• filmin youtube de fragmanın altında ki bir yorum koparmıştır:

    "sevgilimle sinemaya gittik.korkup kucağıma zıplasın diye bi baktım ben başka adamın kucağındayım"
  • çıkışta zoraki ve abartılı gülüşlerle boklamaya çalışanların aslında altlarına sıçtıkları ama yiğitliğe bok sürdürmemek için alay etme tribine girdikleri hasan karacadağ filmi. bal gibi de olmuştur, korkutmuştur. kimse ekip biçmesin.
  • birazcık spoiler içerir dikkat!!

    hasan karacadağ'ın olmuş filmi. filmde sürekli birini işaret edip tüm seyirciyi ters köşeye yatırmak akıllıca olmuş. konu aşina olduğum bir konu. bizim köyde de define arama mevzularında bu filmde bahsedilen şeylerden bahsedilirdi. ayrıntısını bilemem ama hemen hemen bu tip şeyler. hocanın oyunculuğu on numara beş yıldız ama o yanında doktor rolünde gezen kızın '' ıııhh inanmadım, yok canım olmaz öyle şey, bunca yıllık bilim insanıyım bunlara mı tav olacağım hahhaayyt'' tavrı çok irrite ediciydi. onun dışında diğer oyunculukar da fena değildi. hele ki eski köyden ilyas...

    kimi yerlerde aşırı bir gürültü kopuyor, görüntüye mi bakalım, sesten mi kaçalım derken oraları kaçırmak mümkün. bunun dışınra pek spoiler vermiş gibi olmayalım, gidiniz izleyiniz. hakikaten korkutuyor.

    filmin ilk yarısında her boka bir kulp takıp keh keh keh gülen ergenler. bu lafım size. ne oldu ikinci yarıda? sesiniz kesildi. sıçırttı değil mi? ibneler sizi.
  • başında şöyle gazete haberleri bulunan film.
    (bkz: copy paste değil alın teri)**

