• çin'in kalabalıklığı ile ilgili bir fıkra ya da anektot:

    isveç çin'e savas ilan etmis. bir sekilde çin'e kadar gelmisler.
    haber çin devlet baskanina gec ulasmis.
    - baskanim isveç bize savas ilan etti...
    - isveç de ne?
    - avrupada bir ülke
    - kac kisi bunlar?
    - 8 milyon efendim.
    - hangi otelde kaliyorlar?
  • yakın bir zaman önce bi nevi persona non grata konumuna düştüğüm için muhtemelen hayatım boyunca tekrar sınırlarından giremeyeceğim, girersem de en fazla cemal kaşıkçı formatında çıkabileceğim ülke. hoş, vaktiyle göreceğimi gördüm ama insan düşününce bir tuhaf oluyor.

    bugün bu mevzuyu bir arkadaşla konuşurken komünist partiden konu açıldı. şöyle bir düşündüm de çin'in kendine has yapısı ve nüfus yoğunluğundan ötürü tarih boyunca uygun yönetim şekli ve despot olmayan yönetici sıkıntısı yaşadıklarını fark ettim. imparatorluk dönemini geçtim. son asırda dahi eline kan bulaşmamış tek bir yönetici çıkmamış içlerinden.

    yani başlarına ne geldiyse dalyarak yöneticilerinden gelmiş. asıl ilginç olan bunlardan hiç ders çıkaramamış olmaları. hala aynı oksimoronluk tam gaz devam ediyor. dünya tarihi çılgın krallar ve diktatörler ile dolu. her büyük imparatorluğa çeşitli zalim liderler gelmiştir lakin bunun sıklığı nedense çin'de çok daha yüksek. özellikle son yüzyılda mao zedong tarihe despotluğunun yanı sıra geri zekalılığı ile damga vurmuştur. bugün çin'de bir kesim tarafından hala rahmetle anılması, sağa sola resimlerinin asılıyor olması öyle absürt ki kelimeler kifayetsiz kalır.

    bu adamın yaptığı o kadar çok aptallık var ki "lan nasıl yani?" demekten kendimi alamıyorum. sistematik katliamlarını, azınlıklara çektirdiklerini bir yana koyalım. yüzde yüz moronluktan ötürü yarattığı kıtlıklarla halkını aynı yüzyılda iki kere açlığa mahkum bırakmasına diyecek söz bulamıyorum. bu konular kendi başlığında veya burada bir kaç kere yazılmış olabilir. bu entry bir tür potpori olduğu için yazarların affına sığınarak tekrar değineceğim.

    artık hangi danışmanı bu salağı ikna ettiyse, 1960'lı yılların başında dört zararlının imhası adında bir proje başlatıyor. iddasına göre büyük çin atılımı ile birlikte tarımda devrim yaşanacaktı. propaganda metinlerini ve mao'nun konuşmalarını dinleseniz aklınız çıkar. lan bir insan bu salak saçma vaatlere nasıl inanabilir dersiniz. lozan'ın gizli maddeleri bunların yanında hava cıva kalır. mesela; çin'in bir ütopya, dünya üzerinde bir cennet olacağını vaat ediyor. çiftçilikte yapılacak yeni atılımlarla o kadar çok gıda üreteceklermiş ki çin, sonsuza dek herhangi bir gıda sorunu yaşamayacak, aksine bütün dünyaya gıda ihraç edecek diyor. demesine göre yiyecekler ücretsiz dağıtılacak. çok ama nizami çalışmak insanları sağlıklı yapacak ve doktorlar kısa sürede işsiz kalacak. işçiler bereket bolluğundan makinelerin başında uyuyakalacak, vatandaşlar uçan arabalarla seyahat edecek şeklinde uzayıp gidiyor vaatleri.

    sonra ne mi oluyor? yukarıda bahsettiğim dört zararlının imhası planı devreye alınıyor. ülkedeki tüm fare, sinek, sivrisinek ve serçelerin ortadan kaldırılması emrediliyor. ilkokul öğrencilerinden oluşturulan ekiplerle birlikte tüm halk, bu canlılara karşı organize bir temizlik kampanyasına katılıyor. çocuklar kuş yuvaları ve yumurtaları tek tek bulup eziyor, sürekli tencere tavalara vuran, davullarla zurnalarla gezen ekipler kuşları yere kondurmuyor. korkudan ve sürekli uçmanın getirdiği yorgunluktan telef ediliyorlar.

    neticesinde bu dönemde sadece serçeler değil neredeyse çin'deki tüm kuş nüfusu yok oluyor. kuşların yokluğu çekirge ve diğer tarla zararlıları nüfusunda patlama yarattığı için çiftçiler haşereleri öldürmeye odaklanıyorlar. o kadar çok kimyasal kullanıyorlar ki toprak kullanılamaz hale geliyor ve tüm bu yaşananlar, tarımsal üretimin 1960'larda komple çökmesine neden oluyor. resmi rakamlara göre 30-40 milyon aralığında insanın açlıktan ölmesiyle sonuçlanan bu akıl mantık dışı kampanya insan eliyle yapılmış en büyük felaket olarak tarihe geçiyor.

    şurada konuya dair video görüntüleri var: https://youtu.be/ojomuwldg18

    bir kıtlık bitmeden diğerine geçiş yapmaları ise halkın en büyül felaketi oluyor. komünist yönetimin ilk yılları kırsal kesime önemli gelişmeler sağlamış olsa da büyük atılımla birlikte endüstriyel hedefler ağır basıyor ve ciddi hatalara yol açıyor. mao'nun çelik üretiminde ingiltere'yi geçme dangalaklığı yüzünden tüm çiftçilerin ellerindeki her türlü metal araç ve gereci eritip devlete teslim etmeleri isteniyor. gel gelelim her türlü alaşımdan mamül bok gibi kalitesiz metal yığınları devletin işine yaramadığı gibi aletlerinden yoksun kalan çiftçiler yine aç kalıyor, ve yine milyonlar bağıra bağıra can veriyor. ülkede yamyamlık baş gösteriyor. sırtı güneş gören her canlıyı yiyebilirsiniz mottosu da işte tam bu dönemde başlıyor. solucandan köpeğe kadar ne varsa soyunu tüketiyorlar. büyük atılıma dair en meşhur posterlerden birisi ahanda şu ama sonuç; ne buğday ne çelik, mao reyiz götümüz delik.

