• insanın kanına işleyen meslektir. öyle gidip şehirde 20 sene okusanızda hiçbir şey sizi o topraklara dönmenize engel olamaz. öyle pis bi hastalık gibidir.
  • 2 yıl önce istanbuldaki işi gücü bıraktım annemin memleketine yerleştim. 36 yıllık hayatının tamamını istanbulda geçirmiş beyaz yakalı bir kadın olarak. açmayacağım ofis, adalet saraylarının (!) koridorlarında sürünmeyeceğim artık dedim.
    bizimkiler ilçeyi terk edeli 40 yıl olmuş, bir elin parmakları kadar kalmış hısım akraba. aralarında bir tane toprakla uğraşan yok, zaten pek birşeyle uğraşan da yok.
    ben de doğaya öyle yabancıyım ki mesela ağaçları çam/kavak ve diğerleri olarak ayırabiliyorum ancak. ekolojik mücadele meselesinde heveslenmiştim toprağı öğrenmeye. tam öğrenemeyeceğim ben bu işi derken, hayat bu ya, çiftçi arkadaş edindim kendime, şimdilerde çırak takılıyorum yanında, tarladan geldim biraz önce bir kaç dönüme bezelye ektik misal. toprak iyi geliyor, daha mutluyum sözlük, hayat yavaş akarken daha güzelmiş, görebiliyormuşuz.
  • ülkemizde küçümsenen meslek grubu

    bir insana mesleğini sorunca gerine gerine söylemesi için hakim, avukat, doktor, mühendis, akademisyen falan olması lazım galiba. hoş onların şartları da kolay değil ama kulağa havalı geliyor.

    "çiftçi çocuğuyum ben" diyene kolay kolay rastlanmıyor, "çiftçiyim" diyen daha da az zaten.

    bugün bir amcayla konuşurken eğitime geldi konu. "saint joseph'te okudum fransızca oradan kalma, bak bu yaşa geldim unutmadım." dedi. emekli olmadan önce ne iş yaptığını sorunca da "asıl mesleğim çiftçilik" dedi gururlanarak. muhabbetin devamında ünlü firmaların birinde yıllarca genel müdürlük yaptığını öğrendim. laf arasında söyledi. çiftçilik derkenki ışıltı yoktu gözlerinde. zeytin'den bahsederken yaşam dolabilirken, kulağa havalı gelen o firmanın genel müdürlüğü normal bir durumdu hatta külfetti.

    bir toplantıda aynı kurumda çalışan x biriminin müdürü (adam), y'nin müdürüne (kadın) mesleğini sordu. cevap "y'de müdürüm." olunca adam vurgulayarak "peki mesleğiniz nedir?" dedi. o birimin müdürü olduğu için o toplantıda olduğu biliniyor oysa. adam daha açık olmak adına "ben makine mühendisiyim" diyebildi.
    kadın da "eskiden de insan kaynakları şefiydim." dedi. "işletme mezunuyum" demeye çekindi muhtemelen. ne olduğu çok önemli değil ama lisansından bile çekinip müdürlüğü meslek sanan insanlar var. o kadın eğer hayatında bir dönem çiftçilik yapmış olsaydı eminim gizlerdi. yine aynı kadın saint joseph'te okumuş olsa lise diplomasını duvara asardı ya da sürekli bir ben saint joseph'teyken diye başlayan cümleler kurardı.

    bahsettiğim amcayla, kadın müdür arasında bir kuşak var. bir kuşakta bir mesleğe bakış açısı ne kadar değişebilirse o kadar değişmiş işte.

    edit: imlâ
  • 7 yıl kaldı sözlük. sigortamin dolmasına 7 yıl kaldı. engelli bir çocuğum var ve büyük şehirlerde ona bakamıyorum. bakıcı bulmakta zorlanıyorum. kimse bakmak istemiyor. 7 yıl kaldı. sigortam dolsun, diktigim 430 cevizin tamamı tam verime geçsin.... benden bu kadar. doğru köyüme gideceğim. 17 dönüm cevizlik 30 dönüm tarlam olacak. eşim de hemşire, çalışmaya devam edecek. ben tarla ile uğraşıp engelli çocuğuma bakacağım.... kariyerinin de amk. parasının da amk. ömrümün kalan yarısını huzur içinde ve evladimla geçireceğim.
  • hayalimdeki meslek. su evin kredi borcu bi bitsin dogruca memleketin yolunu tutacagim. evin kirası yeter bana. yeterki su istanbul'dan siyirayim pacayi. arada bir de freelance is yapsam oh mis. memleket bozkirin ortasinda cevizi ile meşhur. dikicem cevizi vurucam kirbaci. ciddiyim sozluk. bu hayal icin evlilik bile dusunmuyorum. hatun kisisi engel olur diye. super bisey bu.
  • nesillerdir ailemin geçim kaynağı. ben bu seriyi bozmaktayım. bazen düşünüyor insan salayım dağa bayıra kendimi, yapayım yine çiftçilik diye fakat her 60 saniyede bir çiftçi iflas etmekte. (bkz: acı gerçekler)
  • şu andaki girdileri değerlendirdiğinizde en zor olan mesleklerdendir.

    endişesi, siniri boldur. buğday, arpa, mercimek, pamuk ve mısır yetiştiriciliği için konuşuyorum.

    akıl almaz masraflıdır. işinizi gören bir traktör dünyanın parasıdır. eskisi ile idare edeyim derseniz, o traktör sizi yarı yolda bıraktığında, örneğin motor istediğinde, sanayide geçirdiği her dakika tarlanıza zarardır. el mecbur eskiyeni yenisi ile değiştirirsiniz.

