• --- spoiler ---

    "ulan 300 kaatlık karıya 12.000 bayıldık. sikerim böyle aşkın ızdırabını sıkmayacağım o eli"

    dr. king schultz, mississippi, 1858

    --- spoiler ---
  • tarantino'nun zamanında kendini küvette boğmaktan son anda vazgeçmesine tekrar tekrar şükretmemizi hatırlatan film. tarantino'nun en iyi filmi mi derseniz tabi ki "yoooooo dostum" derim. amma velakin yine de tadından yenmez bir film olmuş. filmde önümüze adım başı bir guest çıktı bi kere, sırf onları tanıyıp aaa bu da varmış demek bile çok zevkliydi. filmin en iyi film oscarını alabileceğini hiç sanmıyorum ama en iyi sound editing oscarını alır diye düşünüyorum. christoph waltzun da en iyi yardımcı erkek ödülünü alma ihtimali yüksek. adam resmen döktürmüş ayol. inglourious basterdsda kendisine duyduğum antipati bu filmde sempatiye dönüştü. sizce de öyle değil mi mösyö lapaditttt?

    bi kaç da trivia veriyim hemen. en iyi trivialar da hep tarantio filmlerinde oluyo şekerim :p

    * film 1858'de geçiyor.

    * tarantino django karakterini aslında will smith'i düşünerek yazmış, fakat smit kabul etmeyince rol jamie foxx'a gitmiş. (bence çok isabetli olmuş çünkü will smith bu rol için yeterince karizma/ciddi değil)

    * jamie foxx filmde kendi atı cheetah'yı kullanmış.

    * filmin wyoming mekanlarındaki çekimleri yapılırken, tarantino yerel bir sinema salonunu kiralamış ve kendi arşivinden samuray ve vahşi batı filmleri göstermiş.

    * jamie foxx ve kerry washington 2. kez bir filmde evli bir çifti canlandırıyolarmış. (1.si ray)

    * filmin 1966 versiyonunda django'yu oynayan franco neronun bu filmde de ufak bir rolü mevcut. amerigo vassepi adlı bir karakteri canlandırıyor. (http://2.bp.blogspot.com/…ranco-nero-jamie-foxx.jpg)

    * filmin kötü adamı calvin candie'yi canlandıran leonardo dicaprio, tarantino'nun inglourious basterdski col. hans landa karakteri için ilk seçimiymiş fakat daha sonradan bu rolü ana dili almanca olan birine vermeye karar vermiş ve böylece rol christoph waltz'un olmuş.

    * bu film samuel l. jackson'ın tarantino'yla birlikte çalıştığı 6. film olmuş. diğerleri; true romance, pulp fiction, jackie brown, kill bill vol. 2 ve inglourious basterds

    * tarantino, comic-con'da django ve karısı broomhilda von shaft'in, shaft filminin ana karakteri john shaft'in büyük büyük büyük dedesi ve anneannesi olduğunu açıklamış. peki shaft filminde john shaft karakterini kim canlandırıyor bilin bakalım? tabi ki samuel l. jackson!

    * leonardo dicaprio bir sahnede , django ve dr. schultz ile konuşurken masaya vurunca eli kanıyor. aslında leonardo'nun o sahnede gerçekten eli kanamış, o da bozuntuya vermeden rolünü oynamayı sürdürmüş. tarantino bu olay için "büyüleyici" tanımını kullanmışmış.

