• şimdiye kadar bu filmi izlemeyenler için tek bir öneri vermek gerekirse; izlemeyin.. çünkü das boot'u seyrettikten sonra bütün savaş filmleri artık biraz yapmacık gelecektir.

    --- spoiler ---
    - bu filmde kahramanlar tehlike anlarında salak salak espriler yapmıyor.

    - bu filmde biz ve düşmanlar yok, savaş var. haftalarca bir dehlizde yaşamanın psikolojisi acayip şekilde yansıtılıyor.

    - denizaltındakiler nazi olsa da insandır. holivud bize bütün naziler deli, psikopat ve maybaştır diye bir şeyler anlatır durur hep.

    - önemli bir detay olarak; filmin sonunda gün batımına doğru öpüşme, yiyişme falan yok.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    bu filmde her türlü zorluğa karşın karşılaştığı düşman gemilerini batıran kahraman bir denizaltı personeli göremeyeceksiniz.

    bilakis, film boyunca bir adet silahsız-savunmasız şilep dışında hiçbir şey batıramamıştır bu alman denizaltısı . buna karşılık önüne gelen destroyerden, uçaktan ve cebelitarıktaki toplardan dayak yemiş, denizin dibini boylamıştır. deniz dibine oturduklarında da hollywood filmlerinde görmeye alıştığımız şekilde, ölümle burun burunayken bile soğukkanlı bir şekilde görev ifa eden kahramanlar yok. onun yerine ölüm korkusundan tir tir tireyen, kurtulmak için canını dişine takan gerçek insanlar göreceksiniz.

    filmi çekici kılan da bu bence.

    --- spoiler ---
  • başrolünü tiefenmesser (derinlik ölçer) in oynadığı süper film.
  • yakın bir tarihte 209 dakikalık director's cut versiyonunu izlemişken 293 dakikalık uncut dvdsini buldum. en azından aralarındaki farka bakarım diye izledim. tek fark uncut versiyonunun 84 dakika daha güzel olması.
  • filmdeki johann abimiz theon greyjoy'un babasi falan heralde. bu kadar benzer yani mimikler falan.
  • --- spoiler ---

    filmin tamaminda askerlerin -ki bunlara denizci demek daha dogru olabilir- nazi yanlisi neredeyse hicbir söz ya da harekette bulunmamaları, olayları bir savas gibi degil bir is gibi, sonunda bitirip evlerine donecekleri bir gorev gibi gormeleri, kaptanın kendisine dogru kaldırılan heil hitler kollarına hı, hı seklinde tepkiler vermesi oldukça dikkat çekicidir.

    --- spoiler ---
  • izlediğim en doğal filmlerden biridir. el taşın altına sokulduğunda bu tür nadide eserlerin ortaya çıkması günümüzde çıkan ve formüllerden ibaret olan yeni nesil filmlere (?) ders olacak nitelikte.

    filmde bir tane bile kasıntı, yapmacık, sırıtan oyunculuk yok. en boş beleş karakter bile filmde tuz & biber. siz bu filmi nasıl çekebildiniz? gerçekten helal olsun. belirtmek isterim ki izlediğim versiyonu 2 buçuk küsür saat olan versiyon değildir, en uzun versiyondur.

    mükemmel su altı sahneleri, klostrofobi hissiyatı, denizaltının su basıncına yenik düşüp düşmeyeceğinin sorgulandığı anlar... saymakla bitmez, her şeyiyle mükemmel.

    denizaltı uzmanı olmadığım için kesin bir kanıda bulunamıyorum fakat tüm teknik detayların uygun olduğunu düşünüyorum. değilse bile bu noktada da kurgu kavramı denkleme dâhil olur ve yine de teknik eksiklikler/hatalar eseri bulunduğu mevcut konumdan aşağıya çekemez.

