• black metali sevmem. her birinde bir afra tafra, kafayı eğip gözü dikerek kızgın bakmalar, çığrından çıkmış bir şeytanilik kaygısında olmalar... müzikleri daha da fena. aşırı çiğ yapımları, nota bozma/yarım geçme teknikleri, davul atağına benzemeyen ta-ta-ta'ları, riffe benzemeyen gitar ritmlerini hiç sevemedim oldum olası. yoğun bir şekilde metal dinleme ve ve naçizane kimi süreler içinde icra etme hobim 10 yıla yaklaştı, bu süre içinde hiçbir zaman gorgoroth, immortal, mayhem, norveç'ten dışarı çıkarsak venom, cradle of filth (gerçi pek black sayılmaz ama) gibi gruplara hiç mi hiç ilgi duymadım. bunlar sadece ismen bildiğim ve icraatları hakkında az çok bilgim olan, en fazla ilk tanıştığım zamanlarda, nasıllarmış diye youtube'dan şöyle bir baktığım, yani benim için teoride kalan gruplardır. black metal sadece “en azından bir duruşu var” fikriyle saygı duyduğum ve mesela enslaved'in havenless'ı gibi bir iki tane tadımlık beğendiğim parça çıkaran bir tarz. daha da konuşulur bu konuda, özellikle ciddi birer saçmalık olan siyasi görüşleri ve satanizm hakkında ama o zaman yazıyı black metal başlığına taşımak gerekecek.

    ***

    ama bu tarzın içinde benim için diğerlerinden bariz bir şekilde ayrılan, 2 adet ilgimi çekmiş, kendisini dinletmiş grubum vardır. biri, diğeri kadar önemli olmayan ama güzel bulduğum celtic frost, ikincisi ise en sevdiğim gruplar sıralamamda kuşkusuz ilk 10'umda bulunan dissection'dır. saf black metal olmaması, melodik olması, death'e kayması gibi durumlarla pek ilgilenmiyorum, dissection benim için black metal'in bir numaralı ve diğerlerinin çoğunun toplamından daha iyi olan grubu. albüm analizine geçelim.

    the somberlain: ürpertici bir güzelliği olan; ne burzum'lar gibi amatör, ne cof'lar gibi gotiğe kaymış; kendini üstün melodilerle yücelterek tamamen siyah kalmayı başarmış bir black metal albümü. somberlain'in kendisi ayrı, black horizons'un 4:05'ten sonrası ayrı bir şaheser. bu ikisinin dışında in the cold winds of nowhere güzel bir şarkı. albüm aynı zamanda kuşkusuz john zwetsloot'un da çok güzel bir imzasının bulunduğu yapıt. iyi bir klasik gitarist olan zwetsloot'un bu enstrümanla yaptığı üç adet solo parça, bana göre bir black metal albümüne katılabilecek en tatlı baharatlardan. bahsettiklerim crimson towers, into infinite obscurity ve feathers fell; metalden hiç hazzetmeyenlerin bile seveceği besteler.

    storm of the light's bane: geceyi ve karlı ormanları andıran yapımlara karşı fetişim vardır. bu albüm de bana bunu hissettirebilen yapıtlardan biri. “bir iş black metalden uzaklaştırılmadan en fazla ne kadar güzelleştirilebilir” dersinin en önemli konusu sanırım bu eser. the somberlain'le biraz daha benzerlik gösterip reinkaos'a uzak kalıyor. en çok bilinen şarkıları olan, hayranların bayıldığı ve bunda haklı oldukları where dead angels lie burada. bunun dışındaki favori şarkılarım night's blood ve her seferinde ayrı bir saygıyla dinlediğim thorns of crimson death, ki bu sanırım grubun da en sevdiğim parçası. bir de piyanodan hoşlananlar no dreams breed in breathless sleep'i dinlerken gözlerini yumsunlar.

    reinkaos: diğer iki albümden bariz farklı, işte tam anlamıyla melodic black/death metal olan albüm bu. zaten çıktığı tarih de bunu gösteriyor; somberlain 1993, solb 1995 iken bu 2006 ve ne yazık ki son albüm. doğal olarak benim tarzıma en yakın olan ve en sevdiğim albümleri de bu. jon nödtveidt'in, gitar solosu işini saf ve çiğ black metal'e yakışmayacak kadar abarttığı -ki kendisine bu konuda teşekkür ederim- müthiş bir yapıt. gerçi diğer iki albümü sevmiyorum sayılmasın yine, dissection baştan aşağı melodik, gerçek "enstüman çalıcısı" ve her haliyle güzel. ama reinkaos benim için cidden başyapıtları. starless aeon, black dragon, god of forbidden light (sanırım albümün en güzeli), reinkaos ve maha kali favori şarkılarım.

    ve maha kali bir intihar mektubu. albümün ve dolayısıyla dissection diskografisinin son şarkısı. maha kali, come to me.

