• şu anki kurallarla 1989 bad boys dönemi takımı da gelse gsw'den 150 yeme potansiyeli olan takım. her takım kendi şartlarında, kendi oynadıkları dönemin kurallarına göre değerlendirilmelidir. bu nedenle 2004-2007 arası pistons da oldukça iyi savunma takımıdr.
  • lig sonuncusu olur mu derken ciddi ciddi playoff'a koşan takım. bir oyuncu göndererek takımın bu kadar büyük bir ivme yakaması tesadufi olmasa gerek. millet oyuncu takviye ederek playoff kovalar, bunlar oyuncu göndererek yapıyor valla helal olsun takdir ettim.
    (bkz: şampiyon mu olacaksınız len)
  • ikinci bad boys döneminde çılgınlar gibi savunma yapan takımdır. savunmayı, yenen sayı ile ölçecekseniz;

    sezon ortalaması 98 olan bucks'ı play off ilk turunda 85,6'da,
    90,3 olan nets'i konferans yarı finalinde 77,7'de,
    91,4 olan pacers'ı konferans finalinde 72,7'de,
    98,2 olan lakers'ı finalde 81,8'de tutarak kupayı almıştır.

    hatta sezon içinde arka arkaya beş maçta rakiplerini altmışlarda tutup kazandığı bir bölüm vardır. o takımlardan ikisi (nuggets ve supersonics) sezonun en skorer takımlarından idi.
  • josh smith'i sezon ortası serbest bırakarak tarihe geçmiş olan takım ..

    detroit pistons'in büyüklüğünü konuşturarak yaptığı bir hareket. bu detroit'i müslümanlar keşfetmediyse ne olayım aq tam türk zihniyetli bir yer. isiah thomas'ı joe dumars'ı falan koy beyaz futbol'a sırıtmaz zaten konuşması anlattıkları falan tam türk. van gundy desen getir buraya ptt 1. lig maçına çıksın kimse farketmez nba koçu olduğunu.

    detroit'e yakışacak radikallikte ezber bozan bir hareket. sanırım başkanın kafasında brezilyalı bir sağ açık var ..

    kış günü josh smith'in bonservisini eline verdik .. hahshshhssuhau ulan ne takım ya ..
  • josh smith'in nasıl bir cenabet olduğunu çok çarpıcı ispatlayan takım olmuştur aldığı 7 maçlık galibiyet serisiyle.

    adam takımdan kovulduktan sonra oynanan maçlar ve skorları şöyle:

    vs indiana: 119-109
    @cleveland: 103-80
    @orlando: 109-86
    @ny knicks: 97-81
    vs sacramento: 114-95
    @san antonio: 105-104
    @dallas: 108-95

    adamların fikstür kol gibi, buna rağmen san antonio maçı dışında hepsini 10 sayı üzeri farkla kazandı hayvanlar. müthiş bir hamle oldu bu bağlamda josh smith uğursuzunun kovulması, takım içindeki huzursuzluğun tek nedeniymiş ibnetor.
  • eğer 89 ya da 2004 kuralları ile oynanacaksa gsw muhtemelen 70'yı geçemezdi. curry ilk turnikesinde hastanelik olurdu, kevin durant'in kolu falan kopardı. günümüz kuralları ile oynanırsa pistons hükmen mağlup olurdu 3. dakikada orası ayrı. rodman ve bill laimbeer daha ısınırken oyundan atılabilirlerdi.
  • amerikanların bir lâfı vardır addition by subtraction * diye.. işte pistons'ın josh smith sonrası durumu da tam olarak budur.

    josh smith'i gönderince bir oyuncu azaldılar ama (takım olarak) huzur, kimya, uyum ve denge konularında kendilerine geldiler..
  • bu takım, boston celtics'le beraber en cefakâr ve en köklü takımlardan biridir, oyuncu fabrikası diye bir deyim warsa, detroit bu sıfatı hakeder...

    benim bilebileceğim kadarıyla, yine boston'la finalde karşılaşmaları, 88-89 ve 89-90'daki şampiyonluklarından başka şayan bir başarısı yoktur ama grant hill'leri wardır ve izlemek keyiflidir bunları. sanırım siyah bi at wardı logolarında, logoları da güzeldir...

    ayrıca emektar abi joe dumars'da bu takımda yıldız olmuş, bu takımda bırakmıştır, yine söylenişiyle ünlü "ayzaya taamız" da bu takımında pişen ünlülerdendir... şimdi jerry stackhouse diye bi adamları war, nba-all star'da da çok başarılıydı, ona güweniyorlar fakat elendiler. sipariştir, böyledir...
  • ronald glotta diye bir abi bizim mütemadiyen kaan kural-murat murathanoğlu ikilisinden duyduğumuz bir şeyi şöyle formüle etmiş: “detroit pistons, amerika işçi sınıfı için bir poster takımı olabildi. kendileri gibi iyi ve kollektif bir biçimde çalışan oyuncuları izlemeyi seviyorlar; amerika'nın geriye kalanı ne kadar sevmiyorsa.”

    gerçekten de pistons, bir biri ardına yıldızların yaratıldığı ve takımların bu bireysel yıldızların üzerine kurulduğu bir ortamda; paylaşarak yıldızlaşıyor. ben aşağı yukarı her maç ilk beş oyuncularının hepsinin 10 ila 20 arasında ve birbirine çok yakın sayılar attığı başka bir nba takımı bilmiyorum. ama işte reklamın ve dolayısıyla paranın basketbolun içine bu denli işlediği bir ortamda; topu iyi paylaşan, savunmasıyla farklılaşan, dwyane wade'i seçmek yerine gidip marko milicic'i seçen bir takım o kadar da tutulmuyor. kafayı kullanıp wade'i seçsen bir yıldız kazanacaksın, eşşek yüküyle forma satacaksın, e sen ne akla hizmet gidip milicic'i seçiyorsun deniyor da; tayshaun prince'in takıma böyle bir yıldız seçilmemesi sayesinde detroit'in değerli bir parçası haline geldiği gerçeği üzerinde pek durulmuyor. piyasa içinde rasyonel davranmayıp “en iyiyi” seçmeyen detroit yadırganıyor, anlaşılamıyor.

    oysa adamlar bu “egoları yeteneklerinden daha büyük olan yıldızların” yüceltildiği sisteme itibar etmeyip; bölüşerek, yardımlaşarak, ve bu kollektif ruhu en uygun yerde, savunmada vücuda getirerek başarılı olabiliyorlar. böylece pistons sistemin bir safra gibi dışarı fırlattığı ben wallace (şimdi bulls'ta çok anlamsız duruyor), nba'in en iyi birkaç şutöründen biri olmasına rağmen pas veren hamilton, detroit'ten önce 7-8 takım dolaşan billups, boşlukları kapayan tayshaun, ordan burdan kovulan rasheed wallace için, mcdyess için bir mabed olabiliyor.

    kahramanlar yaratmayan bu takım kendi ülkesinde pek o kadar sevilmese de, tek tek oyuncuların yetenekleri toplamından fazlası olan detroit pistons, diğer 29 takım arasında parıldıyor. ya da, en azından benim gözüme öyle gözüküyor.
hesabın var mı? giriş yap