    --- spoiler ---

    kibledere köyü lanetli mi??
    cin çarpması mı altın kavgası mı?
    aa-trthaber korkunç olay, aylar öncesinden stratonikeia kazı alanına yakın bulunan kıbledere köyünde meydana geldi. kamuoyundan gizlendiği iddaa edilen vakanın yöre halkını dehşete sürüklediği biliniyor. hükümet yetkililerince yapılan açıklamalar ve civar köylülerin konuşmaları arasında büyük farklılıklar bulunmakta. şimdiye kadar yaşanan süreci arkadaşımız halil menzil'in ağzından duymak gerekirse, "bakın bu yöre antik kent coğrafyasının en tipik özelliklerini taşımakta ve özellikle son dönemde yapılan kazı çalışmalarıyla arkeologları şoka sokan buluntulara ulaşıldı. aslında anlatılanlara bakılırsa köylüler bu antik kalıntılardan yüzyıllardır haberdar. fakat özellikle define avcılığının çoğalması ve altın sikkelerin rus ve ingilizler tarafından büyük meblağlar tarafından satın alınması halkın bu antik kalıntıları yetkililerden gizleme sebebi. yöredeki dehşet olaylarını bu altın sikkelere ve define avcılığına bağlayanlar da yine kıbledere civarında yaşayan yöre insanının ta kendisi. halk şuna inanıyor; ilk defineler cinci hocaların hazırladığı büyü ve tılsımlarla bulundu, yani cinlerden yardım alınarak altınlara ulaşıldı ve bu altınlar köylüler tarafından gizlice paylaşıldı. ama cinlerin diyeti ödenmediği için onlar da köye musallat oldular ve halka cinnet geçirtip bu olayların yaşanmasına sebep oldular. gerçi hükümet yetkilileri ve özellikle ege üniversitesi psikiyatri ana bilim dalı başkanı prof. dr. yunus sonmarı olayların bu tür hurafeler ve büyüsel inançlara bağlanmasının bazı suçların örtbas edilmesiyle ilişkili olduğunu aslında olayın temelinde altınlar için yaşanan kavgalar ve bunun neticesinde işlenen cinayetler olduğunu vurguluyor. olayla şimdiye kadar yaşananlara ve kayıtlara geçen vakalara bakınca durum oldukça kafa karıştırıcı. ayrıca mesela; daha dün köyün en eski müdavimlerinden hamdi sukaya ailesi evlerinde aniden çıkan bir yangında 3 çocuğuyla beraber yandı. şimdi bu olay bir kundaklama vakası olarak yorumlansa da yangını çıkaran kişi aynı gün kendi gırtlağını bildiğimi traş jiletiyle ortadan ikiye yardı. hem de köy meydanında. tüyler ürperten bu olaya şahit olan bir köylü gırtlağını kesen kişinin gözlerinin ters döndüğünü ve ağzından siyah bir sıvı çıkararak bilinmeyen bir dilde konuştuğunu söylüyor. hayatında duyduğu en korkunç çığlıkları geceleri bu köyden duyduğunu söyleyen köylü de, tüm vücudunda sedef hastalığına benzeyen ve etinde kurtçuklar türeyen bir tür bulaşıcı hastalığa yakalanmış durumda. konuyla ilgili görüşlerini aldığım müftü salih tepebaşlar, kıbledere vakasının kendilerini aşan bir durum olduğunu söyleyerek detaylı açıklama yapmaktan çekindi. şimdi bizi ilgilendiren en az 26 kişinin öldüğü yüzlerce kayıp vakasının yaşandığı bu köyde tam olarak ne olduğu ile ilgili bilimsel açıklamaların netice bulmasını beklemek. ama durum o ki, ne ege üniversitesi yetkilileri, ne jandarma , ne de olaya intikal eden adli yetkililer ve istihbarat yetkilileri hiçbir tutarlı açıklama yapabilmiş değiller. cinayetler, delirmeler, hastalıklar, kayıplar, köyü terketmeler, hayvan ölümleri, dökülen kanlar durmuş ve bitmiş değil. gazetemiz aracılığıyla hükümetin bu konuda birşeyler yapması gerektiğini tekrar kamuoyuna ve tbmm'ye duyurmak istiyoruz. zira durum tahmin edilenden çok daha ciddi.
    cinlerle define ölüm mü getirdi
    m.ö. 3. yüzyılda kurulan antik kent stratonikeia yakınında bulunan büyük çukurlar ve dehlizimsi kuyular, o yörede gerçekten define avcılığı yapıldığı şüphelerini akla getiriyor. özellikle kuyulara gizlenmiş bir takım tılsımlar, büyüsel malzemeler ve eski yazılardan oluşan kanlı birtakım materyaller, cin çağırma yöntemiyle define arandığı söylentilerini de doğruluyor. kıbledere'ye 3km uzaklıktaki kanlıdere mevkiindeki çukurlardan sızan gazların köylülerde beyinsel travmalara ve halisünasyonal görülere sebep olduğu da iddaalar arasında. arkeolog sibel deniz tüm cin çarpılma, cinnet büyü olaylarını defineleri bulup altın ve m.ö. 300 yıllarına ait sikkeleri rus ve ingilizlere satan bazı köylülerin uydurduğunu söylüyor. fakat kendisine sorduğumuz sürekli tekrarlayan ürpertici cinnet vakaları, cinayetler, sakat doğan bebekler, çocuk ve hayvan ölümleri hakkında yorum yapmaktan kaçınıyor. bir gerçek var ki kıbledere'de altın ve sikkelerin kaybolması ile köydeki delirmelerle ve ölümler hakkında ciddi bir ilişki var ve henüz açıklanması gereken ürkütücü tuhaflıklar yanıt verilmesi gereken sorular var.
    şeytan kayıtları doğru mu?
    17 gün gibi kısa bir süre içerisinde kıbledere civarında yaşanan cinnet vakaları, kayıplar, yangınlar, hayvanların toplu ölmesi, kuduz ve virütik hastalıklar, kazalar, cinayetler ve ürkütücü kayıp vakalarının antik çağlardan kalma altın sikkelerin büyük paralar karşılığında satışına ve cinlerle yapılan define avcılığına hatta büyü ve tılsımlara bağlanması, ingiliz istihbaratının dikkatini çekmiş olacak ki londra arkeoloji enstitüsünden dr. boris schreiber ile prof. gregory dresner new-bbc tv'den bir kamera ekibiyle gizli çekimlere soyunmuşlar. bir tanıdığın anlattığına göre çekimler esnasında yaşanan korkunç olayların ardından ingiliz çekim ekibi kayıp durumda. ingiliz büyükelçiliğine olayı doğrulamak için sorduğumuzda ise konuyla ilgilerinin olmadığını fakat araştırdıklarını söyleyerek bizleri geçiştirdiler. kayıp ingiliz gazetecilerin yaptıkları çekimleri izlediğini ve dilinin tutulduğunu söyleyen virankesik köyü muhtarı adil suruçlar dehşete düştüğünü ve ailesini alarak buradan uzaklaştığını söylüyor. kayıtlarda ingiliz gazetecilerin yerin altındaki çukurlardan gelen devasa gölgeler tarafından yakalanıp hızla aşağıdaki kuyu ve çukurlara çekildiğinin net olarak göründüğünü söyleyen suruçlar bu kayıtları cinlerin ve şeytanların insanların görmesi için bizzat bıraktığını söyleyerek ruh sağlığının bozulduğunu net olarak bizlere gösterdi. ekibimiz bu kayıtlara ulaşmak için tüm gücünü seferber etmiş durumda. halk arasında şeytan kayıtları olarak ünlenen bu görüntülerde görülen devasa yaratıkların cinlerin definelerden sorumlu olan korkunç bir kabilesi olduğunu söyleyen medyum m.ruhab, o civarın en büyük kıyamet alametine gebe olduğunu ve islam alimlerinin derhal o yörede 741bin adet ayetel kürsi okuması gerektiğini aksi taktirde vahşetin köyden çıkıp şehre yayılacağını söyledi.