    işte o büyük vaatlerle başlayan büyük atılım da böylece sona erdi lakin mao bu süreçte boş durmadı. meşhur kültür devriminin az öncesinde yüz çiçek kampanyası adında bir proje başlattı. bana sorarsanız bu proje tamamıyla bir çinli kurnazlığı örneğidir. açtığı merkezler ve okullarda herkesin fikirlerini dinleyeceğiz, azınlıklar ve karşıt görüşte olan insanlar kitaplarını yazmaya devam etsinler diyor. uygurlar ve tibetliler başta olmak üzere bir çok kitle bu tuzağa düşüyor. gelen ferahlamayla patır patır yazıp çizmeye, düşüncelerini paylaşmaya başlıyorlar. sonrasında ne olduğunu az çok tahmin ediyorsunuzdur. toplamda yarım milyon insan düşünce suçlusu olarak infaz ediliyor. bazı tarihçilere göre mao başta infaz istemiyordu fakat karşıtların çokluğundan korkarak böyle bir emir vermiş. bunun yalan olduğunu tartışmanın tabi ki manası yok. hitler'in yahudileri öldürme planı yoktu kadar saçma bir iddia.

    japon istilası sonrası iç savaş, muhaliflerin ve azınlıkların infazları, yapay kıtlıklar derken günümüz türkiye nüfusu kadar insan öldürdü vicdansız pezevenk. ikinci dünya savaşına dahil olan bütün ülkelerin kaybettiği insan sayısından daha fazlasını kimsenin tavuğuna kışt demediği bir dönemde gerçekleştirebilmek için sadece salak ve despot olmak yeterli değil ama benim de kelime haznemde de druma uygun bir sözcük yok.

    sayesinde bu kıtlık dönemleri çin halkını paranoyak etti. o neden bugün gelecek kaygısının tavan olduğu ülkelerin en başında geliyorlar. şu an kazandığı paranın yarısına yakınını biriktiren tek halk konumundalar. akarken doldurmak adeta genlerine işlemiş. özellikle mao sonrası iyice ayyuka çıkmış. devletin kendisi de bizzat aynı reflekslere sahip. gelecek kaygısı ile elde imkan varken her şeyin en büyüğünü en fazlasını yapma hastalığına tutuldular. bu hızlı dönüşümün mimarı da tarihte daha silik bir karakter olan deng şiaoping. kendi döneminde shenzhen'i hong kong yakınlarında etrafı pirinç tarlalarıyla kaplı, 1980'lerde 70 bin nüfuslu bir balıkçı kasabasıyken günümüzde bir çekim merkezine dönüştürmüştür.

    başlattığı reformist denemelerin yapılacağı yerlerden biri olarak burayı seçmiş ve piyasa kapitalizmini başlatarak çin'in ilk özel ekonomik bölgesi ilan etmiştir. işsizlik ve ekonomik durgunluğu düzeltmek, ayrıca hazine kaynaklarını arttırmak amacıyla başlatılan uygulama, hong kong işletmeleri ve yabancıların yatırımlarını özellikle dövizi buraya çekmiştir. sonunda diğer bölgelere yayılan bu girişim tahminlerin ötesinde sonuçlanarak çin'in kaderini değiştirmiştir. gel gelelim o da gider ayak tiananmen meydanı olaylarının mimarı olmuş, ya da bu olaylar onun gidişini hızlandırmıştır. öncesinde daha kgb tarzı yöntemlerle işini görürken tiananmen'de kontrolü kaybetmiştir. yine de mao'nun gaddarlık seviyesinin çok altındadır.

    çin'in mao sonrası deng dönemi ve doksanlı yıllarda başlayan reformlarla başarılı oldukları bir çok konu olduğu muhakkak. başarı derken üretim ve ekonomiden bahsediyorum. yoksa insan hakları konusunda deng döneminden daha geriye düştüler. özellikle türkiye'nin nedense hep zarar ettiği yap-işlet-devret sistemi çin'de kusursuz şekilde işlemektedir. mesela zhejiang yerel yönetimi, devletten alamadığı mali desteği hong kong borsasından elde ettiği karla sağlamış ve her otoyolu kendi maliyetini karşılayan birer şirket gibi düzenlemiştir. bu durum dünyanın faklı yerlerinden yeni yatırımları bölgeye çekmektedir. halkın cebinden bir kuruş çıkmadan böylesine bir altyapı kurulmuş ve bu sayede yerel yönetim 30 milyar dolar gelir elde etmiştir.

    yalnız otokratik liderler tahmin edilemezler. hitler'in yıkılmış bir ülkeyi ışık hızıyla ayağa kaldırıp, daha hızlı şekilde yerlere çalması gibi diğer diktatörler de ülkelerin kaderlerini çok kısa sürelerde çok farklı yönlere sürükleyebilirler. bir de schopenhauer'in dediği gibi kendinde akıl olmayanı akılla yönetemezsin. halkı koyuna çevirdikten sonra değnekten başka yöntemle kontrol edilemiyor hale geliyor insanlar. bugün, çin'in geldiği nokta da aşağı yukarı aynı.

    şi cinping, bindiği eşeği bilen bir diktatör fakat genetik mirasını mao'dan almış gibi görünüyor. bize mantıksız görünen bir sürü salak saçma hamlesi göreceli olarak kabul edilebilir lakin kurduğu sistem yüzünden çin'i hiç yaşamadıkları yeni felaketlere sürükleyecek gibi duruyor. özellikle abd ile tutuştuğu sidik yarışı yüzünden çin'in parçalara bölünmesi şu gidişatla hiç de ütopik görünmüyor. 2022 senesinin nisan ayında koca şangay'ı tam karantinaya aldırdı. toplam karantinadaki insan sayısı türkiye nüfusunun iki katı kadar. gıda dağıtımı hem organizasyon hataları hem de yolsuzluktan ötürü sağlıklı şekilde yapılamıyor. neredeyse iki haftadır sokağa çıkanı pata küte döverek evlere tıkıyor, balkondan açız diye bağıranlara plastik mermiyle ateş ediyorlar.

