• bu şarkının her tarafından buram buram tool akıyor. giriş, gelişme, sonuç olarak adamlar gerek sözlerle, gerek müzikle bağırmışlar "ahanda biz buyuz." diye. müzik kısmı yeterince irdelenmiş zaten, bu kısmı oldukça özet geçeceğim, geçiyorum da.

    not: yazı genel anlamda uzun bir yazı oluyor, yazarken farkettim. meraklı olmayan okumasın, sonra hayatımdan şu kadar dakika çaldın diye gelmeyin bana.

    şarkının giriş kısmı justin chancellor'ın* girişine kadar olan, yani 4:53'e kadar olan kısım. bu kısımda maynard abimiz sakin sakin meramını anlatıyor, derdim budur diye anlatıyor ki, o "budur" kısımlarına aşağıda değineceğim. bas gitarla birlikte, şarkı gelişme kısmına geçiyor. aslında o kısımda söz duymuyorsunuz. sadece sonlara doğru, "psychopathy, don't you dare point that at me"ler başlıyor ama şarkının değişimi ve gelişimiyle birlikte aslında baştaki o sözlü kısımları daha da özümsüyorsunuz. bu sebepten 4:53 - 6:51 arasını gelişme kısmı olarak düşünebiliriz. ve 6:51'den sonrası... bu kısımda şarkı tam anlamıyla "çekerim emaneti, sikerim adaleti" moduna geçiyor ve 9:15'e kadar aynı tandansta devam ediyor. sonrasında da baştaki sakinliğine döneyazarak, "bu fani dünyaya atarım anca bu kadar, ben kovuğuma dönüyorum" mesajıyla giriş bölümüne meyil görüyoruz. bu bölüm işte tam olarak sonuca tekabül ediyor.

    &&&

    o şurda döktürmüş, bu şurda aşmış kısmını geçtiğimize göre sözlerin yoğun olarak işlendiği giriş bölümüyle işe başlayabiliriz. bu kısımdan sonrası, bu başlığa gelmiş ve tool 101 dersini başarıyla geçmiş arkadaşlar için yazılmıştır. o derse girmemiş olanlar da okuyabilir tabi ama "vay efendim ben integral bilmiyorken bana diferansiyel denklemler anlattılar" diye gelmeyin sonra bana.

    disembodied voices deepen my
    suspicious tendencies

    tam da tool'a yaraşır, yakışır bir giriş. "bedeninden ayrılmış sesler, şüpheli yaklaşımlarımı derinleştiriyor." ve devamında da hayalgücü üzerinden yapılan ve aslında hiç gerçekleşmemiş etkileşimlere, diyaloglara değiniyor. aslında bunu ilk sorguladığımda, "bu biraz aklı fikri olan, yastığa kafasını koyduğunda uzun süre uyumadan kafasında 77 bin senaryo kuran herkesi ifade ediyor" diye düşündüm. buraya kadar aslında sen, ben, o, biz, siz, onlar hitabında şarkı. ama işin rengi ortaya pyschopathy kavramı atıldığında değişiyor. çünkü sen, ben, o sosyopat değiliz. ama bu adamlar öyleler. afişlerinden tut, verdikleri pozlardan tut, yaptıkları müzik, yazdıkları sözlere kadar öyleler. görmeyen açsın incelesin, aksini iddia eden de concondur, düz adamdır. ve sonrasında bu sosyopatlıktan dolayı o parmakları bize döndüremezsiniz, alır kıvırır götünüze sokarız mesajını veriyorlar. bu sadece başlangıç...

    sonra maynard abimiz geliyor, hiç yaşamadığı ateşli tartışmalara, ve bu tartışmaların her birinin onu nasıl yönlendirdiğine. esasen maynard'ı yönlendirmiyor bu. üst paragrafta bahsettim ya, kafayı yastığa koyduktan sonra gelen o kutsal "an"dan. kafayı yastığı salla, böyle boş gözlerle etrafı süzdüğün, gördüklerinin duyduklarının önemsiz olduğu, içine döndüğün anlar var ya hani. onların bütünü aslında bahsedilen. bunları yaşayan herkes etkileniyor bir şekilde hiç yaşamadığı ateşli tartışmalardan, kavgalardan. ve o kavgaların sonucunda aslında hiç olmadığımız şekilde davranırken, hiç olmadığımız karakterlere bürünmüşken buluyoruz kendimizi değil mi?