    --- spoiler ---
  • gelmiş geçmiş en iyi türk korku filmi.

    --- spoiler ---

    yalnız alelacele tuvalete koşturan hoca sakatatları çıkartırken, lateks eldiveni o aciliyette nereden buldu hala çözebilmiş değilim.

    --- spoiler ---
  • izlediğim tek yerli korku filmi. bugüne kadar hiçbir korku filminden korkmayan ve bu tarz şeylere inanmayan ben k-o-r-k-t-u-u-m. korkmamın en büyük sebebi hikayelerin kendimize ait kültürden olması sanırım. çocukluğumda bana vampir, zombi veya hayaletler anlatılmadı. ters ayaklı, kısa boylu, sinsi ve amaçlarını anlamadığım yaratıkların hikayeleri anlatıldı. en çok etkileyen atların saçlarını ören şakacımı yoksa ruh hastasımı olduğunu bilmediğim al karısı. aynı hikaye hem orta karadenizde ve akdeniz bölgesinde anlatılması tuhaf geldi.

    filmde başından sonuna kadar haladan şüphelendim hatta emindim bütün bunları yapan kişinin o olduğuna. halada öldü...

    film bittiğinde evin bütün ışıkları sönmüş ve herkes uykuya dalmış... elimde cep telefonuyla kaldım. çok korkuyorum sözlük. çişimde geldi...
  • türk korku filmi olduğu için önyargıyla gittiğim ama beni çok fena dumur eden film. öyle saçma klişe amerikan korku filmleri gibi değil. korku filmi dediğin hocalı cinli olmalı arkadaş ne öyle papaz, haç, salak amerikan kızları falan yıllardır bıktık. senaryo olarak on numara film. sadece o bağırmalı efektli sahneler bence biraz saçma olmuş onun dışında bir eksiği yok.
  • birkaç göze çarpan noktaya rağmen şu ana kadar çekilen en iyi türk korku filmi. hele (bkz: karadedeler olayı) yanında başyapıt kalır.

    --- spoiler ---

    faruk hoca'yı oynayan oyuncu gerçekten iyi oynamış. hoca, gayet sakin ve etrafına güven veren bir adamdı. orada olsam; bu adamın yanından ayrılmazdım. bu arada bazı yazarlar zafer hoca yazmış ama zafer hoca, (bkz: dabbe bir cin vakası) filmindeki hocanın adıydı. buradaki hocanın adı faruk.