    bir de bu herifin hareketlerinin aslında türkmenbaşı veya kim jong-un'dan zerre farkı yok. bu başlıkta daha önce bir entryde değinmiştim. çinlilerin zencilere dair moronluk ötesi inanışları var. amerikan ırkçısının rüyasında dahi göremeyeceği sebeplerden ötürü zencilere ırkçılık yapıyor, en kötü zenofobik davranıyorlar. şi cinping de istisna değil. adamın gezdiği yerlerin yakınında zenci varsa karakollara topluyorlar. okul ziyareti ise zenci öğrencileri yurtlara kilitliyorlar. öyle bir geri zekalılık seviyesi. winnie the pooh'a benziyor dedikleri için çizgi filmi ülkede yasaklamakla kalmadı, konuyla dalga geçen south park'da yasaklandı. hem de öyle bir yasaklama ki arama motorlarında dahi sonuç vermiyor. sanki bu yapımlar hiç var olmamışcasına yasaklandı çin'de.

    göreve geldiği dönemde iki büyük pandemiyi dünyadan saklamaya çalıştı. covid dünyanın dört bir yanına dağıldıktan aylar sonra açıklama yaptı. konuyu duyurmak isteyen doktorundan muhabirine herkesi aileleriyle birlikte yok etti. dünya sağlık örgütünü parmağında oynattı. çin virüsü ismini koydurmadı. insandan insana bulaşmıyor yalanlarını söyletti. kendi ülkesinde milyonlar ölmesine rağmen tonla yalan veri yayınlattı. halkını karantina adı altında evlerine zorla hapsederek kapılarını kaynaklattı. virüsten ölmeyen açlıktan öldü. kendi götüne acımayan başkasının götüne acır mı? acımadı tabi ki. uygurlar başta olmak üzere batıdaki bütün müslüman azınlıkları kamplara kapattı. bu ölüm kamplarında yaşanan acıların mao döneminden zerre farkı yok.

    şimdi bu kadar anlattıktan sonra sözlükte bu adamların başlıklarına bakıyorum. ciddi ciddi şu devirde mao savunan insanlar var. demek ki milyonlarca insanı salt salaklığından ötürü öldürsen bile yeterince propaganda yaparsan veya komünist olursan bir şekilde saygıyla anılabiliyorsun. sorsan feminist, insan hakları savunucusu, vatan sever geçinen tiplerin yılmaz güney seviciliği yapması kadar eğreti. gerçi iki model de aynı sebepten ötürü saygı duyuyor bunlara.

    mao başlığından sonra bir de tayvan'ın kurucusu çan kay şek başlığına baktım. davası için azınlıklarla birlikte mao ve komünizm ile savaşmış, yanındaki halkını açta açıkta bırakmamış, yaşadığı süre boyunca sürekli çin halkı için gelişimi ve moderniteyi savunmuş adama yanar döner demişler. hele bir tanesi var ki beni benden alıyor. şurada yıllarca fütursuzca kapitalizm boklamış, bize atatürk milliyetçiliğini komünist penceresinden anlatmaya çalışan şuursuzu hatırlarsınız. herif şu an küfrettiği abd'de uber şoförlüğü yapıyor. bu nasıl bir ironi amk. küçümsemiyorum. bilakis bokladığı sisteme sevinerek çark olmasına gülüyorum. eskiden türke türkçülük nedir anlatırken bugün oradan terörist güzelleyen tweetler atmasını acıyarak, tiksinerek izliyorum.

    koca çin, yükselişe mao ve komünizmden sıyrıldıktan sonra batının ekonomik doktrinleri kopyalayarak geçmiş. mao dönemi halk sersefil, ellerinden bütün alet edevatı alınmış halde açlıktan gözü dönmüş bir şekilde komşusunun çocuğunu kesip yerken, tayvan, kendi yarı iletken endüstrisini kurmuştu. tsmc kurulduğu vakitler çin bırak işlemciyi, daha plastik leğen dahi üretemiyordu. sonra milyonları öldüren, ülkesini ortaçağa döndüren mao, ulu marksist lider. iç savaşta diretmemiş, gidip modern ülkesini kurup dünyaya adapte eden çan kay şek, aptal milliyetçi ve yanar döner her devrin adamı oluyor.

    ben bunlara sadece bir umut sarıkaya karikatürü ile cevap verebilirim; amına koduklarım sizi! tarih, ekonomi bilmez, gayrı safi milli hasıla bilmezler sizi!
  • bu ülkenin yöneticilerinin virüsün yayılmasında ihmali olsaydı büyük bir ahmaklık der ve kaderimize razı olurduk ama neredeyse bütün veriler hastalığı geç bildirdikleri, hastalık konusunda konuşan gazetecileri hapse atıp susturdukları ve insandan insana bulaşabildiğini virüs başka ülkelerde açığa çıkana kadar sakladıklarını gösteriyor. burada ihmal değil kasıt var.

    virüsten kurtuldukları için yaptıkları kutlamaları, yöneticilerinin zafer kazanmış gibi havalı tavırlarını hazmedemiyorum. onların politik çıkarları yüzünden dünyada yüzbinlerce insan sevdiklerinden uzakta feci şekilde öldü ve milyarlarcası sevdiklerinden uzak, izole hayatlar sürmek zorunda kaldı, kalıyoruz.

    ölen insanlar ve evinde hapsolan sevdiklerim için çin'in yöneticilerini suçluyorum. kasıtlı davranışları ve boka batasıca yemek alışkanlıkları yüzünden düştüğümüz şu durumu tazmin etmek zorundalar ama biliyorum ki bu gerçekleşmeyecek...
  • hadi irkcilik yapmadan yazalim.

