• halkın oy vererek kendilerine layık gördüğü bir ödülü yere atıp, ayakkabıları ile yanyana fotografını çekip sosyal medyada sergileyen, profesyonel olmayan bir ekibe sahip icraat.
  • insanların verdiği emeğe bok atmak adetim değildir. aynı sektöre emek verdiğim için olabildiğince pozitif yaklaşmaya çalışırım genelde fakat bu kadar para harcanan yapımlarda kabak gibi hatalar görünce kan beynime sıçrıyor. hadi ilkokul tarih dersi kitabından senaryo yazdınız da geri kalanı neden bu kadar kötü akıl alır gibi deil. şuraya sadece bir bölümden gözüme çarpan eksik gedik kısımları yazacağım. hatta yakın zamanda çekilmiş bir benzer yapımla karşılaştırma yapacağım ki aradaki fark iyice anlaşılsın.

    - saç sakal ve görünüş olarak türk değil arap tasvir edilmiş. türklerde sakal yaş ve konum göstergesidir. nasıl ki yaşlılardan oluşan bir heyet var ve bu insanlara ak sakal ünvanı veriliyorsa aynısı gençler için de geçerlidir. bebek, er çocuk, boz çocuk, er yiğit, genç yiğit, kara sakal, kır sakal, ak sakal gibi sırayla giden ve her yaşa göre erkekleri betimlemek için kullanılan bir sistem var. genetik itibariyle türk soylarının sakalları seyrektir. köselik bütün asya halkları gibi türklerde de mevcuttur. sakalı doğru düzgün gürleşene kadar insanlar yaşladığı için tecrübeye eş değer bir anlamı vardır. "sakalım yok ki sözüm dinlensin" deyimi de aynı mantıktan gelmektedir. boyların toplandığı kurultaylarda konuşanlar o boyun en yaşlı veya en kıdemlileridir. ak veya kara sakallardır. türklerde yaş ve tecrübe önemlidir. aynısı atlar içinde kullanılır. atın her yaşı için ayrı bir ismi vardır. neyse çok uzatmayacağım. önüne gelene sakal kondurup ya allah diye haykırtırsan batı seni arap olarak bilmeye devam eder.

    - yörük çadırları. şah'ın yanına selamınaleyki diyerek giren bir tip ve çadır sahnesi var. sahneye girişinden çıkışına kadar en az on tane saçmalık var. gidip kazakistan'dan çadır satın alınca işininiz bitmiyor arkadaşlar. o çadırın bile yapısal olarak belli bir mantığı var. o çadırın orjinaline şöyle bir göz atalım. orijinali. çadırın yan tarafları yani zeminden kapının yüksekliği kadar olan kısım çapraz birbirine bağlanan ahşaplarla oluşturulur. daha sonra en tepede bulunan yuvarlak (şanırak) kısımın kenarlarına çubuklar geçirilerek yandaki çapraz kısımla birleştirilir. daha büyük çadır için daha uzun çubuklar ve yarı çapı daha büyük bir tepe noktası kullanılır. yani enine büyütürsünüz fakat yükseltip kat çıkmak gibi bir lüksünüz yoktur. çadırın yüksekliği bellidir. bizim çadırın girişine bir bakalım. evet. bırak çadırı saray kapısı yok öyle üç metrelik. onlarca kişinin sığabileceği kadar geniş ve toplantıların yapıldığı han çadırları şöyle olur: http://www.youtube.com/watch?v=rwjxwv_jcya (ilk sahne) han çadırı dahil hiç bir çadırın iki kapısı yoktur.

