• filmde johnny depp, marlon brando'ya der ki:

    "evrende dört soru vardir:

    1.kutsal olan sey ne?
    2.ruhun yapisi ne?
    3.yasamaya deger ne var?
    4.ölmeye deger ne var?

    hepsinin tek bir cevabi var : yalnizca ask."
    iste bu.
  • dopamin paydasından hareketle, aşkın şizofrenik hallerine örnek olabilecek yegane filmdir don juan de marco tıpkı don juan ın kendisi gibi.. ama bunu yaparken abartıdan, kaba güldürüden, boşvermişlikten uzak durur, yeterli bir titizlikle don juan efsanesini postmodernize eder; psikiyatriyi bir bilim olarak kabul edip eleştirir, tarihten bir miti alıp günümüze yerleştrir, ama bunu basit yollu anakronik çabalarla değil, inandırıcı ve gercekcilikten kopmayarak yapar, bi yandan olabilir dedirtirken öte yandan kitabı gösterir muallakta bırakır, efsaneyi yanımıza getirirken aslında onu daha da ulaşılmaz kılar, baş psikiyatristin zeustan, odysseus tan örnekler vererek tıpkı onlar gibi don juan de marco (johhny depp) nun da bir efsane olduğu tesbiti (yine)- fakat bunu "bu çocuk bir efsane" diye dile getirir-, aynı anda mitlerin günlük hayatlardan uyarlandığını ve bu yönüyle tarih boyunca sürekli başkalarının hayatında tekrar ve tekrar gercekleşeceğini söylerken, bi yandan da efsanenin arketipik durumunu da vurgular. bu filmdeki don juan ın kitaptaki don juan dan tek farkı sadece 90 ların amerikasında yaşamasıdır. romantizmden, kahramanlıktan, doğallıktan, saflıktan uzak amerika da don juan olmak imkansızdır.. olmak istediği gibi olması da bugünün koşullarında mümkün değildir, dev bir bikinili mankenin üstünden atlamayı tercih eder bu yüzden don juan, sahteliklerden, o yozlaşmış, eski değerlerini kaybetmiş, aldatma ve yalanlardan kurulu günlük hayattan kurtulmanın imalı bi yoludur bu .. ama don octavio (dr.mitchell)(marlon brando) gelip de elini tuttuğunda, gercekten olmasa da yalancıktan, başka biri olduğunu iddia eden bu adamla arkadaş olabileceğini düşünür don juanımız..

    tüm hikayesini anlattığında zaten emekliliği yaklaşan dr michell içindeki don juanı serbest bırakır ister istemez, herkesin içinde bir don juan yatar gibi bişi değildir ama bu, daha çok; iş, sosyal statü gibi basamaklara çıkmaktan varoluşla beraber gelen güzelliklerin farkında olamayışımızdır derdi bu filmin ..
    harika bir oyunculuk, nefis bir senaryodan mütevellitdir bu film tüm bunlarla beraber.
  • bir johnny depp güzellemesi, tamamen onun için yapılmış gibi olan film. soundtrackin bryan adams şarkısı have you ever really loved a woman da cuk otumuştur.
  • düz bir gözlemle ele alındığında, sıradan bir aşk filmi gibi başlangıç yapılan, kadınların kimi duygu ve isteklerine yaklaşımı destansı kılan bu sebeple farklı bir kulvarda değerlendirilmesi gereken film.

    don juan betimlemesi içerecek bir filmmiş gibi görünmesine rağmen, kesinlikle ilgisi olmayan bir senaryo ile karşılaşıyorsunuz. işin güzel tarafı, gençliğinde, çevirdiği filmlerle birlikte yakışıklılığı ile de bir idol olan, sanki şişmanlayarak "dünyaya presentabl görünmenin hiç anlamı yok kardeşim" şeklinde isyan bayrağını çeken marlon brando, delilik sıfatı altında incelemeye alınan fakat ilerleyen sürelerde tam bir aşığın nasıl olması gerektiğine dair düşüncelere dalmamızı sağlayan johnny depp , zerafeti ve yumuşaklığı ile filme akıcılık kazandıran, bununla birlikte kocasına düşüncelerini netleştirebilmesi için katkıda bulunan eş rolünü aynayan faye dunaway bir yönetmenin bu film için bulabileceği en iyi oyuncular gibi. bu kadar anlaşılması güç olan bir konuyu bu kadar kolay bir şekilde akla açan filmin izlenebilirliğini, kurgusallığı ile birlikte oyuncuların oynamaktan çok bu kimliğe bürünmelerinden kaynaklanıyor diye açıklayabiliriz.

    de marco'nun don octavio del flores ismini taktığı doktorun, öğrendiği bir çok teoriyi hayata geçirmiş olmasına ve hayatında herşeyin olması gerektiği gibi olduğunu düşünmesine rağmen, en büyük eksiğinin; öğrenmiş, yaşamış ama devam ettirememiş olduğu şeyin, yani aşkın; tanımını hastası kanalı ile yüzüne farklı bir şekilde vurulmasını görüyoruz. zaten izleyici de burada doktor kıvamında kendini yoklamaya, sorgulamaya başlıyor. en azından gördüğüm 4 kişiyi kendilerini yoklarken yakaladım.

    filmin en şık yönü ise, taşıdığı isimden dolayı, bir bol bol sevişen, dna'sını yaymak üzere dünyaya gelmiş bir karakteri anlatmaktan ziyade(tamam bunlar da olmuş fakat!..) aşkın tüm benliğinizi coşturup harekete geçirecek, bir yaşam şekli olduğuna dair mesaj verilmesi. "evet aşk bir deliliktir, ben içerideyim ama aşkı benden daha iyi kimse bilemez, evet aşk deliliktir ama bu deliliği yaşamayan mutlu olamaz" şeklinde bir kurşun dökülesi düşünce var.