    * django'nun, dr schultz'un valesi olduğu sahnede giydiği kostüm ünlü tablo the blue boy'dan esinlenerek hazırlanmış. bu tablo aynı zamanda "unchained" kamera tekniğini geliştiren ünlü yönetmen friedrich wilhelm murnau'ya da ilham vermiş ve kendisi ilk filmi olan emerald of death aka the boy in blue'yu çekmiş. (tarantino'nun olayları birbirine bağlama yeteneğine bak!! hasta herif yaaaaa. nasıl bir zekaysa artık :p)

    * big daddy'nin kurduğu, kafalarında çuval olan adamların grubunun adı the regulatorsmış. bu grup amerikan iç savaşı'ndan sonra 1865te kurulan ku klux klan'ın atasıymış. (keşke o rezil çuvallarla kalsalarmış, kimse onları kaale almazmış o şekilde peh)

    not: o değil de big daddy, aynı colonel harland sanders'a benzemiyo mu??? bi benzeten ben değilmişim meğer. http://files.list.co.uk/…mages/2012/06/07/djkfc.jpg

    * dr. schultz ile calvin candie arasında d'artagnan ve alexandre dumas muhabbeti geçiyor. christoph waltz, the three musketeers'da cardinal richelieu'yu, leonardo ise the man in the iron mask'de kral louis xiv'ü canlandırmıştı.

    * calvin candie, yemek masasında, sahip olduğu 3 mandingo şampiyonundan bahsederken eliyle 3 işareti yapar. bu inglourious basterdsda önemli bir anlam içeren 3 işaretine göndermedir. (ben öyle düşünüyorum yani hehehehe)

    --- spoiler ---

    * steven'ın son sahnede yerde yatarken django'ya "django!, you uppity son of a b!" demesi, il buono il brutto il cattivo'nun

    son repliği olan "hey blondie ! you know what you are? just a dirty son of a b!"ye bir göndermedir! (işte o sahne ---> http://www.youtube.com/watch?v=6thuib_kl7e)

    * dr. schultz, beethoven dinlerken gözünün önüne köpekler tarafından parçalanan zenci kölenin görüntüleri gelir ve arp çalan kadına " tanrı aşkına beethoven çalmayı bırak" diye bağırır. bu da a clockwork orange'a bir göndermedir.

    --- spoiler ---

    uzun zamandır bi film için triva yazmamıştım, zira öyle uzun uzun yazmaya değecek bir film yoktu. ne varsa gene tarantino'da var. kimileri filmi ırkçı bulmuş. neyini ırkçı bulduklarını anlamış değilim zira iç savaş öncesi amerika'nın hali birebir buydu. kuzeyliler endüstri devrimiyle uğraşırken, güneyliler malikanelerinde takılıyor, zenci köleleri de tarlada çalışıp pamuk topluyordu. nigger kelimesi battıysa, hemen hatırlatayım, 1990'lara kadar political correctness diye bir kavram yoktu dünyada. ayol türkiye''de satılan püsküütün adı bile negro'ydu daha nolsun? o yüzden 1858 yılında geçen bir filmde bir zenciye "nigger" demek ırkçılık emaresi olarak görülmemelidir. hayır yani bi de filmin başrol oyuncusu zenci lan. ne ırkçılığı allasen??

    neyse daha uzatmiim, çok beğenerek izlediğim bir film oldu. mutlaka izleyin derim. 8.5/10

    yukarıda da belirtmiştim, filmin en iyi kısımlarından birisi de elbette tarantino'nun süper müzik seçimleriydi. (her filmi öyle değil mi zaten)

    hemen soundtrack listesini de veriim, eksik kalmasın.

