• kendisiyle ilgili bir alıntı;

    "fikret orman fb, diego'ya bizden 7 milyon euro fazla verdi demiş. biz diego'yla 3,5 milyona anlaştığımıza göre demek ki bunlar 3,5 istemiş diego'dan!"
  • daha bugün fm 14'te, a.s saint-etienne ile fransa ligi'ni kasıp kavururken, wolfsburg'da gördüm, bonservisi 200.000 euro falandı, oha dedim atladım, haftalık 145.000 euro peşin para istiyor, ha dedim salla. lig bitti, baktım kulüpsüz, yine alayım dedim, adam haftalık 145.000 euro para istiyor gene, pazarlık payı bile yok, kulüpsüz kalmayı göze almış, siktir git dedim amk, az önce baktım selbes selbes geziyor halen piyasada.

    gittim yerine adriyın miyirzsdsfgsdfki'yi aldım, küme düştüm aq.
  • kendisi için "renkleri sarı lacivert olan istanbul merkezli futbol kulüplerinde oynayan ve adı diego ribas de cunha olan futbolcular lisanssız da oynayabilir." şeklinde bir madde beklediğimiz futbolcu. haydi tüpçü. 5+3+1 oldu, bu da olabilir. inan sadece.
  • şöyle bir geçmişe bakınca, “genç şişirme” işini en çok ingiliz ve brezilya medyasını yaptığını görmek zor değil. sanırım ingilizler yeteneksiz kalmayı, sadece 1 dünya kupası almış olmayı kendilerine yediremiyor. sürekli bir “süper yetenek” bulma hali hâkim. milli takımlarının uluslararası başarısızlığının sebebi hakemler veya teknik direktörler, oysa oyuncularının yeterli kapasitesi hep var… bu, son dünya kupasına dek (2010, “top çizgiyi geçmişti” ve skor 4-1…) böyle gitti. o kadar çok tekrar etti ki, sonunda bazıları bu döngünün farkına vardı. hâlbuki yabancı gazeteciler, futbol analistleri, ingilizlerin futbola düşündükleri kadar yetenekli olmadığını, futbolcu yetiştiremediklerini defalarca yazmıştı…

    brezilya’da ise futbol bir varoluş meselesi. “takım tutmak” olgusunun çok daha derininde, kimlikleri, varlıkları haykıran bir sanat. yetenek çıkmayan bir brezilya’nın geleceği karanlıktır. “dünya kupası’na gidemezsek iç-savaş çıkar” cümlesini sansasyon olsun diye kurmamıştır pele. altında gerçeklik payı vardır. bunun ışığında, brezilya medyası dünyaya ve kendi halkına mütemadiyen genç yetenek “şişirir” işte.

    robinho ve diego, o günlerde brezilya medyasının ilgi odağıydı. robinho, tıpkı neymar’ın santos döneminde olduğu gibi haber bültenlerinde, orada-burada sürekli karşımıza çıkıyordu. çelimsiz, çevik ve tekniği üst seviyede biriydi. bir de üstelik arkasında diego vardı. kıta dışında, ikiliyi ben ilk kez bir yardım maçında hatırlıyorum. sanırım unicef için isviçre’de oynanıyordu, robinho ve diego da yer almıştı, henüz santos’tayken. mesela bu kamuoyunu arjantin medyasının yaratması zor. leandro damiao, ganso, dagoberto, kerlon bir çırpıda aklıma gelen, bir süre brezilya medyasınca pazarlanan “yıldızlar”.

    o günlerde ben diego’yu daha çok severdim. zira robinho her şeye rağmen pek çelimsizdi, diego ise fazlaca “beyin” içeriyordu. ancak robinho henüz kariyerinin başında real madrid’e sıçrarken, diego “sıra sende” dendiğinde hiçbir zaman sıçrayamadı.

    ayağına çok hakim, saha görüşü yaşına göre çok yüksek, özellikle ayak-içi kadife, bir adım daha atarsa “zico” olabilecek bir yetenek idi diego. henüz saha görüşünü de geliştirebilirdi, fiziğini de… yani üzerine biraz tecrübe serpiştirildiğinde, brezilya’nın 10 numarası olacaktı.

