• kendininkini fazla bilince başkalarınınkini harcadığın, başkalarına kapılırsan kendininkini unuttuğun, hangisini hangisinin önüne koyup neredekini nereye iteleyeceğini bilemediğin şey.

    başkasını kendinin önüne koymak tam olarak ne acaba, fedakarlık mı, diğergamlık mı yoksa içten içe bir "lütufta bulunup" aslen kendini beğeniyor olmak mı. d) hiçbiri e) hepsi f) bana ne amk benim kafa her türlü gidik.

    eskiden aydınlanma anlarım evden metrobüse yürürken olurdu. sonra metrobüs hayatımdan çıktı, bulaşık yıkar veya soğan doğrarken aydınlanır oldum. bugün biraz önce bulaşık makinesi de aldım nihayet, gerçi evin neresine sokucam hala bilmiyorum ama olsun, gerekirse kendisini yatağıma koyar ben gider salonda yatarım, o da olsun. o makine bu eve gelecek!!!

    elimizde bir soğan doğrama kaldı. dgjajsfhashf olm benim sevgilim soğan sevmiyor ya lan? bak adamın hürmetine, aydınlanmayı komple kaybedicez gördün mü. olsun, hayatımda ilter gibi bir adam var daha bunun aydınlanması mı kalmış.

    bu değer mevzuu da yine bulaşık yıkarken geldi.

    24-27 yaşlar arasında bir erkek arkadaşım vardı. şimdi nerede ne yapıyor hiçbir fikrim yok, ben eski insanları sonradan kurcalamam. allah selamet versin.

    hayatını, kendisini benimle kıyaslayarak geçirdiğine çok geç ikna oldum. başlarda bu bir espriydi sadece, çünkü gerçek olamayacak saçmalıkta bir şeydi benim için. zaman içerisinde baktım aa, ayol adam ciddi? peki bu düzelmez mi? hiç mi? gerçekten mi?

    derken, bence çok geç oldu ama o konularda son derece başarısızımdır, en nihayetinde ayrılabildik. bunun için adamı apartmandan kovmam gerekmeseydi iyiydi ama oldu artık.

    sdghshfhs bi kere de başka bir adamı evden kovmuştum. ya tamam biliyorum ben gerçekten münasebetsiz sabırlı bir insanım ama beyler neden kendinizi bu hale getirtiyorsunuz ya. tövbe yarabbim. eşşek kadar adamsın, ablamdan büyük yaşın var, iki katım boyun var, ayıp değil mi beline gelen hatunun biri evden pijamalarıyla inip apartmanın önünde seni kovalıyor? (evden kovduğuma ise az bile yaptım o konuya hiç girmeyelim.)

    neyse, vaktiyle işte bunun ablası benden için demiş ki, efendim ben bu beyle "parası için" berabermişim.

    neeeey dghhsfhahfa lan fhshfhahff yemin ederim kabahat bende, kızım gerizekalı mısın, belli ki ortada seninle çok alakasız bir abla ve bu lafı anında gelip sana taşımakta hiç sakınca görmeyen bir adam var. senin ne işin var orada allaşkına napıyon ya dghshfhahfa salak yemin ederim gerizekalı bu dagny ya.

    hayır işin tuhafı şu, "parası için" takıldığım adam 8 yaş büyüğüm olup, benden ancak yarım kuruş fazla maaş alıyordu. zaten en takık olduğu şeylerden biri de buydu. efendim ben neden işe girer girmez onun kadar maaş almışım. e napim allah allah, dandik bir okulda işe yaramaz bir bölüm okumuş, sonra anca bikbik.

    benden tek artısı, babasının aldığı evde oturduğu için kira ödemiyor olmasıydı. bir de ben o zaman daha çok tıfıl olduğum için öğrenci kafasından tam çıkamamıştım, adam doğal olarak çıkmıştı, daha çok şey biliyor ve daha iyi yaşıyordu. ben o noktada olmadığım için de işte efendim böyle saçma sapan laflar. ve o lafları direkt bana yetiştirip bundan memnun olmamamı anlamamak da cabası.

    hayır o zaman insan kendisinin farkında o kadar ama o kadar olmuyor ki, böyle şeylere yapıcılıkla yaklaşıyor ve doğrusunun bu olduğunu düşünüyorsun.

    cevap vermek ayıbına gidiyor, çünkü belli ki ortada bir yanlış anlaşılma var. hıhım evet.

