• sezon veya bölüm numarasını bilmediğim bu geceki bölümde yüksekten atlayarak intihar edenler için şöyle güzel bir cümle kurulmuştur:

    - boşlukta düşerken bütün sorunlarının aslında çözümlenebilir olduğunu hissedersin, o an boşlukta düşmekte olduğun hariç.
  • hayret nasıl yazılmamış (bkz: luminol)

    cinayet işlersem bu dizi sayesinde yakalanmam, sırra kadem basarım.
  • hiçbir zaman kabak tadı vermeyeceksin değil mi?

    kıyamet kopmadığı sürece sezon sezon devam edecek ve sadık takipçilerin bir an bile bıkmayacak senden.

    sınırsız senaryoya ve özgün kurguya sahip ölümsüz bir yapım.

    trt'de küçükken tanışıp seninle beraber bu yaşıma geldim, beraber büyüdük.

    eski karakterler çıkar, yenisi gelir, biz gene de hepsini severek izleriz. diziler arasında senin bendeki yerin bambaşka...
  • finalini iziedikten sonra uzun süre hakkında bir şeyler yazmak istediğim dizi.

    aslında bu girdinin bir kısmını izledikten hemen sonra yazmıştım, ama göndermek bi türlü içime sinmediği için kenara kaydetmişim. şimdi bir daha baktım; o an çok sevdiğim, çok fazla anısı olan bir diziye veda etmenin hüznüyle hem de eski yüzleri yeniden görmenin mutluluğuyla bir şeyler yazmışım. olumlu da şeyler hani. sonra biraz düşündüm ama. ara ara da aklıma geliyor dizi. çünkü dışarıdan normal polisiye dedektif dizisi gibi gözükse de, böyle kriminal şovlardan her sezon yeni ikişer üçer tane başlamasının sebebi olsa da, aslında diğerlerinden çok farklı. kullanılan her yöntem bilimsel değildi mesela, bir çoğu öyleydi, ama arada uçtukları da oluyordu. yine mantık çerçevesindeydi bu uçmalarının çoğu da, sadece bizim henüz onların 2 günde yaptığı şeyi yapacak kadar bilimsel yetkinliğimiz yoktu. yada dna analizi ve ardından koca sistem taramasının sonuçları yarım saatte geliyordu, aynı adam hem sahada çalışıyor, sonra dönüp tekerlek izi alıyor, ardından geçip bir de balistik raporu çıkartıyordu.

    ama yine de ben her bölümün sonunda bir şeyler öğrenmiş olarak kalkıyordum televizyonun başından. bu illa "hmm demek himalaya bıdıbıdısını uçakta el bagajında taşırsan üstünde kükürt tozu kalırmış o da biber spreyiyle tepkimeye girerse alev alırmış" gibi bir şey olmak zorunda değil. farklı düşünmeyi öğrenirdim mesela. o kadar küçük detayların, her gün yaptığımız, bizi ele veren binlerce "hata"ları öğrenirdim. bilimsel düşünmeyi öğrendim biraz, hadi öğrenmesem bile anladım. senaryoydu belki, ama 15 sezon boyunca insanları karşılarına oturtup bir şey itiraf ettirdiler, senaryodan olsa bile, insanları öğrendim. bölüm sonunda gil grissom'ın kapanış cümlesini oturur düşünürdüm mesela, beş altı kelime olurdu, ama öyle bir şey derdi ki sorgulama odasında 10 dakikalık itirafı bambaşka yorumlardım. hatta en ilginci, ölümün çok doğal bir şey olduğunu öğrendim.

    çok şey öğrendim lan.

    bunun en önemli sebebi de hep ortadaki işi, kanıtları dizinin merkezinde tutmaları. grissom vardı orada, ama grissom'ın olayı o kanıtı incelemekti. nick stokes vardı, catherine willows vardı; ama onların hayatı, "vaay adam olay yeri inceleme baba ailesel sorunları da var ve hispanik hadi bakalım bunlarla nasıl başa çıkıyor" olayı değildi dizi. laboratuvardaki herkes, olaya farklı bir bakış açısını anlatmak için vardı sadece. öyle sululuklar olmadı, aynı iş ortamı içinde herkes birbirine yürümedi, catherine'in yeni erkek arkadaşı ekiple uyum sorunu yaşamadı; yaşadıysa da dizinin pek umrunda değildi.