    daha sonra arka plana dikkat edin. arkadaş o çadırın tepesinde genişçe güneş alan bir açıklık var. oraya boşuna konulmamış. ayrıca siktiğimin çadırının duvarı ahşap üzerine kaplanmış deve yününden mamül. oraya yanan meşaleler koyarsanız ebenizinkini görürsünüz. az evvelki çadırın orjinal çiziminden görebileceğiniz üzere ateş sadece çadırın tam ortasına yukarıdaki deliğe bakacak şekilde konulur. o da aydınlatmak için değil, ısınmak ve yemek pişirmek için kullanılır. ateş dışarıda yakılır, ordan getirdiğin korla hem içeriyi ısıtır hemde çayını çorbanı pişirirsin. is ve duman yukarıdaki delikten dışarı çıkar. o deliği kapatabilmek içinde bez vardır. çadırın kenarındaki bir iple perde gibi istediğin oranda açıp kapatabilirsin.

    duvarlardaki motifleri sağolsunlar çok güzel karma yapmışlar. dizideki hiç bir motif birbirini tutmuyor. normalde nedir? belli bir yörenin veya halkın belli başlı motifleri olur. kadınların üzerindeki kıyafetlerin motifleri tekir, çadırlar bekir bir halk var ortada. üst beyaz kısımda keten üstüne sprey boyayla moğol motifleri sağına soluna da kartal kondurmuşlar. tek doğrusu ortadaki kayı damgası ama damga da öyle uluorta heryere baskısı yapılacak birşey değildir. mühürde bayrakda kullanılır olur biter. avm girişi gibi han çadırının çevresine ve baş köşesine spreyle yazıp bayrağı dikilmez. belki de graffiti türk icadıdır onu vurgulamak istemişlerdir bilemedim. alttaki kırmızı duvar halısı türkmen, yerdeki kilimler ısparta. hadi bunları hazır aldınız arkadaş bari şu boyadığınız kısmı da orjinal haliyle bıraksaydınız. duvar halısı yapmak zahmetli iştir. o motifler şöyle tek tek işlenir. kalıp çizip spreyle boyanmaz. hele kağan çadırı en kaliteli kumaşlarla, işlemelerle donatılırdı. ipek üzerine damga işlenmiş perdeler vardı diyeyim varın siz düşünün.

    bu sahnedeki en hoşuma giden an ise koca şah'ın huzuruna çıkan adamın selamin aleykim deyip lambırt diye çadıra dalması. yol geçen hanı mı burası amk? köy ağasının kapısından bile böyle girmez insan. türklerde eşik (kapı) çok önemlidir. birisinin eşiğinden zart diye geçilmez, eşikte oturulup konuşulmaz, eşik üzerine basılmaz vb. eşik üzerine kitap yazılacak kadar çok konu var yani. rus yapımı bir filmde bile bu detayları görebilirsiniz.

    yabancılar için kağan eşiği nasıl geçilir şuraya bir bakalım: http://www.youtube.com/…ture=player_detailpage#t=83
    3. dakikaya kadar izlemeniz yeterli. rusça dublaj üzerine yazıldığı için tatarca kelimeleri dahi anlayabilirsiniz. köprü, eşik, topuklan, emekle vb. bir sürü kelime var.

    saraya davet edilen yabancı eşiği böyle geçer
    http://www.youtube.com/…re=player_detailpage#t=3670

    eşiğe saygısızlık edenin de götünü keserler
    http://www.youtube.com/…re=player_detailpage#t=4290

    bir de yeni çekilmiş olan marco polo dizisinde kubilay han'ın huzuruna getirilen marco ve babasına bakalım. http://www.youtube.com/watch?v=b4d6zuixfes
    hanın önüne domalarak geliyorlar değil mi? neden? çünkü o adam bastığın toprağın sahibi. ortaçağ da aldığın nefesin bile hesabını vereceğin adam. fragmanda bir tane saçma, yanlış veya hatalı kare gösterin desem yapamazsınız. biliyorum çünkü 10 bölüm toplam 500 küsür dakika. bölümleri ikişer bazen üçer kere izleyip bir elin parmağını geçmeyecek kadar az hata buldum.