    işin fenerbahçe tarafı da olduğundan çok uzatmayalım; porto’ya gitmesine rağmen diego beklenen sıçramayı yapamadı. belki de parladığı an avrupa’ya gitmesi onun için daha iyi olurdu. porto onu real madrid, barcelona gibi kulüplere satmak için almıştı elbet fakat sonraki durağı werder bremen oldu. yani beklentiler tekrar azaldı ve diego kariyerinin en iyi dönemini almanya’da yaşadı. takım 3-0 geride de olsa topu ayağına alınca umut veren bir karakterdi diego, beklendiği gibi katıksız bir oyun kurucu olma yolunda epey adım atmıştı.

    harika performansın ardından, tekrar adım atma zamanı geldi ve diego juventus’la sezonu bitirdiğinde, 9 asist ve 8 gol herkes için bir hayal kırıklığıydı. bonservisini de, maaşını da karşılamıyordu oyunu…

    o dönem, kanımca diego’nun kariyerindeki en önemli dönem… zira diego o günden sonra oyun bakımından hiçbir zaman ilerleyemedi. iyice çıkış göstermesi gereken oyun katılımı, saha görüşü, atletizmi düşüşe geçti ve yaşı ilerledikçe diego başkalaşmaya başladı. onun başkalaşmasını sanırım wesley sneijder’e benzetebiliriz.

    sneijder de inter’de kariyerinin zirvesini yaşadı, oyun içi katılımı, geriden çıkardığı toplar, onu modern bir 10 numara yapan mücadelesi, inter’de oynamamaya başlayıp, galatasaray’a transfer olmasıyla başkalaştı. sneijder kariyerinin en iyi istatistiklerini galatasaray’da yapıyor, çünkü gücünü hesaplı kullanıyor, eski temposunu yapamıyor ve bir fırsat; 3. bölge oyuncusu… sneijder artık sürekli savunmadan top çıkaran, her dakika topu ayağında gördüğümüz, sürekli oyunun içinde olan sneijder değil, 3. bölgede boşluklar arayan, skora oynayan bir oyuncu. şu anki hali ne kadar tabelaya katkı veriyorsa, eski hali de o denli takım oyununa katkı veriyordu ve sneijder değerlendirilirken göz önüne alınan istatistiklerden biri, asist öncesi pasları (asistin asistleri) idi. hollanda milli takımı’nda gerektiğinde merkez (forvet arkası değil) olarak görev yapan sneijder’in şu an o tempoyu yakalaması mümkün değil.

    işte aynı şeyi yaşı geçtikçe diego da yaşadı… bunun yanında, ne zaman 2 adım geri gitse 1 adım ileri attı; yine de dediğim gibi beklenti arttığında üzdü… lakin 2013-2014 sezonunda gözle görülür bir fiziksel ve mental düşüş yaşadığı aşikâr. artık diego eskisi kadar sahayı dolaşmıyor, o da bir 3. bölge oyuncusu misali oynuyor, savunmaya daha az yardım ediyor (ki bu konuda hiçbir zaman fazla katkı yapmadı), daha çabuk oyundan düşüyor ve daha kırılgan. kısaca, tam da şu an olduğu gibi, kaliteli bir ayak arayan takımın sonradan girebilecek veya 60 dakika çıkaracak oyuncusu durumunda. diego’dan şu durumda 90 dakika beklemek pek mantıklı değil.

    diego 29 yaşında olabilir fakat dirk kuyt’ın 29 yaşındaki haliyle, diego’nun yahut kaka’nın yahut ronaldinho’nun 29 yaşındaki hali arasında fark var. pasaportuna, mental yapısına ve fiziğine bakarsak, diego’nun werder bremen dönemine dönmesi imkânsız. şu anki seviyesinde kalabilir, sezona iyi girerse bir basamak çıkabilir ancak ondan 90 dakika bekleyerek takım kurgulamak bu seviyede hayalcilik olur.