    bu noktada şuna bir açıklık getirmek lazım. aslında olmadığımız şekiller, olmadığımız karakterler bizim benliğimizin, bilinçaltımızın açığa çıkmayan parçaları. ve "disembodied voices"**ın bizim şüpheli yaklaşımlarımızı derinleştirdiği anlarda biz bilinçaltının derinliklerine inebiliyoruz daha çok.

    ve giriş bölümünün nihai sonu... o soktuğumun sesleriyle herkesi yargılayıp*, kınayıp*, def* etmiyor muyuz? hepimizin herkesten ve her şeyden nefret ettiği anlar olmuyor mu? ve bunları bazen basit bir olay etkisiyle yaptığımızı düşünüyoruz ancak o an bilinçaltından yüzeye çıkanların hiç farkında bile olmuyoruz. aslında bizim nefretimizi tetikleyen, yargıları, kınamaları, nefretleri vs ön plana çıkaran bilinçaltı. yoksa bilinç genel anlamda sabit, bilinç sana en fazla "git de bir kahve iç, uykun açılsın" der. "tam şu an tüm insanlıktan nefret edip herkese yargı dağıtmalısın" demez.

    &&&

    giriş bölümünü yukarıdaki sözlerle, hem insanlığa hem de sosyopatlığa hafif dolmuşlukla bitirip gelişme bölümüne geçiyoruz. şarkının lirikal anlamda yoğun bölümü giriş bölümü olduğundan gelişme ve sonuç bölümlerini çok daha kısa ve bağlantıları kurup açıklama üzerine kurguluyorum. sonra, "70 paragraf giriş, 2 paragraf gelişme, sonuç mu olurmuş?" diye çemkirmeyin.

    gelişme bölümünde, giriş bölümünün sonlarına doğru olan dolmuşluk yavaş yavaş müzikal anlamda ortaya çıkmaya başlıyor. tempo yükseliyor, tansiyon yükseliyor, kan basıncı artıyor, düşündükçe daha çok delirecek gibi olma modumuza eser dozda adrenalin enjekte ediliyor ve içten içe "o parmağı var ya..." demeye, hatta zaman geçtikçe daha da bir hırsla demeye başlıyoruz ve top noktaya ulaşıp "parmağı götünden sokar ağzından çıkarırım" noktasına geldiğimizde sonuca geçiyoruz.

    &&&

    sonuç kısmı aslında tam bir patlama anıyla başlıyor. yukarıda da bahsetmiştim ya, "çekerim emaneti..." kısmından. tam olarak bu noktaya tekabül ediyor. o bütün vurduyu kırdıyı müziğe yansıttığı kısım tool'un. şimdi diyebilirsiniz ki, müzik tarihinde daha vurdulu kırdılı parçalar var, tool tarihinde dahi var. bende size derim ki, "tamam da bu şarkıya uymaz, bu akışa uymaz."

    en vurdulu kırdılı olmak gibi bir gayesi olduğunu da sanmıyorum bu parçanın. bu parçanın genel anlamda gayesi sakinlikten atara geçişin yansıması ve suçlayacak etken olarak da "psychopaty"i bulması olarak görüyorum. ve acısını da vura kıra çıkarmaya çalışıyor, yeri geldiğinde hepimizin yaptığı gibi.

    son 50 saniyeye kadar devam ediyor bu durum ve hıncını alıyor, yavaş yavaş baştaki sakinlik haline dönmeye başlıyor ve susarak bitiyor parça.

