• sene 1956, yer liverpool. daha o zamanlar dünyadan haberi olmayan dört bir çocuk ünlü serbest dalışçı fransız leo valentin'in son şovunu izliyor... bu şov valentin'in gerçekten de son şovu oluyor çünkü, talihsiz fransız 100.000 seyircinin gözleri önünde yere çakılıyor! uçaktan atladığı sırada ahşap kanatlarından birinde meydana gelen bir aksaklık, "kuş adam" olarak bilinen valentin'in 37 yaşında korkunç bir şekilde ölmesine sebep oluyor. bu ölüme şahit olan 100.000 kişi arasında kim var peki? clive barker! barker gördüklerinden öyle çok etkileniyor ki bütün çocukluğu vahşet üzerine düşüncelerle geçiyor. barker meşhur olduktan sonra, kafasındaki korkunç sahneleri çocukluğunda yaşadığı bu travmalar esnasında tasarladığını söylemiştir...

    çocukluk travmasının ardından liverpool üniversitesinde , ingilizce ve filozofi okuyan barker, joan ruby ve leonard barker'ın çocuğudur.

    gençlik yıllarında tiyatroya merak salan barker'ın sanatla ilk buluşması tiyatro oyunları yazması sayesinde olmuştur.

    "kan kitapları" barker hayranları için bir nevi kutsal kitaplar sınıfındadır. "books of blood" olarak bilinen ve modern korku öğelerinin neredeyse tamamnının temelini oluşturduğu düşünülen bu eserin ilk 3 ciltlik kısmı, barker'ın 8 ayda yazdığı bilinir.

    1984'te edebiyat dünyasına bomba gibi düşen kan kitapları, stephen king tarafından "geleceğin korkusu" olarak tanımlanmıştır. genel olarak her cildinde bir kaç hikaye barındıran bu eser hem ingiltere hem de dünyada sayısız ödül almış ve özellikle fantezi türünde korku dalının baş eseri olarak kabul görülmüştür.

    kan kitaplarından esinlenerek yapılan korku filmlerinin toplam sayısı bilinmemekle birlikte, resmi olarak uyarlama yapılan eserlerin bazıları şu şekildedir; rawhead rex, the forbidden (candyman olarak çevrildi) , the last ıllusion (lord of ıllision olarak çevrildi), the body politic (quicksilver highway olarak çevrildi), the midnight meat train, the book of blood, on jerusalem street, dread.

    clive barker'ın eserlerinde kullandığı dil ve ortaya koyduğu kurgu aslında bilinen korku öğelerinin çok dışındadır. book of blood'dan esinlenmiş bir korku filmi hemen benzerlerinden kendisini ayrıştırır. klasik korku edebiyatı ve dili karanlığa yönelirken clive barker korkusu kan kırmızısına düşkündür. bu da clive barker'ın tarzını kendi başına bir korku akımı olarak ortaya çıkartır. barker'ın kurgusunda amaç bir noktadan sonra korkutmanın ötesine geçer, barker'ın temel amacı korkuyu bir tohum gibi zihne ekerek tekrarlanan bir sendrom haline getirmektir.

    epik fantezi çizgisinden hiç şaşmayan barker, fantastik eserler yazmak için özellikle uğraşır. fiziksel deformasyonlar barker'ın özellikle üstünde durduğu bir unsurdur ki eserlerini unutulmaz yapan şeylerin başında da bu gelir.

    1987 yapımı olan hellriser filmi barker'ın sesini bütün dünyaya duyurduğu yapım olarak bilinir. bu filmin hem yazarlığını hem de yönetmenliğini yapan barker, önümüzdeki yıllarda bu filmin yapımcılığını da üstlendiği bir yeniden çekim yapımını da müjdeliyor

    codemasters, ea gibi büyük bütçeli oyun firmaları tarafından da ilgiyle takip edilen barker, bu firmalara undying, jericho gibi beğenilen oyunlar hazırlamıştır. bunun yanı sıra tablo çalışmaları da olan barker'ın çalışmaları bazı sanat çevrelerinde "korku + dali + picasso" karışımıyla yorumlanmaktadır.

    yazıları radikal'de oktay volkan alkaya'nın haberinden yapıştırdım.
  • hikayeleri çoğunlukla kötü son ile biten, hayal gucu aşmış insan. birini cehennem kovalar mı yahu.
  • ''all i've ever wanted to do is darken the day and brighten the night.''

    gündüzümüzü karartıp gecemizi aydınlatan yazardır kendisi.
  • pek çok insana göre overrated bir yazar. mesela kitabını arayıp zar zor bulduğumda 'ya bu adamın da kitapları hiç bi yerde yok' diyorum güler yüzle, 'e satılmıyor ki' diyor duvar suratlı kadın. neyse.

    adamın kitaplarında yaşamda olmanın zaten hali hazırda bir ceza olduğu bir dünya var. vahşeti kanı canavarı falan herkes götünden sallayıp biraz bişeyler karalar belki, fakat hayatın ceza olması hususunda laf olsun diye değil, hayatını öyle yaşayan karakterler var kitaplarında.

    gotik edebiyatta benim için notre dame kıvamındadır kendisi. çok kitap okuyan biri değilim, fakat notre dame ı seyrederken aldığım hisse yakın şeyler alıyorum bu adamı okuyunca. hani bu adamı çocukluğumdan beri inanışmış gibi dayasalar, günahkar doğup acılar çekerek yapayalnız yaşadığımıza falan inanıp hayatımdaki bütün mutlulukları görmezden gelebilirdim.