    1. winged
    2. django (main theme) – luis bacalov, rocky roberts (orjinal django filminden)
    3. the braying mule – ennio morricone (two mules for sister sara filminden)
    4. in that case, django, after you…
    5. lo chiamavano king (his name is king) – luis bacalov, edda dell’orso (his name is king filminden)
    6. freedom – anthony hamilton & elayna boynton (original song written for django unchained)
    7. five-thousand-dollar nigga’s and gummy mouth bitches
    8. la corsa (2nd version) – luis bacalov (orjinal django filminden)
    9. sneaky schultz and the demise of sharp
    10. i got a name – jim croce
    11. i giorni dell’ira – riz ortolani (day of anger filminden)
    12. 100 black coffins – rick ross (original song written for django unchained, produced by/featuring jamie foxx)
    13. nicaragua – jerry goldsmith featuring pat metheny (under fire filminden)
    14. hildi’s hot box
    15. sister sara’s theme – ennio morricone (two mules for sister sara filminden)
    16. ancora qui – ennio morricone and elisa (original song written for django unchained)
    17. unchained (the payback/untouchable) – james brown ve 2pac
    18. who did that to you? – john legend (original song written for django unchained)
    19. too old to die young – brother dege
    20. stephen the poker player
    21. un monumento – ennio morricone (the hellbenders aka i,crudeli filminden)
    22. six shots two guns
    23. trinity (titoli) – annibale e i cantori moderni (they call me trinity filminden)

    - d-django! you black sonofabitch!

    - the "d" is silent, hill billy!
  • leonardo dicaprio filmin kötü adamı olacağımış. iyi adam olsaydı %90 derdim ama kötü adamsa %100 ölür filmin sonunda. spoiler falan değil, adamın kaderi amına koyim...
  • soundtrack olayında yarmış bir başka tarantino filmi. diyoruz da inanmıyosunuz. bana göre tarantino ilk soundtrack hazırlatıp ona göre senaryo yazıyor. yoksa bu kadar filme uyumlu soundtrack'lerin başka bir açıklaması olamaz. klip çekiyor müziklere sanki pezevenk
  • --- spoiler ---

    alexandre dumas zenciymiş lan!

    --- spoiler ---
  • çok direndim screenerından değil sinema perdesinden izleyeyim diye ama dayanamadım. neyse sinemada da izleriz.

    filmin yaşlıları christoph waltz ve samuel l. jackson oyunculuk dersi vermişler. diğerleri yönetmenin istediği gibi biraz karikatürize olmaya çalışmışlar ama abileri kadar becerememişler.

    --- spoiler ---

    dünya sinema tarihine yönetmenin kendini dinamitle patlattırdığı film olarak geçecektir bence.

    bir de şu ku klux klan'ın şekilsel temellerini bilmeden atan abilerin olduğu sahne ve oradaki ultra gerizekalı muhabbet şahaneydi.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    dr. king schultz'un broomhilda icin yollara dusme motivasyonu, hem sozlukte hem de baska platformlarda yetersiz oldugu icin elestirilmis. django'yla beraber, sonu muhtemelen olum olacak olan bir yola dusmek icin muthis sebepleri yoktu shultz'un deniyor. bu bir bakima hakli bulunabilir. diger yandan, zaten django stephan'i oldururken bunun altini biraz dolduruyor. ''kac zenci geldi? 1000? 5000? 9999? evet calvin hakliydi, ben 10.000'de 1 gorulebilecek bir zenciyim.'' diyordu(tam diyalog bu olmayabilir) ayrica eline ilk kez silah aldiginda big daddy'i atla kacarken tam kafasindan vurmasi da, shultz'u epey etkilemisti. burada django'nun ne kadar ozel oldugunun alti doldurulmaya calisiliyordu muhtemelen.

    bunlarin hepsini bir kenara biraksak bile, ''shultz'un broomhilda'nin pesine neden gittigi havada kaldi'' dersek, bircok filmin tamami askida kalabilir bizim icin. lord of the rings'te de basta frodo olmak uzere o kadar karakterin maceraya atilmasina hic gerek yoktu. gandalf sahinle ucarak gidip yuzugu hukum dagi'na atar ve film sadece 45 saniyede biterdi. akademi de büyük ihtimalle, ''vaov cok zekice kurgulanmis bir film'' diyerek 8 oscar verirdi. (the hurt locker'a oscar veren akademiden beklenmeyecek seyler degil) veyahut neo'nun da white rabbit pesine gitme motivasyonu hic mantikli degil. ben bugun ekranimda oyle bir uyari gorsem, reset atar veya bilgisayari kapatirim. ekran goruntusu alip forumlarda ''beyler bu uyari cikti ne yapayim'' desem, alacagim cevaplarin da %80'i ''virus bulasmis format at'' olur. bu kadar dusuk motivasyonla beyaz tavsan'in pesine giden neo, bizlere 3 filmlik saheser sunuyor. ya da sahinle hukum dagi'na ucmayi akil edemeyen gandalf. yani filmlere o acidan bakarsak, yanlis bir acidan bakmis oluruz.

