• meselenin sadece süpürge olduğunu zannedenlerce yerden yere vurulmuş müzisyen/şarkıcı.
    özet geçiyorum: türk aile yapısında çocuk ebeveynin uzantısı olarak görülür. kişisel alanına saygı gösterilmez, ders çalışmasına izin verilmediği halde okulu dereceyle bitirmesi beklenir, parayı bile kendin için kazanamazsın.
    bunun nedeni de hayatın her alanına sızan muhafazakar toplum yapısıdır.
    bunda anlayamacak, meseleyi oda toplamaya indirgeyecek, ergen diyecek ne var? kadına ergen diyorsunuz da daha soyut düşünme yetiniz bile yok.
    ayrı eve çıkamadıysan bir yolunu bul be denizim.
  • şunları da ünlü yaptınız ya kadıköy ayağına...

    hadi şımarık sesli, vejetaryen, dövmeli, perçemli, keditapar, rakısever kadıköy kızı. bak şuralarda henüz cover yapılmamış eril mi eril bir ahmet kaya şarkısı seni bekler. anneler, babalar boktur tabii ki. bir de senden çocuk yapmanı beklerler, bence hepsi ölmeli. bence sen haklısın. sen hep haklısın kadıköy kızı.

    beni bul anne diye bir şarkısı mı vardı ahmet kaya'nın? efendim?..
  • “rıza almadan sarılmak” mı?
    ya gerçekten saçmalıyorsunuz artık. o sarılmayı,o kokuyu,o şefkati hiç yaşamamış ya da bir daha yaşayamayacak o kadar çok insan var ki.
    şimdi saçmalamayı bırakın sevdiklerinize sarılın,bu kirlenmiş dünyadan 5-10 uzaklaşmak için sıkı sıkı sarılın.
  • sağ baştan saymam gerekirse:
    hanginiz uyurken süpürge sesine uyandığında hatta bırakın süpürgeyi kapı bile tıklatılmadan odanıza dalındığınızda rahatsız olmadınız? uykudan memnun uyandınız? ayrıca kalksın odasını süpürsün diyenler olmuş peki soruyorum uyurken mi?

    hanginiz bir oyun oynarken, bir yazı yazarken, gönderilmesi acil bir işi hazırlarken içeriden bas bas bağırılıp, efendim dediğinizde cevap alamayıp işinizi bırakıp kalkmak zorunda kaldığınızda mutluydunuz?

    kaçınızın annesi başarılarınız kadar başarısızlıklarınızı da destekledi? iyi niyetle mi yaptı diye sormuyorum, pek tabi iyi niyetliydi ama kaçınız annesinden koşulsuz sevgi gördü? kaçınız başarısız olduğunda annem kızacak diye düşünmek yerine başarısız oldum diye üzülecek vakti buldu?

    yaptığınız hangi temizlik beğenildi, "şöyle yap, böyle yap, o iş öyle mi olur" cümlelerini duymadan neyi tamamlayabildiniz ki?

    "seni alan iki güne getirir" lafını duymayan kaç kadın, kaç kız çocuğu kaldı bu ülkede? "sen ev geçindiremezsin, sen idare bilmezsin, sen beceremezsin çekil!" laflarını duymayan var mıydı?

    hafif mufazakar bir ailede evlat olan kim rahat rahat alkol kullanabildi? ailesinden farklı bir birey olduğu, öyle tercih edebileceği, dine ister inansın ister inanmasın (ki bunu açıklamak ne zaman mümkündü ki) istediği gibi yaşama izni kaçınıza verildi?

    kaç kadın sevgilisi var diye orospu ilan edildi bu ailelerin içinde? kaç kız çocuğu babasına söylenmekle tehdit edildi annesi tarafından? kaç kız evlere hapsedildi, dışarı çıkarken akşam ezanı saati kendisine kısıtlama olarak biçildi?

    sizin evinizi kendi evleri, sizin odalarınızı kendi odaları bildiler. velev ki senin ailen öyle değildi, çok şanslısın. velev ki sen bu durumdan rahatsız değilsin, ne güzel.

    ama başkaları rahatsız olabilir. başkaları kendilerine özel alan isteyebilir. başkaları kişisel sınırlar çizebilir. bu başkalarını ergen yapmaz. toplumsal değil bireysel yaşama daha yatkın yapar.