    bununla birlikte aşkla delilik bağdaştırılabilir mi sorusuna antropolog helen e fisher'in bir araştırması ile cevap verilebilir; çevresine toplamış olduğu çılgınca aşıkları incelemesi sonucunda; "denek sevgilisine baktığında, mr’da beynindeki ödül ve haz ile bağlantılı bölümleri -ventral tegmental ve nucleus caudatus- aydınlanmış. fisher’i en çok heyecanlandıran şey, aşkın yerini, adresini bulmaktan da öte, onun özgül kimyasal yollarını keşfetmekmiş. aşk, nucleus caudatus’u uyarır, çünkü burası dopamin adı verilen nörotransmitter reseptörlerinin yoğun biçimde yayılma yeridir; dolayısıyla fisher, dopaminin beynimizin ürettiği aşk iksirinin bir parçası olduğunu düşünmüşler. doğru oranlarda dopamin, büyük bir enerji, neşe, dikkat yoğunlaşması ve ödül kazanma motivasyonu yaratıyor ve bu nedenle yeni bir aşk yaşarken bütün gece uyanık kalabililir, güneşin doğuşunu seyredebilirsiniz, koşarak yarışabilirsiniz, aslında kayak becerinizi aşan bir yokuştan aşağıya hızla kayabilirsiniz. " . bu da demek olabilir ki aşk deliliğe yakın bir çizgide dolaşmaktır. yoksa dağları delen kerem nasıl açıklanabilir ki?

    işte film boyunca, dopamine boğulmuş, aşkı delilikle eş tutmamızı sağlayan bu romantik karakter, bizlere zaman zaman unutulan aşkı, nasıl ömür boyu yanımızda tutacağımıza dair şekilsel bir anlatım sunuyor.
    evet, filmin uğurlu 1502 rakamına takılmış olanlar da olacaktır.fakat kendileri için the best of haydar dümen başlığı altında açıklama yapmak en doğru yol gibi görünmektedir.

    eklemeler;
    national geographic türkiye, şubat
  • - kaç kadınla beraber oldun ?
    - hmmm.. ehh.. seniide.. sayarsak.. hmmm.. sanırım.. evet.. 1502 !
    - *dumur ötesi*
  • izlediğim en tatlı filmlerden biridir, insanı endorfin denizlerinde yüzdürür deliler gibi.

    --- spoiler ---

    don juan (johnny depp) sadece bakışlarıyla kadınlar bir yana, erkekleri dahi baştan çıkarabilmektedir (sultan)

    ayrıca don juan'ın çocukluğundaki rahibeler inanılmaz güldürmüştür, harem sahnelerini saymıyorum bile * *

    --- spoiler ---

    filmi izlerken çikolata yemeyi de tavsiye ederim, johnny depp'i izlerken çok güzel gidiyor *
  • hayatımın aşkını kaybettiğim şu sıralarda yüzüme tokat gibi çarpan film. 2003'ten beri süren uzakta ama her iki tarafında yaşadığı bu platonik aşk sonunda sevdiğim adamın evlenmesiyle sona eriyor. az bir zaman sonra bütün hayallerimin suya düşecek olması beni akıllandıran en büyük ders olmuştur hayatta. seviyorsanız gidin söyleyin, seviyorsanız gurur yapmayın, seviyorsanız onu anlamaya çalışın. yıllarca bana anlatmak istediklerini yeni anlamış olmam kendime geçmiş olsun demekten başka birşeye yaramıyor. ey beni sonsuz seven gönlü kocaman adam hayatımın aşkı oldun, dün gece bana attığın bir mesaj kalmış mailboxımda onu farkedince sabaha kadar ağladım ama ne buraya yazdığım yazı, ne de akan gözyaşlarım seni buraya getirmeyecek.

    there are only four questions of value in life. what is sacred? of what is the spirit made? what is worth living for, and what is worth dying for? the answer to each is the same: only love.
  • psikolog rolünde marlon brando yu, hasta rolunde johnny depp i izlediğimiz filmde doktorun hastasını iyileştireceği yerde, hastanın doktoru aynı aşk girdabının içine çektiğini görürüz
  • aşkın delilik boyutunu gördüğümüz yine de bir erkeğin en aşık halinin bile ne kadar sadakatsiz olduğunu vurgulayan şirin film.
    garip yanı ne yaparsa yapsın don juanımıza kızamamamız sanırım.
  • jeremy leven'in yönettiği 1995 yapımı hoş film. bir dalda oscar'a da aday olmuştur. marlon brando , johnny depp ve faye dunaway'li müthiş oyuncu kadrosu, şirin mi şirin senaryosu ve büyüleyici görüntü ve müzikleriyle benim için bir başyapıttır. izleyen üzerinde gerçekten çok pozitif bir etki bırakan, insanı sevgi ve aşka yönlendiren bir filmdir ayrıca. yani bir diğer deyişle prozac niyetine sık sık izlemeli bu filmi. johnny depp'in başarısının altını da ısrarla çizmek gerekiyor; gerçekten aksan olayında çok başarılı ve rolüne inanılmaz uyum sağlamış.

    don juan: there are only four questions of value in life, don octavio. what is sacred? of what is the spirit made? what is worth living for, and what is worth dying for? the answer to each is the same: only love.

    don juan: no woman has ever left my arms unsatisfied.

    don juan: every woman is a mystery to be solved.

    don juan: i give women pleasure, if they desire, it is of course the greatest pleasure they will ever experience.
hesabın var mı? giriş yap