    ***

    ardından dindar bir satanist olan jon nödtveidt'in, ayininden -sanıyorum bireysel- sonra sabaha karşı intiharı. yapmayın böyle şeyler işte. burada kendisinden biraz daha bahsetmekte fayda var. dissection'ın dissection olmasında kuşkusuz birincil sebepti kendisi, sololarından belli olan üstün gitaristliği, somberlain ve solb gibi albümleri 18-20 yaşlarında yazmış olmasının gösterdiği üstün müzikal yeteneği ile tartışılmaz bir isveç metali müzisyeniydi. amaçladığı gibi şeytanın ordusuna katıldı mı bilinmez, ama metal dünyasının bu dünya üzerindeki üst düzey ve kişilikli ordusundan üzücü bir şekilde eksildiği kesin.

    the somberlain ve storm of the light's bane zamanları

    reinkaos dönemi

    ve dissection kritiğimin sonu.
  • dissection, 1989 yilinda jon nodtveidt ve peter palmdahl tarafindan kuruldu. bir sene sonra gruba jon ile birlikte rabbits carrot isimli thrash metal projesinde davul calan ole ohman da katildi. dissection ayni yil icerisinde ilk resmi calismalari olan severed into shreds isimli prova kaydini yayinladi. yine ayni sene, dissection'in sahneye cikarak canli performans vermeye basladigi sene oldu. 1990 senesinin sonlarina dogru grup ilk demo kayitlarini yapmak icin studyoya girdi ve the grief prophecy isimli uc parcalik eser ortaya cikti.
    1991 yilina gelindiginde john zwetsloot'un dahil olmasiyla grubun asil kadrosu kurulmus oldu. dissection yeni katilan gitarist ile konser vermeye devam etti ve demonun basarisi uzerine corpsegrinder records ile anlasildi. ardindan kaydedilen 7" lik ep into infinite obscurity, dissection'in daha genis cevreler tarafindan kabul gormesiyle birlikte kisa zamanda tukendi. grup, demo ve ep lerinde bulunan parcalara ek olarak mayhem, possessed gibi gruplarin parcalarini da coverlayarak sahneye cikmaya devam etti.
    dissection bir sene sonra corpsegrinder records'dan ayrilip taninmis bir kayit sirketi olan no fashion records ile bir albumluk anlasma yapti. bu anlasmanin sonucunda 'the somberlain' isimli ilk full-length albumleri piyasaya cikti. album hem grubun asil tarzi olan death metali, hem de dissection'in yogun olarak etkilenmekte oldugu black metali yansitiyordu. the somberlain anlasilmasi biraz guc olan bir sounda sahipti. albumu olusturan onbir parcanin uc tanesi john zwetsloot'a ait olan akustik parcalardi. dissection tarafindan euronymous'a adanan the somberlain iyi bir cikis yakaladi. dissection artik bir underground grup olmaktan daha oteydi.
    the somberlain'in ardindan gitarist john zwetsloot grup ici problemlerden dolayi dissection'dan ayrildi. john'un atildigi ayni gun jon nodtveidt'in diger bir projesi olan satanized'da gitar calan johan norman denenmek icin cagrildi, ve sonra da gruba dahil edildi. 1994 yilinin sonlarina gelindiginde nuclear blast ile anlasildi, ve aradan birkac ay gectikten sonra yeni albumun kayitlarina baslandi. grubun sahip oldugu unu asil borclu oldugu album yapildi: storm of the lights bane.
    8 parcalik bir black-death metal basyapitiydi storm of the lights bane. oturmus sound, enstrumanlara hakimiyet ve mukemmel besteler biraraya gelince grubun gercek tarzini yansitan bu album ortaya cikti. dissection'in temellerini yansitan death metal etkilesimli muzik; karanlik, soguk, satanizm, olum temali black metal melodileriyle birlesti. bu album sonrasinda grup turnelere katilmak icin yurtdisina cikti. 1995 senesi ayni zamanda davulcu ole ohman'in yerini tobias kellgren'e biraktigi sene oldu.
    1996 yilina gelindiginde de dunyayi turlamayi surduren grup where dead angels lie isimli mcd albumu kaydetti. bu albumde storm of the lights bane'in hit sarkisi where dead angels lie'in album ve demo versiyonlarini, antichrist isimli bir slayer coverini ve son of the mourning gibi eski bir parcanin yeni kaydini iceren 6 sarki yeraliyordu.
    gelecek sene ilk canli kayit olan live legacy hazirlandi. live legacy, wacken open air festivalinde kaydedilmisti. ancak grubun ilk konser albumu olan bu calismanin piyasaya cikmasi seneler alacakti.
    1997 yilinda en basindan beri grupta bulunan bas gitarist peter palmdahl ayrildi, yerine ise jon'un kardesi emil nodtveidt geldi. fakat gitarist johan normal ve davulcu tobias kellgren ile problemler yasayan jon nodtveidt dissection'in isim hakkini da yanina alarak grubu birakti. yeni albumun hazirliklarina baslanildi, fakat jon'un basi bir cinayet olayiyla belaya girdi. jon cezayirli bir homoseksueli silahla vurarak oldurmekle suclaniyordu. cinayeti reddetmesi, sadece silahin kendisine ait oldugunu soylemesi 10 yil hapis cezasi almasini engelleyemedi. boylece dissection'in ilk donemi kapanmis oldu.
    jon'un ceza almasiyla ayni siralarda grubun eski kayitlarini iceren the past is alive isimli album ortaya cikti. necropolis records etiketiyle cikan album grubun eski sarkilarinin prova ve promo kayitlarini iceriyordu. ayrica albumde satanized'a ait iki parca daha mevcuttu.
    jon, ozgurlugu kisitlanmasina ragmen dissection'i birakmayi dusunmedi. hapishanedeki gunlerini gitar calarak gecirdi. fanlardan ve underground medyadan gelen tesvik edici mektuplar yeni bestelerin ortaya cikmasina sebep oldu. jon ayni zamanda gruba yeni uyeler bulmaya calisiyordu. ilk olarak cok onceden beri arkadasi olan eski emperor davulcusu faust'u baterist olarak gruba katti. ancak bu beraberlik uzun surmedi. grubun satanik konseptine bagli kalamayacagini aciklayan faust gruptan ayrildi. 2003 yilina gelindiginde ise 6 sene once kaydedilen live legacy piyasaya suruldu.
    bir sonraki sene, yani 2004 yili, jon'un hapis cezasinin sona ermesiyle ozgurlugune kavustugu sene oldu. set teitan, brice leclercq ve thomas asklund isimli muzisyenleri yanina alan jon maha kali isimli single i kaydetti.
    black metal tarihine damgasini vuran, isvec'in en yetenekli gruplarindan biri olan dissection tekrar hayata dondu. bakalim dissection oldukca pasif bir durumda bulunan black metal birliginin toparlanmasina yardim edebilecek mi ? fear the return!
  • yok yok ben grubun olayını çözdüm sonunda, olay çift gitar melodilerinde bitiyor. the somberlain albümünde çok daha belirgin, genel black metal melodilerinin arasında müthiş bir biçimde yerleştirilmiş çift gitar melodileri var ya işte, ah ah. yanlız maidenvari değil ha, eski in flamesvari ama black metal melodileri. başka örneği yok sanırım bu tarz çift lead gitar kullanımının black metalde, ahey ahey.
  • isveçli dünyanın en büyük müzik dinleme uygulamasında* yine isveç'ten çıkmış gelmiş geçmiş en büyük melodik black & blackened death metal grubunun her biri sanat şaheseri olan iki albümün olamaması ne garip.