    30 aralikta wuhan'da bir doktor wechat'e arkadas grubuna herkesin cok dikkatli olmasi gerektigi yonunde mesaj birakiyor. mesajin iceriginde yeni tur bir coronavirus'ten bahsediyor ve internet etkisiyle bu haber yayiliyor. doktor li wenliang'in kapisina aninda polis gidip dedikodu yayma gerekcesiyle tutukluyor. ama is isten geciyor. halkin gozu wuhan'a donup vakalarin varligi ispatlaninca wuhan bolgesi saglik yoneticileri durumu kabullenmek zorunda kaliyorlar. boylece dunya coronavirus'un varligindan ilk kez 31 aralik'ta haber aliyor. (ne yazik ki viruse yakalanan 34 yasindaki doktor wenliang daha sonra hayatini kaybediyor!)

    yetmiyor yine dedikodu diye 8 kisi daha gozaltina alinip korku veriliyor. cin'de bu tur seylerin agir cezalara, idam cezasina kadar gittigini cinliler iyi bilirler. yani cin hukumeti susturmaya calisiyor. hatta bir de mesaj yayinliyorlar "internet yasalardan ustun degildir, kim yalan haber yayarsa sifir tolerans gosterilerek cezalandirilacaktir"

    cin hukumeti 7 ocak'ta virusun insandan insana gecmedigini soyleyerek dunyaya yalan soyluyor. 31 ocak'ta doktor wenliang weibo'ya [https://www.weibo.com/…pe=comment#_rnd1585363844388 gonderdigi mesajda insandan insana gectigini soyluyor ve diyor ki "hukumetin niye boyle konustugunu merak ediyorum, hastalanan saglik gorevlileri var insandan insana geciyor ve ben bunun 10 ocak'tan beri farkindayim".

    bu arada ocak 20'de ulke lideri jinping virusun yayilmasinin engellenmesi icin emir veriyor. ama bu emir gelene kadar zaten cin yilbasi etkinlikleri icin 5 milyon kisi sehirden ayriliyor. tam bes milyon... wuhan belediye baskani bir roportajinda diyor ki, "hukumet bilgiyi zamaninda paylasmadi". bunun soylemesinin sebebi wuhan karantinasinin daha once yapilabilecek olmasi. bu haberle birlikte kamuda tepki olusmaya basliyor ama, sesini cikaran dedikodu sucundan yakalaniyor.

    iste bu noktada wuhan karantina altina alinirken sehirden yilbasinda aile ziyareti vs icin cikmis 5 milyon insan var ve bunlarin 4000'inin yurtdisina gidecegi biliniyor.

    artik bu anda cin tum ucuslari iptal etmesi sinirini kapamasi gerekirken diger bolgelerinde hayati devam ettiriyor. hatta cin'e ilk ozel kontrol sarti getiren ulkelerden olan israil'i "holocaust yapmakla" sucluyorlar. sinirlarini cin'e kapatan ulkelere o gunlerde tepkiler veriyorlardi ama ne hikmetse dalga gecer gibi iki gun once kendi sinirlarini dunyaya kapadilar.

    tum bu zaman zarfi icerisinde virusle ilgili bilgileri zamaninda paylasmayan, ortbas etmeye calisan, durumun farkinda oldugu halde sinirlarini kapamayan, sars-cov-1'den beri egzotik hayvan pazarlari konusunda defalarca uyarilmasina ragmen engel olmayan bir cin hukumeti var. yillardir kendi insanini batili sirketlere kole gibi calistiran, bunu kaybetmemek icin uzun yillardir kirli bir para birimi oyunu oynayan, her yil binlerce idam gerceklestirmesine ragmen bu sayiyi sir gibi saklayan, kendi halkini ezen bir hukumetten bahsediyoruz.

    halkin icerisinde elbette iyi kalpli insanlar vardir. uzun yillardir bu adamlarla calisiyorum, iyisinin iyi oldugunu bilirim. tum genellemeler yanlistir. ama bati ulkeleri toplu halde bunlari dislamazsa, ticareti kesmezse bu ortbas ve baskici kafayla daha dunyanin basina cok corap orerler.

    tekrar yaziyorum eger cin dunyaya dogru bilgileri zamaninda verseydi, sinirini kapatmis olsaydi, su anda ben buraya dun var'dan iptal edilen golu yaziyor olacaktim.

    o yuzden insanlarin cin'e tepkisi dogru. bu virus wuhan'dan yayildi. atiyorum avustralya'dan da yayilabilirdi, ama wuhan'dan yayildi ve cin hukumeti dunyayi kurtarmayi degil, kendilerini kurtarmayi sectiler.

    gel de delirme, gel de kizma... gel de saydirma... binlerce insan sevdiklerini kaybediyor, her gun. ekonomiler batti, milyonlar isini kaybetti. gelecegimiz nasil olacak belli degil. nasil bir cokuse gececegiz belli degil. kendi saglik problemlerimiz var, onlari bile tedaviye gidemiyoruz hastaneye. tum hastaneler bu virusle ugrasacak... saglik personelleri etkilenecek. bu boktan etkilenmeyen ulke kalmayacak dunyada... hepsi bir kenara dursun, gurbetteyim ve memlekette annem var risk grubunda, bir sey olsa yanina gidemeyecegim, allah gostermesin hayatini kaybetse cenazesine nasil giderim onu dusunuyorum. ve biz bu cin'e laf soyleyemeyecegiz oyle mi?

    not: the atlantic'in de bu konuda yazdigi makaleyi tavsiye ederim. https://www.theatlantic.com/…avoiding-blame/608332/
  • gelin bugün biraz da yiğrenelim.

    çin hakkında ara ara pislik haberleri okuyor, bazen sözlük yazarlarının verdiği bilgilere inanamıyor musunuz? bugün bu bilgilerin ne kadar yetersiz, ne kadar az anlatıldığını size etraflıca anlatacağım. o yüzden önünüzde yiyecek bir şey yokken okumanızı tavsiye ederim.

    ulan sen de amma pis herifsin. (bkz: 81544708) boktan sidikten başka yazacak bir şey kalmadı mı diyebilirsiniz. emin olun versailles sarayı bu anlatacaklarım yanında devede kulak kalır. 2020 gibi fantastik futuristik bir tarihe şunun şurasında haftalar kalmışken 4000 yıldır kesintisiz olarak devam eden bir kültüre sahip çin'e dair bazı saçma inanışlarınızı yıkacağım.

