• bir zeynep saylık kitabı. bulunması zor olduğu gibi, okunması da zor. kurgulanmış, fantastik bir öyküsü yok, aksine gerçek hayatın (gerçek hayatın ne kadar sıkıcı ve bezdirici olduğunu bilmeyen mi var) en içinden bir hikayesi olduğundan insana sık sık öeehh diyerek kitabı bir kenara atma isteği yaşatıyor. "hadi artık, esas hikaye ne zaman başlıyor?" diye şikayet etmeye başladığınız zaman esas anlatılmaya çalışılanın hayatın bu "bir yere varmayan koşuşturması" olduğunu fark ediyorsunuz. anlatım dilindeki kıvraklık ve yer yer ferhan şensoy'u hatırlatan kelime oyunları, hastalık ve hastane gibi iç daraltıcı bir deneyimi eğlenerek okumanızı sağlıyor. hayatın günlük rutininden kaçıp kafayı boşaltmak için okunacak bir kitap değil, zira o kaçmak istediğimiz hayatın gündelik gerçeklerini, insanların bencilliklerini ve iki yüzlülüklerini sürekli olarak bize hatırlatıyor.
  • porte başında ifadelendirilirken 4/4 olarak yazılmasının yanında ayrıca 'c' olarak da belirtilebilir. pekçok kişi bu 'c'yi ingilizce karşılığı olan common time'a yorar ancak mantıklı görünmesinin yanında gerçek bu değildir. 'c', üç zamanlılığın (bkz: 3/4) kutsal üçlüyü çağrıştırması nedeniyle "mükemmel" sayıldığı ve tam bir çember ile simgelendiği dönemden kalmaktadır. o zamanlar buna göre dört zamanlılık "mükemmel olmayan" bir ölçü düzeni sayılıyordu; dolayısıyla da eksik bırakılan, tamamlanmamış bir çember ile simgeleniyordu. bu sembolün meşrei de budur.
  • yazarını şahsen tanıdığım ilk roman.

    hikayenin çapı çok büyük değil. izmir ' in dörtte birlik bir yerinde geçiyor. romanın kahramanı dünyayı da gezmiyor. belediye otobüsüne, minibüse filan biniyor çok çok. dünyayı kurtarmak gibi bir amacı da yok. sadece bir kişiyi kurtarmaya çalışıyor.. ama o kadar büyük bir savaş veriyor ki günlük hayatta karşımıza her an çıkabilecek ve yaşamdan soğutan kişi/kurum/kuruluş/duruş/tavırlara karşı, bu romanı çok sürükleyici, kahramanını da "kahraman" a dönüştürüyor..

    hiç şahit olmasanız da hergün yüzlercesi yaşanan, şu an bile yaşanmakta olan tatsız hikayelerden sadece birini anlatıyor..

    çok kereler kendileri için fazla birşey yapmadığımız/yapamadığımız olay lambasını sarıya çeviren kan aranıyor anonslarındaki insanların yaşadıklarına benzer şeyler.

    eğer ki romanda isimleri çarpıtılarak verilen ama düpedüz adı verilse bu kadar net anlatılamayacak olan devlet hastanelerinden birine hasta ya da hasta yakını olarak gittiyseniz romanın kahramanının yerine geçmek hiç de zor olmuyor. öyle olunca da "du bakalım ne olacak" hissi hiç kaybolmadan kısa sürede bitiveriyor ikiyüzelliküsür sayfalık kitap.

    biraz requiem for a dream gibi, durum giderek bombok hale dönüşüyor.. biraz tarantino filmi gibi, uzun uzadıya diyaloglar var hiçbiryere varmayan ama okumadan atlamaya kıyamadığınız.. flashbackler.. flashforwardlar.. şarkılar türküler.. ve bomba gibi bir final.

    zamanında çok fena dahil olduğum benzer bir hikayede yaşadıklarımın bir kısmını anlattığı için çok sevmiş olabilirim. hikaye bir yerinde tam şu an oturduğum yere 40-50 metre kadar yaklaştığı için sevmiş olabilirim. kitabın yazarı zeynep saylık ' la teee yıllar önce bir çay içmişliğim olduğu için çok sevmiş de olabilirim.

    tam neden bilmiyorum ama ben çok sevdim dört dörtlükü.

