
    bir akşam bir koyun keserler,

    ve koyarlar çuvala.

    baba der ki oğluna,

    'hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'.

    çuvaldan kanlar damlamakta,

    sanki öldürmüşler de bir adamı,

    koymuşlar çuvala,

    dıştan böyle sanılmakta.

    delikanlı sırtlar çuvalı,

    gider en iyi bildiği dostuna,

    çalar kapıyı.

    o dost, bakar ki bir çuvala

    hem de kanlı,

    kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,

    almaz içeri arkadaşını,

    böylece tek tek dolaşır delikanlı,

    kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.

    ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.

    evlat geriye döner.

    ama içten yıkılır...

    babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der.

    dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.

    baba 'hayır evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim.

    hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.

    genç adam, çuvalı sırtlar

    tekrar.

    alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...

    gider, baba dostuna. kabul görür, sevinir.

    o dost, delikanlıyı alır hemen içeri.

    geçerler arka bahçeye.

    bir çukur kazarlar birlikte,

    çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,

    üzerine de serpiştirirler toprak.

    belli olmasın diye

    dikerler sarımsak...

    genç adam gelir babasına;

    'baba, işte dost buymuş' diye konuşunca,

    babası; 'daha erken, o belli olmaz daha.

    sen yarın git o'na, çıkart bir kavga,

    atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,

    işte o zaman anlaşılacak, dostun
    hakikisi.

    sonra gel olanları anlat bana...'

    genç adam, aynen yapar babasının dediğini,

    maksadı anlamaktır dostun hakikisini,

    babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!

    der ki tokadı yiyen dost;

    'git de söyle babana, biz satmayız sarımsak tarlasını
    böyle iki tokada'!

    sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile

    seni sevmeli...

    sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile sana

    sarılmalı...

    dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı...

    dost dediğin;

    fanatik olmalı;

    bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli.

    güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,

    ve ağladığında, seninle ağlamalı...

    ama hepsinden daha çok;

    dost matematiksel olmali;

    sevinci çarpmalı...

    üzüntüyü bölmeli...

    geçmişi çıkarmalı...

    yarını toplamalıi...

    kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı...

    ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...

    işi bitince seni bir tarafa atmamalı
  • o'nlardan birindeyim dort gundur.
    malum bu sene leylekle goz goze geldim. elimde kucuk bir canta kapi kapi dost geziyorum.
    10 senedir tanisiyoruz. cocuklarimizin sayesinde sosyallesen bireylerdik biz.
    ilk tanistigimizda gozume kestirmistim bu hobbit'i.
    bana;
    -serpen hanim..
    diyordu utanmadan. bir iki derken, dayanamadim;
    -hanimi degil. serpen !
    dedim. o oldu. cok insan girdi hayatima sosyallesirken. hepsinin ayri ayri yeri var. var da, kimse gucenmesin bu kadin baska.
    dort gundur gizli gizli agliyor. haa cok da guluyoruz yalan yok. ben onun kocasina askiyla olumune dalga geciyorum. hobbit'ligine demedigimi birakmiyorum. 30 santim bacagi oldugunu soyleyip, koltukta bacagimi havaya dikip, bacagimdan bile kisa oldugunu soylerken;
    -ayh isedim isedim !
    deyip, yerde yuvarlaniyor.
    batti bunlar. isleri, neredeyse evleri bile yok. kit kanaat degil ama, daha onceki standartlarinin bi' hayli altinda yasiyorlar.
    - ahh
    diyor
    -ahh !
    bir sene once olsaydi, ben senin boyle olmana, su sartlarina...
    neyse deyip devam ediyoruz.
    hic kavga etmedik. hic alinmadik birbirimize. birbirimizden hicbir sey beklemedik cunku, ummadik. kucuk hatalarimiz bile olmadi, kirginligimiz da.
    birbirimize buyuk manalar ve hedefler yuklemedik. oldugumuz gibi kabul etmekten baska bir sey yapmadik.
    birlikteyken uzulduk de, bunaldik da ama birbirimizle dagittik skintilarimizi.
    ben onun kizini kizim saydim, o benim cocuklarimi kendi cocuklari.
    biliyorum ki,
    -ben 1 sene burda kalicam.
    desem, kalkip bana gardrobunda yer acar.
    nice nice dostlarimin bir tanesidir.
    kendimi kosulsuz teslim edebilecegim cinsten. yargilamadan, sartlamadan, kosullar one surmeden sadece beni ben olarak kabul eden bes kisi varsa onlardan biridir.
    hep derim; dosttan yana sansliyim. kimilerine kirgin, kuskun olsam da, hayati cekilebilir kilan insanlardir.
    niye mi anlattim bunca seyi ?
    hem unutmayayim, hem kiymetlerini bileyim diye.
    paraniz biter, eviniz olmaz, sirtiniza alacak ceketiniz bile kalmayabilir.
    bir dost sesiyle sarinip, sarmalanirsiniz.
    insan muhtesem bir varlik, butun kusurlarina ragmen...
  • "dost, sezmek ve susmakta usta olmalı: her şeyi görmek istememelisin."
    (jung, "nietzsche'nin zerdüşt'ü üzerine seminerler")

