• ''aslında herkes dahidir. ama siz kalkıp bir balığı, ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir.'' sözünü aklıma getiren kavramdır çoklu zeka kuramı.
  • milli egitim mufredatinda da (sozde) varolan, sus olarak yerlestirildigine inandigim bir kuram. mamafih, israrla super lise, anadolu lisesi, fen lisesine yaris ati gibi hazirlanmaya mecbur kilinan; sinirlari onceden belirlenmis bir platformda kosturulan milyonlarca tektip genc.

    oysa, coklu zeka kuramina gore bedensel, dogaya donuk, muzik, sosyal gibilerinden zekasi gelismis bir ogrenci de, alisilagelmis bir basari potansiyeli kabul edilen sozel veya sayisal zekasi geliskin bir ogrenci ile ayni seviyede basarilidir; ki son yillarda ilkogretimden liseye dek bu konu milli egitimin basari krtiterleri ve metotlarinda kabul goren bir anlayis olmasina ragmen cesitliligi nihayete erdirecek duzenlemeler yapilmadigi asikardir.

    en basitinden 3 saatlik oss sinavi bile bunun kanitidir. herkes ya sozel ya da sayisal/ mantiksal yonden basari saglamakla yukumludur dusuncesi ile, ogrenciler karaduzen secme sinavlari icinde sisteme bogdurulmakta ve geleceklerine yon vermek durumunda birakilmaktadir. ilkogretimden sonraki surec icin kursana muzik liseni, spor lisesini, sosyal bilimler liseni... ey egitim baba! lakin, suyun basindakilerin isine gelmez bu durum; zira, isin ucunda egitim / ogretimden nemalanmak vardir; muazzam bir rant carkidir bu sistem. kimsenin de bu konuda itirazlari yukselmemektedir. gelecek nesiller, "gelin kendimizi kandiralim" piyesinin figuranlarini oynamaya tesvik edilmektedir.

    bu da fimamizin ikramidir:

    http://okulpdr.sitemynet.com/zeka.htm

    taziye editi:

    * vakti zamaninda coklu zekaya iliskin verdigimiz link hakkin rahmetine kavusmus olup, kendisine tanridan rahmet, sevenlerine sabir ve piyaz diliyorum.

    bundan boyle anilarini asagidaki torunu yasatacaktir.

    http://www.cokluzeka.com/…asp?bolum=kaynaklar&id=56
  • izmir'de ilkokul 7. sınıf öğrencileri üzerinde yapılan araştırmada, düz anlatım yöntemiyle ders verilen öğrencilerin başarı ortalamasının 30.53, çoklu zeka teorisi yöntemiyle öğretim yapılan öğrencilerin ise 35.25 olarak belirlendiği kuram.
  • bu kuramin kurucusu howard gardner, zekayı “içinde yaşanılan toplumda faydalı bir şeyler yapabilme kapasitesi; her insanda kendine özgü bulunan yetenek ve beceriler bütünü” olarak tanimlamistir. bu kuram, insani zeki kilan farkli ozellikler ve yetenekleri oldugunu kabul eder. bu yeteneklerin sonucunda farkli urunler ortaya cikabildigini ve problemlere degisik cozum yollari getirilebilecegini iddia eder. bu yuzden, egitim suresince insanlarin bu farkli zeka boyutlarini kesfetmeleri ve onlari gelistirmeleri saglanmalidir. bu kuramin tv dizilerindeki karsiligi heroes tv dizisidir. heroes dizisindeki her karakterin kendisine ozgu bir yetenegi vardir.
  • çoklu zeka hakkında gardner’in üstüne, birkaç yılda bir eklenen sınıflandırmaları bir kenara koyarsak dikkate değer bir kuram olduğunu söyleyebiliriz. en başta eğitimde sınıf içi kast sistemine son verme ihtimali vardır. ihtimal diyorum, çünkü hala uygulama alanı dar ve sürekliliği sağlanamamış bir yöntemdir. akademiye kadar olan tüm eğitim sistemini kapsayan şekliyle durum böyle olunca, sadece bir dönem alınmış çoklu zeka yöntemli eğitim son derece yetersiz olacaktır.
    ama iyi tarafı şu ki; sadece matematiğe istidatı olanlar değil, resim, müzik, edebiyat gibi alanlara da yeteneği olanların zekasını adamdan sayacak, geliştirmesine fırsatlar sunacak bir kuramdır.

    ilköğretimin ilk aşamasındaki çoklu zeka alıştırma kitaplarına baktığınızda sayfaların boş olduğunu görürsünüz. şablon-klişe veya genel yargılarla doldurulmuş yönergeler bulunmaz. çocuğun öznelliğini, yeteneğini, üretkenliğini geliştirecek fırsatlar tanınır. verilmiş seçeneklerden ziyade, çeşitliliği kendisinin üretmesi sağlanır. o sayfayı çocuk dolduracaktır. bu yüzden çocukların ilk başta zorlandığı bir etkinliktir. “hadi bakalım zekanı göster bize” gibi direkt komut vermek yerine mesela “çevrende gördüğün en ilginç şeyleri anlat-resimle” gibi bir yönergeyle bize potansiyelini gösterecektir. yani çocuk, potansiyelinin göstergesini kendisi seçer. bana en güzel görünen tarafı budur.

    çoklu zeka kuramı içinde en çok soyut zekayı ve gelişimini (linguistic-logical) merak ediyorum. bu konuda gözlemlerimle şunu yeniden teyit ettim: soyut zeka bağlamında metaforlar örneği verilebilir.
    bilmeceler bunu sağlayacak en etkili alıştırmalardır. soyut zekayı ancak yedi yaşından sonra kazanmaya başlayacak bir çocuk için bu yaş öncesinden alıştırmalar sıklaştırıldıkça bu sürece çok daha erken girdiği gözlenebilir.

    bilmeceler bahsinde çok sık gözlediğim bir şey; mesela “ninemin etekleri süpürür sokakları” bilmecesini soyut düşünme yeteneği olmayan bir çocuk hızla “süpürge!” diye cevaplıyor. oysa bilmecede süpürme fiili kadar, “sokaklar” işareti de verilmiştir. çağrışım tekniği, metaforlar ve algı çeşitliliğine sahip bir çocuk bu bilmecenin cevabının “rüzgar” olduğunu daha çabuk bilir. erken yaşta bilmecelerle veya bu tür tanımlarla tanışmak çocuğun soyut düşünme basamaklarını daha çabuk atlayabilmesini sağlar.

    çoklu zeka kuramının göz ardı ettiği en önemli şey, çevresel etkenlerdir. mesela köyde çoklu zeka alıştırmaları yapan bir öğretmen şehirde yaşayan ve çevresel uyarı zenginliği içinde büyüyen çocuklardan daha az verim alır. basit bir örnekle ice age animesini izlemiş bir çocuk mamut hayvanının hem ismini hem cismini bildiği halde köydeki bir çocuk “inekten başka bir hayvan daha söyle” dendiğinde “tosun” cevabını verir. çeşitliliğin sosyal öğrenmeyi ve zekayı desteklediği muhakkak. fakat bu çeşitliliğe erişmemiş çocukların daha az zeki oldukları anlamına gelmese de uyarıcı eksikliği daima etkin bir rol oynar.
  • öncelikle biraz zeka dan bahsedelim;

    bir çocuğa "sana bir soru sorayım mı" denildiğinde "hadi sor, sor, sorsana" türünde bir cümle sarf ederse, bu çocuğun muhtemelen entelektüel açlığı olan, zeki biri olduğu söylenebilir. eğer çocuk "sooor" diyerek gönülsüzlüğünü ifade ederse entelektüel açlığını daha düşük olduğu düşünülebilir. "yok bana sorma, kime sorarsan sor" derse nispeten daha düşü zekalı olduğu düşünülebilir. şüphesiz yukarıda paylaşılan satırlar hoş bir anekdottur. sadece bir tepkiye bakarak bir çocuğun zekasını saptamak gibi bir lüksümüz henüz yoktur. ancak çok net olmasa da bir fikir verebilir bazen.

    zekanın gerçekten ne olduğu konusunda yüzyıllardır tartışmalar süregeliyor. beynin keşfi sürdükçe, zekadan anladığımız şeyler de değişecek elbet. tarih boyunca bilim adamları zeka konusunda farklı yaklaşımlarda bulunmuşlardır. bilim adamlarının zekaya yaklaşımları şöyledir:

    ibni sina
    zeka hem öğrenme sürecinden ayrı hem de dış dünyadan gelen algıların insana verdiği bilgiyi öğrenmeyle ortaya çıkmaktadır. öğrenme süreci hakkında sonradan öne sürülmüş tek taraflı kuramları çok daha önceki bir asırda birleşik bir şekilde öne süren bu görüş, modern psikolojinin bağdaştırıcı görüşüne de uygun düşmektedir.

    galton
    bireysel farklılıklar, duyusal yeteneklerdeki farklılıklardan kaynaklanır. bireyin duulsrı ne kadar keskin olursa zekâsı o kadar iyi işler.

    cattel
    zeka testi kavramını ilk kez ortaya atmıştır. "duyum keskinliği ve tepki hızındaki farklılıklar zihinsel fonksiyonlardaki farklılığı yansıtır" görüşünü savunur.

    binet
    zekâ, kavrama, hüküm verme, akıl yürütme gibi karmaşık üst düzey işlemlerde kendini gösterir. bireyin zekası çözümü yüksek zihinsel işlemler gerektiren problem durumlarıyla karşı karşıya getirilerek ölçülebilir.

    sperman
    bütün zihinsel etkinliklerde rol oynayan genel bir zeka vardır ve buna "g" faktörü (genel faktör) denir. belirli zihinsel etkinliğin gösterilebilmesi için, genel zihinsel yeteneğin dışında gerek duyulan zihin gücüne "s" faktörü (özel faktör) denir. zekayı ölçmek "g" yi ölçmektir.

    guilford
    zihin birbirinden bağımsız faktörlerden meydana gelmiştir. faktörler sınıflandırılabilir. 120 faktör vardır. faktörler belli bir içeriği, belli bir işlemden sonra belli bir ürün haline getiren zihin yeteneğidir. her zihinsel etkinliğin içerik, işlem ve ürün olmak üzere üç yönü vardır.

    thorndike
    zeka birbirinden bağımsız farklı faktörlerden oluşur. bir sorunun çözümünde birden fazla faktör rol alabilir. soyut zeka, mekanik zeka ve sosyal zeka olmak üzere üç faktör vardır. zekanın düzey,genişlik ve hız olmak üzere üç boyutu vardır.

    thurstone
    zihinsel farklılıklar "g" faktöründen değil, birbirinden farklı ve bağımsız yedi faktörden ileri gelir. bunlar; sözel kavram, sözel akılcılık, sayısal yetenek, tümevarımsal muhakeme, bellek, uzaysal düşünme ve algı hızıdır.

    piaget
    geleneksel zeka anlayışına karşı çıkarak, zekânın zekâ testinden alınan puan olmadığını belirtmiştir. o, zekâyı zihnin değişme ve kendini yenileme gücü olarak tarif etmiş ve zekaya gelişimsel açıdan yaklaşmıştır. ayrıca, çocukların ilkel zihin yapısına sahip küçük yetişkinler olmadığını belirtmiştir. zihinsel yaklaşımda, zihinsel yapı sindirim sitemine, bilgiler besin maddelerine benzetilir. her besin maddesinin yenildikten sonra hazmedilip vücutta kullanmasına benzer olarak, dış dünyadaki nesne ve olaylarda algılanır, değerlendirilir ve kullanılacak hale getirilir. algılanan bilgiler besin maddelerinin organizmayı değiştirdiği gibi bilişsel fonksiyonları değiştirir ve geliştirir.

    goleman
    thorndike'in sosyal zekâ adını verdiği zekâ üzerinde durmuş ve duygusal zeka (eq) kavramını ortaya atmıştır. duygusal zihin, evrim basmağında akıl zihninden önce ortaya çıkmıştır ve hayvanlarda da mevcuttur. duygusal zeka; kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, dürtüleri kontrol ederek doyum erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, umut besleme ile kendini gösterir. herhangi bir uyarıcıya karşı gösterilecek tepki, akıl zihninden önce duygusal zihin tarafından algılanır.

    sternberg
    triarşik zeka kuramı'nı geliştirmiştir. pratik bilgiyi kapsayan biçimde zekayı yeniden tanımlamıştır. bileşimsel, deneyimsel ve bağlamsal alt kuramları içerir.

    ceci
    biyo-ekolojik yaklaşımı savunmuştur. genel zeka ya da "g" faktörü biçiminde tanımlanan tek bir zeka kavramına karşı çıkmış, zekayı biyolojik temelleri olan çoklu bilişsel potansiyel, bağlam ve bilgi bütünlüğünde değerlendirmiştir.

    vee asıl konuya geliyoruz;

    gardner
    çoklu zeka kuramını geliştirmiştir. insanlarda tek bir zeka yoktur. iq ve zeka testleri sedece sözel ve mantıksal-matematiksel yetenekleri ölçmektedir. oysa bireylerde birbirinden farklı 8 yetenek alanı vardır. bunlar; dilbilimsel, mantıksal/matematiksel, görsel/uzamsal, bedensel/kinestetik, müziksel/ritmik, kişilerarası, içsel, doğa zekasıdır.

    howard gardner’ın1983 yılında “frames of mind: the theory of multiple intelligences” (düşünüş biçimi: çoklu zeka kuramı) adlı adlı eserinde ortaya koyduğu “çoklu zeka kuramı”, aklın sadece sayısal ve sözel olarak ayrılmaması gerektiğini savunur. gardner'a göre 8 ayrı zeka tipi vardır.

    linguistic intelligence- sözel-dilsel zeka (şair, yazar, konusmacı)
    mathematical intelligence- mantıksal matematiksel zeka (mühendis, bilim adamı)
    visual intelligence- görsel- mekansal zeka (ressam, sanatçı)
    interpersonal intelligence- içsel zeka (psikolog, araştırmacı)
    intrapersonal intelligence- sosyal -kişilerarası zeka (öğretmen, sosyolog..)
    musical- intelligence- müzik zekası (ritmik zeka) (sanatçı, müzisyen, bestekar)
    natural intelligence- doğaya dönük zeka (bahçıvan, biyolog)
    bodily-kinesthetic intelligence- kinestetik-bedensel zeka (sporcu, dansçı, zanaatkar)

    öğrenci merkezli eğitim programlarının hazırlanmasında etkili olmuş bir kuramdır.her bireyin kendine göre yetenekleri olduğunu ve zekanın çok boyutlu bir kavram olduğunu öne sürer.öğrenme ortamında mümkün olduğunca fazla zeka türünü kapsayan materyaller bulunması öğrenmeyi kolaylaştırır.bir öğrenci bir konuyu okuyup yazarak öğrenebilirken diğeri görsel ögelerden yararlanarak daha kolay anlayabilmektedir.yeni ilköğretim programımız da bu ilkeler doğrultusunda hazırlanmıştır.

    nerde çokluk..." sözünü yalanlayabilen kuram. çokluktan kuvvet, diyalektik, sinerji ve irade doğabileceğini kanıtlamayı bilmiştir. günümüzde eğitim çoklu zeka kuramı üzerine bina ediliyorsa bunda bir iş olduğu kesindir. birçok farklı teknikle zenginleştirilmiş bu kuramın insan hayatındaki yeri önümüzdeki on yıllarda kendini daha da belirginleştirecektir.

    (yazarın notu: yazarken çeşitli kaynaklardan ve yapmış olduğum çalışmalardan faydalandım. lakin yazım henüz tamamlanmadı, türkiye de (multiple intelligence) adına yapılan çalışmalardan bir sonraki yazıda bahsedeceğim.)
  • milli egitim bakanligi talim ve terbiye kurulu ba$kani prof. dr. ziya selcuk'un uzmanlik alani ve bir kitabinin ismidir.
  • bu çoklu zeka kuramı sayesinde en azından çocukların farklı öğrenme modellerine sahip oldukları ve buna saygı duyulması gerektiği öğrenildi. artık derste kalem çevirme, ayakta ders dinleme, sürekli ayağını, bacağını hareket ettirme, sınıfta dolaşma gibi durumlar azarlanma/kovulma nedeni olmaktan çıktı. bu çocuk kinestetik deyip, kendi haline bırakıyorlar. görseller ise çok şanslılar, çünkü eğitim sistemi görsellere yönelik. herşeyin gösterilerek anlatıldığı, bu şekilde anlaşılmasının beklendiği, anlayanın anladığını göstermesinin yettiği bir sistem. yanlış cevaplar arasından doğru cevabı seçebilmek/görmek görsel için daha kolay. işitseller de bir nebze rahatlar, sadece yazıları biraz çirkin oluyor, çünkü önem vermiyorlar ama en çok zorlananlar kinestetik çocuklar. yaparak-yaşayarak öğrenme daha yeni yeni gündeme gelmeye başladı. bu teknik okul ve öğretmen için hem masraflı, hem yorucu. kinestetik görerek, dinleyerek anlamaz ya da zor anlar, sonra ne kadar anladığını göstermesi, anlatması beklenir ki o da daha da zor test ve sınav sisteminde.

    öğretmen kadar velinin de araştırmasına değecek bir konu. okula yeni başlayan ve öğrenme/uyum problemleri yaşayan çocuk sahipleri mutlaka girmeli bu alana. piyasada çeşitli ve bol kitap var. ayrıca yetişkinler için de önemli, özellikle meslek seçiminde... görsel olmayan biri herhalde mimar olmamalı. olur ama çok zorlanır muhtemelen.

    (bkz: türk eğitim sistemi/#11254397)
  • yeteneklere göre zeka ayrımı bana da garip gelse de, bir insanın zeki olup olmamasının tek kanaldan ölçülemeyeceğine katılıyorum.
    çünkü abstract düşünce, problem çözme, kurgu yaratma, yani creative yönden delicesine zeki olup da, karşına geçse iki lafı biraraya getiremeyen, işte ne bileyim, ağız dalaşında laf sokmada her daim başarısız olan, tanımayan birinin rahatlıkla "gerizekalı, mal bu" diyeceği sosyal yetenekleri pek iyi olmayan insanlar var. şimdi bunlar gerizekalı mı? hayır değil. yalnızca zekasının o yönü değil, başka yönleri gelişmiş.

    bir de, zekanın ve yeteneklerin, belli bir seviyeye kadar doğuştan gelse de, belli bir seviyeden sonra tamamen sonradan gelişen şeyler olduğunu düşünüyorum.

    bilhassa sosyal beceriler çocuklukta ediniliyor. mesela cem yılmaz'ı çok zeki buluyoruz. neden? basitçe, dilin ifade gücünü iyi kullanabildiği için.
    peki içe kapanık, sosyal çevresi geniş olmayan, çok konuşkan insanlar arasında büyümeyen bir çocuktan, esprili, laf cambazı biri olması beklenebilir mi? bu çocuk aptal mıdır? ama cıvıl cıvıl insanların arasında büyüseydi, onlardan kapardı bu yeteneği. değil mi? o zaman zeki denirdi. ayrıca bu özelliği hayatının sonraki dönemlerinde girdiği ortamlarda sonradan edinebilir. yani bir yeteneğin ortaya çıkması da belli bir temel, bir çıkış noktası, bir link gerektiriyor bence. sosyal becerilerin, insanlarla diyalog, dilin kullanımı, bunların gelişimi vs gibi konuları çok ilginç buluyorum. çok değişken çünkü. birine zeki ya da aptal demek için bir çok farklı parametreye bakmak gerekiyor.
  • herhalde şu şekilde ortaya çıkmış kuram:

    adamın birine "sen geri zekalısın" demişler . adam da "neye göre, kime göre lan?" demiş. "dur ben ortaya bir şey atayım da kimse kimseye mal diyemesin, zeki de diyemesin" demiş ve almış eline kalemi, başlamış yazmaya.
hesabın var mı? giriş yap