    öncelikle şunu iyi anlamanız lazım. toplum/görgü kuralları bütün dünyada aynı değil ama bu anlatacaklarım dünyada hiç bir kültürde olmayan durumları içeriyor. yani konuyu almanya'da osurmak ayıp değilmiş seviyesine düşürmeyin. işbu entariyi kendi gözlemlerim, çinli ve çin'de yaşamış olan insanların bakış açılarını derleyerek yazıyorum. ortada kanıtsız delilsiz bir iddia da yok. çin'de gerçekten insanlar sokağa işeyip sıçıyor, sağa sola hayvan gibi tükürüyorlar. tükürmek derken öyle bizdeki gibi kimi barzoların sokağa tükürmesinden bahsetmiyorum. kadın erkek demeden avm'nin ortasına, restoranda yemek yerken halıya, barda tükürük hokkasına yapıştırıyorlar balgamı. bakın bu ülkede hala tükürük hokkası var. sizin dedeleriniz dahi görmemiş olabilir bu edevatı.

    bu denyolukların büyük kısmı mao zedong'un kültür devrimi sonrası patlak vermeye başlıyor. çin komünist partisinin başa geçtiği döneme kadar şehirler büyük fakat köylüyü yerinde tutacak veya adam olmadan şehire girebilmesine müsade etmeyecek kadar katı bir monarşi ile yönetiliyordu. şehirlerin ise iyi kötü oturmuş kültürleri vardı. kültür devrimi adlı saçmalıkla birlikte köyüne kendilerinden daha cahil iki öğretmen gönderdikleri için bütün avam şehirlere rahat rahat girip çıkmaya, endüstriye çark olmaya başlıyor. köyünde nereye bulursa oraya sıçan kesim ise şehire adapte olmak yerine kendi adetlerini şehire adapte ediyorlar. aslında sokağa tükürme hadisesine karşı kamu spotları bile hazırlıyorlar fakat anlattığım sebeplerden ötürü ortaya bir kobra efekt çıkıyor.

    en çok göze batan husus sokağa işeme ve sıçma gibi görünmesine rağmen türk kültürü ile yetişmiş bizlere inanılmaz iğrenç gelecek daha sürüyle hareketleri var bunların. en tiksinci toplumda burun karıştırmanın normal olması. bir kaç olaya şahit olduktan sonra şangay'da dahi yüzünüzde maske, elinizde eldiven olmadan gezemezsiniz. metroda yanınızda oturan eşek kadar adam burnunu karıştırıp çıkan topağı yere silkeleyebilir veya ağzına atabilir. evet yanlış okumadınız. üç yaşında çocuk değil. kasığında, koltuk altında filan kıl olan, faturalarını ödeyen otuz yaşında bir adam bunu yanınızda hiç çekinmeden yapabilir. kimse de höst ulan deve demez. bir milyon tane video gösterebilirim bununla ilgili ama mideniz daha fazla ekşimesin diyerek her konuya en fazla üç tane bırakıyorum. buyrun bu ikincisi.

    bildiğiniz üzere singapur çinli istilasıyla birlikte yerli nüfus üstünlüğünü kaybetti. bu sokağa sıçan işeyen, oraya buraya tüküren tipleri adam etmek için ülkeye sakız girişini yasaklamaktan tutun da tükürmeye 500 dolar ceza kesmeye kadar götürdü işi. buna rağmen hala toplu taşıma araçlarında bu hareketlerini devam ettiren çinli vatandaşları var. hani ara sıra sözlükte de başlığı açılıyor. x milyon dolar verseler şunu yer misin? bunu yapar mısın? tadında. ahanda çinliler o yazdıklarınızı bedava yapıyorlar, hatta singapur'da üstüne para vererek yapıyorlar haberiniz yok.

    toplum arasında diğer delikleri kurcalamakta ayıp kabul edilmiyor. isteyen kulağını götünü her yerini rahat rahat karıştırıyor. bi nevi benim bedenim benim kararım vakası duhul ediyor. kişi biraz yaratıcıysa gözündeki çapağı kulak kiriyle birleştirerek oyun hamuru gibi metroya bırakıyor. ofiste tırnak kesmek, metroda tırnak kesmek, tırnakların altındaki kirleri her hangi bir aletle toplu taşımada çıkarıp sağa sola sürmek çok sıradan bir vaka. hatta bu kiri tırnak makasıyla çıkartıp ıslak mendile silene veya peçeteye tükürene medeni gözüyle bakılıyor. öyle bir akıl tutulması var. bazı yaşlılar coşayazarak ayak tırnaklarını dahi kesiyorlar toplum içerisinde. baş ve işaret parmaklarının tırnaklarını ise uzatıyorlar. nedenine dair iğrenç bilgileri şuradan öğrenebilirsiniz.

    ara not olarak konudan bağımsız daha saçma bir şey anlatayım. bu gerizekalıların zencilerin kötü koktuğuna ve hastalık yaydığına dair binlerce yıl öncesinden kalma bir inançları var. o yüzden yakınlarında bir zenci olduğu vakit burunlarını kapatıyorlar. bi kere denk gelip ne olduğunu idrak edememiştim. az evvel şöyle bir video buldum. haftada bir veya ayda yılda bir yıkanan çinliler tanıyorum ki bu genel bir durum. bu maybaşların afrikalıların derilerinin kirden karardığına inanıyor olması çok büyük ironi.

    benim en çok rahatsız olduğum mevzu ise tükürük. çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek demeden herkes her yere tükürüyor. hele sabahları işe giden orta yaş üstü erkekler içtikleri bütün sigarayı sabah yola çıkarıyorlar. bir de bu öyle kibarca yapılan bir şey değil. bayağı genizden gürül gürül balgam çekilerek kkhhahhhhaaark puu şeklinde aduket atıyor pezevengin evlatları. bakın el kadar bebe dahi gördüklerini nasıl anlatıyor.

    kadınlar genelde çöp kutusuna tükürüyorlar nezaketlerinden ötürü ama o çöp kovasının halini görseniz bir hafta yemek yiyemezsiniz. tükürük resmen bir iletişim aracı. birine doğru tükürmek, tükürerek aşağılamak, tükürükle düello yapmak gibi kavramları var. yahu hepsini geçtim, restoranda tükürmek o kadar normal ki ben ilk gördüğümde tepki verince yanımdaki orospu çocukları gülmüştü. herif ağzına ekşi bir şey mi geldi artık nedense durup dururken hörk diye attı ayağımın ucuna. ayağa kalkınca neden sinirlendiğimi anlayamadı bir süre.

    gelelim en cafcaflı olanına. ay ben pekin'e gittim hiç görmedim işeyen sıçan şeklinde turist mavalları okuyanlar var. yalanın daniskası. sabah kalkın rastgele bir parkta turlayın. her köşe başında öbek öbek bok göreceksiniz. bunu genelde çinliler "sadece çocuklara izin veriyoruz" şeklinde savunurlar. bunlara göre ufak çocuk ihtiyaçlarını her an giderebilmeli. iyi güzel de kardeşim. ergenliğe kadar sokağa işeyip sıçan çocuk o yaştan sonra niye tuvalete meyletsin. açık havada püfür püfür görür işini. buyrun şuradan rastgele bir avm ve çevresine göz atın.