    özünde vermek istediği mesajın şu olabileceğini düşünüyorum, belki de yanılıyorumdur bilemem. hayattaki tüm öfkelerimizin, nefretlerimizin, patlamalarımızın başı ile sonu arasında 10 dakikalık bir zaman dilimi var. aslında saatlerce, günlerce, aylarca yaşadığınız her şey 10 dakikaya sığabilecek bir döngüde. ve bu parça bunun farkına varmanız için yapıldı. biz, on yıllardır verdiğimiz savaşı 10 dakikaya sığdırabildiysek, siz neleri neleri sığdırabilirsiniz, hadi goçlarım göreyim sizi...
  • tool - culling voices
    tool'un fear inoculum adlı dehşet-ül vahşet albümünün en efsane parçalarından bir tanesi. fear inoculum albümünü bir matruşka bebeğe benzetirsek eğer bebeği açtıkça daha efsane parçalar ile karşılaşıyoruz, o derece harika bir albüm. efsane içinde efsane. parçanın ne anlatmak istediğini kendi bakış açımdan anlatacağım, anladığım kadarını. anlaşılabilir olması için şu örnek ile giriş yapacağım; bir kişi düşünün veya kendiniz. gece yastığa kafasını koyduğunda overthinking'e başlıyor. bu kişi, overthinking esnasındaki düşünceleri/iç sesi ile bir çatışma ve savaş halinde. kişi, bu kötü düşüncelerini yenmeye ve aşmaya çalışıyor. culling voices, bu savaşı yenmeye çalışan kişinin olayını anlatıyor. olayı daha da basitleştirmek gerekirse eğer kişiyi ve kişinin kötü iç sesini ayrı birer benlik olarak düşünün. bu içten gelen kötü ses, şarkının sözlerinde "psychopathy" olarak adlandırılmış. kişi, kafasının içerisinde dolanıp duran kötü seslerin farkında ve bu kötü sesleri (voices) kendi düşüncelerinden ayırma (cull) ihtiyacının bilincinde. bundan kurtulmak için de kötü benliğine savaş açmış. "culling" kelimesinin tool'un bu parçasındaki kullanım şekli, bir yerdeki olumsuz unsurları ayıklama, ayırma ve ortadan kaldırma eylemi olarak kullanılmış olsa gerek. bu ayıklama ve ortadan kaldırma eylemi de kişinin zihninde meydana gelecektir. ayıklanması ve ortadan kaldırılması gereken sesler ise kişinin olumsuz ve hayali düşünceleridir.

    --culling voices---
    disembodied voices deepen my
    suspicious tendencies
    conversations we've never had
    imagined interplay

    bedenden ayrılmış/ruhani sesler
    şüpheli eğilimlerimi/düşüncelerimi derinleştiriyor
    hiç yapmadığım(ız) konuşmalar *
    hayali etkileşim *

    psychopathy
    don't you dare point that at me

    saykopati (kötü benlik olarak belirttiğim)
    beni suçlamaya cüret etme/bunu bana doğrultma

    heated altercations we've never had
    so i'm told, yet guided by them all
    every single one

    hiç yapmadığımız öfkeli tartışmalar
    bana öyle denilen*
    yine de hepsi tarafından yönlendirildim
    her birisi

    psychopathy
    misleading me over and over and over

    psikopati
    beni tekrar ve tekrar yanıltmaya devam ediyor
    (bu kötü sesler, kişi üzerinde o kadar etkili hale gelmiş ki yanılsamalar ve yanıltıcı düşünceler yaratıyor)

    judge, condemn, and banish any and everyone
    without evidence
    only the whispers from within

    her şeyi ve herkesi yargıla, kına ve yasakla
    kanıt olmaksızın
    sadece içindeki fısıltılarla
    (şair iç sesine sitem ederken demek istiyor ki: hiçbir kanıt olmadan sadece kendi paranoyaların ve içindeki kötü düşüncelerin önyargılarıyla kararlar vererek insanları suçla ve kına)

    [nakarat]
    psychopathy
    misleading me over and over
    psychopathy
    misleading me over and over and over

    imaginal interplay
    imaginal interplay
    imaginal interplay

    don't you dare point that at me
    don't you dare point that at me...

