• (bkz: kendinde sey)
  • "bilinçdışı var olduğu haliyle tanımlanamazdır, varlığı bir varsayımdır ve muhtemel içeriklerinin ne olduğu doğru bir şekilde söylenemez. toplam sadece onun kısımlarında ve bilincin içerikleri olduğu kadar deneyimlenebilir; ama toplam sıfatıyla bilincin ötesine geçmesi gerekir. sonuç olarak "kendilik", kant'ın ding an sich kavramına benzer belirsiz bir kavramdır. gerçi deneyimle birlikte üstünlüğünden bir şey kaybetmeksizin daha açık hale gelmeye başlar - rüyamızın da gösterdiği gibi. bilmediğimiz bir şeyin sınırlarını bilemeyeceğimiz için, kendiliğe de sınır çizecek konumda değiliz." carl gustav jung - rüyalar

    (bkz: kendinde), kendi içinde, kendi için
  • "bize göre çilek kırmızı ve tatlıdır, peki ya çileğe göre kendisi nedir?" sorusunun cevabını arar.
  • 3'tür.
  • felsefenin derin kavramlarına girmeden en azından kant ın kullandığı anlamda: kendisini doğrudan kendisinden bilemediğimiz ancak diğer bildikerimizden kendisininde(kendinde şey) olmak zorunda olduğu sonucuna vardığımız varlık, kavramdır.
    (bkz: ateş olmayan yerden duman çıkmaz)
  • bunun ortaya çıkmasının nedenini basitçe yazayım:

    "metafizik olan, matematiksel olana indirgenemez ve matematiksel olan da metafizik olanla açıklanamaz"

    yıllarca bunun savaşını veren kant amca en sonunda sikim sokum "cevher" geyiklerini bir kenara bırakıyor ve "bilmemem" daha da doğrusu "bilemeyiz" diyor, dikkat: düşünemeyiz demiyor, "bilemeyiz" diyor ve konuyu tatlıya bağlıyor.

    ne demek bu ding an sich?

    kendinde şey de ne oluyor?

    metafizik (ama uçmalı kaçmalı değil kant metafiziğinden bahsediyorum) yapmaya kalkarsan cevap zor değil, cevap zor değil ama bunu kabul olarak almak zorunda da değiliz elbette.

    şöyle:

    ben uzaydaki şeylerin matematiğini yapabilirim ama uzay'ın kendisinin matematiğini yapamam. neden? çünkü matematik benim hissetmem ve düşünmem ile birlikte ortaya çıkar ki burada da uzay'ın kendisinin bu şeylere uyum sağlayıp sağlamadığını asla ölçemem, şeyleri ölçebilirim ama uzay'ın kendinde şey hali bu yüzden bilinemez. amaaaaaaa uzay'ın kendisi, kendinde şey bile olsa benim zihnimde bir şeye (tasarım diyelim) karşılık gelmesi gerekir ki ben uzay'ın kendinde şey olmayan yani erscheinung olarak bilmeme rağmen, uzay'ın kendisi a priori bir formdur!

    bu kadar.

    kendimi zorlayarak daha da türkçeleştireyim:

    (kant buna şiddetle karşı çıkıyor ama bize küçük yaşta alegorik ya da soyut düşünme gibi beceriler kazandırılmadığı için sürekli elimizde bi kalemle dolaşıyoruz)

    iki farklı bilme yolu var:

    kavram ve görü

    işte tüm bu yazdıklarım aslında kavram yoluyla (begriff) bilmenin sonucunda ortaya çıkanlar bir de benim görü yoluyla bilmem var (anschauung) ki bu da benim şeyleri uzayda oldukları gibi hissetmemle yakından ilintili. işte kant da diyor ki "reis sen elindeki kalemi bilirsin okey de o kalemi sen kendi bilme yollarından geçerek bildiğin için kalemin kendinde şey halini bilemezsin çünkü o kalem uzay'da daha doğrusu uzay'ın kendinde şey durumunda, kendinde şey olarak asla bilinemez, çünkü o tür bir bilmeye ne sen sahipsin ne de o kalem o formda algılanabilir durumda, ama bunu düşünemezsin diye bir şey yok!" aha bütün mevzu bu.