    ertuğrul'da ise kostümleri gördükçe nefesim darlandı. muhteşem yüzyıl dizisinde mikrofiber bezden padişah sarığı görünce daha beter olamaz demiştim. pişmanım. şekil şekil baskı teknikleri kullanılmış tabaklanmış deriler, overlok dikiş, reçme, ribana, piko... kostümleri zeytinburnu'nda yaşayan birisinin tasarlamış olması yüksek ihtimal. telsiz mahallesinde kumaşı, kazlıçeşme tarafta derileri halletmiş. önüne gelenin biyeli deri kalpak giymesi de da ayrı güzellik. en azından o derileri türkistanlılardan aldıklarını anladım.

    http://i.hizliresim.com/z2axaj.jpg

    ertuğrul'un omuzuna attığı deri parçalarının hikayesi şöyledir. tabakhaneden çıkan yekpare boğa derisini parası olan markalar satın alır. bunlardan bir kaç parçadan oluşan kaliteli ceketler üretmek için kullanırlar. akabinde kalıbın kenarından artan ufak deri parçalarını çuvallayarak kenar mahalle atölyelerine satarlar. onlarda o parçalardan kırk yama kıyafetler üretirler. eldiven, etik, yelek vb. çok parçadan oluşan deri mamüller garibanlık simgesidir. 70'li yılların türk deri endüstrisinin sıkıntılarını dile getirdiği için prens ertuğrul'a teşekkürlerimi sunarım.

    kürklü çizmeler son yıllarda moda olmuş bir üründür arkadaşlar. orta asyanın buz gibi steplerinde bile böyle bir ürün giymiyor insanlar. koca ertuğrul gazi'ye niye kürklü ugg giydirdiniz lan?

    hadi o döneme ait türkler hakkında pek görsel yok. kimse oturup gündelik hayatı ve kültürü resmetmemiş diyelim de tapınak şövalyeleri ile ilgili neyi bulamadınız? şu adamın bir ortaçağ şövalyesi ile ne ilgisi var? neden bu insanların hepsi az evvel hamamdan çıkmış, kıyafetlerini on dakika önce satın alıp giymişcesine tertemizler? nerde pis kahpe bizanslılar. bunlar bayağı cadde çocuğu gibi.

    http://i.hizliresim.com/gpyvx6.jpg

    o içine giydikleri zımbırtının adı çelik örme zırhtır.
    http://www.darkknightarmoury.com/…inmail-shirt.aspx
    yuvarlak çelik zincirlerin birbirinin içine geçirilmesiyle oluşturulur. amacı giyen kişiyi kılıç kesiğinden korumasıdır. sadece gövdeyi koruyan kısım kendi başına 14-15 kg ağırlığa sahiptir. kafa, eldiven ve bacaklar için ekleme yaparsanız 25-30 kg ağırlık demektir. savaşa giderken giyilir. döneminde önüne gelen askerin satın alıp giyebileceği bir ürün değildir. asiller tarafından giyilirdi. filmlerde haliyle 30 kilo demir giydirmiyorlar aktörlere. bunun alüminyumdan yapılanı var. toplasan 5 kilo etmez. internetten 30-40 dolara bulabilirsiniz ve ekran arkasından bakan herkes ayırt edemez. bizim akıllı kostümcülerimiz bunu bile hazır satın almak yerine aynı şekilde örülerek elde edilen bir kazak yaptırmışlar. bildiğin yünden imal etmişler olm. kim kılıcını savursa çeliği geçerek eti kesiyor dışarı kan sıçratıyor. bari onu yaptın boynuna metalden pelerin zinciri koymasaydınız. zincir ışıl ışıl parlarken çelik örme kazak ben kumaşım diye bağırıyor.