    flaubert, aşkın bizzat merak güdüsünden doğduğunu iddia ediyordu. mümkündür bu, çünkü ötekini bir ayna gibi görmek isteriz. sanki karşımızdaki farklı benlik ruhsallığımızı yansıtarak bizi bize saflıkla gösterecektir. sevilenle bir olma arzusudur bu ve çoğu zaman da başarılamadan sönümlenip gider. ama merak, her şeyi görmek, bilmek isteği dostluk köprüsüne zarar veriyor. daha köprü sağlam temellere oturmadan dostluk da bitiyor haliyle. çünkü iyi bir dost olamadığın birine âşık da olamazsın. eğer âşık olduğun kişi iyi bir dost değilse zaten her şey çok geçmeden sona erecektir. o an içinde çözümlenemeyen birçok soru(n) âşığın belleğinde durmaksızın çınlar durur -ki bu konuda birçok film çekilmiştir. mesela:

    "bir keresinde birine âşık olmuştum.
    bir süre sonra orada değildim.
    2046'ya gittim.
    beni orada bekleyebileceğini düşündüm.
    ama onu bulamadım.
    beni sevip sevmediğini merak ediyorum.
    ama belki de bu sorunun cevabı yoktur.
    belki de cevabı kimsenin öğrenemeyeceği bir sırdır.
    bütün hatıralar gözyaşlarının izidir."
    (wong kar wai, "2046")

    her şeyi bilmek istemek aşka da dostluğa da zarar veriyor kısaca. zaten birini bütünüyle anlamak mümkün olsaydı yine merak güdüsü etrafında dönenen uğultulu tepeler diye bir roman yazılır mıydı? bu romanın en kısa özeti belki de şudur: beni sevdi mi, sevmedi mi? bünyede ne eziyetler yaratmış, sinede ne yaralar açmıştır bunun yanıtını aramak. az merak eden, dingin, sakin bir ruhu korumak gerekir.
  • 17 sene sonra sahip olabildikleri
    bebeklerinin 1inci yaş gününe davetiyle gözleri doldurabilendir.