    ve karakterleri o kadar yavaş, azcık azcık koya koya inşa ettiler ki hayran olmamak elde değil. başta bir warrick brown karakteri yazılmıştı, evet. ama o her bölümde 1 cümle söyledi belki kendiyle ilgili. oradan tanıdık onu. yada trip attı davaya yaklaşım şekliyle ilgili, öyle öğrendik fikrini. tabi sezonlar geçtikçe karakterleri oturdu, bazı yönleri öne çıktı. bazı bölümler çok kişisel oldu ekipten biri için; ama bunlar her sezon belki 3 belki 4 bölümdü. bu yüzden ayrı bi tatları vardı zaten. ekipten birini gerçekten tanıyorduk çünkü o bölümde. sabah oluyordu, herkes evine gidiyordu mesai bitişi. işte ben o sonrasını merak ediyorum, ama dizi bunu vermiyordu pek. işte bu yüzden ayrı seviyordum.

    karakterler hakkında tek tek bir şey yazma gereği duymuyorum. arada gidenler oldu, sonra yerlerine gelenler oldu. ana ekipten kim gittiyse onun yeri hiç dolmadı, onu söyleyeyim. ama bazı yeni gelenler de çok güzel oturdu. zaten yakışmayanlarsa kendilerinden gittiler bir süre sonra. ne şanslıyım ki hala izlemediğim 4 sezonum var, ilk 11 sezondan sonra foxcrime düzenli vermediği için sonra tamamlamak üzere ara vermiştim izlemeye.

    izlediğim bölümler arasında beni etkileyen çok bölümler oldu. özellikle quentin tarantino'nun yönettiği 2 bölümlük 5. sezon finali aklıma ilk gelen oldu. sezon olarak da 7. sezonun tüm bölümleri neredeyse mükemmele yakındı. hem sezon boyunca devam eden bir hikaye vardı, hem bölümlerdeki olaylar çok ilginçti, hem de liev schreiber'ın konuk olduğu bölümler, karakteri ve diziye getirdiği hava çok farklıydı.

    8. sezon sonu ise şimdi aklıma geldi, bence dizinin dönüm noktasıydı. çok iyiydi.

    dizi hakkında söyleyebileceğim olumsuz şeyler den ilki csi laboratuvarındaki yan rollerin bir süre gözüküp sonra ortadan kaybolmaları. burada bakıyorsun, atıyorum şuan adam barut uzmanı. hikayeye dahil oluyor, güzel 5 bölüm 10 bölüm uğruyorlar buna. karakteri de biraz farklı yazıyorlar, 2 dakikalık rölü olsa bile bir dahaki çıkışını merak ediyorsun. ama sonra birden çıkmıyor ama adam. kayıp. yani anlarım her davada barut analizi istenmez, ama 10 bölüm arka arkada istiyorsun sonraki 10 sezon istemiyorsun. yada dedektiflerden bazıları öne çıkıyor bir sezon, sonraki sezon kayıp.

    ikinci şey ise dizinin gerçekçiliğine en çok zarar veren şey; girişte de bahsettiğim üzere herkesin her olayı yapması. yani hiç bir olay yeri incelemeye laboratuvarında bulunmuş değilim, ama hem mantıken, hem de diziden merakla yola çıkarak uzmanlardan okuduklarımdan öğrendiğim kadarıyla aynı adamın,
    hem sahaya çıkıp kanıt toplaması
    hem olay yerinin eskizini çıkartması
    hem onları geri dönüp işaretlemesi
    hem arabanın lastik izini çıkartması
    hem ayakkabı izi çıkartması
    hem balistik rapor hazırlaması
    hem dna hem de toksikoloji raporunu yayınlaması
    ve yetmezmiş gibi polisle birlikte elinde silahı üstünde çelik yeleğiyle suçlu yakalamaya gitmesi
    ve bir de yetmezmiş gibi sonra onu sorgulamaya gitmesi, dedektiften çok konuşup adamdan itiraf alması çok saçma.

    yani adam eksiği var diyeceğim, ama yoktur, çünkü hafızam beni yanıltmıyorsa las vegas'taki krimoloji laboratuvarı, fbi genel merkezinden sonra abd'deki en büyük ikinci laboratuvar. kaldı ki bu adamlar mythbusters falan da değil ki biraz ondan, biraz da bundan her şeyden anlasınlar. anlasalar bile normal olanı herkesin kendi alanında uzmanlaşmadır. köy okulumu orası ki tek hoca tüm derslere giriyor gibi bir hava var? hele sorgulama olayına falan yok artık diyorum.

    işte böyle bir dizi csi sonra biraz gömmüş gibi dursam da aslında çok sevdiğim için gözüme takılmış bunlar. şimdi final bölümüne gelirsem..