    bir de christoph waltz'a deginmek istiyorum; son yillarda basimiza gelen en guzel seydir kendisi.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    leo'nun ölmüş kölelerinden bir zencinin kafatasını alıp testereyle keserek zencilerdeki sözde kölelik genini kafataslarında bulunan üç çukura bağladığı bir sahne var ki aman diyorum beybi. ahanda siz böyle orospu çocuğusunuz diye çığırıyor tarantino bütün ırkçılara.

    --- spoiler ---
  • kibar feyzo'yu izleyen bunu izlemesin. ikisinde de irgat/köle olduğu halde ağanin yalakaligini yapan bir karakter var. ılyas salman daha iyi hatta samuel jackson'dan. ağa attan inerken eğilerek sırtıma bas ağam demeler filan..
  • samuel l. jackson'un her zamanki gibi harikanın da ötesi şekilde canlandırdığı shephen karakteri hakkında, çok şık bir analizin türkçesini kondurayım. izlerken hissettiğimiz duyguların, düzenli ve anlamlı bir biçimde cümlelere dökülmüş nefis bir hali diyebilirim.

    --- spoiler ---

    stephen aslında "ev kölesi" konseptinin abartılmış bir versiyonudur.

    bu kavram afro-amerikan kültüründe uzunca bir süredir var (tarihsel olarak ne kadar doğru olduğu tartışılabilir). esasen, köle sahibi güneyde, kölelerin çoğunluğu tarlada çalışır, vücutları kırılana kadar ağır, tehlikeli, sefil işler yaparlardı. ancak daha küçük bir köle grubu kişisel hizmetkar olarak çalıştırılıyordu. bunlar efendinin evinde temizlik, yemek pişirme, sofrada hizmet etme gibi işlerde çalışıyordu. ev köleleri, efendilerin yanında olmasını isteyecekleri kişiler olarak seçilir ve eğitilirdi: prezentabl, makul ölçüde iyi konuşan, 'kibar' toplumun tavırlarını takınabilen ama aynı zamanda açıkça itaatkâr olabilen kişiler.

    buradaki temel mantık (bir kez daha, bunun ne kadar gerçekçi olduğuna dair bir beyanda bulunmuyorum) ev kölelerinin, çiftlikteki efendilerine olan yakınlıklarından fayda sağladıkları düşüncesidir. iyi giyiniyor ve iyi besleniyorlardı, görevleri daha az zor ve tehlikeliydi, dolayısıyla köleler arasında ayrıcalıklı bir konumları vardı. plantasyonun zenginliğinden en azından bir miktar fayda sağladıkları için sistemi yıkmaya daha az meyilli olacakları savunulmaktadır.

    stephen bunun en iyi tasviridir. zeki, işbirlikçi ve çok çok uzun zamandır plantasyonda çalışıyor. candie'nin babasının gözüne girmeyi başarmış ve kendisine büyük bir sorumluluk verilmiştir. calvin'i doğduğundan beri tanıyor ve onunla yakın ve sevgi dolu bir ilişki geliştirmiş. ve açık olmak gerekirse, köle sahipleri, çok çarpık bir şekilde, bazı kölelerine karşı genellikle sevgi geliştirirlerdi. köleler itaatkâr kaldıkları sürece, efendiler kendilerini yardımsever ataerkiller, köleleri de minnettar astları olarak görebiliyorlardı.