    ufak çocukların bilumum pantolon ve montlarının altında götü boydan boya açıkta bırakan bir fermuar sistemi var. bunun sayesinde hava sıcaksa çocuğu böyle salıyorlar. ister avm ister toplu taşıma isterse park olsun. çocuk çömeldiği her yere sıça sıça geziyor. detaylı bilgi isterseniz şu videoyu izleyebilirsiniz. hatta kanada'da çin'den gelen bir turist kadın çocuğunu çöp kutusuna işettirirken görüntülendiği için haber olmuştu vaktiyle. bunun adamların normali olduğunu kabul etmemek için doğu perinçek filan olmanız lazım.

    bu çocuklar kalabalık mekanlarda da böyle gezdiriliyor. fütursuzca her yere işeyip sıçıyorlar. babasının kucağında götü çükü size bakıyor. sonra bu çocuk sizin oturduğunuz yere oturuyor. avm masalarına filan oturtuluyor ve gün boyu açıkta gezen götü çükü kukusu her yere değiyor. sözüm ona bunu da bebek bezi sağlıksız olduğu için yaptıklarını söylüyorlar. bunun bir de son zamanlarda hong kong'da ortaya çıkan versiyonu var. çin'den gelenlerin sağa sola bilinçli olarak işediğine, halkı provake ettiğine dair haberler okudum. örnek haber 1, 2, örnek video

    ülke kocaman bir versailles sarayı. en lüks restoranların dahi tuvaletlerinde bazen kağıt bazen sabun olmuyor. el yıkama adetleri de gelişmediği için geri kalanı sizin hayal dünyanıza bırakıyorum. umumi tuvaletler büyük şehirler harici istisnasız şekilde böyle. kapı yok, panel yok, su sabun tuvalet kağıdı hepten yok. millet bazen yanında defter yaprağı getiriyor da götünü onunla siliyor. o kağıtta sert olduğu için götü kesmesin diye sıçarken ellerinde kırıştırıp yumuşatıyorlar. arasında paravan olmayan çeşitleri de mevcut. yan yana oturup sigara içerek sıçan adamlar görüyorsun tuvalette. ben bir kaç kez mecburiyetten elde tuvalet kağıdı, ıslak mendil, sıvı sabun kombosu ve bir litre içme suyla girince herifler şaşırmıştı. napıyor lan bu manyak der gibi baktılar. hijyene o kadar uzak ibneler. genel bilgi için şu videoya göz atın.

    bu mevzu vaktiyle sscb ülkelerinde de vardı. çok nadir de olsa hala görülebilir. her ne kadar inanmak istemeseniz de buradaki amaç kişisel alanı yok etmek. insanları utançtan uzak pervasız hale getirmek. bir çok dinde de beş kişi yan yana sıçmak uygun olmadığı için özellikle bu şekilde tasarlamışlar tuvaletleri. sscb dağıldıktan sonra insanlar başka ülkelere gittiklerinde tuvaletlerin durumunu gördüler. sonra kendi ülkelerinde uyguladılar. hiç abartmıyorum bir çok rus tuvaletin ne olduğunu türkiye'den öğrendi. biz de muhtemelen almanlardan öğrendik. almanya'ya işçi gönderdiğimiz seneler gidip gelen herkes otomatik ve tertemiz olan tuvaletleri anlatırdı. eskiden umumi tuvaletlerin bir çoğunu ahvali bizlerde de rezaletti. gel gelelim kısa sürede bunları adam etmeyi başardık. bizi bırak neredeyse bütün dünya başardı ama bu hindistan ve çin hala bir çözüm bulamadı.

    çin'de hala herkes her yere rastgele sıçıyor. asansörde, metroda, çöp kovasına, otobüs minibüs, bilumum toplu taşıma aracında hatta ağzına fiziksel olarak sıçtıkları afrika'da dahi her yere sıçıyor bunlar. öyle ki tayland'da bazı kutsal tapınaklara çinlilerin girmesi geçici sürelerle yasaklanmış çünkü oranın da ağzına sıçmışlar. taylandlı adamın reaksiyonu müthiş.

    gelin bir de size kişisel gözlemlerimi anlatayım. ben bu ülkeye birden çok kere uzun sayılabilecek sürelerde seyahat ettim. batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine bir çok bölgesine gittim. tren, uçak, otobüs, taksi vb. ne ararsanız bütün araçlara bindim ve halkın içinde bolca gezinme fırsatım oldu. yukarıda yazdığım bir çok hususa bizzat şahit oldum. kişisel olarak şunu söyleyebilirim ki bu ülkede insanlık öleli çok olmuş. bu insanların birbirlerini kesip yemelerine engel olan tek şey dikta yönetim. pislik olmaları bunların yanında hiç bir şey. avrupada bir kaç ay yatıp çıkacağınız bir suç çin'de idamla sonuçlanıyor. devletten ölesiye korkuyorlar. yoksa genel ahlak, din, insan olmak gibi kavramlar bunlar için mühim değil. beş parmağın beşi değil ama konu çinliler olduğunda en az dördü bir. meşhur trafikte ezilen kadın videosu hakkında çin'de yaşayan bir abd vatandaşının yorumları gerçekten ibretlik. video içerisinde kadının ezildiği sahneler de olduğu için +18 uyarısı vermiş olayım.

    nerede çokluk oradak bokluk dedim ya. insanları pis kardeşim bunların. en temizi bir haftalık çürümüş palamut gibi kokuyor. benim gibi hostelde kalma hatasına düşmeyin. vaktiyle sözlükte de anlatmıştım. bir arkadaşımın çinli arkadaşı hatır gönülden ötürü iki hafta bende misafir oldu. herif sözüm ona kendisini han çinlilerinden üstün gören bir mançu. çinliler pis olur, biz pürü pak insanlarız gibi iddialarda bulundu. herif iki haftada banyoya sadece bir kere benden dayak yeme korkusuyla girdi. onda da sadece beş dakika kaldı. yıkandıktan sonra dahi saçındaki yağı sıksan on kilo patates kızartırdın. öyle bir pislik. herif gittikten sonra odayı iki gün havalandırıp, yattığı nevresimleri yaktım. ıyyhhh aklıma geldi yine lanet herif.