    "böyle sakin sakin, geldiği gibi gitmiş." diye başlamışım entry'e ilk izlediğim akşamında yazdığımda. ama sonra da "aslında bilmiyorum lan çünkü tatmin olmadım." diye devam etmiş, bırakmışım. şimdi oraları biraz açayım.

    --- spoiler ---
    olay çok saçmaydı bi kere. hipnoz falan, etki falan. çok kullanılmış şeyler bunlar. ve grissom'ın döneceği yerde, son bölümde, hatta bölüm de demiyorum çünkü "televizyon filmi" olarak geçiyor çoğu yerde. yine de, ted danson'ın yönettiği ekipli bölümler fazla izlemediğim için dizinin genel hikayelerinde mi bir gerileme vardı bilemeyeceğim, ama içinde grissom'ın olduğu herhangi bir sezondan herhangi bir bölüm seçseniz %95 ihtimalle bu bölümden daha sağlam bir hikayesi olacaktı.

    arı olayını anlayan var mı peki? baktım internette, millet de sormuş "ne bu şimdi, ne yaptılar?" diye. ikinci defa dönüp baktıktan sonra ancak kafamda "ya acaba şey mi oldu?" diye bir kaç fikir çıkarttım ama gerçekten ilk izlediğimde mal mal baktım sadece etrafa. sonra açıklamasını okudum, mantığını kavradım olayın.

    peki olayın sadece sara, grissom ve catherine'e odaklanması? yani anlıyorum, herkese veda edilsin, herkes kendi yoluna gitsin finali değildi. biz diziyi izlemeyi bırakıyoruz sadece ama greg yaşamaya devam ediyor mesela, onun için bu bölüm herhangi bi bölümdü. o yüzden adı "immortality".

    öyle miydi gerçekten? öyle mi olması gerekirdi yani?

    grissom'ın dönüşü tabi ki çok büyük olay. kabul. ama orda greg var mesela. 15 sezondur dizide olan eleman. ve öyle yandan gözüken, dandik eleman da değildi, laboratuvar faresi kıvamından alıp saha elemanlığına, büyümesine tanık olduk greg'in. punk saçlı hallerini biliyoruz, "grissom beni sahaya çıkart" diye peşinde koştuğu bölümleri, maskeli çetelerden dayak yediği bölümleri biliyoruz. ve bu muydu adamın son bölümü? hiç bir şekilde heyecan yaratmayan, sırf "olsun hani bi geriye saymalı bomba ile bitirmezsek arkamızdan ne der diğer yapımcılar" diye düşündükleri için konulmuş boş bir sahne ile gitmesi çok komik, ama aynı zamanda üzücü oldu. hiç bir katkısı yoktu hikayeye neredeyse, yazık edilmiş.

    db russel gibi bir adam var değil mi orada mesela. 4 sezon diziyi sırtlamış, diziyi geçtim, csi ekibini sırtlamış adam. duvar süsü gibi kaldı öyle. grissom varken kendisini zorlamaya gerek yok denmiş ama, ikilinin arasında güzel bir elektrik olamaz mıydı? 3-4 yıldır ekibi yöneten bir adamla, o yönettiği adamları yetiştiren insan arasında hiç mi bir etkileşim olmaz?

    adli tabipler odası ne olmuş? david var lan, doktor robbins var adam gibi adam. 2 sahne mi sadece?

    paul guilfoyle? ne kadar zaman ardından geri dönmüş, bu mu kapanışı? alev alıp gitmesi mi?

    nick stokes'un adı bile mi okunmaz? karakteri canlandıran george eads'ın dönmeyi reddetmesi sebebiyle böyle olduğunu anlayabiliyorum ama yine de oyuncusu olmasa bile karakteri hala devam ediyor o dünyada.

    bence çok aceleye getirilmiş gibi durdu bölüm. yukarıda dedim karakterleri ana meselesi değildi diye, ama 15 yılın ardından böyle de davranılmazdı. sara'yı, grissom'ı, lady heather'ı merkeze koyan karakter odaklı bir bölüm yapılıyorsa diğerlerine de adam gibi bir şeyler vermelilerdi bence. yapılacak çok şey vardı, bağlanacak çok konu vardı. ama gerçekten, 40 dakikada çok daha iyilerini yapmışken, 2 saatte niye böyle? farklı bir tonu vardı sanki, csi bölümü değil de başka bir diziyle crossover yapmışlar gibi.

    biraz üzdü zaten orada. ne güzel günlerdi, ne anılardı, her akşam aynı saatte oturup izledim kaç sezonunu. sonra grissom huzurluydu, farklı bir adam olmuştu. açıldılar denize gittiler.

    bilmiyorum. eksiği çoktu bölümün. yine de her şey güzel olacakmış gibi bitti. her bölümü bir ölümle başlayan dizi umutlu bitti ya. onu sevmiş olabilirim sanırım.
    --- spoiler ---

    şimdi bir yere bağlamam gerekecek. ama yapamıycam sanırım. zaten onlar da bağlayamadı.

