• ilk cagda yunanistanda yasamis ünlü bir hatip. bu zat önceleri kekemeymis de bu kusurunu agzina cakil tasi doldurup konusarak yenmistir.
  • demosthenes bir gün kürsüye çıktığında, karşısında gürültü eden bir grup dinleyici bulur. kalabalığa doğru bir süre bakar, gürültü kesilmez. boğazını temizler, gürültü kesilmez. ne konuştuklarını dinlemeye çalışır, boş laflardan başka bir şey duymaz. sonunda, "ahali! yalnızca iki laf edeceğim!" diye seslenir ve anlatmaya başlar:

    "bir zamanlar bir delikanlı, atina'dan megara'ya gitmek için bir eşek kiralar. yolda tesadüfen eşeğin sahibi ile karşılaşır. o da aynı yöne gittiği için, sohbet ede ede birlikte gitmeye başlarlar. sıcak bastırdığında dinlenmek için bir çay başında dururlar. ortalıkta gölge edecek bir şey olmadığından, eşeğin sahibi eşeğin gölgesine sığınır. delikanlıysa buna itiraz eder. onun parasını sana ödedim, orada benim oturmam lazım, der. eşeğin sahibi de, bu eşek benim, bu nedenle gölgesinde oturmak da doğal olarak benim hakkımdır, der. birbirleri ile tartışmaya başlarlar..."

    demosthenes tam bu anda, kürsüden iner ve evine doğru gitmeye başlar. arkasından seslenirler: "sonra ne olmuş? söylesene? sonra ne olmuş?" demosthenes dönüp tekrar kürsüye çıkar: "ey ahali! sizin menfaatinize iki kelime laf edeyim dedim, saygı gösterip iki dakika dinlemediniz. ama konu bir eşeğin gövdesinin gölgesi olunca, maşallah hepiniz kulak kesildiniz. sizin allah bin türlü belanızı versin ulan!" der ve tekrar kürsüden iner.
  • kekemeligi yendikten sonra kendini gelistirmeye devam etmistir. dalgali, firtinali havalarda denize karsi bagira cagira hitaplar soylemis, sesini gurlestirmistir.
    makedonya krali ikinci filip'in* en buyuk dusmanidir. filip yunan birligini kendi egemenligi altinda saglamak istemekte, atinali demostehenes ise buna surekli karsi cikmakta, cumhuriyeti savunmaktadir. filip'in atina seferinde canini disine katip atina halkinin sehirlerini savunmalarini, tirani topraklarindan kovmalarini anlatan hitaplar soylemistir.
    ancak makedonya kralina karsi koymak ne mumkundur..
  • kekemeliği aşmıştı ama halklar hep birbirine benzediğinden midir, bilmem, m.ö 300'lerin atina halkı da, meydana çıkıp makedon kralı philip'e karşı uyarmak istediğinde, gürültü yapmış, onu dinlememişti. o da sözünü yarım bırakarak bir hikaye anlatmaya başlamış. hikaye, eşeğin gölgesi için kavgaya tutuşan iki kişi hakkında.
    bu kez de hikayenin sonunu getirmeden kürsüden inmiş. halk,-dedim ya, her devirde aynı, masal, hikaye, magazin seviyor- hep bir ağızdan merakla sormuş: " peki sonra ne oldu, ama neden hikayenin sonunu anlatmıyorsun? " demosthenes tekrar yerine dönmüş, "ey ahali! sizin iyiliğiniz için laf edeyim dedim, dinlemediniz. fakat iş bir eşeğin gölgesi olunca, bakıyorum da fazlasıyla dikkat kesiliyorsunuz!" demiş.
    atina halkını makedon istilası için defalarca uyarmasına rağmen yunanistan, kral philip'in oğlu iskender tarafından istila edildi.
    bu konuşma metinleri, hitabet tarzının en iyi örnekleri arasında sayılıyor.
  • her ne kadar fikirleri falan farklı da olsa diogenes ile beraber sevdiğim en delikanlı düşünürlerdendir (tabiki bana göre, gerçi demosthenes politikacı ama olsun).

    bir kere bu dayının en büyük avantajı, ilk hocasının zamanının top 10 düşünür listesinin ilk sıralarından asla inmeyen platon olmasıdır. hatiplik için gaza gelmesine sebep olan da daha sonra hocası olan isaios dur.

    evet iyi bir hatip olmak için kekemeliğini yenmesi gerektiğini farkedip, ağzına çakıl taşı almalar, dalgalı gürültülü denizlere karşı bağıra çağıra konuşmalar süper şeyler fakat yine de en büyük bombası, makedon kralı 2. philippos'un kıta yunanistanı işgal etmek istediğini öngörmesidir.