    madem hepsi şövalye bari bir kaç tanesine göğüs zırhı verseydiniz. ne bileklik var, ne ufak kalkan. herkes kudüste mızrak savaşı yapacakmış gibi koca koca kalkanlarla geziyor. o kalkan yakın dövüşte sık kullanılan bi alet değil. saçlar berbat. umut sarıkaya'nın bir karikatüründe bahsettiği mahalle berberinden çıkma. makinayla alınmış enseler, ara makasıyla şekillendirilmiş saçlar. gündelik kıyafet ve savaş ayrı mevzular. buna da hiç girmek istemiyorum. her yerde sürekli deri, metal bileklikle yiyip içen, bununla uyuyan karakterler görmek kaderimiz oldu. bayraklara bile lüvers açmışlar kaynaklı demirle tutturmuşlar. havaar komşular. havar met yor madır.

    madem para harcıyorsunuz, başrol oyuncusuna at binmeyi ok atmayı öğretiyorsunuz. azıcık diğer unsurlara da el atsaydınız. tarihi gerçeklerle örtüşmeyen, fantazilerle bezenmiş klişeler yığını resmen. sürekli el ovuşturan zalım düşman, kahpe bizans, yığınla kötü oyunculuk, her vuruşta düşman deviren kahramanlar, çuvalla tutarsızlık. sadece bir bölümden çıkardıklarım bunlar. üşenmesem daha on madde yazarım. yeni çekilen marco polo dizisine bakıyorum. bir de buna bakıyorum. şaşırmamak elde değil. elin amerikalısı malezya'da moğollar hakkında dizi çekip nerdeyse hiç hata yapmazken bizimkisi kendi tarihini çekmekten aciz. anladım ki bizim yapımcılarımız parasızlıktan değil çapsız olduklarından kaybediyorlar. yazık olm bize.
  • müzikleri içimi kıpırdatan, tüylerimi diken diken eden dizi.

    demek ki kanımızda var o notalar, o melodiler. o bozkırlarda olup at binesim geldi.

    daha 1 bölüm bile izlemeden eleştirenleri de anlamıyorum. hepinizin suratı nur yerlitaş gibi mi şuan acaba.
    o kadar emek ve para harcanmış, hemen kestirip atmayın ya hu. sırf trt dizisi diye burun kıvırmayın.
    ha bir de bunun bir dizi olduğunu unutmayın. illa birebir gerçekleri anlatacak değil. kurgu var işin içinde. hemen tarih bu değil diye tutturmayın.

    izleyin efenim, trt de güzel diziler var. ön yargılı olmayın.

    debe bonusu : hayat ağacı diye bir dizi var trt de. bir göz atın derim.
  • ertuğrul halep'e giderken halime'nin sağ salim geri dönmesini istediğine dair vurguyu
    "ayağına taş değmesin"cümlesi ile yapıverdiği dizidir.
    "medeniyet nedir?" sorusunun cevabını bol kaynakçalı lisans, doktora tezlerinde aramamak gerek azizim.
    medeniyet, uygarlık, nezaket, naiflik bazen bir cümlenin içine sığar.
    biz de buradan emeği geçenlere selam ederek diyelim, "ayağınıza taş değmesin"
  • dizidir. tarih belgeseli değildir. neymiş. engin altan'ın traşı çok nizamiymiş, nasıl böyle olurmuş. hay derdini sikeyim.
  • ıbn-i arabinin gecen haftaki "hayy'dan geldim hu'ya giderim" deyisinden sonra bu hafta nasil manali bir mesaj verir diye beklerken sasirtmadi ve "ınsani olumden eceli korur" diyerek beni aldi benden
  • iyi kötü olayına dair can sıkıcı olan durum, abartı meselesidir.

    hakkaten kötü karakterler "ben hayınım, yavşak pezevengin tekiyim" diye haykırıyolar. yapmayın bunu ya. etrafımızda bize göre iyi ve kötü profiller var, var mı bu filmlerdeki profillere benzeyen tipler. bu konunun üzerine cidden gidilmeli. al sana game of thrones örneği, onlarca hayın, yavşak pezevengi bünyesinde barındırmasına rağmen, tipler gayet doğal geliyo. çünkü yavşak pezevenk oluşları bir psikolojik alt yapıyla izleyiciye anlatılıyo, tip kendisi bu durumu haykırmıyo. o kadar zor değil arkadaş. on numero bi dizi hiç olmasın, bu millet aptal da değil, siz konuşturmayınca anlamayacak diye korkuyasınız hani tipleri.