    çok şey kattı bana.
    çok sevdim kendisini.
    spin-off'larına pek bulaşmayın,
    onlarda bölümlerin yarısı güneş gözlüğü tak-çıkart ile geçiyor zaten.
    ama las vegas'ı izleyin mutlaka.
    diyeceğim bu kadar.
    şimdi gidip ağlayacağım.
    gerçekten mükemmel bir yolculuktu.
  • insanın film izleme zevkini de mahvedebilen süper seyirlik. mesela crash adlı süper filmi izliyoruz diyelim. noluyo, iki african american arkadaşın bir arabayı nasıl çaldığını da görüyoruz. sonra, o iki tipten bitanesi ne yapıyo, her arabaya yapıştırdığını iddia attiği bir ikonanın nah böyle önce altını yalayıp, sonra pat diye ön konsola yapıştırıyor. bak işte. lan salak, şimdi grissom gelecek, catherine ile. napıcak önce, oralara hep bişiler sıkacak kalıntı var mı diye bakıcak. konsolda bi bakacak, böyle yuvarlak bir iz. hemen bizim kulak temizleme çubuğunun daha büyüklerinden alıp o izin üzerine bir güzel sürecek, sonra üzerine başka bir sıvı damlatacak ve al işte pamuk oldu mavi. kırmızı olsa kan olurdu çünkü. sonra grissom gene yanındaki cath e dönüp akıllıca ama kısa ve öz bir cümle söyleyeyip, cath in hafifçe gülümsemesine yol açacak, sonra da gelsin minik bir reklam. bittin oğlum sen.

    bütün film boyunca bunu düşündüm bak yalanım varsa. seyir zevkim kalmadı artık. bir de ryan phillippe işlediği suçtan kurtulmaya çalışıyordu ki, ooooh, yavrum o kurşunu bulup araştırmayacaklar mı sence, polissin sen kayıtlarda olmaz mı o kurşun, warrick iki dakikada ensende değil mi? diye sormak istiyorum buradan kendisine.

    biz dönüp dolaşıp ilk iki-üç sezonu izlediğimiz için, özellikle son sezonları çok merak ettiriyor. ama dayanamayıp izlediğim 5. sezon finali grave danger, ne miamisinin ne de newyorkunun öz be öz nevada las vegasın yanına yaklaşamayacağını iyice gözümüze sokuyor. bir kere, sevin sevmeyin, tarantino kısa bir otopsi sahnesiyle kendisini öyle bir gösteriyor ki, susup izlemek kalıyor insana. sonra bir de şahane george eads faktörü var, maaşallah nick her zaman süperdi zaten. boşuna dememişler what happens in vegas stays in vegas diye, başka bir şehire taşındığımızda asla aynı zevki alamıyoruz. ben de vegasta olup orada kalmak nick in çocuklarını büyütmek istiyorum artık.
  • dizilerden gördüğüm kadarıyla en uzak durulması gereken meslek. her $eyi bilen insanların yanında ne muhabbet açabilir ne de bir muhabbete dahil olabilirsiniz.

    siz: abi bak hamam böcüğü.
    bilmi$: xletonaston familyasindan bir tyonsunoz o.
    bilmiş2: karşı cinsle çiftleşmek için 2 gün ölü taklidi yapabilir bu böcek.
    bilmiş3: 37.5 derecede yaşar bu böcekler, buraya nasıl geldiki.
    siz: muz kabuğunun içinde geliyormuş bunlar.
    (aman diyeyim maymun olursunuz.)