    her şeyin en iyisini bilen sözlük ahalisi "bu kadar memnun değilsen kazan paranı evine çık" demek kolay. bunu yapmak kolay mı? ekonomi başlıklarında ağlamayı biliyorsunuz, yeni mezunun asgari ücreti zor aldığını biliyorsunuz, kiraların ne kadar arttığına hakimsiniz hepiniz. imkanlar el verse sizin o harika aklınıza ihtiyacı olmadan insanlar evini ayırırdı zaten. ayıramıyor diye kendine alan istemekte haksız mı? ayıramıyor diye nefes alamıyorum çığlıklarına ergenlik mi demeliyiz? ayıramıyor diye rahatsızlığını söylemeden baş mı eğmeli?
  • 20 seneye yakın müzisyen olarak çalışmış birisiyim o yüzden hiç şaşmadım.

    ben çalarken kaşeler nispeten iyiydi.

    haftada 1-2-3 çalan müzisyen, kıdemli bir beyaz yaka kadar para kazanırdı.
    bazı arkadaşlar haftada 7 hatta aynı gün 2 işe giderlerdi, beyaz yaka müdürden fazla kazanırlardı.

    türkiye çapında ismen bilinen ama top 10 olmayan (atıyorum ediz, murat boz değil) sanatçılara çalan birisi olarak bizim kaşe 2012-2013 civarlarında 250-300 dolara geliyordu iş başına. ayda 10 iş yapsan 3000 dolar. kalan 20 gün senin. ister ders ver ister başka işe git, ister yat. her gün çalışmak pek gerçekçi değil çünkü işlerin 80%i istanbul dışına gitmeyi gerektiriyor. arka arkaya uçak & araba yolculuklu 3 iş yapan adam 3 gün de yatar evde kendine gelmek için. özetle gerçekçi olarak ayda zaten max 15 gün falan çalışabilir müzisyen.

    şimdi benzeri sanatçılarda çalan arkadaşlardan aldığım bilgiye göre kaşeler 150 dolar civarına düşmüş. bu da dolar kurunun tutulmuş olduğu hali. ekonomistlerin zikrettiği 45-50ye gelse dolar, kaşe 100 dolara düşecek.

    buna sigortasız çalışmanın yaygınlığını, istanbulda yaşamanın maliyetini de eklerseniz çoğu müzisyenin ve sesçi-ışıkçı sahne görevlisi arkadaşın tükenme noktasına yaklaşması anormal değil.

    10 sene önce belediyelerin üniversitelerin büyük kısmı sigara ve alkol şirketlerinden gelen konser-festival bütçeleri olurdu. barlar da aynı şekilde sigara standı koymak için iyi para alırlardı.

    bunların hepsi bitti. biletli işler kaçınılmaz olarak kapasiteyi düşürdü, kaşeleri düşürdü. fanta festivali vs gibi şeyler bitti.

    büyük isimler bile eski günleri mumla ararken deniz tekin kalibresinde ve kitlesindeki niche sanatçıların teşbihi affedin sürünmesi anormal değil.

    sanatçının müziği sanatı bırakmasını istemiyorsanız abicim konserine bilet alıcaksınız. şarkısını spotify'dan dinlemekle yetinmeyip atıyorum patreonu varsa oradan alacaksınız, bandcamp'ten alacaksınız. konserde cd varsa tişört varsa alacaksınız. bu iş başka türlü dönmez. acun tv'ye cıkan hadise'ye bakıp sahneye cıkan herkeste böyle para var sanıyorsunuz ya, kirayı ödeyemediği için ve beste demo kaydetmek için aldığı laptopunu satan hepinizin ismini bildiği sanatçı tanıyorum ben.

    edit: kaşeler güncellenmiş reel piyasa kendini düzeltmiş.

    eski rakamlara yaklaşmış (250-300 dolar) ancak iş sayısı bakımından sıkıntı devam ediyor. yani ayda 10 iş rutini pek yok.
  • başarısız olmasının en büyük sebebi iyi şarkı yazamıyor oluşu.

    efe demiral, can ozan zaten kendileri de öle ahım şahım başarılı besteciler değil ki, bir de deniz tekin'in şarkıları yazıyorlar.
    en başarılı şarkısı ahmet kaya coverı.

    son albümde de efe demiral ve adamlar davulcusu berkan tilavel var besteci olarak creditlerde. e adamlar'daki şarkı yazarı tolga akdogan. efe demiral'ın kendi cıkardığı şarkıların dinlenmesi 50.000 zaten. bilgi müzik [(bkz: tolga tuzun)zehrini] almış iflah olmaz.

    özetle şarkılar ortalama. 75%i mevzunun orada patladı zaten.
    e ses ortalama. tip ortalama. drama yok skandal yok basitlik yok.
    ne bekliyordun ki?

    yani biraz acımasız gibi oluyor ama hem küçük bir kitleye hitap edecek gitar müziği yapıyorsun, hem şarkı yazarlığı konusunda mesela teoman gibi tarza rağmen insanların dinleyeceği parçalar yazamıyorsun, hem de iş yapabilmenin en adi en bayağı yöntemi olan dekolte departmanını işletemeyeceksin.

    nasıl bilet kesmeyi bekliyordun ki?
  • ergenlik sorunu falan değil kardeşim. maalesef belli bir yaşa gelince aileden koşarak uzaklaşmak gerekiyor, hepsi bu. şu siktiğimin ekonomisinde de bu pek mümkün olmuyor. tavsiyem, birini bulup ayrı eve çıkın. evet, kirasıydı, komşularıydı, ev sahibinin "evi sataram ha" tripleriydi derken ayrı aptallıklarla uğraşmak gerekebiliyor ancak tüm bunların hepsi, aileyle yaşamaktan bin kat daha iyidir. bunu uzun bir süre ayrı evde yaşamış, daha sonra mecburi olarak ailenin yanında yaşamış biri olarak söylüyorum. aileyle yaşanmıyor. bu konularda avrupalı gibi olmak lazım. 18'ine geldin mi siktir olup gideceksin. ondan sonra ayda birkaç kez "merhaba merhaba" budur. aile denilen şey tam olarak budur. eskidenmiş o, sülalenin bir arada yaşadığı büyük aileli yapılar.
  • anne babasi ogretmen, sozde egitimci olan bir birey olarak soyluyorum; ben cocuklugunu ve gencligini, kendi odasinda bile ozgurlugunu yasayamadan gecirmis bir bireyim. bu zaman zarfinda ne ozguven ne de kendi basina bir birey olabilme kabiliyeti gelistirebildim. benim gibi buyuyen , daha dogrusu buyuyemeyen milyonlarca turk gencine selam, yolunuz acik olsun.
  • keşke derdim annemin rıza almadan habersiz bana sarılması olsa. aklıma şu video geldi. parenting in 2050
  • - anne deniz tekin'in tweet'lerini okudun mu?
    + okudum.
    - bana çok tanıdık geldi isyan ettiği şeyler.
    + ........

    bazen çocuğumuzun kendi özel alanı olduğunu, olabileceğini unutuyor, canımız istediğinde sıkıştırıp öpebileceğimizi, aynı şeyleri bin kere, yüzbin kere söyleyince aklına kazınacağını vb şeyleri yapabileceğimizi sanıyoruz biz ebeveynler olarak. ben misal, her sabah işe gitmeden kızımın kahvaltısını hazırlar öyle giderim ve aslında bu "çok" normal bir şey değil. bu, kolaya alıştırmak. 24 yaşına gelmiş bir birey kendi hayatının iplerini eline alabilmeli. arkadaşlarıma bunu söylediğimde, bazen bu yüzden işe gecikiyorum çünkü, bana itiraz ediyorlar. yapma bunu diyorlar ya da bir akşam arkadaşımla buluşacaksam kızımın evde canı sıkılacak diye çıkmıyorum ve elbette buna da itiraz ediyorlar. herkese verdiğim fiks bir cevap var "varım yoğum bir çocuğum var. onun hayatını kolaylaştırmayacaksam ben niye varım ki?"

    lakin benimki hayat kolaylaştırmak değil cidden. 3 yaşında düştüğünde de kendi kalkmasına izin vermedim, şimdi kahvaltısını hazırlayarak da hayatının iplerini eline almasına izin vermiyorum. bu yanlış. yarın öbür gün hayatla karşı karşıya kaldığında, tıpkı benim kaldığım gibi, sudan çıkmış balığa dönecek. bunu evvelden beri hissedip, onun yapması gereken şeyleri ben yaptığımda bazen kendimi durduruyordum. bu durdurmalarda güzel şeyler de öğrendi, mesela alışveriş yapmayı. lise 2'den beri kendi başına her türlü alışverişini yapar, yapabilir. kendimi tutarak ona izin verdim çünkü.

    ve ben, bana izin vermeyen ailem yüzünden, bana alan tanımayan kızın babası yüzünden tek başıma alışveriş yapmayı hala beceremem. onun yaşındayken, ona hamileydim ve bunları bilmiyordum. bilmiyorum.

    kendi sevgi açlığımı onunla bastırdığım anlar da oldu, bastırmaya çalıştığım. annem bize sevgi gösterisinde bulunmazdı ya da ne bileyim basitçe sarılmazdı ve ben dokunmayı seven bir çocuktum. yıllarım dokunamadan geçti. hâlâ bile biri bana durduk yere sarılsın, en yakın arkadaşım mesela, gözlerim dolar. bir acayip geliyor sarılmak. 40 yaşımdan sonra bir gün annem beni dizlerine yatırdı ve sarıldı sonrasında. saçlarımı okşadı. elimi ayağımı nereye koyacağını bilemedim. ona sarılırken içimden hep "şimdi ayrılmalı mıyım, ayrılacak mıyım, kollarımı indireyim mi, ne yapayım" gibi şeyler düşünüyordum. bunu kızım yaşamasın istedim ve o bana her sarılmak istediğinde, ta küçüklüğünden beri işi gücü bırakıp sarıldım. ama onun şartları vardı, her zaman sarılmayı sevmez ve istemezdi. ben abartıyordum çünkü. durup dururken sarılmak, yanından geçerken illa bir öpücük kondurmak, uyurken saçlarını okşamak (her seferinde de uyandı sıpa, uykusu çok hafif) vs vs vs. annemin bana yapmasını istediğim ne varsa kızımdan karşılık göremedikçe abarttım. aynı şiddette karşılık vermedikçe iyice çığırımdan çıktım. ben istiyordum çünkü ve bunu ona söylemek yerine hareketlerimin kontrolünü kaybediyordum.

    az evvel yukarıdaki konuşma aynen geçti aramızda, o an ona cevap veremedim. buraya bakıyor, biliyorum. sildiğim entry'leri canlandırmamı istiyor hatta, eskileri okumayı seviyormuş. neyse (hep de anyway diyesim geliyor neyse yerine, böyle mi yazılıyor onu da bilmiyorum ya, neyse), kızımı hapsettiğim çember dıştan ve benim tarafımdan naif ve korunaklı görünse de, aslında dev gibi bir hapis. suçu hep anneliğe atıyorum, ne yapayım engelleyemiyorum, diyorum ama, öyle değil işte. insan düşünen ve iradesi olan bir canlı, dilerse neler neler yapar. açıkçası o bize yüklenen annelik mefhumu benim kişisel isteklerimden başkası değil. ben ne istiyorsam onu söylerim, ben ne zaman istiyorsam o zaman ev temizlenir, ben ne zaman istersem sarılır öperim, istediğim her an aynı sözleri nasihat kisvesi altında empoze ederim...

    ...

    deniz tekin, ara ara dinlemekten keyif aldığım, o dans videolarını gülümseyerek izlediğim biri. o rahatlığını ve samimi görünen gözlerini seviyorum. şimdi allah için, anne ve babası ne güzel yetiştirmiş diye düşünüyordum hep. türkiye gibi bir yerde yıldız yıldız bakan gençlerden biri, ne güzel. muhtemelen bir başkası da benim kızım için aynını söylüyordur. şanslı diyordur hatta. bazı konularda şanslıdır, kabul ederim. yanında ben vardım çünkü; amma bazı konularda da cidden çok şanssız. yanında ben vardım çünkü.

    annelik, ebeveyn olmak bu değil.

    ekleme: entry'yi yazdıktan sonra 2 sabah biraz geç kalktığımdan biraz da özellikle kahvaltı hazırlamadım. ama bu sabah dayanamadım ve geç kalma bahasına yine hazırladım kahvaltısını. o kadar iç döküş, muhasebe vs işe yaramamış demek ki.
hesabın var mı? giriş yap