    2. philippos (filip diyelim işte uzatmaya gerek yok), her ne kadar "ne alakası var ya" diye kendini savunsa da, bizim dayı makedonyalıların barbarlıklarından tut aklına gelen ne kadar aşağılayıcı şey varsa hepsini söylevlerine sokuşturur, yetmez 1. 2. ve 3. philippika diye kitap yazar.

    bu işler epey ses getirir. öte yandan aiskhines ve philokrates isimli iki vatan sever de bu konuda çalışmalara başlar.

    bu çalışmalar ses getirir ve bu 3 eleman elçi olarak makedonyaya gider. orda filip başganla ne konuştular bilmiyorum ama bir barış anlaşması imzalanır. fakat barış zamanı filip ile aiskhines çıkarlar konusunda anlaşırlar. demosthenes başgan buna uyanır ve aiskhines e vatan hainliği davası açar. bu dava aşaması biraz karışıktır, detaylara bende pek hakim değilim zaten, işin finalinde aiskhines başka davalar falan açar ama kendine yandaş bulamayınca anadoluya kaçar gider.

    her şeye ramen demosthenes in ön görüleri gerçek olur ve makedonya kıta yunanistanı alır. "ben size söylemiştim olm, şimdi sıçtık işte" diyip, filipten köşe bucak kaçmaya başlamıştır. 2. filip ölüp hadesin diyarlara gidince, demosthenes belki yunanistanı tekrar bağımsızlığa kavuştururum diye umutlanmış olsa da, büyük iskender "o herifi bana getireceksiniz yoksa karışmam" diyerek (tabiki bu cümleleri kıçımdan uyduruyorum) demosthenes in hayallerinin içine etmiştir.

    iskender ölene kadar demosthenes için hayat hep kaçıp gizlenmek üzerine olmuştur. fakat hiç bir zaman vatanının bağımsızlığından başka bir gayesi olmamış. bu yüzden sevdim bu dayıyı.

    neyse, iskender'in ölüm haberi gelince demosthenes'in üzüldüğünü sanmamakla beraber halkın da isteğiyle atinaya dönmüş hatta şerefli bir filozof olarak karşılanmıştır.

    tabiki mutlu sonlu bir hikaye değil bu.

    iskender öldükten sonra makedon topraklarını paylaşan generallerden (bkz: diadoklar) antipater olanı (antipatros olarak da bilinir) "öyle kolay kurtulamazsın seni hınzır" diyerek demosthenes'i takip altına almıştır ve bir gün askerleri tarafından demosthenes'in yakalanmasını sağlar. demos usta ise teslim olmaktansa ölmeyi tercih eder ve yüzüğündeki zehiri içip mücadelesine son verir (m.ö. 322).

    öldükten sonra bile bu dayı çok sevilir. o kadar çok sevilir ki sağda solda heykelleri görülmeye başlar, hatta kendisi emperyalizm karşıtı olsa bile, yıllar sonra, dibine kadar emperyalist olan roma zenginlerinin evlerinde bile bu adamın heykelleri bulunacaktır.

    işte böyle güzel bir abimizdir (eğer gerçekten heykellerindeki gibiyse aynı zamada karizma bir abimizdir de).
  • antik kaynaklara göre -bilhassa plutarkhos- demosthenes; tam bir azim, emek, fedakarlık ve yılmaz bir çalışma ürünüdür.

    on yedi yaşında, çocukluğunda babasının ölmesi sonucu kendisine atanan vasilerine dava açar ve bir yunan siyasi figürü olmaya yönelik ilk adımını o mahkemede atar. davayı kazanır. bu zafer onu hatip olmaya, retoriğin büyüleyici denizlerine sürükler.

    dönemdaşı düşünürlerin aktarımına göre erken dönemlerinde peltek, ne kadar doğru söz söylerse söylesin, belâgat * hususundaki yetersizliği nedeniyle dinlenmemiş; nutuklarını idolü perikles'in ve bir numaralı rakipleri demades ve phocion'in aksine öncesinde sayfalarca yazıya döküp etüt etmiş bir hatip. öyle ki rakipleri; retoriğin temel prensipleri olan ethos, pathos ve logos'u doğaçlama bir homojenlikte kitlelere enjekte ederken, demosthenes kendisine soru yöneltildiğinde dahi, etüt etmediğinden cevapsız bırakır soruları.