    gelelim film boyunca hem alttan, hem de açıkça verilen mesaja. savaş sadece kelimeden ibaret değildir. propaganda olarak kullanılması çokça yaygındır ve genelde bu şekilde yapılan propaganda karşılık bulur ancak savaşan insanın hâlinden savaşan kişiden başka kimse anlamaz, sadece anlamaya çalışabilir. sadece savaşan kişi de değildir mevzu bahis, savaşan kişinin geride bıraktıkları da vardır ve onlar da denkleme dâhildir.
  • insanın suratında acı bir gülümseme bırakan film.
    haketmediğim şeylere maruz kaldığımı düşünüp yakındığım onca olayı hatırlayıp acı acı gülmeme sebep olmuş filmdir ayrıca.
    yıllarca mücadele edip kanseri yenen biri boğazına takılan şeker yüzünden aniden ölebilir, sevdiğiniz biri için binlerce şey yapabilir ama bir sabah onu yatakta başkasıyla yakalayabilirsiniz, sınava çalışmak için sabahlayabilir ama sınıfta kalabilirsiniz, fakir bir aile için topladığınız para dünyanın en şerefsiz insanı tarafından çalınabilir, daha da kötüsü parayı çalan kişiye bedduaların en kötüsünü etseniz de dünyanın en mutlu ve en başarılı insanı olarak ölebilir.
    bütün bunlar tanrının olmadığı, tanrının olduğu, sizin bir gün kazanacağınız, sizin bahtsız olduğunuz, hayatın acımasız olduğu ya da hayatın adil olduğu gibi anlamlara gelmez.

    çünkü olan biten herşeyin bir anlamı olması gerekmez, bazan saçma sapan şeyler olur ve mesela insanlar ölür gider...
    işte bu kadar basit ve bir o kadar da etkileyicidir das boot. tek kelimeyle mükemmel.
  • tek mekanli filmleri cok severim, bu da onlardan biri. bunun yaninda izledigim en iyi savas filmi kesinlikle. yaklasik 3.5 saat surmesine ragmen kesinlikle daralmiyorsunuz. soyle daraliyorsunuz ki kucucuk yataklarin, kucucuk tuvaletin oldugu, yemek yiyecek masanin bile olmadigi (kaptanin masasi haric) bir denizalti. her yatakta 2 kisi yatiyor, 55 adam 1 tuvalete giriyor. izmir'de inciralti'ndaki denizaltinin icine girdigim icin ne kadar klostrofobik bi alan oldugunu da az cok bildigimden arada daralmalar geldi tabi. u-bot yuzeye cikinca ben de oksijen alabilmis kadar rahatladim.

    direkt savasin icinde degil bu film mesela pearl harbor gibi. film esnasinda arada savasi hissettiren olaylar oluyor o kadar, bir de sonu tabi. bunun disinda butun murettebatin psikolojik hallerini izlemeniz, aralarindaki muhabbeti, farkli olaylardaki ironileri gormeniz daha muhtemel.

    ben bu filmi sevdim, hatta cok sevdim. simdiye kadar okudugum en fantastik, en heyecanli ve orijinal konulu romani da gordum biraz bu filmi izlerken. aslinda konular cok farkli ama, o psikolojik degisikleri gordugumde o kitap geldi aklima. romanin adi hayalet gemi (filmi cekilen degil, bu farkli), yazarlari neil r. burger ve george e simpson. turunun bence en iyi orneklerinden biri, tavsiye ederim.

    filme donecek olursam diger savas filmleri gibi, ki bence savasin yaninda dram kismi daha agir basiyor, aglak unsurlar yok. dram ama gereksiz bir dram degil. illa aglatacagiz diye ugrasmadan o duyguyu cok net hissettirebildiler bende acikcasi.