    bu arada (bkz: muzun icinde gelen bocek)
  • son zamanlarda büyük izleyici kitlelerini ekrana bağlayan üç farklı dizinin ortak teması. (bkz: csi las vegas), (bkz: csi miami), (bkz: csi ny). peki ne yapıyor bu insanlar? genel olarak bir tanım yapmak gerekirse bilimsel yöntemler kullanarak kriminal vakaların içyüzünü meydana çıkarıyorlar diyebiliriz (bkz: forensic sciences). peki bununla duruyorlar mı? hayır. sanıkları sorguluyorlar, uçan kaçan şüphelileri takip edip yakalıyorlar. gerçek csi mensuplarının böyle şeyler yapıp yapmadıkları ayrı bir konu. biz bu dizidekilerin bir nevi arabirim olduğunu varsayalım ve bu konuyu geçelim. peki bu dizilerde anlatılanlar bu kadar mı? hayır. bu diziler televizyon aracılığıyla evimize giren diğer birçok dizi, film, haber programı, vs. gibi toplumsal normların doğrulanmasında aracılık görevi üstleniyorlar. suçlular yakalanır mesajını aktarıyorlar, amerikan kolluk kuvvetlerinin adaletin yılmaz neferleri olduklarını gözümüze sokuyorlar, amerika'da adaletin kılıcının ne kadar keskin, terazisinin ne kadar ince ayar olduğunu gösteriyorlar. dizilerdeki csi mensupları, her bölümde bilimsel metodlar kullanıp suçluları buluyorlar, kaçan şüphelileri kovalıyorlar, fakat bunlarla yetinmeyip bölüm sonlarında sorguladıkları suçlulara ahlak dersi vermeyi de ihmal etmiyorlar. suç işlemeden durumdan sıyrılabilecekken, boşu boşuna cinayet işleyenlere işte sen bu kadar salaksın göt ol demekten çekinmiyorlar. suçlu olan ve olmayan arasına kalın, yıkılmaz, geçilmez bir duvar örüyorlar. peki gerçek hayatta bu ayrım bu kadar net mi? amerikan adalet sistemi bu kadar adil, csi ekipleri bu kadar becerikli mi? bu sorulara herkesin öyle ya da böyle bir cevabı vardır muhakkak. fakat şu anda, evlerinde cnbce açıp televizyonun karşısına kurulan bizlerin zihninde, genel amerikan kolluk kuvvetleri ve adaleti fikri bu dizilerin bize aktardığı mesajlardan nasibini epeyce almış bir fikirdir. peki jerry bruckheimer aşağıdaki csi versiyonlarını çekmek üzerine ne düşünür acaba çok merak ediyorum.

    (bkz: csi guantanamo)
    (bkz: csi bağdat)
  • türkiye'ye neden adapte edilmediği anlamadığı dizi. mesela csi: trabzon olabilir. nede olsa bu ilimiz pek hareketli.

    -hıııııııı kurban son olarak hamsi pilavi yemi$
    +bu mevsimde ne yiyeceğudu.
  • günümüz polisiye dizilerinin en iyilerinden birisi olmasına rağmen uzun süre takip ettikten sonra farkedilen, gerek senaryo gerek dekorla ilgli birçok rahatsız edici detaya sahip dizidir.
    - dizideki laboratuarlar, ofisler hep karanlıktır, sadece kenarlardan gelen mavi ışıklar vardır. sonuçta lab ortamı deney yapıılıyor rapor yazılıyor bunlar karanlıkta yapılacak işler mi? adam gitmiş bilmem kaç milimetre saç örneği almış, bisturiyle ikiye bölmüş üzerine, 2 damla bilmem ne damlatmış ama öyle bi oda ki bırak örneği masayı görmek mümkün değil.
    - parmak izi çıkarmak katili bulmak için atılan ilk adımlardan biri. adamlarımız suç mahalline gelir gelmez izleri çıkarır laboratuara gönderirler. bir bölümde bakarsın kimlik tespiti yapmak sadece 2sn sürer ama başka bölümde bir bakarsın bilgisayar bu izi diğer bütün parmak izleriyle yavaş yavaş karşılaştırır. ne hikmetse sonuçlar da hep adamlarımız tam bilgisayarın başına geldiğinde çıkar.
    - ana karakterlerin hepsi sorumlu doktordan fazla anlarlar otopsi işinden. misal doktor karaciğerde yağlanma var der hoop grissom girer araya demekki adam çok içki içiyormuş diye. bi dur herif tıp okumuş o kadar anlatsın. aynı şey diğer karakterler arasında da olur sıklıkla. laborant kanında x buldum der hemen bir diğeri başlar anlatmaya x göz damlasında kullanılır içilmesi durumunda kalp krizine neden olur.
  • jenerik sonuna doğru, yani arka planda roger daltrey'nin "tell me who are you,you,you !" diye bağırdığı yerlerde, kafasına sopa ile vurulmak suretiyle üzerinde deney yapılan manken, nicolas anelka'yı andırmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap