• türkiye cumhuriyeti devletinin ve yurttaşlarının ömründen görünürde 11 yıl çalan ancak sonuçlarıyla koca bir cumhuriyetin iliklerine kadar işleyen, telafisi çok güç yaralar açmış hırs küpünün keşke sahip olsaydı denilen özellik.

    mümtaz soysal özetlemiş;

    kolay değildir devlet adamlığı. devletin herhangi bir yerinde makam ve unvan sahibi olmak olmadığı gibi, makamın çok yüce, unvanın çok şaşaalı olması da değildir. bunlar olsa bile görevin herhangi bir anında kendinizle birlikte devleti de rezil ettiniz mi, tarihe geçersiniz; ama devleti yücelten olarak değil, batıran olarak.
    “mektebi var mıdır” diye sorduğunuzda, hemen “yoktur, devlet işi karakter ve tıynet ya da sağduyu işidir, adam olmak yeter” gibi sözde akıllıca sözler duyarsınız ama bakmayın, tam tersine okulu hatta okulları vardır; çünkü bilgisiz olmaz. “olur” diyenler olsa da başta böyle konuşanlar olmak üzere, cahillerden devlet adamı hiç çıkmaz, çıkmak isteyenler çok kısa zamanda cehaletlerinin bedelini öderler yahut devlete ödetirler. evet, bilgisiz ve hele tarih ve hukuk bilgisi olmadan olmadığı için, siyasal bilgiler, diplomasi ve hukuk öğreten okullar vardır. daha doğrusu, öyle bir öğrenim yetmez, başka donanımlar gerekir; böyle bir öğrenimsiz becerikli politikacı falan olunur, ama devlet adamı hiç olmaz.

    örnekler mi? çoook. fazla uzaklara gitmeye hacet yok, devletimizin başına gelenleri izlemek yeter; devlet adamlığı yokluğunu ya da sahtesini, kötüsünü görmek için. çok zeki, çok becerikli, çok çalışkan olduğu söylenenler kendileri de bu söylentiye kanıp bunu yeterli bularak devlet adamlığına heveslenince, ne durumlara düştüklerini ve devleti düşürdüklerini gösteren örnekler bugünlerde fazlasıyla var.

    iç politikada başarı sağlayan “iyi laf etmek, insanları şu ya da bu yöne çekebilmek, komploları bozup üste çıkabilmek” başarılı politikacılıktır ama devlet adamlığı demek değildir.
    devlet adamlığı, yönetilen devletin başarısıyla ölçülür.

    27.12.2013, cumhuriyet
  • yasayan en buyuk devlet adami henry kissinger, kutsal kitabi “the prince” olan sapkin real politik dininin gunumuzdeki peygamberidir. reel politik inanci, yonetimin, evrensel ahlakla ve hele hukuk’la birlikte yurutulemeyecegi temeline dayanir. bunun tek bir yolu vardir, evrensel ahlak ve hukuk ilkelerinin ustune yani disina cikmaktir. devlet adamlarinin buyuk bir imanla bagli oldugu reel politik denen dinin ilk sarti budur. "gerekiyorsa" ahlaka hukuka bakmadan yap. gerekiyorsa yasalarini hatta gerekiyorsa anayasayi gormezden gel. devletin cikari icin her yol mubahtir. devletin cikarinin ne oldugunu sen ben bilmeyiz, belirleyemeyiz. devlet adami bilir ve belirler. bunun icin sirlari vardir. o sirlarin arcana imperii mi arcana dominationis mi olduguna da sen ben karar veremeyiz. biz tebayiz, kul takimiyiz, aklimiz ermez oyle islere. neyin cikar olduguna, neyin gerekli olduguna, neyin sir olduguna onlar karar verir.
    mondros mutarekesinden iki gun sonra, bir alman gemisiyle topluca kacmadan bir gun once "savasa girmek kacinilmazdi. devletin yuce cikarlari oyle icap ettiriyordu." diyen talat pasa da iyi bir devlet adamiydi. costa gavras'in missing filmindeki amerikan buyukelcisi de gorkemli bir devlet adamidir. ne yapiyorsa devletin cikari icin yapmaktadir.
  • bürokrasi deneyimi olan ve deneyimi ile yaptığı işler * takdir edilmiş insan.
  • anglo saksonlar devlet adamina statesman diyorlar fransizlar homme d'etat. bizim kulturumuzde devlet adami birini ovmek amaciyla soylenir. olumsuz yaklasani gormedim. devlet adamina olumlu da yaklasamazsin cunku ahaliden uzak durur. murat yetkin yaklasabilir. vatandas yaklasamaz, yaklasirsa devlet adamini kurcalayip bozar, tarihce sabittir. ahali ne diyor diyenden, “halk” diyenden devlet adami olmaz, populist olur. bizde kimin devlet adami olacagina hangi merci karar veriyor bilmiyorum ama devlet adamligi payesi ertugrul ozkok’te yayinlandiktan sonra yururluge girer. onaylanmis cok sayida devlet adamimiz vardir ama mesela babam bile hala devlet adami yoksunlugundan yakinir. hergun ajanstan sonra tekrar eder bu dusuncesini. kisisel adetidir, saygi gosteririz, “he valla” deriz.
  • thaitetos’da bilgi edinimi ile başlayıp, sofist ile varlık üzerine devam eden, yine sofist’te filozof ve sofist ayrımını yaptıktan sonra, devlet yönetimi üzerine önermelerde bulunan diyalog bütününde son halkadır. platon bir kez daha sofist’te karşımıza çıkan elealı yabancı’nın tümevarım tekniğine dayanarak, yönetim kavramını inceleyecek, farklı bölümlere ayıracak ve insanlar için en optimal yönetimin arayışına girişecektir. bu yönetim arayışında daha önce sofist’te de karşımıza çıkan kavramların mutlaklığından değil, mutlağa giderken uzaklaştıkları ölçü veya sabit norm, arayışın esası olacaktır. sonuçta erdem bile kendi içerisinde bir kavga barındırır, bu nedenle erdem de, ahlak da, kanun da tek başına bir yönetime, arayışı içersinde olduğu ve yönetim için en üst sanat olarak sunduğu krallık sanatına veya krallık bilimine karşılık gelmez.

    yabancı’nın tümevarımını kurabilmek için, temelleri devlet adamı’nın sanatının nasıl bir sanat olduğunu anlayarak atabiliriz. devlet adamı’nın sanatı bedene değil, akla dayanan, emreden değil kural koyan, özgün kararlar alan ve yöneten bir sanattır. cansızları değil canlıları, ve canlılar arasından da insanları yöneten bir sanattır devlet adamı’nınki. bir sonraki bölümde eski efsanelerden yararlanarak kronos’un altın çağı’nı ve zeus’un demir çağını anlatacak, tanrıların yönetimi ile insanların erişmek istediği yönetim arasında bir bağlantı kurma çabasına girişecektir.

    efsanelerin sonunda her ne kadar insanlık için mükemmel bir dünya örneği görsek de (özellikle insanların kronos tarafından yetiştirildiği ve sürekli gözetilip bakıldığı altın çağ’da), insanlık olarak düşebileceğimiz çok büyük bir hata ile yüzyüze geliriz, devlet adamı veya kraldan kronos’a atanan bu nitelikleri beklememiz imkansızdır, kralın işi insanları yetiştirmek, beslemek ve gözetmek değil, onların aralarında oluşabilecek çıkar çatışmalarını engelleyecek siyasetin teminidir. bir diğer önemli fark da burada ortaya çıkar ki, insanlık bir çobanın güdeceği bir sürü değil, kendi rızasıyla siyasi bir yönetim altında bulunan bir topluluktur. bu noktada tiranlık ve krallığın da ayrımı yapılmış olur. kabul edileceği gibi, kronos gibi ilahi bir varlık ile herhangi bir insan karşılaştırılamaz, meşrutiyetini yönetilenlerin rızası ve hukuk temellerine dayandırmayan bir yönetim sadece ilahi varlıklara atfedilebilir, bir insanın böyle bir konumda olması sadece tiranlık ve zorbalıkla sonuçlanabilir.