    --spoiler--

    filmde u-bot'umuz batacak diye odumuz patliyor, ama karsi tarafta batan destroyerde ve denizaltlardaki insanlari dusunmemek elde degil. biz gordugumuz murettebati seviyoruz ve tutuyoruz ama karsi tarafi da seven bekleyen bir suru insan var. onlarin denizin dibinde caresizce kaldigini dusunmek ya da destroyerdeki yangindan sonra suda can ceken insanlari gormek insanin icini dagliyor tam anlamiyla. cunku bu olaylar gercekten yasandi zamaninda.

    bir yerde 25000 marklik bir suru torpidonun oldugundan ama 50 feniklik bir tane kablo bulunmamasindan yakiniyordu kaptan. trajikomik bir olay.

    ekmeklerdeki kufleri temizlerken ispanya'ya yanasmalari ve ordaki gemiye binince var olan ziyafet sofrasi da bana oyle geldi.

    u-bot'u denerken 230 metreye kadar indiklerinde her an denizalti ordaki ikinci subayin demesine dayanarak kagit gibi olacak diye baya tirstim. cebelitarik'ta batirildiklarinda ve 270 metreyi gorduklerinde filmin yasattigi heyecani az filmde bulursunuz sanirim.

    filmin sonunun mutlu sonla bitmesini beklemiyordum, hatta sasirdim vatanlarina kavustuklarinda. ta ki ucaklardan ates acilincaya kadar. en cok makine dairesindeki johann'a, ikinci subaya, sevgilisi hamile olan gence ve tabi ki kaptana uzuldum. gazeteci genc de hayatina bi kafayi siyirmis olarak devam eder artik.

    filmde surekli limon yenmesinin sebebi yukardaki entrylerden ogrendim, iskorbut hastaligina yakalanmamak icinmis.

    film bittikten sonra en basindan tekrar actim filmi, murettebattaki degisim inanilmaz. adamlar resmen 10 yil yaslanmislar ve bunu acayip yansitmislar filme, bayildim.

    yalanci kahramanlik gosterileri hic yok, askerler gercekten korkuyor ve bunu belli etmekten de cekinmiyorlar. bu da filmin gercekciligini artıran bir durum.

    filmin artilarindan biri de sacma vatan millet hayranligina girilmemesi. bana en cok koyan seydir, bastaki insanlarin hirslari, kararlari yuzunden dunyanın her gun daha kotuye gitmesi. elinizde olmayan sebeplerden, tamamen insanoglunun hirslari yuzunden bir dunya savasi baslayabiliyor. agizlarindan cikan iki kelimeyle sevenler, aileler birbirinden, evlerinden ayriliyor. sonuc olarak olen bir suru insan, dagilan bir suru aile, bekleyen sevenler, cokmus hayatlar. bunu filmlerde cok gurur verici bir seymis gibi gosterirler genelde. "oo vatan icin savasiyoruz, mukemmel bir is yapiyoruz, harika." bu sacma dusunce bu filmde yok, bunu cok net gosterdi bazi diyaloglar. onlardan ikisi:

    - hep bugunu hayal etmemizi istemislerdi. korkusuz, magrur ve tek basimiza olacagimiz anlari. bunun erkekligimizin sinamasi olacagini, vatan icin her seyi feda ederken kimseye ihtiyacimizin olmadigini soylemislerdi. ben yalniz olmak istemiyorum. tek hissettigim sey korku.

    kaptan eski seyir defterlerine bakar:
    -su hale bakin. ne zaferler ama! "dusman ucagindan kurtulmak icin daldik." "destroyerin sualti bombalarindan kacmak icin daldik."

    bir de ingilizlerin destroyerlerinden, ucaklarindan kurtulup 270 metreden tekrar yuzeye cikip karada olmek cok aci oldu be. halbuki denizin dibinden 260, 250, 240... diye yuzeye cikarken nasil da sevinmistik.

    --spoiler--

    simdi baktim da baya uzun bi yazi olmus. bu film icin yazilacak cok sey var aslinda da yeterli simdilik.

    edit: italya degil, ispanya'ymis.
  • bir alman denizaltisinda (u-96) nazi propagandasi altinda, cogu acemi olan askerlerin sava$ta ya$adiklarinin anlatildigi film. beni cok etkilemi$ti.. ikinci dunya sava$inda denizaltilarda, tabiri caizse bok yoluna giden on binlerce alman askerinden bir kisminin hikayesi.
hesabın var mı? giriş yap