• ankara cebeci'de bir kahvehanenin önünden geçerken içeriden gelen gürültülere doğru dönüp baktım. bir grup adam yarım daire oluşturmuş alkış tutup türkü söylüyor. ortada bir cüce şaklata şaklata oynuyor, güle güle figür sergiliyor. herkes neşeli, karikatür gibi.
    o saniye adamlardan biri oynayaduran cücenin ardına geçip üzerinden atlamaya çalışıyor; ayı herif cücenin kafaya takılıyor ikisi birlikte paldır küldür yere yuvarlanıyorlar. bi kahkaha kopuyor. cüce yerden kalkıp sinirleniyor (anlayabildiğim kadarıyla sövüyor) teselli ediyorlar. şarkılı, türkülü oyuna kaldığı yerden devam...

    nicedir cüce gördüğümde bu görüntü hep aynı videoyu yayınlayan test aşamasındaki televizyon kanalı gibi kafamda döner.
    cüce budur benim için. cüce budur.
  • "omrunde seyyar piyango bayii cuce gormeyen, tv sovuna cikan dev'i de goremez"

    - slavoj zizek
  • kendini yalnızlığa mahkûm etmiş, kapandığı evinde sadece hatçeabla, onun oğlu yıldırım ve leylâ ile görüşen, adının anlamı "soyu bozuk, bir kavme sonradan katılan" olan zenîme'nin kaleme aldığı ve leylâ'ya teslim ettiği metin.

    leylâ erbil'in kadın yazar-edebî gelenek-medya ilişkisini sorunsallaştırdığı anlatıda; patlak verecek bir iç savaşın, ülkenin bölünme ihtimalinin sürekli tedirginliğini yaşayan bu tuhaf! kadın; gençliğinde hapis yatmış, kardeşini işkencede kaybetmiş, amerika'da doktorasını tamamlamış "islam'da yalansızlığın ürettiği estetik merhametin dünya hümanizmine katkıları" üzerine dersler vererek üç nesil amerikalı eğitmiştir.
    yurda dönüşte kapandığı baba evinde sürdürdüğü dış dünyadan kopuk yaşam; toplumsal yozlaşmaya, riyaya karşı duyduğu öfke ve tiksintinin dışavurumudur.

    zenîme'nin etrafına ördüğü duvarda,kendisiyle röportaj yapmak isteyen bir gazetecinin/cücenin açtığı çatlak; bu yozlaşmanın edebiyat dünyasındaki yansımasının yanı sıra kadının toplumsal, dinsel, edebî tarihteki ötekileştirilme/sessizleştirilme süreciyle de hesaplaşmanın kapısını aralar.
  • "behey kursu ne ararsin cuceyle aramda?"
    (seyyar cakmaklara gaz standi onunde)
    - neyzen beybi
  • yüksekliğinden dolayı bankamatikten para çekememe gibi bir sorun var. bir televizyon kanalı cüce vatandaşımızın portatif sandalyeyle bankamatikten para çekişini/çekemeyeşini anlatan lynchvari bir haber yayınlamıştı. şu hayatta izlediğim gerilim dozu en yüksek haber buydu sanırım. bu bile düzenli/maaşlı işlerde çalışmama sebebi olabilir.
  • her zaman takım elbise giyerler. çocuk sanılmamak için heralde. en azında benim gördüklerim öyleydi. (bkz: takım elbise)
  • leyla erbil'in 2001 yılında yapı kredi yayınlarından, 2009 yılında iş bankası kültür yayınlarından çıkan kitabı

    öncelikle kitabı okuma sebebim bir okur-yazar sohbetinde mine söğüt'ün leyla erbil'den söz etmesi idi. ben de "sevdiğim bir yazarın sevdiği bir yazar" ne yazmış diye aldım okudum ya da okuyamadım; kafamdaki notları da aşağıya döktüm:

    kitap/roman yazarın notu ile açılıyor. bu nota göre kitapta geçen roman yazara değil bir komşuya ait. ancak ben bu yazar notunun da romanın bir parçası olduğunu düşünmeden edemedim. eğer notta yazan doğru ise kitabı leyla erbil kitabı/romanı yapan nedir ama doğru değil de kurgunun bir parçası ise böyle bir şeye ne gerek var diye düşündüm.

    roman değişik yazı fontlarından da anlaşılabildiği gibi 4-5 bölüme ayrılıyor ancak bu bölümler kitabın içerisine karman çorman dağılmış. bunun sebebinin ne olduğunu bilmiyorum ama post-modern roman böyle ise mantığını şahsen ben çözemedim.

    kitabı ve yazarı çok seven okurlarına rağmen söylemeden geçemeyeceğim ama anlaşılması çok zor kitap. sözlükte yapılan yorumların (özellikle de olumluların) hiç biri bana kitabın anlamını açıklayamadı. bu nedenle de cüce'yi edebiyat severlerden çok edebiyatla iş olarak ilgilenenlerin okuyacağı bir kitap olarak görüyordüğümü belirtir, okumak isteyenlere iyi şanslar dilerim.
  • leyla erbil 'in tuhaf kitabı...
    garip metni...
    mustafa horasan 'ın desenleriyle karanlıklaşan, insanı bir yandan iterken diğer taraftan içine çeken girdap...

    yky 'nin izdüşümler/düş izleri serisinden çıkanı bulunmalı...
  • bir barba parçası:

    vermiş sırtını güneşe bir cüce.
    kaderinden kaçıp küfreder eskiye,
    olmalı en batıda çökmeden gece,
    uzuyor yeni boyu kara golgesinde.

    koşma cüce, koşma duramazsın,
    güneş gelince, gölgeni bulamazsın...

    yeter mi sence boyun koca arşa değmeye?
    sürüngen izin biter ayağın dibinde.
    kalkar mı gölgen güzel bir kadını sevmeye,
    yoksa kadın ezer mi seni yanan bedeniyle?

    koşma cüce, koşma duramazsın,
    güneş gelince, gölgeni bulamazsın...

    güneş durup tepende
    çakar seni en dibe.
    gururun çıkarır mı
    seni yeniden düze?

    o vakit evin yeraltı
    sürün seni biraktı.
    kucakla karanlığı,
    dökme sakın gozyaşı...

    ampulunu sok kıçına,
    güneşi yenemezsin!
    aynan kırıldıktan sonra,
    gününü göreceksin!

    http://www.youtube.com/…lyukgh_qcm&feature=youtu.be
  • atilla atasoy'un 1974 yılında çıkardığı 45'lik. sözlerinde sanki necip fazıl'ın dağlarda şarkı söyle'sinden esinlenmeler var gibi.

    çıkalım gün ışığına tez elden
    koşalım gülpembe yüzlerle dereden
    cücesin şehirde sen
    gidelim gidelim
    koş gel sen de dev olmak istersen

    içimizde temiz hava bakıp tepelerden
    şehir farksız olsun mukavva köyden
    cücesin şehirde sen
    çıkalım çıkalım
    koş gel sen de dev olmak istersen

    yollarımız çınlasın kuş seslerinden
    sularımız berrak çağlasın güneşten
    cücesin şehirde sen
    koşalım koşalım
    koş gel sen de dev olmak istersen

    içimizde ırmaklar coşsun sevgiden
    dilimizde aşkın selinden
    cücesin şehirde sen
    gülelim gülelim
    koş gel sen de dev olmak istersen

    https://www.youtube.com/watch?v=nvrm7ws1ps0
hesabın var mı? giriş yap