    bu ilişkide stephen'ın, calvin'den daha zeki ve muhtemelen daha eğitimli olduğu açıktır (elbette tamamen kendi kendini yetiştirmiş olsa da). bir yandan tehdit oluşturacak kadar zeki görünmezken, diğer yandan zekasını candie'ye faydalı olmak için kullanma inceliğini göstermeyi çoktan öğrenmiştir. schutlz'un "panache" kelimesini kullandığı yemek sahnesinde harika bir örnek vardır. candie'nin şaşkın ve rahatsız bir bakışı vardır, bu da, kelimeyi anlamadığını ve bunu söylemeye utandığını gösterir. stephen, candie'nin rahatsızlığını hemen fark eder ve konuşmaya müdahale ederek bu kelimenin ne anlama geldiğini sorar. büyük olasılıkla stephen zaten biliyordu ama sorarak schultz'un açıklamasına neden oldu ve candie'yi sormak zorunda bırakmadı. bu da stephen'ın, hem aptalı oynamasını, hem de candie için işleri daha iyi hale getirmek için ne zaman ve nasıl aptalı oynayacağını bilecek kadar zeki ve anlayışlı olmasını gerektiriyordu.

    tüm belirtilere göre, stephen'ın motivasyonu tamamen kendisi içindir. kölelik sistemi içinde hayatta kalmak ve olabildiğince gelişmek istemektedir. ve görünüşe göre bunu yapmanın en iyi yolunun kölelikten kaçmaya ya da kölelikle savaşmaya çalışmak değil, efendisine olabildiğince faydalı olmak olduğuna uzun zaman önce karar vermiştir. daha da önemlisi, bu karar onun çiftlikteki diğer köleler için hiçbir endişe duymamasını sağlamıştır. onları korumak ya da onlar için hayatı daha iyi hale getirmek gibi görünürde bir arzusu yoktur, kendi esareti daha kolay olduğu sürece onların esaret altında kalmasına izin vermekten mutluluk duymaktadır. gerçekte, toplumun doğuştan gelen ırkçılığını içselleştirdiği, siyahların doğuştan aşağı ve kirli olduğu varsayımını kabul ettiği ima edilmektedir. bu varsayım altında, baş hizmetçi olmak, umabileceği en yüksek mertebedir ve konumunu kıskançlıkla korumaktadır.

    candie, siyahların kendisine hizmet etmek için var olduğunu kabul ettiği ve bunu hakkı olarak gördüğü bir ortamda yetişmiş ve bu ortam tarafından şekillendirilmiştir. ancak (birçok köle sahibi gibi) kendisini sadece kendisine karşı gelenleri cezalandıran iyiliksever bir hükümdar olarak hayal ederek, sistemi meşru kılmıştır. kendisine iyi hizmet edenleri yararlı olarak görebilir ve hatta bir çiftçinin yük hayvanıyla ilgilenmesi gibi onlarla ilgilenebilirdi. stephen onun için bu rolü üstlendi. candie ona güvenebileceğini ve itimat edebileceğini öğrendi, çünkü stephen işinde iyiydi ve hâlâ yerini biliyordu. kendini tamamen efendisinin çıkarlarını korumaya ve geliştirmeye adamıştı, çünkü bunlar kendi çıkarlarına çok bağlıydı. candie de kendisine hizmet edilmesine o kadar alışmıştı ki, bunu kolayca kabul etti.

    candie, stephen'ın yeteneklerinin ve bilgeliğinin, çiftliği yönetmede faydalı olduğunun farkında gibi görünüyor ve hatta bunlara bir dereceye kadar saygı duyuyor, ancak günün sonunda stephen'ın onun mülkü olduğunu da kabul ediyor. bu yüzden (stephen'ın django'nun ana evde kalmasına karşı çıkması gibi) küçük meydan okuma gösterilerine gülebiliyor, çünkü adamın eninde sonunda kendisine söyleneni yapacağını da çok iyi biliyor.