    tohum işi sakattır. eskiden her sene gelen üründen ayıklama yapar, tohum seçer, ertesi sene için mercimeği buğdayla, buğdayı mısırla takas yapar, gelecek verimi de belli bir tohumunuz hazır olurdu. şimdilerde sertifikalı ama genetik tohumlarla işi sürdürmek zorundasınız. öylesine sakattır ki, kimse ne verim alacağını bilmez. önceki sene dönümde 1300 kilo veren mısır, bir sonraki sezon 1 tonda kalır. buğdayda daha vahim, kesin 700 kilo üstü alırsın derler, 500 kiloda kalırsınız.

    zirai ilaç işi tefeciliktir, sahteciliktir. verimi patlayan bu tohumlar ilaç olmadan verim vermez. kurtçuğu, otu, pası eksik olmaz. el mecbur zirai ilaççıların insafına düşersiniz. küçücük kutulara dünya para ödersiniz, peşin paranız yoksa vadelide %20-%30-%40 geçirirler hasat zamanına. 100 kutu alırsınız, içlerinde kutusu etiketi aynı ama muhteviyatı sahte kutular çıkar. çemkirmeye gidersiniz, mühendisler türlü türlü bahane sıralar. o kısma sabah çok erken ilaç atmışsınız, beriki kısmı fazla sulamışsınız, ötekine az su gelmiş, şuna da holderin içinde artık başka ilaç kaldığı için etki etmemiştir deyip ensenizi kaşıta kaşıta geri gönderirler.

    gübre işi kafa kırdırır. mütemadiyen fiyat artar. hasat sonu anlaşıp gübre siparişi verirsiniz, vakti geldiğinde gübreci yan çizer. bende kalmadı piyasadan buldurayım deyip, biraz daha farkla geçirir.

    mazot işi de evlere şenlik zaten. çanta ile verirler, litre hesabı şaşar. hasat sonu gidersiniz, size göre 2 bin litredir, hesapta 2.300 litre çıkar. fiyatlar düşmüşse aldığınız tarihteki fiyat, yükselmişse ödediğiniz tarihteki fiyat hesaplanır. fiş, fatura hak getire.

    hasat zamanı geldiğinde kalırsınız tüccarın insafına. peşin alıyoruz derler, paranızı 15-20-30 günde zor alırsınız. bazen, fabrika ödemiyor diye ne idüğü belirsiz 20-30 günlük çekle ötelerler. lanet okur, seneye başka tüccara gidersiniz, o daha beter çıkar.

    kuraklık olur, sel olur, yangın olur, kimse gözünüzün yaşına bakmaz. tarsim yaptırırsınız, gelirinizin %1'ini yani kazancınızın %5'ini alırlar. kuraklık olur eksper türlü hesaplamalarla masrafınızın %50'sini bile ödemez. yine lanet okursunuz.

    ama son tahlilde yine iyidir. tarlayı eşelemek, sulamak, bitkileri gün be gün izlemek huzur verir. yavaş yavaş büyüdüklerini görmek, başakların dolduğunu farketmek farklı bir haz verir insana.

    endişesi ve kaygısı bol bir meslek olsa da dünyanın vazgeçilemez yegane mesleğidir.
  • üniversiteyi kazanana kadar yarı zamanlı işimdi. hem ders çalışmak için motivasyon kaynağım oldu, hem de kilomu korudum.
  • dünyanın en güzel mesleğidir.
    tabii neticede öznel bir tanım yaptım fakat birçok meslekten çok daha güzel olduğu tartışılmaz bile.
    acaba bu iş için geç mi kaldım, şimdi başlasam ne olur diye düşünüyorum. nerede ne ekilebilir, bu iş nasıl yapılır, nerden başlanır araştırmaya başladım. istediği kadar zor olsun, şu iğrenç istanbul şehrinde bir şeyler yapmaya çalışırken tükenmektense bağda bahçede yaşlanmak daha iyi değil mi her türlü. kimi insanlar şehir hayatını sever, şehrin hareketliliğinde kendini bulur, bunu da tabii ki doğal buluyorum. ancak ben öyle bir insan olmaktan çıkalı çok oldu. içinde yaşamaktan zevk almadığım bir şehirde ne yaptıklarım ne de aldığım nefes beni tatmin ediyor artık.
    diğer yandan becerebilir miyim, ben ne anlarım, türkiye'de çiftçinin hali zaten malum gibi sorular birbirini takip ediyor. bunlara da cevap ancak araştırmaya devam ederek bulunabilir. o yüzden araştırmalara devam. çiftçilik hakkında tecrübeli olanlar veya bilgi sahibi olanlar mesajlarını esirgemesin lütfen.
  • borçlarından ötürü tarlasını, makinesini satmak zorunda kalan birçoklarının mesleği. gübresi, mazotu, işçiliği, sulaması, ilacı derken elde avuçta bir şey kalmıyor deniyor.

    batıda köylerde yaşayan, yaşamak isteyen bir avuç genç kaldı. 60 yaş ve üzeri insanlar yapıyor bu mesleği genel olarak. onlar vefat ettiğinde miras bölünecektir ama satacak birisini bulmak güç olacak. hizmet sektörüne kaymalar devam ettiği sürece ekili, dikili alanlarda büyük kayıplar yaşanacak. iş gücü bulmak bile zorlaşacaktır 20 sene sonra.

    büyük gıda krizleri kapıda. hükümetin acil önlem alması gerekiyor. tarımda reform yapılmadığı sürece ucuza sebze, meyve yeme dönemi bitecek. " köylü milletin efendisidir." diyordu ata. ne kadar haklıymış değil mi?
hesabın var mı? giriş yap