    ana fikir nedir? ana fikir şudur; kişinin kendisiyle yani iç sesiyle yaptığı konuşmalar ve tartışmalar yanılsatıcı olabileceği için bu tartışma ve konuşmaların sonunda ortaya çıkan sonuçlar, kişinin kararlarının temeli olmamalıdır. uzun lafın kısası şair burada "çok düşünme manyak olursun" demek istemiş. tool böyle demiş ama ben bu mantığa kısmen zırvalık olarak bakmaktayım. overthinking yaparken veya kişi kendisiyle konuşmalar yaptığında, kendine en gerçek olan düşüncelerini ortaya koyar. toplumdaki diğer insanları birer ayna olarak görürsek eğer kişi, toplum içerisindeyken en net anlamlandırmalarına ve gerçek düşüncelerine kulak veremeyebilir çünkü toplumdaki diğer aynalardan yansıyanlar kişinin düşünce ve anlamlandırmalarında yanılsamalar meydana getirir. ne zaman ki kafayı yastığa koyduğunda veya yalnız kaldığında kendinle konuşmaya başlarsın, işte o zaman kendi içindeki aynaya bakabilme fırsatı yakalarsın. aynada kendine bakarsın, kendi düşüncene, kendi yüzüne, kendi içine. yani şimdi gelip de "imaginal interplay" diye bağırıp çağrıp bir de üzerine "don't you dare point that at me" dersen ben seni samimi bulmam. affedersin de asıl olması gereken şey "point that at me". hem aynada kendi gör hem de "don't you dare point that at me" diye ağla, oldu tabii. vicdani değerlerle de bunları birer yanılsama olarak gör ve görmezden gelmeye çalışarak vicdanını rahatlat. ne kadar da sinsi bir varlıksın. kurnaz ve zavallı. bu şarkıyı ben yazmış olsaydım parçada iki benliğin diyaloğu olurdu. biri kendini kurban diye olarak adlandıran ve "psychopathy" adlı benliği suçlayan, diğeri de "psychopathy" olurdu. hatta, psychopathy'nin burada araya girip hop kardeşim! asıl sen "don't you dare point that at me" demesi gerekirdi. *
    :d
  • 5:30'dan sonraki kısmı ile ağlatan tool parçası. fear inoculum albümünün en iyi parçası olabilir.

    don’t you dare point that at me....
  • (bkz: sözlerini de yazayım tam olsun)

    disembodied voices deepen my suspicious tendencies
    (hearing) conversations we’ve never had
    imagined interplay
    psychopathy. don’t you dare point that at me

    heated altercations we’ve never had, (or) so ı’m told
    yet guided by them all
    every single one

    psychopathy
    misleading me over and over and over

    judge, condemn, and banish any and everyone
    without evidence
    only the whispers from within

    psychopathy
    misleading me over and over

    imagined interplay
    psychopathy

    don’t you dare point that at me
  • ilk dinleyişte, melankolik girişiyle ve maynard james keenan'ın a perfect circle'da duymaya alıştığımız tınıdaki vokalleriyle yeni bir a perfect circle şarkısıymış gibi izlenim yaratan fakat altıncı dakikasına doğru klasik tool tadı almaya başladığınız fear inoculum'un beşinci şarkısıdır.
  • intro'dan 5.30'a kadar olan kısmı tool'un kendi tarzının bir küçük miktar dışında, bu yüzden arpej ve mjk'nin sesinin soft perdesi ile normalde olduğundan daha da vurucu bir hâl alan fear inoculum incisi.
  • söz, ses, gitar, bas, davul... çok fena bir şarkı olmuş.

    aşmışlar artık kendilerini...

    karanlık ruhlarını tamamen özgürleştirmişler. hiç bir kaygı duymadan, acaba şöyle mi yapsak daha tutar filan demeden gitmişler. bize değil kendilerine çalmışlar, yapmışlar.

    böyle işler artık çıkmıyor. çoğu grubun kafasında bin tilki dönüyor.
  • fear inoculum denen şaheser albümün en vurucu , en karanlık en bi şahane parçasıdır. aynı şarkıda keder, hüzün, isyan ve sükunet olur mu? olmuş işte. tool yapmış. bir nevi meditasyon aracı olarak kullanıyorum ben bu grubu.
  • çok belalı bir tool şarkısı.
    müzikte kullanılan insan sesinin; sadece söz söylemek için değil, enstrüman olarak ta kullanmasının nasıl fark yarattığını açıkça görebilirsiniz.
  • yukardaki yazarlardan biri de bahsetmiş girip çıkıp bişey yazamıyorum diye aynen öyle

    oglum bu ney laaaaaaaaaaaan dinlerken kendimden geçip farklı diyarlara yol alıyorum resmen.
hesabın var mı? giriş yap