    diego topu ayağına aldığında hala o dokuyu hissettiriyor ama bahsettiğim gibi, sahayı eskisi kadar dolaşmıyor, oyunu açmıyor. bu halde ona “oyun kurucu” demek doğru değil artık. zira bir oyun kurucu topu istemeli, almalı ve dolaşmalı. kısaca statik olmamalı.

    oyun içinde eskisi kadar olmasa da, diego göze hitap eden oyunu nedeniyle pek çok seyirciye “çok kötü oynadı” dedirtmez. bu konuda bariz bir düşüş yaşadığı da söylenemez. zaten, tekrar dönersek, sneijder kadar aktif bir oyuncu olmadı diego hiçbir zaman. yani aynı istikrarla o kadar çok oyunun içinde kalmadı. bu yüzden bu tip bir düşüş yaşadığında sneijder kadar da hissettirmesi mümkün değil. sneijder bir hollandalı, diego bir brezilyalı sonuçta. top ayağına gelince hala skoru tehdit edebiliyor fakat takım 3-0 geride ise diego ya oyundan çıkar ya da oyuna girer.

    bu açıdan, diego’dan olağanüstü bir çıkış bekleyerek hareket etmek doğru değil. ayrıca, iki yıl sonra da aynı performansı beklemek de doğru olmaz.

    kanımca, şampiyonluk potasına giren diego simeone’nin iki klas ayak araması, diego ve jose sosa’yı 6 aylığına madrid’e getirmesi ve bu süre zarfında diego’yu kullanış biçimi her şeyi özetliyor. hiçbir zaman diego’ya tamamen güvenerek yola çıkmadı, oyun dar alana döndüğü an ve skor üretmek durumunda olduklarında diego’yu oyuna aldı, aynı şekilde işler iyi gitmediğinde ilk çıkan diego oldu. bence de bu, şu anki haliyle diego’yu en iyi kullanış biçimi.

    şimdi fenerbahçe’ye dönelim. kâğıt üzerinde klasik, görüntüde marcelo bielsa’nın sistemine yakınsayan bir 4-3-3 ile oynadı fenerbahçe. takımın kimliğini bekler ve atak düşüncesi oluşturuyor. sistemin en önemli parçaları, oyun kurulumunda kilit rol oynayan caner erkin, mehmet topal ve gökhan gönül. öyle ki, fenerbahçe kendisinden kalitesiz takımlarla oynadığında, modern futbolun en önemli yeri olan orta alan, merkez fenerbahçe’de (günümüze oranla) oldukça önemsiz bir hale gelebiliyor. yani bir orta saha oyuncusunun gününde olmaması, bir forvet veya bekten daha az etkileyebiliyor fenerbahçe’yi.

    merkezdeki iki oyuncunun varlığıyla da hücum özgürlüğüne kavuşan bekler, diego’nun gelişiyle aynı tempoyu yapabilecek mi belirsiz. bu ilk handikap. ikinci handikap kanımca daha büyük; sistem muhtemelen 4-2-3-1’e dönecek. olabilir, ancak sahada 5 yabancı olacağı düşünülürse, orta ikiliyi iki yerli oyuncu oluşturacak ve burada, 4-3-3’te olduğu kadar verimli olabilecek seçenekler yok. zira mehmet topal tek başına olmadığında, önünde daha çok alan kaldığında şimdiki kadar verimli değil. keza alper potuk, önünde biri olduğunda, dripling alanı azaldığında ve daha çok geri dönmek durumunda olduğunda ne yapacak belirsiz… ama alper bu şekilde verimli olursa, yalnızca kazandığı tecrübeden dolayı olur bu. alper’in de stili, topal gibi 4-3-3’e yatkın. emre belözoğlu da zaten takdir edersiniz ki eski temposundan uzaklaşıyor. kısaca, merkezde 2 yerli kullanıldığında ve iki yerliyi alper ve mehmet topal olarak varsayarsak, verimde yüzde 50’lik bir düşüş yaşanacak. burada mehmet topal’ın veriminin azalması yabana atılmamalı. bu yıl çok önemli bir performans verdi.

