• "bebekliğimizden bu yana öğrendiğimiz roller bir travestinin kaba güldürüsünden daha doğal değil " (bkz: germaine greer)
  • dün, yeni hamile kalmış bir kadın tarafından internette test yaparak bebeğinin kız mı erkek mi olduğunu öğrendiğini duyarak bir yaşıma daha girmemi sağlayan şey.

    aklımı kaçıracağım, bir insan karnındaki bebeğin cinsiyetini nasıl internetten öğrenebilir? hala kendime gelemedim, bilen, anlayan varsa beri gelsin.

    ya ben çıldırıyorum ya da insanlar çıldırdılar bile!
  • dünya üzerinde evrilmiş bütün özellikler içinde belki de en ilginçlerinden biri.

    faydası kadar zararı olsa da kimbilir kaç milyar yıl önce atalarımızdan birinin bilinçsizce yaptığı bu evrimsel tercihin gezegendeki biyolojik çeşitliliğe yaptığı muazzam katkı tartışılmayacak boyutta. cinsiyet türlere hayatta kalmalarını sağlayacak varyasyonları oluşturmak için önemli fırsatlar sunsa da, dediğim gibi, büyük dezavantajları da mevcut.

    cinsiyetin ve eşeyli üremenin ana dezavantajı, üremeyi oldukça zorlaştırıyor oluşu. üremek için yeterli olgunluğa ulaşmak için gereken sürenin uzunluğunu bir yana bırakarak, bir insan ve bir bakteriyi kıyaslayalım. bir bakteri bölündüğünde iki yavru oluşturur. basitçe, bir ebeveynden iki yavru oluşurken insanlar söz konusu olduğunda üreme eylemine katılan iki ebeveyn olduğu için, iki yavru populasyonun büyümesi için yetersiz kalır. sayı ikiyken, iki kalmaya devam eder; bu sebeptendir ki nüfus artışı için ebeveynlerin en az üç çocuk yapması gerekecektir. kaldı ki o çocukların her birini yapabilmek için harcanacak emek ve enerji bir bakterinin harcayacağından hesaplanamayacak kere daha fazladır.

    peki sayıdaki bu %50 dezavantaja rağmen canlılar neden bu yönde bir tercihte bulunmuştur? bir iki istisna örnek dışında, kazandığı cinsiyet özelliğini kaybeden tür yoktur. yeri geldiğinde karadaki milyonlarca yıllık evrimi bir kalemde silip suya dönen onlarca memeli türü varken; cinsiyeti vazgeçilmeyecek kadar avantajlı kılan nedir?

    esasen, doğal seleksiyon mekanizmasının ve türlerin hayatta kalabilmesinin temel yolu tür içindeki bireyler arasındaki ufak farklılıklardır. darwin'in teorisi, bu farklılıkların türlerin değişen çevre koşullarına ayak uydurabilmesini sağladığını; koşullara ayak uydurabilen özelliklere sahip bireylerin hayatta kaldığını ve nesiller içinde söz konusu özelliklerin birikerek türleşmeyi sağladığını öne sürüyordu.

    eşeyli üremenin en önemli avantajı, türlerin mutasyonların kalıtımını manipüle edebilmesini sağlaması. örneğin, uzun ama küt dişli bir fil ve kısa ama sivri dişli bir fil çiftleştiği takdirde, yavrulardan en azından birinin uzun ve sivri dişli doğma ihtimali doğar. oysa, eşeysiz üredikleri takdirde bu iki yararlı mutasyonun (uzun ve sivri diş) aynı bireyde buluşma ihtimali ortadan kalkacaktı. bu sayede yararlı iki -ya da daha fazla- mutasyonun tek bireyde toplanma ihtimali ciddi oranda güçlendirilmiş olur.

    benzer bir şekilde, eşeyli üreme sayesinde yararlı özelliklerin populasyonda görülme sıklığı arttırılır. bir bakteride görülecek faydalı bir mutasyon, sadece ondan türeyen bakterilerde görülebilecekken birikmiş "faydalı" mutasyonları olan birey eşeyli üremenin olduğu bir populasyonda eş seçimi konusunda avantajlı hale geleceğinden daha kolay ürer ve bir sonraki nesilde bu genlerin görülme olasılığı artar. madalyonun öteki tarafındaysa zararlı özelliklere sahip bireyler üreyemeyeceği için bu mutasyon nesiller içinde gen havuzundan silinecektir.

    aslında ormandaki sincaptan daha titiz davranıyor değiliz eş seçimi konusunda. kendi "önemli" bulduğumuz özelliklere sahip kişileri seçerek içgüdüsel olarak türe evrimsel avantaj sağlayacak tercihlerde bulunuyoruz. belki zeki, belki uzun boylu olanı seçiyor olsak da, hepimizin tercihleri birbirinden farklı olsa da, esasen bilinçsizce türün evrimine katkı sağlamak niyetindeyiz. hani, evli erkeklerin daha bir kıymete bindiği geyiği vardır ya, o bile bundan bağımsız değil esasen. kadının içgüdüleri kabaca "tercih edilmiş; demek ki tercih edilmesini gerektiren bir özelliği var- o halde ben genlerimi onunkilerle birleştirmeliyim" gibi bir mantık yürütüyor. bu da tür içi çekişmenin en temel düzeydeki bir örneği değilse nedir?