    "sfhshf hangi paraymış la o biz görmedik?" diye gülerek geçiştiriyorsun, o zaman insanlar da üzerine gelmeye devam ediyor. çünkü senin değerinin karşılığı öyle kodlanıyor: herhangi bir şey diyebilirsin, dagny güler geçer ve seninle olmaya devam eder.

    ben ekonomi terimlerini pek bilmem, hani bir şeyin somut değeri ile piyasadaki karşılaştırmalı değeri farklı şeyler ya birbirinden. öyle düşünelim. senin "sahadaki" değerin, muhatabının gözündeki ezberlere hapsoluyor ama bir de tamamen senin kendi var oluşundan kaynaklanan objektif bir değerin var. ama bunu bir tek sen biliyorsun.

    neden? bunu insanların gözüne sokmaktan imtina etmek gerektiğini düşündüğün için. bu da senin ezberin işte napalım.

    kendi değerini bu kez de sen, kendi ezberine hapsediyorsun.

    acaba bu entry'yi ezber başlığına mı yazmalıydım? aman neyse nerede olursa olsun.

    bu saçma anı aklıma nereden geldi bilmiyorum. sabah "bankaya gideyim de para çekeyim de eşyalarımı alayım" diye düşünüyordum, oradan gelmiş olabilir. bir yandan da bulaşık yıkıyor ve ocaktaki yemeğin pişmesini bekliyordum. işte bunlar hep parasını yiyeceğim o adamı apartmandan kovduğum için oldu sfhhsfhshf teallam lan insan neler saçmalıyor, "sen kendi işini yapmayı beceremezsin" diyen insana selam versen selamına yazık, ben neler yapmışım ya.

    neyse allah yine de kendisinden razı olsun. sivrisineği bile bir sebep üzere yarattığını düşünmek istediğim rabbim, birtakım çapsızları da yoluma elbet boşuna çıkarmamıştı.

    yol çok iyi bir yere çıktı, bunun içindiyse sıkıntı yok rabbim, senden razı olabilirim :*
  • kaybetme ihtimali..
  • değer ile ilgili, değerini bilmek ile ilgili anlatılan çok iyi bir örnek var ;

    avrupa'nın ünlü sanat merkezilerinden birinde, çocuğun biri, vitrinde çok
    hos bir tablo görür.
    tablonun bedeli oldukça yüksektir. çocuk bu tabloyu bir sonraki sene
    abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek
    biriktirdiği tüm para ile mağazaya gider.

    sanslıdır, tablo hala satılmamıstır. içeri girer, tabloyu bir süre
    yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve;"abimin doğum
    günü için bu resmi satın almak istiyorum, tüm param da bu kadar" der.

    ressam bir süre düsündükten sonra resmi paketler ve çocuğa satar. çocuk
    paketini alır ve tesekkür ederek çıkar.mağazada adamın arkadasları da
    vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar: "sen ne yaptın, o resmin değeri
    milyonlar ederdi. neden bu kadar düsük bir rakama sattın?"

    ressam cevap verir: "evet, ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü
    insan bulabilirdim, ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kisi
    bulabilirdim?..."

    ve de sözün özü: günümüzde insanlar her seyin fiyatını biliyor, fakat hiçbir
    şeyin değerini bilmiyorlar.

    oscar wilde
  • içerdiği eğer düzeyi azaldıkça artan.
  • gerçek değer: gelmesi boşluk dolduran değil. gitmesi boşluk yaratan

    özdemir asaf
  • kaybetmeyi göze aldığınız tüm eder.
  • her ilişkide, birbirimize ilave edip, birbirimizden alıp götürdüğümüz bir şey olmasaydı, buna inanmasaydık, buna takılmasaydık... aramızda her şeyden geriye korku değil, sadece sevgi kalırdı. varsa. hiç olduysa. olmadıysa da geri git ne bileyim.
  • bazı insanların gözlerinin değdiği her yere bıraktığıdır. bir saç olur, bir ağaç olur, bir kitap olur, bir dudak olur... o'nun gözleri değmese bu kadar güzel, kıymetli olmazdı bazı şeyler.

    adamı şair edersin ulan!
  • bir defa çiğnenildiğinde, bir defa tercih edilinmediğinde ve bir defa da söz verilip tutulmadığında pek çok şeyi sorgulatan bir parametre.

    işten çıkıp yolları uzatarak eve 1 saatten fazla yürüdüğüm ve içime kadar ıslandığım bu yağmurlu günde "platoniğin gözünde benim değerim ne?" diye kendime sormakla meşgulüm. ağlayarak yolda yürürken yağmurun yağdığını fark edemediğim için, yağan yağmurdan kaçmaya ya da korumaya tenezzül etmedim. kişinin içinde fırtınalar kopup yağmurlar yağdıkça, dışarıda tüm şiddetiyle yağan yağmur, şeker olsa dahi eriyemeyecek bünyeye hiçbir şey yapamıyor. muhtemelen yarına çok kötü hasta olacağım ama şu an içimden bir parça kopsa bile acısını hissedecek durumda değilim. acı kuyruğumun ilk sırasının değişmezi platonik o konuda da birinciliği 2 yıldan fazladır kimseye kaptırmadığı gibi, son birkaç haftadır yaptıklarıyla da birincilikteki yerini iyice sağlamlaştırdı.