    merkezde raul meireles’i kullanırsanız, bu sefer hücum hattında yerli kullanmak durumundasınız. lakin fenerbahçe’nin alıp-kullanabileceği, şu anki hücum hattının performansını amorti edecek hiç yerli oyuncu yok. eski gücünde olmayan bir diego için bu fedakârlıklardan herhangi birini yapmak ne derece mantıklı olur düşünmek gerek.

    biraz magazinsel boyuttan baktığımızda, ersun yanal henüz “10 numaraya ihtiyaç yok” minvalinde bir açıklama yaptı. bence de, takımın kimliğini oluşturan oyuncuları bozmamak için dahi böylesi bir transfer saçma. takım yalnızca deplasmandaki derbilerde oyunu dikte eden bir oyuncu aradı ve bu da yohan cabaye, eski emre belözoğlu, formda selçuk inan veya ölmemiş bir gustavo colman benzeri oyuncuyla giderilebilirdi. zaten taraftarda da bir 10 numara beklentisi yoktu, herkes bu takımın ne yaptığının farkındaydı ve felsefe fark edilmeden de olsa “özümsenmişti”. ersun yanal’ın açıklamaları, “alex de souza” tezahüratları ve “yarım” diego, birçok kişi gibi bana da bu transferde aziz yıldırım şüphesi veriyor haliyle.

    bonservisi olmasa da diego’nun büyük bir maddi külfet getireceği belli. illa bonservisi elinde olan bir oyuncu alınacaksa, belki de deplasman derbilerinde “dikte eden” oyuncu arayışının asıl sebebi olan emmanuel emenike’nin sırtı dönük oynayamaması hususu, bafetimbi gomis transferi ile, avrupa’ya gidilmeyen ve afrika kupası’nın olduğu bir sezonda giderilmeye çalışılabilirdi. bu en azından diego kadar külfet yaratmayacağından, kendi adıma makul ve mantıklı bir deneme olurdu. zira gomis’in türkiye’deki oyun yapısında, özellikle fenerbahçe’de de epey gol atabileceği kanaatindeyim; kariyerinin başındaki çıkışı sürdürememesine rağmen.

    illa bir 10 numara alınacak ise, bunun genç bir oyuncu olmasından yanayım. zaten fenerbahçe’nin kadrosu oldukça yaşlı. geçen 2-3 sezonun aksine, bu yıl piyasada aklı çelinebilecek birçok da oyuncu var. zaman zaman belli pozisyonlarda kıtlıklar yaşansa da, forvet arkası ve forvet için şu an yeterince opsiyon mevcut. cabaye tipi bir orta alan oyuncusu için aynı şeyi söyleyemem. yeri gelmişken o hususta şunu paylaşayım; benim beklentim mehmet ekici denemesi yönündeydi o pozisyonda. istendiği vakit 10 numara da oynayabilen, yedek de bırakılabilecek, görece genç ve iyi bir deneme olurdu ekici.

    şu anda takımın dizilişi nedeniyle herkes arkasına bakmadan hücuma çıkabiliyor. kâğıt üzerinde, diego varken böyle olması mümkün değil. yine beklerin ve kenar forvetlerin kademe endişesi nedeniyle, merkez oyuncuların ise yatkın olmadıkları pozisyonlardan verim kaybı yaşayacaklarını düşünüyorum. eğer ersun yanal kalırsa, diego gelirse ve fenerbahçe’nin verimi düşerse; taraftar diego’nun performansı, göze hoş gelen futbolu nedeniyle faturayı ersun yanal’a da kesebilir, bu da işin korkunç tarafı.

    fenerbahçe’deki transfer telaşı (sanki ilgilenilen oyuncular dünya kupası’nda oynayacakmış gibi) kötüye işaret. ya ersun yanal ve hatta caner erkin gidecek ve yönetim (aziz yıldırım) bunu kamufle etmeye çalışıyor, ya da aziz yıldırım kafasına göre transfer yapıp ersun yanal’a “takım bu, istiyorsan imza at…” diyecek. fazla magazinsel olsa da, benim görüşüm bu.

    diego werder bremen’den gelecek olsa, sistem-üstü kabul edilebilirdi gerçekten. takımın geri kalanına bakmaya gerek kalmazdı. fakat kendine güvenini eskiye oranla yitirmiş durumda, düşüşteki bir diego geliyor.

    biraz daha magazinle bitireyim: kulübün maddi şartlarını, yaş ortalamasını, başarısını, afrika kupası’nı düşünürsek, bir yerli merkez (mehmet ekici olmazsa tek aday bilal kısa, o da şart değil, gerek görülürse), bir kanattan oyun kuran yabancı, bir de yabancı santrfor (sırtı dönük oynayabilen) bana yeterli geliyordu (bütün pozisyonlar için gerçekçi adaylarım var). devamında şartlar el verirse, bir yerli sağ bek ve mevlüt erdinç de iyi derinlik verebilirdi. tabi takımın mevcut kadrosunu koruyacağını varsayıyorum… önümüzdeki günlerde göreceğiz fakat her şeye diego ile başlanması, bu yapılanmada benim için hayal kırıklığı.

    belki de ben çok kanaatkârım. zira benim için ersun yanal ve caner erkin’le yapılacak sözleşmeler fenerbahçe açısından yeterince “flaş transferler” zaten…
  • galatasaray'ı her fırsatta iflas ettiren ekşi sözlüğün paralı fenerbahçelilerini derin sessizliğe gömmüş habere konu olan oyuncu.

    aynen paralar tıkır aynen.
  • bunun yerine sosa, persie yerine gomez'i almak için ne sevap işlemiş olabiliriz onu merak ediyorum.
  • alacakları ödenmiyorsa federasyona başvuru yapmakta yerden göğe haklı olan futbolcu.

    sözleşme imzalamışsan, adama o ücreti taahhüt etmişsen ödeyeceksin.

    yıllardır yan gelip yatan krasiç'e maaş ödediysen diego'nun da parasını ödeyeceksin.

    sezonun başından beri koskoca stadyumun 12500 kişilik tribününü kapatacak lüksün varsa paran var demektir. gerekirse kapattığın tribünün olası gelirini cebinden ödeyeceksin (bence mahmut uslu ödesin, en çok o konuşuyor) gene diego'nun maaşını yatıracaksın.

    maç esnasında formasını sırtından çıkarıp kaçan emenike'ye maaş ödüyorsan diego'ya da ödeyeceksin.

    o değil de bu adamın maaşı ödenmiyor diye başvuru yapmasından bir taraftar olarak utandım. sanırsın evime haciz geldi, bana ne oluyorsa. bir kısım raaakip taraftarlarımız yıllar yılı benzer durumlar yaşayıp nasıl rahatsız olmamış lan? merak da etmiyor değilim.
  • zuhahaha adam altınordulu berkay ile kavga ediyor. 1-2 yıla bağcılar halı sahasında görürüz bunu.
  • yabancı hakkını kevin kampl'dan yana kullansaydık dedigim oyuncu, pek is ahlakı yok gibi.

    dikkatimi ceken diger bir olaysa, mimli gs'li trollerin transfer hakkkında "büyük abi bjk ya cekil bakayım kenara" tarzı yorumları oldu. bu trollerin ne kadar karaktersiz olduklarını biliyoruz da yine de sormak lazım; fenerbahçe, stoch ve alper transferinde hangi küçük kardesine çekil bakayım kenara demis.
  • tüm febeliler (!) kuyt'lı hollanda'nın dünya kupası yarı final maçını dilerlerse havalimanında da izleyebilecekleri için havalimanında yalnız olmayacak futbolcu. büyüklüğünü görmek isteyeni kadıköy'e bekleriz.
hesabın var mı? giriş yap