    eline sağlık daphne.
  • arkasına kapak yazısı karalamasını istediğimde (yine ağustos iki bin ona denk geliyor) darbeli matkap beyefendinin şöyle iki paragraf hazırladığı kitap:

    “elinize ilk aldığınızda tekdüze gidiyor izlenimi veren, ama asla öyle gitmediğini çok çabuk belli eden bir roman dört dörtlük. her an olayın gidişatının değişmesi mümkün. her sayfasında farklı bir hüzün, her satırında farklı bir umut…

    bu kitap bazen kaçınılmazı aktarıyor okuyucuya, ama hiç alışık olmadığınız şekilde. her köşesine sıkışmış ayrı ayrı renklerle ortaya müthiş bir karışım çıkarıyor. beyazı siyahla karıştırıp kırmızı veya yeşil, hatta daha farklı renkler sunabiliyor grinin dışında. başladıktan sonra bitirmeden duramayacağınız tür kitaplardan biri.” (27.08.2010, darbeli matkap)

    (sanırım üzerindeki ekşi sözlük laneti yüzünden bu iki paragrafı buraya yerleştiremedi. kendime yapılması gereken bir görev addettim. fonda o let me weep gözde damla...)
  • dört dörtlük adlı bu eserde yazar, hem olayın kahramanı hem de anlatıcı olarak, hayatın, hastalığın, ölümün, ayrılığın, ümit ve ümitsizliğin ardından yalnızlığa gömülüp bütün bu acıları yaşayan kahramanın kendisiyle, hayatla yüzleşmelerini anlatıyor. kahraman, derin bir yanılgı olarak yaşadığı hayatın bir yerinde, acılı bir sarsıntıyla geçmişine döner, tüm bu yaşananlarla ödeşir, acıların, yalnızlıkların ve yanlışlıkların envanterini çıkarır. hastalık, zorluk, çaresizlik, ayrılmalar, zorluklar, hayal kırıklıkları ve kaybetmeler üzerine eğilir. derin, ince bir sızıyı anlatır, genç kızlığın, babasızlığın, yalnızlığın ince sızısını. sevdiği insandan adım adım ayrılışını, kopuş anını, sonrasını yazar. oradan eksik, yanlış yaşanan hayata bakar. anlatıcının biriktirdiği acılar, anılar, sesler, zembereğinden boşalır, geriye doğru açılmaya başlar. her şeyi o ana, anlatım anına toplar, bu ışıltıdan kendine bir yol, iz arar. sanki tüm bir hayat ve ölüm anlatım anında gizlerini ortaya serer. bu apaçık bir aydınlanma anıdır. kendi ayaklarının üstünde durmayı başarabilen ve sağlam bir kişiliğe sahip anlatıcı ile hiçbir zaman kendi olamamış, hayata bir şekilde yenilmiş, kıyıya vurmuş kahramanlar, varla yok arası kişiliklerinden kurtulmak, yeni bir kimlikte, yeni bir sabaha uyanmak isterler. bu öykü, kaybedişlere, yitirişlere ağıttır ama açık bir şekilde umuda, geleceğe, güvene kapı aralar. öyküde, hayatı kapkara gösteren bir bezginlikten çok hayatın kıymetinin bilinmesi amaçlanır. çünkü onun anlatıcısı/kahramanı hayatın değersiz oluşunun değil, aksine bu güzellikleri kaçırmış olmanın acısını çeker. öyküde yenilginin değil, öfkenin ve başkaldırının yüceltimi vardır. amaç bu güzelim hayatı yaşanmaz kılan olumsuzlukları mahkûm etmek, insan deneyiminin altını çizmektir. mutsuzluk, mutluluğu öğreten çok iyi bir deneydir, umutsuzluğa düşmeden bir umuda sarılamazsınız. belki dibe vurmak gerekiyor. o duygusal bilgi kalıcı oluyor.
  • böyle bir kitap var. hatta pansiyonu bile var... derhal okumak istiyorum. biri bişi yapsın..
  • çoğu zaman; mükemmel, kusursuz anlamlarındadır.
  • müzikteki dört dörtlük ile süper manasındakinin arasında bağıntı olup olmadığını düşündürten ikileme.
  • içinde "dört tane dörtlük barındıran ölçüler" bulunduran parçanın zaman ölçüsü.
  • (bkz: beş beşlik)
hesabın var mı? giriş yap