• kamil'i oynadığınız oyun, hani şu götünden kan alınan.
  • çok sağlam bir lore'a sahip olmasına rağmen, bunu oyuncunun sağda solda olan ufak detayları ve item descriptionları okuyarak çözmesini isteyen oyun.

    genel olarak kabul edilen teoriye göre oyunun konusu üç aşağı beş yukarı şöyledir.

    ilk zamanlarda ejderhaların yönetiminde geçen bir dünya var, age of the ancients diye nitelendiriliyor. ateşin ortaya çıkışı ile age of fire diye nitelenen yeni bir çağ başlıyor. ilk ateş (first flame) ortaya çıktığında beraberinde lord soul adı verilen ve sahip olan kişileri tanrısal güçler veren nesneler ile bulunuyor. ejderhaların hükmüne, lord soulları alan gwyn, gravelord nito, witch izalith ve furtive pygym'e karşı çıkıyor ve ejderhaların aralarından seath the scaleless'in ihaneti sonucu yeniliyorlar ve age of fire resmen başlıyor.

    lord soul'a sahip olan bütün hero'ların belli bir tanrısal güce kavuşuyor. lord of sunlight gwyn, ateşi ve gücü, nito ölüm ve hastalıkları, izalith chaos ve pyromancyi alırken furtive pygym'e ise dark soul adı verilen güç geliyor. lord soul sahipleri ve onların destekçileri bu sayede bu sayede lordran'ı tanrı kudretiyle yönetmeye başlıyorlar, pygym hariç. pygyme savaştan sonra ne yapıyor kimse tam bilmiyor.

    zamanla ilk ateşin gücü azalması başta gwyn'i panikletiyor. ateşin sönmesi ile gücünün ve çağın biteceğini inanan lord gwyn ordusu silver knight'lar ile beraber ilk ateşin tekrar yakmaya gidiyor. kendi lord soul'unu çocukları gwyndoline ve gwynevere, new lando'nun dört kralı ve seath'a paylaştırıyor. ateşi kuvvetlendirmek için link the fire) için gücünün büyük bölümünü harcayan gwyn aynı zamanda vücüdunun büyük bir bölümü yanarak lord of cinder ismini alıyor. bu processte yanında bulunan silver knight'ların da hepsi yanarak oyunda muhtelif yerde görülen, ruhu olmayan black knightlara dönüşüyor.

    oyundaki amaç lordran'da mevcut diğer lord soul'ları birer birer toplayıp, bunları kullanarak ilk ateş'e giden yolu açmak. buraya geldikten sonra da oyuncuya iki alternatif sunuluyor: artık kuvveti yenilen gwyn'i yenip, ilk ateşin yeni gardiyanı olmak ve age of fire'ı devam ettirmek, veya ateş'in yok olmasına müsade edip dünyayı age of dark mahkum etmek.

    hangi yönün "iyi" son hangi yönün "kötü" son olduğu biraz oyuncuların insiyatifine bırakılmış, ancak internette dolaşan en kabul edilen teori, ateşi söndürmenin tanrıların egemenliğinin bitişini ve insanların döneminin başladığını sembolize ettiğine yönelik. sebebi ise furtive pygym ve sahip olduğumuz dark soul ile alakalı.

    pygym'in sahip olduğu dark soul'a kadar insanların "ruhu" olmadığı yani onların "hollow" (japon kültüründe çok sık rastlanan bir kelime, bkz. bleach) olduğu tahmin edilmekte. pygyme bu gücü kendi soyuna dağıtarak, insanlarda eksik olan ruhu vermeye ve ileride tanrıların kudretinin olmadığı age of the dark'ın olmasını amaçlamakta. ancak dark soul sahibi kimselerin aynı zamanda bir lanete de maruz kalıyorlardı, bedenleri öldüğü halde yaşamaya devam etmeleri yüzünden undead olarak adlandırlıyor, ve dark sign (dark soula sahip kimselerde görülen simge) olan insanlar mahzenlere veya undead asymluma kapatılıyorlardı. pygym, bir gün dark soul taşıyan bir kimsenin gwyn'in gelip age of fire'i bitirip, age of dark'ı başlatacağını söylüyordu. o kişi de, undead asylum'da uyanan bizim karakterimizden başkası değil.