    böyle onlarca anım var. eğer mecbur değilsem bırakın bir çinli ile aynı yerde kalmayı, bunlara ait otelde dahi kalmam zira odaları da hep bunlar kaldığı için o leş kokuyla doluyor. şükredin bunların turistleri iyi ki türkiye'ye çok gelmiyor. sayıları arttığı vakit millet o beğenmediği rus köylüsünü mumla arar. bakın şu basit derleme dahi ne demek istediğimi çok iyi anlatıyor. bırakın japonları, bunlar güney asya ülkelerindeki insanların boku dahi etmezler. hiç birisinde sevilmemeleri ise tesadüf olmasa gerek.

    arada unuttum. bir de bunların büyük cilt problemleri var. aslında bütün asya halklarının böyle bir sıkıntısı vardı ama zamanla kore ve japonya bu işleri çözdüler. çinliler ise tek yönlü veya yetersiz beslenme üzerine pislik içinde gezdikleri için ciltleri patates tarlası gibi. toplum içinde suratını keseleyen, sivilcesini-siyah noktalarını sıkan, yüzünün derisini sağa sola döken bir sürü kadına denk gelebilirsiniz. gittiğim bir masaj salonunda çalışan kadın cildimi iki saat inceleyip özel bakım yaptırdığımı zannetmişti. ingilizce bilen birisini getirip bir sürü soru sordu. insan gibi yıkanıp düzenli beslenirsen böyle oluyor diyerek kaçtım.

    peki çinliler bu işe ne diyor? bunu en az on tanesine sordum. adamlar için su içmek kadar doğal. lan niye sağa sola sıçıyorsunuz diyorum. yurt dışında okumuş, az buçuk medeniyet görmüş zengin bebesi dahi, ben yapmıyorum ama insan acil durumda kalabilir. bunun ayıplanacak bir şeyi yok diyor. e hadi götünü tutamıyorsun da tükürük neyin nesi diyorum. o eskiden kalma alışkanlık, balgam tutmak iyi değildir diyor bok herif. sanki bana tsun-zu'dan kalma yuğ töreni anlatıyor. sağlıklı değil bir kere diyorsun, ben kimsenin sokaktaki tükürükten öldüğünü görmedim gibi saçma argümanlar üretiyor.

    bakın daha bunların milletin içinde bağıra çağıra görüntülü konuşmalarına. kimseyi siklemeden bütün apartmanı kokutarak bir şeyler pişirmelerine. her tarafı bok içinde bıraktıkları için otel veya turistik mekanların bunlardan ölesiye nefret ettiklerine, bunlardan her yere çöp atmalarına filan gelemedim. anlatacak o kadar çok şey var ki yazsam buradan pekin'e yol olur.

    anlayacağınız bunların başına yeni bir mao gelmesi, adım başı tuvalet koyduktan sonra bunları geceden ıslanmış odunla döve döve sokağa sıçmanın normal olmadığını öğretmesi lazım. en olmadı yeni bir japon istilası ve imparatorluk diktası lazım. başka türlü adam olmazlar. ulan kulak kiri yenilir mi midesiz pezevenkler!
  • yaptığı şey virüsü geç fark etmek değil, dünya kamuoyunu ve who'yu bilerek yanlış bilgilendirmek. çin bir yandan bu virüs insandan insana geçmiyor diye dünya kamuoyuna yalan söylerken, diğer yandan virüse karşı kullanılacak tıbbi ekipmanı stokluyor ve ihracını engelliyordu. bunlardan sadece birini bile yapmamış olsa bugün çok farklı bir durumda olurduk.

    bunun sonucunda, çin haricindeki ülkeler salgına hazırlıksız yakalandılar. bunu fark ettiklerinde satın alacak tıbbi ekipman bulamadılar. çin bir yandan stokladığı malları gıdım gıdım vererek o ülkelerin kamuoylarında kendilerine yardım ediyormuş görüntüsü çizip propaganda yaptı, hem de dünya ekonomilerini zor durumda bırakarak kendi pozisyonunu güçlendirdi. yani bir nevi seni sırtından vurup sonrasında hastaneye yetiştirdi, sen hastanede yatarken gidip evini soydu, bir de üstüne hayır duanı aldı. kendi hükümetinin yediği haltlar ayrı bir tartışma konusu, ancak çin'i aklayıp paklamaya yetmez.
  • hani insanları eve kapatıyor ya baskı ve kontrol orada da bitmiyor, 30 kasım 2022'de ölen eski liderleri jiang zemin'in cenaze töreni nedeniyle 6 aralık günü cs go ve dota gibi oyunlar erişime kapatılacakmış hatta bugün buna yönelik bir güncelleme yayınlandı steam tarafından. sadece bu iki oyun değil o gün hiçbir oyun oynanmayacakmış. çin komünist partisi öyle istiyor çünkü, yas tutmak zorunlu olacak.
    kaynak: https://www.reddit.com/…offensive_update_for_12322/
    yorumlara bakılırsa abukluk bununla da bitmemiş, büyük siteler sayfalarını siyaz beyaza çevirmiş, videolar dahi siyaz beyaz akıyormuş.
    buyrun, birkaç çin arama motoru;
    https://iask.sina.com.cn/
    https://www.baidu.com/
    https://fanyi.youdao.com/
    https://www.sogou.com/
    ve çin steam ana sayfası; https://www.reddit.com/…ain_why_steamchina_website/

    öyle bir bok çukuru işte. amerika şöyle emperyalist, şöyle kapitalist, şöyle kan emicidir ama eğer amerika olmasa ve şu heriflerin eline düşsek hayatımız boyunca "where is us air force" diye ortalıkta dolanırız. başta çin olmak üzere asya ülkelerinin herhangi birisinin gücü eline alması dünyanın başına gelebilecek en korkunç senaryonun hayata geçmesi demektir.