    platon bu noktada üç farklı yönetim şeklini ortaya koyacaktır,

    i. meşruiyetini yasa veya genel rızaya dayandırmayan, bilgeliği ile öne çıkan filozof kral;
    ii. toplumun rızasıyla egemenliği elde eden ve yasaları her şeyin üstünde kabul eden yönetim ve
    iii. üçüncü olarak da sofistler ve taklitçilerin yönetimleri.

    platon bunlardan sadece ikincisi ile doğru bir yönetim olacağını kabul edecektir, zira filozof kral yönetimi en ideal olmakla beraber imkansız, sofist ve taklitçilerin yönetimi ise şiddetle karşı çıkılması gereken, bozuk bir sistemlerdir.

    292e “tüm yunanlılar arasında bırak on bin kişi arasında kral bulmayı, satranç ustası bile bulmak zordur.”

    301e “o halde gerçekten de kentlerde bir arı kovanından çıkar gibi doğuştan üstün ruh ve bedene sahip bir kral olmadığı için, en doğru devletin yolundan giderek kanunlar yazmak için bir araya gelmeliyiz.”

    platon diyalogu burada en olgun seviyesine taşır ve devlet adamını, devlet işleri içerisinde yer alır gözüken tüm diğer sanatlardan ayırmak ister. bunun için devlet adamı ile en yakın sanatı dokuma ile özdeşleştirecektir. ancak bu dokumacılık sanatını tamamlamadan önce liyakat, kanun ve rıza kavramlarını öne süreceği yönetim şekilleri ile birleştirme yoluna gidecektir. bu yönetim şekillerini üzerine kurmamız gereken zemin ise, genel istencin ikna edildiği kanunların olduğu yerdedir, böylece yönetim şekillerini bu kanunlara uyanlar ve uymayanlar olarak ikiye ayırabiliriz,

    tek kişinin kanunlara uyarak ve toplumun istenciyle egemenliğe sahip olduğu yönetim monarşi, tek kişi yönetiminin bu şartlara mukabil hali de tiranlık; birkaç kişinin veya küçük bir grubun doğru yönetimi aristokrasi, kötüye kullanıldığı hali oligarşi, çoğunluğun yönetimi ise demokrasi olur. (demokrasilerde durumun diğer yönetimlerden farklı olduğu, farklı bir isim vermenin zor olduğunu söyleyecektir yabancı)

    hukuk ve liyakata saygı açısından, adil ve yönetime ehil bir monark, esas ölçüt olarak alınan kanunlara uygunluk söz konusu iken tirana göre üstündür. ve kanunlara bağlı kalındığı sürece en iyi yönetim bu durumda monarşi olacak, aynı şartlarda en etkisiz yönetim de demokrasi olacaktır. durumun tersi söz konusuyken, en iyi yönetim demokrasi haline gelir. sonuçta, kural ve yasa tanımaz bir tiranın halkına verebileceği zarar, birden fazla sesin olduğu ve muhalif güçlerin oluşabileceği diğer yönetim şekillerinde olacağından çok daha yüksektir.