    bu kesinlikle eşitler arası bir ilişki değil, ancak birinin daha yetkin, diğerinin daha güçlü olduğu ve her ikisinin de bunu olduğu gibi kabul ettiği durumlarda ortaya çıkan tuhaf bir ilişki.
    --- spoiler ---

    edit: efenim, bir konuyu editleyip sağa sola laf yetiştirenlerle ya da kel alaka şahsi açıklamalarını ekleyenlerle dalga geçmeye bayılan bir zat olarak, konu sanat olunca, şu minik editi kondurayım. hazır bu entry'nin daha çok okunacağını umduğum bir günde, filmseverlere hatırlatma, yeni başlayanlara da ek bir bilgi olur amerika ve kölelik günleri üzerine vereceğim iki film tavsiyesi ile.

    - popüler kültürde daha az yeri olan, buna karşın harika bir film olan the help filmini öneririm henüz izlemeyenlere ve bu konuya ilgisi olanlara. entry'de laf "ev köleliği" konseptiden açılmışken, aklıma ilk gelenlerden oldu. tarantino'nun alaycı yaklaşımı değil, meselenin dram boyutu mevcuttur filmde. çok çarpıcı, hüzünlendiren, acı diyaloglar vardır.

    - bir diğer önerimse, "meseleye tersten nasıl bakılmış acaba" diyenlerin ve hatta bilmeyen herkesin izlemesi gereken, ırkçılığı övmesi ile bilinen cins bir eser olarak akıllarda kalmış, fazla kimsenin haberdar olmadığı 1915 yapımlı the birth of a nation klasiği. bu sessiz filmin girişinde öyle bir hava sezinler ki izleyici, bilmese hani olanları, yutar sonradan anlatılan tabloyu, o derece. ırkçılığa karşı olunduğunun söylendiği uyarı ile başlayan filmin sonraki cümlesi, "afrikalıların amerikaya getirilmesi birliğin bozulmasının ilk tohumlarını attı" cümlesi olmuştur. bu da, yazan ve çeken arkadaşların o an aniden yoğun bir madde kullanımı içine girdikleri ve fikir değiştirdiklerini ya da ırkçı olduklarını gösterir. bana gösterdi valla, sizi bilmem. filmin giriş sahnelerinde, "sahiplerine" mutlu bir şekilde hizmet eden ev köleleri görür izleyici. ilerleyen sahnelerde, "güneyde her şey yolundaydı aslında ama siyahların aklını çeldiler, isyana zorladılar, lincoln de çok ayıp etti valla ona da kırgınım" mealinde sitemler sezilir. sonrasında iç savaş anlatımı, ku klux klan'ın doğuşuna kadar gider bu 3 saat süren, sinema açısından resital olan lakin anlatı olarak ırkçılığı aşamamış yapım.

    bunu özellikle bu entry'ye hatırlatmamın nedeni, yaşanmış tarihi olayları, tematik bir konuyu araştırırken, o tema hakkında filmler-belgeseller izlerken, aynı konuya, illegal de olsa zıt görüşten, diğer yasak pencereden yaklaşanları merak edebilecek, bendeniz gibi takıntılı insanlar olabileceğini düşünmemdir. e haliyle, bu konuda da, akla gelen en ünlü ve hatta detaylı, çekildiği seneyi baz alınca gerçek zamanlı örnek bir materyal olan bu film vardır. kesinlikle bir sinemaseverin arşivinde olması gerekenlerden.

    bu kadar. bunun haricinde bir edit'de olmaması gereken saçma bir çağrım, boykot davetim, küçük süleyman'a at arabası alalım kampanyası arzum falan yok. şaşırdınınız biliyorum ama yok. güzel seyirler dilerim. bugs bunny'leri koruyalım (dayanamadım)
hesabın var mı? giriş yap