    lütfen oruçlarımızı aksatmayalım arkadaşlar. 61 gün göte girmesin durduk yere fakirin halinden daha iyi anlamayalım...

    amen.
  • mecnun, leyla'ya bir mektup yazmak istedi.
    kalemi eline aldı, sonra da şu beyiti yazdı:

    'hayalin gözümde, adın dilimde, yadın kalbimde.
    ben mektubu nereye yazayım?
    hayalin gözümden gitmiyor, adın dilimden düşmüyor, yadın canımda yer etmiş.
    sen ki, varlığımı kuşatmışsın, bende gezip duruyorsun.
    o halde, ben, mektubu kime yazacağım?'

    elindeki kalemi kırdı, kağıdı da yırttı, yere attı.”

    * / *

    ***

    fîhi mâ fîh: “ne varsa içindedir!”

    bir nevi “ne isem o'yum!” *

    tıpkı ilk vahiyi alan hz. musa'nın yaradan'a;

    “israil halkı isminizi sorarsa onlara ne diyeyim?” sorusuna aldığı cevap gibi.

    “onlara de ki; ben, ben'im!*

    hz. musa'nın sorusu; o'nun mahiyetini, niteliğini anlamak içindi aslında. ve o'nun da cevabı mahiyetinin hiçbir yaratılmış tarafından idrak edilemeyeceğini, kavranamayacağını anlatmak içindi.

    işte burada bahsedilen kant felsefesinin “ding an sich”, diğer bir deyişle “kendinde şey” kavramıdır.

    şöyle ki kant'a göre bu evrende görüp deneyimlediğimiz her şey zihnimizin birer yorumudur.

    örneğin elimizde tuttuğumuz ya da gözümüzle gördüğümüz bir nesne, zihinimizden bağımsız bir varlık değildir çünkü zihnimiz duyu verilerimiz sayesinde o nesneyi alıp zaman, mekân, tekillik, nedensellik gibi kategorilere göre yorumlar çünkü zihin, sadece bunları algılayabilir. *

    bu görüngülere; zihnimizin dışında nedenleri olan, zaman ve mekândan bağımsız, hakkında hiçbir şey bilinmeyen bazı şeyler neden olur ve fakat kişi, yeterliliği sonsuz ölçüde güçlendirilse bile, bu şeylere hiçbir zaman erişemez, onları tanımlayamaz ve algılayamaz.

    işte bu duyuların ötesinde olan ve nesnenin algıların dışında kalan özünü oluşturan şeylere "kendinde şey" denir. *

    ***
    "limon, sarı ve ekşidir."

    bu önermeye karşılık; görme ve tatma duyumuzu yok sayarak, limon nedir?" diye sorarsak, şöyle düşünmemiz gerekir:

    "bize göre limon sarı ve ekşidir, ve fakat limona göre kendisi nedir?

    işte bu örnekteki gibi; siz her ne kadar “bir ben vardır bende, benden içeri…* diye keşfedilmeyi bekleseniz de; insanlar ancak görüp duydukları kadar anlarlar ve anladıkları kadar görürler sizi.
    hiçbir zaman “size göre olan kendinizi” göremezler, göremeyecekler.

    velhâsıl, böyle buyurdu zerdüşt'te “kimi ruhlar asla keşfedilemez.” diyen nietzsche'nin aksine; hiçbiriniz asla keşfedilemeyeceksiniz!
  • (bkz: fihi ma fih)
  • bilen, kavrayan bir özneden bağımsız olarak yalnızca kendi için, kendinde varolan şey, "kendinde şey" anlamında kullanılan bu almanca terim, görünüşten bağımsız, asıl gerçek varlığa karşılık gelmektedir. felsefe diline kant'ın armağanı olan terimin kökenleri kant felsefesindeki görünümlerin altında gerçek bir varlığın bulunduğu tasarımına dayanmaktadır. bu bakımdan aşkın, bilinemeyen, özneden bağımsız, görüngünün tersi olan varlık biçimidir.
  • şeylerin kendinde olmaları demek, eğer onları duyumsayan ben olmayaydı ne memem bir şey oldukları anlamına gelir. an sich takısı ding'e (şeye) getirilen bir vurgu sadece; ama ilk belirttiğim üzere bir vurgu. (bkz: ich an sich) #126513671
hesabın var mı? giriş yap