    o iki albümden ilki olan the somberlain'de jon nödtveidt'in yanı sıra john zwetsloot'un da çok bariz bir etkisi vardı. ve bence kesinlikle dissection müziğine çok olumlu yönde etkisi vardı. ilk albümden sonra ayrılmasaydı dissection'ın sonraki albümleri nasıl olurdu? bunu çok merak ediyorum. keza grubun ikinci albümü the storm of light's bane'de yine bence olumlu işler yapmış olan johan norman vardı. reinkaos'ta ise direkt jon nödtveidt'in etkisi %100. biraz daha death metale yaklaşan bir albüm. diğer ikisi kadar beğenilmiyor ama bu da çok çok iyi bir albüm.

    en çok sevdiğim™ ve bana göre en güzel beş şarkısı şu şekilde:

    ° where dead angels lie (live) - link
    ° maha kali - link
    ° thorns of crimson death - link
    ° night's blood - link
    ° god of forbidden light - link

    özel ek: 1996 yılında dissection'ı fark etmemi sağlayan kısa enstrümental bir şarkı into infinite obscurity
  • kanımca gelmiş geçmiş en yaratıcı black metal gruplarındandır. ayrıca opeth üyelerinin de en çok özlediği black metal grubudur. özellikle akustik introları ve piyano ve akustik gitarlı bölümleri, belki de tarzının en iyisidir.
  • dissection bilmeyen birisine şöyle tarif edilebilir: mükemmel besteler, teknik kapasitesi gayet yüksek grup elemanları, duygu dolu şarkılar, şarkı ve albümlerdeki genel progressif yapı, ve son olarak: oya gibi işlenen gitar riffleri.

    bir müziksever daha ne ister?
  • sevenlerinin aşağıdaki albüme bayılacağı rahmetli grup.

    https://www.youtube.com/watch?v=zxpfipdqlyw
  • spotify’ın hala el atmadığı gruptur kendileri.

    metal müzik camiasına hakim olanlar için her zaman yeri ayrı olacak melodic black/death metal grubudur.
  • sanıyorum 2.albüm storm of the light's bane spotify'a gelmiş. darısı the somberlain'e diyelim.

    edit: the somberlain de gelmiş.
hesabın var mı? giriş yap