    internette bununla ilgili bulduğum en iyi açıklama da şöyle: "primordial serpent darkstalker kaathe is the only character in the entire game who actually tells us what is going on. he tells us of the furtive pygmy finding the dark soul, lord gwyn being afraid of this natural course of progress and artificially keeping the age of fire intact, commanding his children to shepherd humans and how they will all lie to the player. the dark lord's destiny is not to take over gwyn's role and keep the fire linked, the dark lord's role is to extinguish the fire and the gods' rule over men and to usher in the age of darkness where humans rule themselves. at the end of the game, after defeating lord gwyn, you can also choose to walk away from the fire, letting it die and fulfilling the destiny that started when the furtive pygmy found the dark soul."
  • bu oyunu oynadığım yüzlerce saatte edindiğim tecrübenin bir kısmını burada tips&tricks tarzı bir entry ile paylaşayım dedim. belki zorda kalmış bir yoldaşımıza faydam dokunmuş olur. tabii ki bu oyunu ilk seferde körlemesine oynamak en iyisi, ama pes edip yarıda bırakmaktansa biraz yardımla oynamak daha iyidir. neyse başlıyorum:

    *firelink shrine'a düştüğünüz andan itibaren silahınızı upgrade edebiliyorsunuz. o civardaki tırt undead warriorlar hatrı sayılır bir oranla titanite shard düşürüyorlar. bunlardan bir kaç tane toplayıp undead shrine ın altındaki asansörle aşağı inip sağ tarafta suya giden uçurumun hemen kenarından ulaşılabilen vinheimlı bir demirci var. bu eleman +5 e kadar memnuniyetle upgrade ediyor. burada bikaç upgrade yaparak undead parish'e gelene kadar işinizi önemli ölçüde kolaylaştırabilirsiniz.

    *yanınızda her zaman bir yay ve bikaç yüz ok bulundurun. bu oklarla yapılabilecek piçliklerin haddi hesabı yok. bir kısmına burda da değineceğim.

    *undead burg'daki bonfire'dan çıkıp bossa giderken kilitli bir kapı var. arkasında bulacağınız sandıkta goldpine resin olacak. goldpine resin kullanıldığında sağ eldeki silaha elektrik hasarı ekliyor. taurus demon'un elektriğe karşı zaafı var. bu goldpine resin taurus demon savaşını olağanüstü kolaylaştırıyor, kullanınız. özellikle de dagger kullanıyorsanız yukarı bir kez çıkıp plunging attack gömmeniz, sonra da yerdeyken elektrikli daggerı 6-7 kez savurmanız yeterli olacaktır.

    *internetlerde falan drakeswordun çok mükemmel bişey olduğunu falan duymuş olabilirsiniz. inanmayın. eğer saf str gitmeyi düşünmüyorsanız drakeswordun adını bile anmayın. bu kılıcın verdiği hasar diğer çoğu kılıçtaki gibi belli statlarla artmıyor. yani bu kılıcı kullanıyorsanız 10 levelken de, 50 levelken de aynı hasarı veriyorsunuz. hiç bir mantığı yok. boşu boşuna bi ton str dökmeyin bu tırt silahın str gereksinimini karşılayacam diye. ha diyorsanız ki ben saf str gidicem yine bu silah dandiktir, bunun yerine +5 claymore kullanarak çok daha etkili savaşabilirsiniz.

    *undead parish'deki kilisenin üst katında bir channeler var. bu channelerı kendi haline bırakırsanız etrafındaki sikko undeadlere viagra yediriyor, sonra o sikko undeadler size 2-3 çekiyor, stunlocka alıyor falan filan hoş değil. en temizi yukarı çıkmadan önce bu vatandaşı almak. bunun için ordaki sunağın civarından bir yerden channeler'ın kafasına kafasına ok geçirmek iyi bir çözüm. her kafaya geçirdiğinizde bikaç saniyeliğine sersemliyor, böylece size büyüyle karşılık verme fırsatı bulamadan ölüp gidiyor.

    *lower undead burg ile firelink shrine arasındaki kestirme yoldaki undead merchanttan zehirli ok depolayın. sonra çok kullanışlı olacak.

    *o darkroot gardendaki açılmak için 20000 soulluk anahtar isteyen kapıyı hiç açmakla, anahtarı almakla falan uğraşmayın. oraya darkroot basindeki hydrayı öldürdükten sonra rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. bunun için gölün sol tarafındaki duvar boyunca yürüyüp ordaki merdivenden tırmanmanız yeterli. tersten girdiğiniz için birazcık daha sert savaşlar yapmanız gerekiyor, ama 20k soulu boşa harcamaktan iyidir.

    *blighttowna indiğinizde tabanda queelag'ın ininin tam zıttı tarafta yukarı doğru kıvrılan bi ağaç kökü var. ona tırmanın ve karşınıza her çıkmaz çıktığında duvara vurun. orda oyunun en mükemmel yeri olabilecek ash lake'e gizli bir geçit var.

    *çanları çaldıktan sonra sen's fortress'ı geçmeniz gerekiyor. burası hakkında söylenecek çok fazla bir şey yok. burada en pis düşmanınız binanın kendisi. etrafı iyi gözlemleyin ve binayı en küüçük detayına kadar keşfetmeye çalışın. binayı tanıdıktan sonrası çok kolay.

    *sen's fortress'ı geçtikten sonra anor londo'ya geliyorsunuz. bir sürü zehirli ok depolamıştık ya hani, işte onlar burda çok işimize yarayacak. o öküz gibi devler falan var ya burda, onlara 3 tane zehirli ok çakın ve bi daha arkanıza bakmayın, gidin ne işiniz varsa onu halledin çünkü bu devler 2-3 dakka içinde ölecek. aynı şey o piç silver knight okçuları için de geçerli. sütunun arkasında sizin ok atabildiğiniz ama ok yemediğiniz bir noktaya yerleşin ve 2 tane zehirli ok sallayın. 2-3 dakika bekleyin, silver knight ölecektir.

    şimdilik aklıma gelenler bu kadar, kafama estikçe bu entry'yi de güncellerim.
  • "journal yok, map yok, fast travel yok ne var lan it!?..." --chosen undead
  • tarihin muhtemelen en underrated oyunu. inanilmaz ama gercekten kelime anlamiyla inanilmaz bir oyun. senaryo, oynanis, oyun derinligi, zorluk derecesi, cetrefilligi, haritalar, silah ve zirh cesidi ve daha aklima gelmeyen nice ayrintiyla, '87 yilindan beri birfiil oyun oynayan birisi olarak bence gelmis gecmis en iyi oyun olabilir.

    hani derler ya, 40 yillik orospuyum, boyle yarrak gormedim, ben de 40 yillik oyuncuyum, boyle oyun gormedim. oynayip oynamama hususunda tereddutte olanlara siddetle tavsiye olunur.
  • dark souls'u bir kez bitirmiştim ama pek etkileyici bulmamıştım çünkü tek önemsediğim gameplay'di ve geri kalan detaylara dikkat etmeden oynamıştım. istediğim gibi bir gameplay elde ettim ve sildim. kafa yormamıştım.

    aradan epey zaman geçtikten sonra youtube'da oyunun lore'unu anlatan video'lardan birine denk geldim. vaatividya diye bir kullanıcı emek verip oyundaki ufak tefek bilgileri birleştirerek lore'u müthiş bir kurguya oturtmuş. bunu yapan başka kullanıcılar da var ama en güzel kurguyu bu adamda gördüm.

    sıra ile bütün video'ları izledim sıkılmadan. zweihander'ı savura savura ilerlerken ne kadar çok detayın üstüne basıp geçtiğimi öğrenmekle kalmadım, bir de oyunu bitirdiğimi zannederken mekanların neredeyse yarısına ayak basmadan geçtiğimi, en baba boss'lardan birkaçını hiç görmediğimi farkettim.

    --- spoiler ---

    ilk oynayışımda:
    - undead asylum'a geri dönmemiştim. dolayısıyla stray demon'u kesememiştim. snuggly the crow'la alışveriş yapmamıştım. rusted iron ring ve peculiar doll'den haberim yoktu.
    - the depths'e inip üçbuçuk atmamış, gaping dragon'la hiç karşılaşmamıştım.
    - the great hollow'u görmemiştim. buradan aşağı inip ash lake'e varmamıştım. everlasting dragon'un önünde diz çöküp tevbe istememiştim.
    - peculiar doll'ü almadığımdan painted world of ariamis'e geçememiştim. crossbreed priscilla'yla karşılaşmamıştım.
    - anor londo'da, siegmeyer of catarina'ya koltuk çıkmamış, dark sun gwyndolin'le papaz olmamıştım.
    - tomb of the giants'da bana ihanet eden patches'i öldürmüştüm. affedince firelink shrine'a taşınıp bana faydalı item'ler ve karakterlerle ilgili bilgiler vereceğinden haberim yoktu.
    - darkroot basin'de hydra'yı budamamış, dusk of oolacile'i kurtaramamış, oolacile'e giden portal'ı da açamamıştım. bu yüzden dlc ile gelen hiçbir şeyi görememiştim. ne artorias'ı, ne sif'in küçüklüğünü, ne manus'u, ne hawkeye gough'u ne black dragon kalameet'i...vb hiçbirini görmemiştim.

    --- spoiler ---

    adamlar müthiş bir senaryo oluşturup detaylarını irili ufaklı parçalara ayırmışlar. hikayenin iskeletini oyunun açılış sinematiğinden öğreniyorsunuz. daha fazla detay istiyorsanız oyundaki item'lerin açıklamalarını okumak ve parçaları birleştirmek zorundasınız. birleştirmezseniz ne olur? hiçbirşey. gameplay'in keyfini çıkarıp rafa kaldırırsınız. dark souls diğer oyunlar gibi oyuncuyu mal yerine koyup her bir detayı kör gözüne parmağım şeklinde anlatan bir oyun değil. bu yüzden detay istiyorsanız emek veriyorsunuz. oyun sırf gameplay peşinde olana gameplay, lore peşinde olana lore sunacak şekilde dizayn edilmiş.

    overrated falan değildir. pc portu sik gibi olabilir. ona bi şey diyemem ama konsept ve içerik olarak benzerlerini tokatlamakla kalmamış, başka oyun yapımcılarını da kendi dinamiklerini taklit eden oyunlar yapmaya teşvik edecek kadar başarılı olmuştur; (bkz: lords of the fallen)

    dark souls 2'ye ne derseniz deyin ama dark souls, tıpkı demon's souls gibi bir konsol exclusive olarak çıkmış, pc oyuncularının yürüttüğü bir imza kampanyasından sonra pc'ye port edilmiş bir oyun. klavyeden oynamaya çalışıp "böyle kontrol mü olur" deme lüksünüz yok. tıpkı "bu ne biçim grafik" deme lüksünüzün olmadığı gibi.

    http://www.youtube.com/watch?v=pmu41tazjlw
  • bu oyunu bu kadar mükemmel yapan şeylerden biri de hayvan gibi detaylı ve ince işlenmiş bir lore'u çözmeyi oyuncuya bırakmasıdır. oyun çıkalı iki yıl oldu insanlar hala yeni şeyler keşfedebiliyor. lore'u hakkında bir takım entry'lerime aşağıdan ulaşılabilir. aklıma estikçe/canım sıkıldıkça devam etmeyi planlıyorum. yeni entryler yazdıkça bu listeyi de güncellerim.

    gwynevere: (bkz: #40336605)
    gwyndolin: (bkz: #40336396)
    hollow: (bkz: #40335751)
    anor londo: (bkz: #40323295)
    painted world of ariamis: (bkz: #40302713)
    dark souls (anor londo'dan ilginç bir gözlem): (bkz: #40302519)
    havel: (bkz: #40302473)

    ornstein and smough: (bkz: #40468947)

    chosen undead: (bkz: #31683843)

    edit: linkler mal gibi çıktı ama idare ediverin. yeri gelmişken de dark souls lore'u hakkında sözlükte neredeyse hiç bir şey olmadığını belirteyim. bu konuda bilgili yazarların doldurması güzel olabilir.

    edit2: şimdi linklerin biraz daha iyi olması lazım.
  • pek çok oyuncuya diğer oyunlardan daha derin duygular yaşatabilen bir oyun.

    sadece ölümün hakim olduğu uçsuz bucaksız topraklarda bir siz varsınız bir de çaresizliğiniz.
    oyun, yalnızlığı iliklerinize kadar hissettiriyor insana.

    az önce bitirdim oyunu. son boss gwyn, lord of cinder ile dillere destan bir savaş yaptım. zaten kırılmış kalkanımı yere atıp açtım bağrımı. vur dedim. vur ama dedim ben de vurcam dedim. iki elimle birden sarıldım kılıcıma. kaybedecek neyim var ki dedim, başladım delicesine savurmaya. ikimizden de kanlar fışkırıyor. piyano sesleri eşliğinde. onu da yaktım kendimi de yaktım her şeyi yaktım. bu aşk için ölmeli aşk o zaman aşk dedim.
  • zaten vasat bir oyuncuyum, bu oyunu sürekli suratımda bir ":(" ifadesiyle oynuyorum. ne zaman oyunu çaliştirsam bir mutsuzluk çöküyor üzerime, ama bitireceğim, azimliyim! :(
hesabın var mı? giriş yap