    303a “diğer yönetim şekillerinin hepsi kanunsuz ve düzensiz ise, yaşanacak rejim demokrasidir.”

    toplumsal mühendislik fikrinin temelleri olduğuna inandığım dokumacılık sanatı ve devlet adamlığının özdeşleştirilmesi buradan sonra devam edecek, yabancı bunun için önce erdemler içerisinde oluşabilecek çatışmaları açıklayacaktır. cesaret de, ölçülülük de bir erdem olmakla beraber, bir arada olmalarının zorluğundan kaynaklı her zaman savaş içerisinde olacak, ve genel olarak insanlarda bu erdemlerden biri galip çıkacak ve ruhuna tek bir özellik olarak yansıyacaktır. fazla cesur bir yönetici veya yöneticilerin devleti her zaman savaştan savaşa yoracağı ve en sonunda yok olmaya mahkum bırakacağı, fazla ölçülü ve uysal yöneticilerin de devleti uzun vadede uyuşuk ve disiplinsiz kılacağı, rakip komşuların esareti altına sürükleyeceğini savunur. machiavelli’nin bir yöneticide hem bir aslanın cesareti, hem de bir tilkinin bilgeliği olması gerektiğini savunması gibi, yabancı da burada bu iki erdemin, bu yazının başında dile getirdiğim sabit norm ölçüsüne dayandığı, ne çok enerjik, ne de fazla durgun bir kişiliği oluşturacak şekilde birleşmesi gerektiğini savunur. işin toplumsal mühendislik tarafı da, günümüz politik kültüründe kulağa oldukça radikal gelen bir birliktelik müdahalesi ile kurulmaktadır. devlet bir sanat olarak burada son derece faydacı ve pragmatik bir müdahale aracı olarak devreye sokulmakla, farklı tipte insanların bir araya gelmesini sağlayarak, farklı yaklaşımlar arasındaki anlaşmazlıklar bu organik birleşme ile devlet adamı tarafından dokunacak ve ölçülü erdemler taşıyan nesillerin yolu açılacaktır.

    özellikle hobbes ve machiavelli okumalarını tekrarlamaya iten, platon’un özellikle devlet’i yazdıktan sonra değişim göstermiş siyasi yaklaşımları hakkında çokça fikir edinmemi sağlamış bir eser.
  • devlet adamı 50 yıl sonrasını planlar ve ona göre hareket eder. siyasetçiler gibi gün aşırı söylemleri ve oy için saçmalamaları görülmüş şey değildir.

    (bkz: adnan kahveci)
  • devlet adamligini ortaya ciktigi batida da cok yuksek perdeden ovenler vardir. en cok henry kissinger over. diplomasi adli lafi gereksiz uzattigi bir methiye bile yazmistir. devlet adamlari bunun icin diplomat gibi konusurlar, politikaci gibi degil. kissinger devlet adaminin sadece halktan degil akademiden de uzak durmasini salik verir. bilim, iktisat, sosyoloji bunlar kargadir, kulak vermeyin boyle seylere der. bu inanisa gore devlet adaminin tek bir bilgi kaynagi vardir; istihbarat. kendisi tarihin en buyuk devlet adamlarindan biridir. utopyamizin yazari thomas more devlet adami olamamistir mesela. kardinal wolsey bu onemli politik adama bakmis ve bir gun soyle seslenmistir; "sir, su can sıkıcı ahlaki hassasiyetlerin olmasa senden ne guzel devlet adami olurdu."
  • platon'un bir söyleşimi. yunanca adı "politikos". "theaitetos" ve "sofist"teki sohbetin devamı ve sonu.

    bu söyleşimde elea'lı yabancı ile genç sokrates (bildiğimiz sokrates değil öylesine biri) "devlet adamı"nın tanımını yapmaya çalışırlarken, sokrates de kara kara düşünür, ağzını bıçak açmaz. ifade vermiştir ve yakında mahkemeye çıkacaktır...

    türlü rejimlerin tartışıldığı bu söyleşimde diyalektik, söz, yazı ve şifa konuları da geçer.

    şifa için (bkz: pharmakon/@nuri altuzer)*
  • adi ustunde, halktan degildir. parcasi oldugu devlet mekanizmasinin ulvi cikarlarini savunmak ve ilerletmeyi misyon edinmis, bu esnada da ismini duyurmayi basarmis kisidir.
hesabın var mı? giriş yap