    lütfen, burayı okuyacak yetkili abiler, dikkat edin biraz.

    mesela kara toygar, mesela şu papaz mıdır nedir o adam. oldu olacak boyunlarına tabela da asın, "dikkat namısız" deyu.
  • yaşadıkları olay karşısında ne yapmışlar bir bakayım dedim, aman diyorum. diziyle ilgili resmi instagram sayfalarında sakillik diz boyu üzerine bir de basın açıklaması tadında bir şey yayınlamışlar ki tek kelimeyle amatörce. amatörlük kötü bir şey değil elbette ama yazının içeriği 'biz var ya biz ne diziyiz yedi düvel izliyor be' olunca komik oluyor.

    bir karşılık verme çabası bir karşıdakinin şahsiyetine saldırmalar. en hafif tabiriyle leş bir zihniyet. bu arada bayülgen'in yaptığı tek keliyme gereksizdi ancak dizinin altındaki ahmak zihniyeti ortaya çıkardığı için de tebrik ediyorum kendisini. o kadar trajikomik şeyler yazılmış çizilmiş ki gülemiyorsun bile.

    hayır anlamıyorum çizgi filmde eşek seslendirdi diye insan yerilir mi lan. çizgi film diye kastettikleri animasyon, üstelik orda da okan bayülgen eşeği değil devi seslendiriyor.

    adamların kalitesizliği, cahilliği resmen sel olmuş akıyor daha ödül törenindeki basit bir krizi yönetemiyorlar ama sorsan üç kıtaya hükmetmiş osmanlı torunları.

    osmanlı kala kala bu kezolara kalmış yazık ki ne yazık.
  • dizinin içerisinde yer alıp da buraları okuyan var mıdır bilmiyorum ama; yine de söylemek istiyorum, lütfen şu dizinin süresini kısaltın! 2 saatlik bölüm mü olur? şimdilik güzel gittiği halde sıkılıyorum izlerken. yapın şunu 1 saat, her sahnesi dolu dolu geçsin, hiç sıkmasın. gerçekten çok fazla uzun sürüyor...

    bu arada yarım saat önce kadar ertuğrul'u yay kurarken gördüm. geleneksel okçuluk yapan benim gibi insanların gönlünü fethetti, gerçekten çok beğendim. umarım ilerleyen bölümlerde de böyle sahneleri eksik etmezler.

    öte yandan hala diriliş'i harem dizisiyle (muhteşem yüzyılla) kıyaslayanlar var, gerçekten gülüyorum yapılan boş yorumlara. arkadaşım harem ve harem unsurları görmek istiyorsan açıp muhteşem yüzyıl'ı bir daha izle, bu dizi ile niye kıyaslamaya çalışıyorsun ki? ikisinin türleri farklı, ele aldıkları dönem farklı, her şey farklı. dağlar kadar fark var yani arada. cihan padişahı diye gösterdikleri adamı değil yay kurmak, yay çekerken bile görmedik. yurdum insanı elma ile armudu kıyaslamayı pek sever. sözün özü diriliş ile kıyaslayabileceğim bir dizi yapılmadı şu ana kadar türkiye'de.

    ilk bölüme göre daha güzel bir 2. bölüm izledim. diyalog kalitesi daha da artmış, yer yer çok güldürdü. arada böyle ince sahneler ve ince espriler olursa çok iyi olur.

    bu kalitede devam etmesini dilediğim dizi.
  • muhtesem yuzyil gibi bir diziden sonra iyi gelmis dizidir.
    hakikaten 2 saatten fazla sure reklamsiz yayinlamalari da 10 puan vermeye yeter. sinema kivaminda bir ilk bolum oldu. umarim devam eder.
hesabın var mı? giriş yap