    özetle, belki üreme hızımızdan vazgeçsek bile, cinsiyet sayesinde daha daha hızlı evrim geçiriyoruz. aynı bireyde birbirinini bulması için belki de milyonlarca yıl gerekecek mutasyonlar, bu sayede daha kolay buluşuyor.
  • artık dünyaya gelmeden önce öğrenilebilen 'bir şey'.

    hamile kaldıktan sonra fark ettim ki ben kızım ya da oğlum olsun istemiyormuşum. çok da farkı yokmuş benim için. kocam kız çocuk hayalindeydi fakat bizimki erkek çıktı. amma velakin bana pek öyle gelmiyor. yani çocuğun cinsiyeti olduğunu idrak edebilmiş değilim sanırım. 'oğlum' falan diyorum konuşurken ama sanki o gördüğüm gibi siyah-beyaz bir canlı.

    ben kendimi de öyle çok kadın gibi hissetmedim zaten hiçbir zaman. kocam da bulaşık yıkar, evi toparlar, o da öyle bizim milletin algıladığı bir erkek tablosu çizmiyor.

    kedimiz erkek ama kadın kaprislerinde bir hayvan.

    biz ailecek cinsiyet kavramını pek anlamıyoruz galiba. böyle daha mı mutlu olunuyor derseniz, kesinlikle evet. o nedenle cinsiyet üzerinden çıkarılan kavga dövüşlere kafam basmıyor. ne bileyim, insanız işte. ne fark edecek ki?
  • memleket insanının acilen aklını uzaklaştırması gereken kavram! zira bozmuş durumdayız! zaten çok kıt bulunan soyut düşünme yetimizi tamamen kaybetmiş durumdayız!
  • dünya üzerinde tek bir örneği olsa bile bir travestiye kendini düzdüren maço adam "kocacım " diye hitap ediyorsa cinsiyetten bahsedilemez
  • ruhsal hayatımızı ve toplum hayatımızı şekillendiren dinamiklerden bir tanesi.