    koşa koşa gelmişler yine editi: birleşik krallık'ta sembolikten az öte de olsa bir monarşi var, bizlere garip gelse de halkın genelinde monarşinin başındaki şahıslara karşı bir bağlılık ve sevgi var. kaldı ki niye olmasın ki sonuçta adamların başındaki monarşi zoru görünce ülkeyi satıp topuklamamış.
    çin'de monarşi mi var, yoksa kendisine komünist diyen faşist bir diktatörlük mü var? hanginiz bu çağda ingiltere'de insanların evlere kapatılıp, dışarı çıkmasın diye kapıların dışarıdan mühürlendiğini gördünüz? ingiltere'de kraliçe öldü diye kimse "bilgisayar oyunu oynamak yassah" demedi. ki kraliçe diyorum bak, çin'de ölen kim? bizdeki karşılığı adnan menderes, turgut özal, binali yıldırım vs. olan birisi.
    modern dünya ile zorunlu bağları olmasa ve gücünün yeteceğini bilse çin, kuzey kore'ye bile rahmet okutur.
    ha bu arada; winnie the pooh'u jinping'e benzettikleri için yasaklamış bir ülke burası, muhtemelen hala da yasaktır. düşünün çizgi film karakterlerine kadar gitmiş iş.
  • son 6ayda çin
    -hastalık çıktı 40gun sakladı
    -hastaligi aciklayan doktoru tutukladi,adam sonra da oldu zaten
    -hastalık insandan insana gecmiyor demesi icin who'ya rusvet verdi
    -çin yeni yılında turistleri diger ulkelere gonderdi
    -sonradan itiraf ettiki,ilk basta cikan virus orneklerini yok etti
    -40gunde dunyadan maske ve diger konularda malzeme cekmek icin kullandı
    -uluslarası sorusturma isteklerini reddetti
    -hong kongun ozerk statusunu kaldırdı
    -tayvani who'ya gene almadırmadı
    -sorusturma isteyen avustralyaya ambargo koydu
    ama hala burada sırf sosyalist,aman abi her rezilligi savunalım diyenler savunmaktan vazgecmedi. adam hala çinin suçu yok diyor.
    dini bagnazlık duzelir bunlar duzelmez. bak isidli tipler biz napıyoruz bu ne sacmalık der boyle rejimlerin sevicileri duzelmez.
  • hâlâ daha anlamamak için direnenler var.

    bu ülkenin yönetimi, hastalık ortaya çıkınca buna dikkat çekmek isteyen kendi doktorlarını "halkı paniğe sürükleme suçu"ndan hapse attı.

    bu ülkenin yönetimi, dünya sağlık örgütü ile beraber olayın vehametini dünyanın geri kalanından gizleyerek diğer ülkelerin önlem almasını geciktirdi / engelledi.

    bu ülkenin yönetimi, kendi ülkelerinin içinde çok sıkı bir karantina sistemi uygularken, yurt dışında yaşayıp da çin yeni yılı için ülkelerine gelen vatandaşlarının dünyaya hastalığı taşımasına engel olmadı, geri döndükleri ülkeleri uyarmadı. mesela binlerce insanın öldüğü italya'da hastalık ilknolarak 2 çinli turistte görüldü.

    ayrıca bu hastalık evcilleştirilmiş hayvanlardan değil, vahşi hayvanlardan geçti. aynı olay seneler önce sars virüsünde de yaşanmış, bu nedenle bu hayvanların istiflendiği pazarlar dünyanın gözünü boyamak için kapatılmışken... sonra tekrar açıldı sessiz sedasız tabii...

    bu yaptıkları ve yapmadıkları sorumsuzluklar ile yüzbinlerce insanın ölümüne sebep vermiş bir hükümete sahip ülkedir. dünya ekonomisini mahvetmiş, bir sürü insanı işsiz bırakmış, bir sürü insanın psikolojisinin bozulmasına sebep olmuştur. mesela ben başka bir ülkede yaşıyorum, bir kaç ay önce çocuğum oldu. annem kanser hastası, henüz daha yanına gidip de torunuyla tanıştıramadık bu hastalık yüzünden. gitsem "yolda biri bana bulaştırır mı? çocuğa bulaşır mı? çocuklarda etkisi ne? anneme bulaştırır mıyım?" diye bin tane soru ve risk geliyor insanın aklına.

    diğer dünya ülkeleri çin halk cumhuriyeti'ne, hele yakın zamanda sars belasında da aynı boku yemiş hükümetlerine, bu kez yaptırım uygulamazsa, dünyanın ve insanlığın sonunu getirir. bunun ırkçılıkla alakası yok. hangi ülkenin hükümeti böyle davransa aynı şeyi düşünürüz. ama olay çin olunca, ekonomik çekinceleri olan ülkeler kulağının üstüne yatıyor, bu da bizim sinirimizi bozuyor.

    edit: annem torununu göremeden hakk'ın rahmetine kavuştu... ben de yetişemedim son nefesine. şimdi anlatın durun içi boş zırvalarınızı.
  • valla ne yarrak yiyorlarsa yesinler, inanın sikimde değil. mideleri neyi alıyorsa yesinler. esas orospu çocuğu oldukları nokta virüsü yaklaşık olarak 1 ay saklamaları, insandan insana geçişin olmadığını söylemeleri, wuhan bölgesini karantina altına alana kadar her yere yaymış olmaları, sars/mers’i yaşayan ve durumun ciddiyetinin en fazla farkında olması gereken bir ülke olmalarına rağmen olayın en başında ciddi bir önlem almamaları, önlem alınmasını/dikkat edilmesini söyleyen doktorları cezalandırmaları...of içim daraldı yaza yaza.

    bu virüsü ilk olarak dünyaya açıklayan doktor öldü. gencecik yaşında. onun ve dünyada bu virüs yüzünden ölen kişilerin katilidir çin devleti. dsö’yü de unutmadım bu süreçte, onlar da çin kuklası. tayvan’ın aralık sonunda bakın bu virüs insandan insana geçebiliyor uyarısını kaale almayan dsö, tamamen çin’den gelen verilerle hareket etti. geçen gün dsö başkanı diyor ki bu önlemler 1 ay önce alınmalıydı. lan nereden bilelim pezevenk? bunu 1 ay önce söylemesi gereken kişi sen değil misin?

    sonuç olarak bütüüüün dünyanın hayatını kaydıran bu virüsün yayılmasında en büyük sorumlu çin devleti ve dsö’dür. bugünler geçtikten sonra da hesap vermeleri/yarattıkları yıkımın bedelini ödemeleri gerekmektedir.
hesabın var mı? giriş yap