    edit: merak ediyorum hakkında yapılan 'dünyamı kararttı' 'izin versem intihar sebebim olurdu' gibi korku edebiyatında başarı sayılabilecek ama bir insanın elinden çıkanlar için aslında şeytanın elinden çıkmışa benzeyen yorumları duydukça ne düşünüyor.

    clive barker tarzı düşünecek olursak, bu düşüncelerden dahi bir hikaye çıkar. kalbinde şeytan yaşayan insan görünümlü bir yazarın bizzat ağzından kustuğu mürekkebin izleridir belki mesela. böyle lanetli bir ruhu olduğunu mu düşünüyor hakkında söylenenleri duydukça yoksa elinde viski kadehi 21 yaşındaki bir fıstığı düdüklerken 'yazıyorum çünkü para ediyor' mu diyor. ulan böyle şeylere çok takılıyorum ben. yazıyorsan ucundan köşesinden yaşa arkadaş. şunları yazan adam deliler gibi gününü gün ediyorsa bu işte bi yanlışlık olabilir. aman olmasın. zevkine varsın hayatın ama 12 saat. 12 saat içindeki canavar olsun clive. rüyasında falan bile olsa.
  • öykülerini tam olarak bitirmeyip bir ucunu açık bırakmayı huy edinmiş yazar. kitaplarından herhangi birini okuduktan sonra meraktan sinir krizi geçirmek mümkündür.
  • bu ayki level dergisinde sinan akkol tarafından incelenen "oyun dünyasından garip ama gerçek 17 olay" dosya konusunda yer almış yazar.sinan akkol'un yazısını noktasına dokunmadan koyuyorum:

    from "gay"mers for gamers

    bu ingilizce başlık için özür dilerim.ama az sonra anlatacağım konuya uyacak daha uygun bir cümlecik olamazdı.şimdi sıkı durun, hepinizin çok iyi bildiği bir oyunla ilgili acı bir gerçekle karşılaşmak üzeresiniz...
    dreamworks, undying'in ilk tasarım aşamasına clive barker'ı dahil etmeye karar verdiğinde, undying'in ana karakteri standart bir aksiyon kahramanı olan keçi sakallı ve kel olarak çizilmiş magnus wolfram adlı bir karakterdi.ancak, eşcinsel olan clive barker'ın undying'in ana kahramanı hakkında farklı fikirleri vardı:
    "bakın arkadaşlar, ben bir gayim" diye çıkıştı tasarım ekibine barker."magnus adlı bu kas yığını herifi de sevmedim.bana ve benim gibi gaylere çekici gelecek bir ana karakter tasarlayın!".
    bir hafta sonra magnus gitmiş, yerine undying'in yakışıklı irlandalı karakteri patrick galloway gelmişti.ve patrick, oyun piyasasının erkeklere çekici gelmek üzere tasarlanmış tek erkek ana karakteri olarak tarihteki yerini aldı.
  • (bkz: chilling adventures of sabrina)dizisine 150'den fazla tablosuyla katkıda bulunmuştur.dizinin yapım tasarımcısı lisa soper arkadaş olduğu barker ile şovunun set tasarımları hakkında konuşurken üstat "neden aşağı inip hafta sonunu geçirmiyorsun, tüm sanat eserlerine bir göz atıp istediğini seçmiyorsun" demiş.böylece tabloları görünmeyen sanatlar akademisinin salonları,koridorları ve odalarında dönüşümlü kullanılmışlar görsel / görsel / görsel / görsel / görsel http://www.clivebarker.info/newssabrina.html https://gizmodo.com/…bewitching-art-came-1829435196 ben bunu yeni öğrendim,ilk sezonda biliyor olsaydım herhalde resimleri seçmeye çalışmaktan diziyi izleyemezdim.
  • o kadar korkutucu ki kendi yazdıklarının arasına bile açıklama eklemiş:
    -tanrı, kirsty’nin yardımcısı olsun.- diye.

    oldu canım sanki hatunun başına bu kadar korkunç şeyi kendi değil de babam getirdi :)

    (bkz: cehennemlik yürek)(bkz: the hellbound heart)
  • bu adam kadar yaratıcı çok az kişi vardır! açıktan açığa iddia ediyorum bunu! clive barker' ı yazar olarak ayrı, yaratıcı bir sanatçı olarak ayrı konuşmak lazım. deliler gibi kitap okuyan ve bu kitapları edebi bir şekilde irdeleyen biri değilim ne yazık ki. yine de ukalalığıma sığınarak şunu diyebilirim; clive b. betimlemelerini insanların gerçek hayatta dikkat edeceği şeylerin üzerine yapar ve gerisini iplemez. herhalde stephen king le en büyük farkı budur. özellikle kan kitapları serisinde kendini asan bir adamın hikayesi vardır ki, asılmak nasıl bir şeydirin cevabıdır... yaratıcılığa gelince, o kadar farklı ve benzersiz hikayenin bir kafadan çıkması insana "yuh!" dedirtiyor. clive' a saygılarımla...

    "everybody is a book of blood; wherever we're opened, we're red."

    - clive barker
  • kabal ile beni büyülemiş, tüm kitaplarını okumak istediğim yazar.
hesabın var mı? giriş yap