    taraf olma nesnesi ve ergen oyuncağı olmadığını, daha erdemli ve insanca yaşamak için belki de her zamankinden çok dikkati çekilmesi gereken bir nokta olduğunu anlamak için ne gerekiyor bilmiyorum; ama o gerek şey'in eksikliğinden olsa gerek, fenerbahçe-galatasaray çarpışmasından öte algılanamıyor ya, ben buna üzülüyorum.
  • ingilizcedeki sex türkçe'de biyolojik cinsiyet olarak, gender ise toplumsal cinsiyet olarak algılanıyor. bu anlamsal ikiye ayrımın sorumlusu feminist teori sayılır, çünkü -"biyolojik cinsiyet(sex)" doğaldır, "toplumsal cinsiyet(gender)" biyolojik cinsiyetin kültürel olarak şekillendirilmiş halidir- şeklinde bir düstur geliştirdi. simone de beauvoir "one is not born a woman, but rather becomes one (kadın olarak doğulmaz kadın olunur)" diyerek bu düşüncenin temelini atmıştı. aslında bu meselenin dildeki sirkülasyonunda da bu anlam ayrımı mevcut: önce bir kız çocuğusunuz, sonra regl olunca kadın oluyorsunuz (bu meselenin “erkek”teki tezahürü başka tabii, orda tam bir kız/kadın ayrımı gibi bir ayrım yok - bu da aslında neden feminizm diye bir ideolojinin ortaya çıktığını anlamakta yardımcı olabilir). bu düşünceden yola çıkıldığında şöyle bir yere varılıyor: eğer kadın olmak doğduğumuz anda gerçekleşen bir şey değilse, başlangıçta kadın olmak doğduğumuz andaki bedenimiz yüzünden olan bir şey değil demektir. her türlü bedene sahip olan bebek ileride kadın olabilir. demek ki "kadın" doğal değil toplumsal bir şeydir. peki ya bedenlerdeki kadın/erkek ikilemini ortaya çıkardığı düşünülen biyolojik farklılıklar? yani "kadın" (ya da "erkek") doğulan değil olunan şeylerse, doğduğumuzdaki yaratık halimiz nedir? "biyolojik cinsiyet" terimi de sonradan olunan değil, doğulan olan yaratık halimizi kategorilendirmek için ortaya çıkıyor. yani biyolojik cinsiyetin, genital organ, hormonlar vs vs vs biyolojik şeylerle belirlediğin cinsiyetin. bunun üzerine toplum senden biyolojik cinsiyetinin işlevleri yüzünden (sprem üretmek, doğurmak) atfettiği rollere uyan toplumsal cinsiyette biri olmanı bekler. işte bu noktada hayatımın aşkı judith butlercinsiyet kavramının bu şekilde "biyolojik" ve "toplumsal" olarak ayrılmasını şu gibi fikirlerle anlamsızlaştırıyor: eğer insan bedeninin nasıl olması ve davranması gerektiğine dair kurallar ve bedeni bu kurallarla çevreleyen içine doğduğumuz toplum, bedenimiz hakkında bizim rızamız olmadan yorumlar ve kavramlar yarattıysa, "olunan" cinsiyetin "doğulan" cinsiyetten ne farkı kalır? zaten doğulan cinsiyetteki bedenden, olunan cinsiyetteki bir insan beklentisi varsa ve bu beklenti gerçekleşmediğinde bu insan toplum tarafından dışlanıyor ve istisnai bir problem/çıkıntı/hastalık kısacası -doğal olmayan- olarak görülüyorsa, aslında toplumsal ve biyolojik cinsiyet zaten aynı kategorizasyon görevinde değil midir? biyolojik cinsiyeti kadın olan bir insanın, büyüdüğü sürece toplumsal cinsiyetinin kadın olması gerektiği dayatılacak ve başka bir şey olmasına izin verilmeyecekse, biyolojik olarak kadın olmak diye bir şeyin ne manası kalır? bu yüzden türkçe'de sex/gender diye bir ayrımın olmayışı, bu kavramlar hakkındaki tartışmalarda zorluk yaratsa da, aslında yararlı bir şey sayılır, terim bir tane olunca içinin boşalması da kolaylaşıyor. herhangi bir şeyi kontrol altında tutmak için yaratılan birçok kategori gibi, cinsiyet de toplumun kontrol mekanizmasının yarattığı bir kategoridir. “doğal” bir şey değildir. insana dair doğal olan ne var derseniz, bence hiçbir şey yok. ınsana dair biyolojik ne varsa bir şekillendirme, tanımlama ve kategorileştirmeye maruz kalır. toplumsal olarak biyolojik özellikleri durmadan kategorilendirilmiş, yönlendirilmiş, şekilden şekle sokulmuş bir insanın doğal olan neyi vardır? göz renginin mavi olması bir toplumda farklı (dolsıyısıyla değerli), bir toplumda sıradan (dolayısıyla değersiz) olabiliyorsa, göz renginin doğayla ne alakası kalmıştır? bence bu düşünce, hiçbir şeye maruz kalmamış bir biyolojik özelliğin toplumsal bir etki altında olmadan ne gibi sonuçlara gebe olduğunu bilemediğimiz anlamına geliyor. kısacası başka bir evren mümkün (biz buna queer tahayyül de diyoruz). yani mümkün mü bilemem de, mümkün olma olasılığı/düşüncesi/hayali bile varolan şeyin gücünü azaltıyor, içini boşaltıyor.
  • "biyolojik cinsiyet" kavramı için türkçe'de kullanılan karşılık.
  • genelde sularda yaşayan, bitki benzeri ancak bitkilerden çok daha basit bir biyolojik yapıya sahip olan alglerin, cıvık mantarların veya protistaların birden çok cinsiyete sahip oldukları, canlı bilimini inceleyen biyologlar tarafından bilinmektedir.

    günümüz canlılığın nerdeyse % 99'unun cinsiyetlerinin dişi & erkek ayrımına sahip olmasının nedeni, evrimin temel gereksinimlerinden olan " doğal seçilim " olgusunun bir prensibidir. canlı türlerinin, bulunduğu doğal şartlara uygun olmadığı takdirde, popülasyonunu devam ettiremediği şartlarda, canlılık içerisindeki mevcut cinsiyetleri egale ederek, uyuşma sağlayabilecek nitelikte olan cinsiyet türlerinin kalıcı olmasının sağlanması, yine doğal seçilimin temelini oluşturmaktadır.

    dinsel öğretiler sonucu, insan türünün bir anda ortaya çıktığından bahsedilmesi ( yaratılması ), kadın & erkek cinsiyetinin farklı zamanlarda ve farklı koşullarda oluştuğuna inanılmasını sağlamış, bu nedenle günümüze kadar cinsiyetler arası tabusal ayrımların, toplumsal farklılıkların oluşmasını beraberinde getirmiştir. bu nedenlerle cinsiyet farkı, insanların sınıfsal olarak da eşitsizliklere maruz kalmasını sağlamış, aslında bunun doğal seçilim yoluyla oluşan biyolojik bir farklılıktan öte olmadığını anlamalarını engellemiştir.

    insanların biyolojik olarak mevcut oldukları cinsiyete ilgi duymaları, toplumlarda gerek kültürel, gerek dinsel anlamda tepki görmelerini sağlamış, bu durumları hastalık, psikolojik rahatsızlık olarak değerlendirilmiş ve bilimsel olarak aslında bunun bir hastalık olmadığı, evrimin bir gereği olduğu gerçeğini gözardı etmelerini sağlamıştır.

    bu durum, içinde bulunduğumuz yanılgılara (bkz: insanmerkezcilik/#25519958) bir yenisini daha eklemiş ve sorgulamamız gereken bir konuyu daha bize gayet normal göstermiştir.
hesabın var mı? giriş yap