    birçok korku filminde gördüğümüz hiçbir şey bilmeyen dangalak genç topluluğun, gördükleri karşısında hala orada durup, kaçmamaları gibi saçmalıklar yok. evet, burada da olayın üzerine gidiyorlar ama olaylar birbirine nedensellik bağıyla bağlı. ilim sahibi bir adam, yardım etmek maksadıyla kapıları birer birer aralıyor biz de en sonunda ne olacak diye merakla izliyoruz. bu arada eli sakat kadının kötü gibi gösterilip, iyi çıkması bence gayet tahmin edilebilirdi. ama refika'yla kızının öyle bir kumpas kurmasını beklemiyordum.

    filmin senaryosu iyiydi ama bazı yerlerde kopukluklar vardı. mesela; refika'yla kızı cinlerle bir anlaşma yaptıysa iş neden o kadar uzadı? niye kübra'yı o kadar rahatsız ettiler? refika'yla kızının filmin sonuna kadar yaptıkları sadece rolden mi ibaretti?

    ayrıca, tuvalet büyüsünü kimin yaptırdığını, definecilerin niye sare'yi canlı canlı gömdüklerini de anlayamadım. bu arada cin vasıtasıyla define bulup, sonra cin'i canlı canlı evin bahçesine gömmek nasıl bir psikopatlıktır amına koyayım? bir de madem sare ölmedi o halde neden başka birinin bedenine ihtiyaç duydu? ya da bu varlıklar söylendiği gibi enerjisiyse, hoca gömüldüğü yerden çıkardıktan sonra neden kaçmadı?

    bence bu kısımlar çok anlaşılır değildi. ama çobanın açıklamaları ve onun evinde geçen sahnelerde film baya iyi gidiyordu. hele en sonunda çobanın; ''lan ben nasıl arıycam? telefonum mu var?'' tepkisi hem gerçekçi hem de komikti.

    ebru doktorun, cinlerin varlığına inanması için daha ne olması gerekiyordu onu da çok merak ediyorum. ulan madem o kadar sorgulayan birisin en basitinden kübra'nın elindeki illuminati kınasının anlamını sorsana. bu arada o illuminati kınası neydi ya hu? madem hiçbir anlamı yok, filmde bundan hiç bahsetmeyeceksin o halde sırf ilginçlik olsun diye mi koydun?

    gerçi bunlara fazla takılmamak gerek. çünkü; tür korku oldu mu dünya'nın en iyi senaryosunda bile mutlaka saçma ya da hikayeye oturmayan bir ayrıntı bulabiliriz.
    --- spoiler ---

    sözün özü bundan önceki hasan karacadağ filmlerinin aksine oyunculukların gayet iyi olduğu, uzun süresine rağmen sıkmayan, gerilimli ve yer yer korkutan, iyi bir filmdi.
  • yahu benim ne derdim vardı da gittim bu filme. şu an tuvaletten yazmıyorum ama çok korktum sözlük.
  • son dönemde gösterime giren ve bi halta benzemeyen, bol bütçeli, tom'lu bred'li holivud filmleriyle bir kıyaslama yaparsanız -ki ben yaptım-; konu, oyunculuk, inandırıcılık bakımından onların çok üzerinde bir film olduğunu görebilirsiniz. senaryo çok iyi yazılmış ama filme yeteri kadar aktarılabilmiş mi, orası biraz muamma.

    filmin rahatsız eden yanları herkesi rahatsız etmiş zaten. diğer entry'lerde belirtildiği gibi cinli sahnelerdeki gereksiz ses efektlerinin ve görüntü dağınıklığının yanında beni rahatsız eden diğer şey zafer hoca'nın diksiyonunun aşırı düzgün olmasıydı. kelimeleri anahaber bülteni sunucusu gibi vurguluyordu. ha yine de zafer hoca'yı sevdik, kendisine saygımız sonsuz o ayrı.

    korkutmak için kullanılan boa yılanları da görevini yerine getiremiyor bence. ne bileyim, yılanlı malum sahnelerde, sirklerde o yılanları boynuna dolayıp öpen kızlar, çocuklar aklıma geldi. zehirli bi yılan türü gösterilseydi daha bi etkileyici olurdu sanki.

    film kesinlikle "hadi len ordan!" denilebilecek bir film değil, izlemeye değer. bayağı bi emek harcanılmış, emeğinin karşılığını almayı çok çok hakediyor.

    aylar sonra gelen edit: zafer hoca da kim ya, yanlış isim, faruk hoca (faruk saka) olacak o.
hesabın var mı? giriş yap