    - n'apıyosun ?
    + iyi, çalışıyorum sen napıyosun ?
    - oğlanın doğumgünü, çarşamba gelin tamam mı ?
    + tamam tamam geliriz, bir yaşına geldi de mi eşşek sıpası
    - geldi geldi
    + kimi çağırdın ? var mı tanıdık ?
    - yok be kimseyi çağırmadım, anneler babalar bizim, aiile arasında yani

    ***
    daha o farkında değil ne dediğinin
    aile arasında dedi aile dedi

    sana gurrban olurum
  • gecen gun biriyle bir tartisma yasadim. dostluk nedir ne degildir konulu. dostlugun illa ki beraber vakit gecirmek oraya buraya gitmek demek olmadigina inaniyorum.. ya da uc ay konusmasa da dost denilen varlik kaldigi yerden devam edebilmelidir aradaki iliskiye.. gel gor ki "ben senin dostunum, ama basin dertte de olsa, benden yardim da istesen benim icin hic bir zaman benden once gelmeyecek senin isteklerin " dedigin anda o insanin dostluk kelimesini haksiz yere kullandigina inanmaya baslarim. dostluk/arkadaslik ayrimi burda yatar bence.. gereginde elindekini birakip digerine yardima gidebiliyorsan dostusundur insanin.
    belki de (entry sayisina da bakacak olursak) gercekten de dostluk diye bi sey sadece cocuk hikayelerinde vardir ha? yani nasilsa buyuyup turlu ikiyuzlulukle karsilasan insanoglu akillanip sadece kendi istekleri dorultusunda davranacak,ancak kendi istekleriyle cakismiyorsa dostunum dedigi insanlara el uzatacaktir. ama zaman icinde hainlik, iki yuzluluk, asagilanma gorse de dostlugun yalnizca bir cocuk masali olmadigina dair inancini yitirmeyen cocuklar cikacaktir. tabii ki azinlikta olmalari muhtemeldir. tabii ki yaptiklari hiyarlik, salaklik olarak nitelendirilebilir kimileri (cogunluk) tarafindan... onemli olan dost kavraminin kapsadigi seylerden haberdar olanlarin konuyla ilgili fikirleridir, ki onlar da olmasaydi bu satirlar burada olmazdi.
  • denmiş miydi, yazılmış mıydı, bilmiyorum. ama benim gözlerimi dolduran bir kavram olması sebebiyle, varsın tekrar olsun:

    kötü gün kadar iyi günde de yanında olandır, olmak isteyendir, olması gerekendir. yani sevincini de paylaşandır. hatta bence hası iyi günü paylaşandır. kendine aldığından bir tane de sana alandır, "manzara çok güzel burda keşke olsaydın" diyendir.

    birini dostça sevmek için, bir başkasını mutlu etmek için, kendini sevme ve kendini mutlu etme yollarını az biraz aşmış olmak lazım belki.. geri kalanını beraber aşmak için..

    dostluk da sevgililik gibi, bireyselliğinin değil ama bencilliğinin yıkıldığı yerdir.
    ve dostluk, bisiklete binmek gibidir, unutulmaz.
  • bir insana dostum diyebilmen için;zamanla biraz senin ona dönüşmen , onun da biraz sana dönüşmesi gerekir. bu dönüşümle birlikte oluşan kuvvetli bağ da insanın kalbinin derinliklerini çekinmeden, yargılanma kaygısı duymadan karşıdaki insana açabilmesini sağlar.
    dost demek senin özünü anlamış insan demektir.öze ulaşmak için karşılıklı verilen emek ömür boyu sürecek dostluğun temelidir.bu yüzden dost bulunmaz.dostluk yıllar içinde inşa edilir.
  • "dost ol kimsedir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olduğu gecede dostun yatağına yatar, şah-ı velayet olur."

    fethi gemuhluoğlu'nun sözüdür bu. hz. muhammed ile hz. ali arasındaki dostluğa işaret eder.
  • cahit kulebinin yazdigi siir.

    bir gece habersiz bize gel
    merdivenler gıcırdamasın
    öyle yorgunum ki sorma
    sen halimden anlarsın...

    sabahlara kadar oturup konusalim
    kimse duymasin
    mavi bir gokyuzumuz olsun,kanatlarimiz
    dokunarak ucalim

    insanlardan buz gibi sogudum
    iste yalniz sen vardin
    oyle halsizim ki hic sorma
    anlarsin
hesabın var mı? giriş yap