    sesi ve hitabeti o kadar kulak tırmalayıcıdır ki bir gün, komedya oyuncusu bir arkadaşına bu durumu açar ve arkadaşı kendisinden, sophokles'ten alıntı bir metni ezbere okumasını ister. demosthenes okur, ardından da oyuncu arkadaşı okur. öyle güzel okur ki demosthenes, sözün anlamından ziyade söyleniş biçiminin asıl büyü olduğuna kanaat getirir ve kendine evin altında bir oda yaptırır. bir de ayna koyar buraya, dışarı çıkma dürtüsüne engel olmak içinse saçının bir tarafını kazıtır ve başlar retoriği hatim etmeye. peltekliğini gidermek için, bir rivayete göre ağzına çakıllar doldurur ve öyle dener konuşmayı. -erasmus, deliliğe övgü'yü bu manyakları okuyup okuyup yazmadıysa ben de bir şey bilmiyorum.-
    daha sonra kendini o kadar geliştirir ki retoriğin; içerikten bağımsız olarak bedensel dil, ses tonu ve akıcılık noktasında kilitlendiğinin dersini verir. yani bir nevi pathos'ta.

    demosthenes, tarihte bilinen belki de ilk anti machiavel'dir. bu kavram kendisinden yüzlerce yıl sonra ortaya çıksa da. zira demosthenes, rakipleri tarafından bile değerleri uğruna takındığı tavır ve yolundan şaşmaması noktasında saygı görüyordu; bilhassa 2. philippos, kendisine tamamen karşı bu adama büyük ehemmiyet gösteriyordu.

    ikinci philippos'un ölümünün ardından, iskender'in tahta geçişi, demosthenes ve pers satraplıkları arasındaki ilişkiyi iyice güçlendirdi. persler, demosthenes'in makedon tehlikesini, asya'ya sıçramadan durdurabileceğine güveniyorlardı fakat o sırada demosthenes'in rüşvet aldığı ortaya çıktı ve önce para cezasına çarptırıldı -kendi çıkardığı yasama ile- daha sonra ödeyemediğinden hapse atıldı ve en son firar etti. bir süre sonra halkın isteğiyle geri döndü, iskender de ölmüştü. bununla birlikte yunan şehirleri yangın yeriydi, tekrar kaçmak zorunda kaldı ve yakalandığında kaleminin ucunda bulunan zehirle intihar etti.

    sahip olmak için bunca çaba gösterdiği fluence'i bir oylama için aldığı rüşvet ve bir anlık gaflet ile yok etti demosthenes. kendini yarattı ve kendini yok etti. güç, bozulmayı da beraberinde getiriyor, en erdemlilere bile…
  • mö. 322 yılında ölmüş ve ölümünden 40 yıl sonra heykeli yapılmıştır. heykelinde bile konuşmaya başlamadan önceki hali betimlenmiş ünlü bir siyaset adamıdır.
  • "en kolay şey insanın kendisini aldatmasıdır, çünkü bir insan genellikle arzu ettiği şeyin gerçek olduğuna inanır."

    (bkz: demosthenes)
  • enders game adli kitapta valentine wiggin tarafindan kullanilan takma ad.
    ayrica (bkz: locke)
  • hitabet üzerine çok çalışmış yunanlı.

    doğduğunda konuşma bozuklukları çeken, utangaç, ufak tefek bir zatmış. o dönemde yine ota boka ahkam kesen sofistler güçlü hitabetleri ile çok etkinmiş. kendisinin de neyi var neyi yok alınmış. bir nevi vur kafasına al ekmeğini kıvamında bir herifmiş.

    gel zaman git zaman bu gururuna çok dokununca iyi bir hatip olmaya ant içmiş. insanlar onu dinleyecek, söylediklerini ciddiye alacak, kimse onu dışlamayacak, ezemeyecek filan. babadan zengin bu şahıs babasından sonra bu hale düşmeyi haliyle gururuna yediremiyor tabi. kendini dağlara vuruyor, mağaralara, taşlara konuşuyor. ağzına çakıl taşlarını doldurup konuşma çalışmaları yapıyor. iyi bir hatip olmak için karizmanın da olması gerektiğini fark eden demostenes bir mağarada kendine göre yer hazırlıyor, eğilmeden dik durarak saatlerce dağa taşa konuşuyor. konuşması düzeliyor ve iyi bir hatip olmaya başlıyor yavaştan.

    konuşmaları için uzun yıllar hazırlanan bu şahıs gün geliyor yunan sokaklarına en iyi hatip olarak nam salıyor. konuşmaları kitleleri peşinden sürüklüyor, atina'nın başına geçip halkı dolduruyor. kısmı zamanlı avukatlık dahi yapıyor. konuşmanın gücünü keşfediyor.

    bir zamanlar kafasına vurulup ekmeği alınan o çocuk, o mağdur artık atina'yi peşinden sürükleyen iyi bir hatip oluyor.

    velhasılıkelam iyi bir hatipmiş, tarihteki ilk örnek kendisi olur. kendisinin bu durumundan yola çıkıp günümüzde konuşmayla ilgili güzel tespitleri mevcuttur ali şeriati'nin.
hesabın var mı? giriş yap