    yaklaşık 3 hafta önce bir okul personelinin veda toplantısında bir aralıklı oturmuştum platonikle. bana selam verip yanıbaşımdaki, bilgisayardan anlayan hoca arkadaşıma "hocam bana bilgisayar toplayalım" ricasında bulundu. 1999'un 7.4'ü, merkez üssü batu olarak o an benim içimde cereyan etti. halbuki bundan bir ay önce birlikte sinemaya gittiğimiz avm'de çay içerken aynı ricayı bana yapmış, "bana bilgisayar kurar mıyız" demişti. bense onu onaylayıp, "sadece bana tekrar hatırlat, bilirsin unutkanım" diye cevap vermiştim. fakat aradan süre geçmesine rağmen, üstelik ben de orada iyi-kötü bir bilgisayarcı sıfatıyla bulunurken, beni çiğnemek ve yanıbaşımda bulunan en yakın dostumdan istemek de neyin nesiydi. tamam, o kişinin donanım bilgisi benden az veya çok olabilir. ama ortada böyle bir durum varken beni ezip geçmek okuduğum donanım kitaplarına, aldığım donanım derslerine lanet etmeme yetti. o'nun gözünde değerimin ne kadar düşük olduğunu oracıkta hissettirdi.

    2 gün önceki cumartesi gecesi, pazar 13:00'te buluşup sinema+pizza+çay faslı yapmaya niyet ettik (bkz: behzat ç. ankara yanıyor/@batu). ancak pazar sabahı telefonuma gönderdiği mesajında öğretmenler günü için toplanan ekibe dahil olmak, o yüzden sadece sinemaya gitmekle yetinmek istediğini belirtti. "boşver onları, ben seninle vakit geçirmek istiyorum" mesajımda sonra ise "pazatesi söz domino's a gideceğiz" diye mesaj attı. sustum ve kabul ettim. okuldaki odalarında birbirinin kuyusunu kazan ama özel günlerde nezaket ve övgü kumkumaları kesilenler karşısında tercih edilmemem, o'nun gözünde değerimin eksilerde olduğunu acı bir biçimde hissettirdi. halbuki oraya giden herkesin platoniğe olan sevgisini toplasak, benim o'na olan sevgilimin katrilyonda biri dahi etmezdi. fakat o buna rağmen onların yanında olmayı seçti.

    geldik bu güne, pazartesiye. hani bana bir önceki gün için söz verilen güne. dersten çıktığımda, bir önceki gün söz verilen taraf ben olmama rağmen, mesaj atan taraf ben oldum. aptalı oynamak konusunda bir oscar kategorisi olsa, bu türün değişmez kazanını sadece ben olurdum gibime geliyor. yüzümde aptal bir gülümsemeyle sahneye çıkar, bunu bir köpek gibi sevdiğim platoniğe armağan ediyorum diye aptallığın dibine vururdum... ben platonik gelecek, beni okuldan alacak ve birlikte pizza yemeye gideceğiz diye beklerken, bir önceki günkü sözünü unutan platoniğin "tüm gün işlere daldığını ve hastalığının devam ettiğini" belirten bir mesaj atması, o'nun gözünde artık değersiz bir varlık olduğumu yüzüme tokat gibi vurdu.

    verilen sözün tutulmadığı, o kadar sevmeme rağmen kendisini asla benim kadar sevemeyeceklere tercih edilen ve rahatça, aleni bir biçimde çiğnenebilen biri olup çıktım ben. kendimi değersiz hissetmişim, bunun hesabını yapıp entryrimde sorgulamışım, yaşadığım acının türevini, integralini almışım çok mu?

    ben ne kadar o'nu sevdiysem, o beni o kadar sevmiyor anlaşılan. ben ne kadar ona yaklaşırsam, o benden o derece uzaklaşıyor besbelli. ben mi boğdum, sevdam mı boğdu o'nu acaba? kafamda düşünceler çarpışıyor, ev ne kadar sıcak olsa da bedenim ıslanmanın da verdiği hisle buz kesiyor şimdilerde. şu an yazdığım tüm kelimeleri, cümleleri bile buğulu görmekteyim. kendime olan inanç ve güvenimi yitirirken kalp kırıklığından yitip gidenler diyarına erişmeme çok kalmadığını hissediyorum.
  • değerli insanlar, başkalarına değer verir.
    kendi değerli olduğu için başkalarının da değerli olduğunu bilir.
hesabın var mı? giriş yap